Bir Leyla Hikayesi

By zeynebinyeri

395K 32.8K 9.6K

Her hikayenin başladığı yerden başladık bizde. Ama her hikaye gibi farklı yollarda ilerledik, bambaşka olduk... More

Başlangıç
Tanıtım ❤
İstanbul Tüyap İmza Günü ❤
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
*DUYURU*
ANKARA KİTAP FUARI İMZA DUYURUSU ❤
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
İSTANBUL CNR KİTAP FUARI İMZA GÜNÜ ❤
9. Bölüm
Yeni Bölümler Ne Zaman?
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
Karakterlerle Röportaj ♥️
20. Bölüm
21. Bölüm
MEKTUP
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
YENİ HİKAYE/Güzel Günler Bizi Bekler
FİNAL

1. Bölüm

26.7K 1.9K 1.2K
By zeynebinyeri

Selamunaleykum canlar. ❤

Güzel Okumalar... ❤❤❤

"Sonra hayat bize öyle birini gönderir ki, önceden kaybettiğimiz herşey için mutlu oluruz."

***

"Ertuğruuuuul!"

Normalde insanlar telefonlarının sinir bozucu alarmları ile uyanırlar. Bizden önceki telefonsuz nesilse o kulak delen, kafa patlatan hatta heyecandan yerinde duramayıp yere düşen ve inatla bağırmaya devam eden çalar saatlerle güne muhteşem bir giriş yapardı. Ancak bundan nasibini alamayan tek insan yavrusu benim. Bu lafta nereden ağzıma takıldıysa artık. Hepsi bizim evin ikiz kontenjanından ilk yararlanan Yağız ve Yiğit delikanlılarının suçu. Adamlar Türkçe içinde farklı bir dil geliştirmişler. Bizim evin dışındaki herkes onların bazı sözlerine karşılık dut yemiş bülbüle dönüp babama, "Bu çocuklar neden böyle oldular Mehmet ağabey?" bakışı atıyorlar.

Babamın da bilgisi yok.

Her sabah hiç aksatılmadan annem tarafından uyandırılıyorum. İlk okul çağını geçeli yıllar olmasına rağmen annem bunu kötü alışkanlık edinerek devam ettirdi. O zamanlar iyiydi tabi. Odama gelir, "Yavrum, evladım," naraları ile beni okula hazırlardı. Annem sabah enerjisini onu tanıdığım yirmi dört yıldan beri hiç yitirmedi. Sabahın ilk ışıkları evimizin üzerinden geçer geçmez uyanır ve güne herkesten 10-0 önde başlardı. Biz saçlarımız dağınık, gözlerimizi ovuşturarak kahvaltı masasına oturduğumuzda o kraliçe arı modunda portakal suyunu yudumlardı. Evet, annem sabahları kahvaltıda portakal suyu içmeyi çok sever. Bunun tamamen küçüklükten gelen birşey olduğunu söylese de biz birkaç Türk dizisinin etkisinde kaldığına inanıyoruz.

Anneler de birşeylere özenebilir. Onlarda insan yavrusu.

"Cidden anne, her sabah bunu yapmaktan bıkmayacak mısın?"

Mutfak masasına kahvaltılıkları koyarken bana baktı. "Oy benim Tuğrul'um uyanmış."

Masada yerime geçip kahvaltı için hazırladıklarına baktım. "24 sene önce ismim kulağıma okunurken nerede olduğunu gerçekten merak ediyorum anne." Annem bana Tuğrul derdi. Babam herkes gibi Ertuğrul, büyük ikizler Erti derdi. Neyseki kızlar ağabey diyordu. İsmimin daha fazla kısalmasına göz yumamayacaktım. Yabancılar gibi beni "E" diye çağırmalarına az kalmıştı.

"Baban izin vermedi ki. Halbuki söz vermişti, Tuğrul olacaktı. Neymiş, askerdeki binbaşısının adı Ertuğrul'muş, babana çok emeği geçmiş. Çok yardım etmiş ona. Ben dedim, ben Tuğrul derim haberin olsun dedim." Bunu derken sanki babam karşısındaymış gibi omuz silkti.

Yaşı olmuş 50 önemli değil. Heran kocasına ve oğullarına trip atabilir. Aslında o da haklı. İnsanın etrafında 4 tane erkek olunca bir nevi savunma kalkanı oluşturuyor.

"İyi dedin anne. Sonra ilerde en sevdiğin oğlunda çoklu kişilik bozukluğu çıkarsa teyzeme gidip 'ah benim oğlum, vah benim oğlum,' diye ağlanma."

Domatesleri muntazam bir şekilde dizerken kaşlarını çattı. Hiç anlamam domateslere ve bilimum yiyeceklere gösterilen bu büyük önemi. Normal kes, bir güzel tuzlayıver yeterli. Tamam, Allah çok güzel yaratmış, her daim şükür sebebi ancak şu özeni insanlara göstersek çok daha güzel olurdu.

Günlük mesajımı da verdiğime göre bana gülerek bakan sucuklara dönebilirim. Harbi, bu sucuklar neden bana gülerek bakıyor?

Cevabı hepiniz biliyorsunuz sanırım. Annemin yine canı sıkılmış, demiş bari sucuklar mutlu olsun. Gülücük emojisi yapmış sucuklarla.

Emek var burada beyler. Lütfen.

"Çoklu kişilik neyliği?"

Geç kaldığımı farkederek kahvaltılıkları hızlıca mideme gönderdim. "Boşver anne, takılma sen böyle şeylere."

"Aferin oğlum, aferin evladım. Siz annenize cahil muamelesi yapın," Kapıya bakıp evin geri kalan ahalisine seslendi. "Yağız, Yiğit, Nehir, Irmak. Uyanmadınız mı hala?"

Çocuklarını uyandırmak annemin en sevdiği iş.

"Anne ben çıkıyorum," dediğimde hazırladığı ekmek arası peyniri elime tutuşturdu. "Tuğrul'um hiç birşey yemedin ki evladım? Akşama kadar çocukların peşinden koşacaksın az enerji topla. Keşke pekmez yeseydin. Koyayım mı bir kaba, ister misin?"

Annemin en sevdiği evladı diye boşa laf etmediğimi şuanda görebiliyorsunuzdur umarım. Oğlunu işe pekmezle gönderecek kadar sever.

"Yok annem ben okulda yerim birşeyler. Sen geri kalanları doyurmaya bak." Sözümü bitirdiğim an mutfağa büyük bir gürültüyle ikizler doluştu. Aslında ikizler demek onları tarif etmek için yetersiz kalıyor. Çok az insanda görülen bir "şansa" sahibim. Benden 2 yaş büyük ikiz abilerim ve 2 yaş küçük ikiz kız kardeşlerim var.

Dünya üzerinde nadir görülen bir hastalık. İkizlilik.

"Günaydın canım annem, sıkıcı kardeşim, günaydın cadalozlar," diyerek ihtişamlı bir giriş yapan Yağız'a ve onu sırıtarak destekleyen Yiğit'e mi bakayım yoksa onlara dil çıkarıp aynı anda 'Sensin cadaloz,' diyen Nehir ve Irmağa mı?

Ben en iyisi önüme bakayım.

"Sen yemişsindir Erti haydi koçum bitirdiysen çık, site kasıyor."

"Çocuklar senin gibi olmasın diye anaokulu öğretmeni oldum biliyor muydun Yağız? Ya da Yiğit. Hangisiyseniz artık."

24 yıl oldu hala onları karıştırıyorum. Birbirlerinin tıpatıp aynı olmaları benim suçum değil. Hele ki suratıma aynı şekilde sırıtıp bakarken ayırt etmem hiç mümkün değil. Kahverengi dağınık saçlar, aynı renk gözler ve sinir bozucu sırıtış. Boyları bile aynı. 1.80 boyunda kazulet kadar iki adam.

Anne tamam ikiz doğurdun da azıcık farklı olsalardı?

Hiç mi olmaz?

Peki.

"Yıl olmuş 2016 Erti bizi hala karıştırıyor. Ayıp ediyorsun kardeşim."

Ona cevap vermeden mutfaktan çıktım. Eğer dinlemek için kalsaydım gün boyu çocuklar için ayırdığım kafamı erkenden şişirmeye başlayacaktı.

Okulla evin arasında yarım saat mesafe olduğu için vakitlice çıktım. Genelde biraz daha erken çıkıp çocuklar gelmeden bugün yapacaklarımı planlardım. Çok planlı yaşayan bir adam değildim ancak okulda yapacaklarımı planlamadığım zamanlarda yaşadıklarımdan sonra illallah ettim. Öğretmenlik olayı spontane gelişmiyordu. Ya da ben geliştirememiştim.

Bu okulda ikinci yılımdı, öncelerinde birçok yerde staj yapmıştım. Hala bana tuhaf gözlerle bakan hatta nadiren "Beyfendi veliler içeri girmiyor," muamelesi yapanlar vardı. Eh, alışmıştım. Okula ilk başlayacağım zaman müdürle görüştüğümde ismime, diplomama sonra bana defalarca bakmış ve "İsim karışıklığı oldu sandım, gerçekten erkek bir anaokulu öğretmeni beklemiyordum ben," demişti.

Eyvallah müdürüm, eyvallah. Hadi erkek anaokulu öğretmeni alışılagelmiş bir durum değil onu anlarım. Ancak Ertuğrul ismi hangi kız ismi ile karışmış olabilir? Ertiye yada Ertigül diye isim var da ben mi bilmiyorum?

Öğretmenler odasına nadir çıkardım malumunuz okuldaki tek erkek öğretmendim. Yiğit ve Yağız'ın bu duruma bakış açısı oldukça espiriliydi. Bana kız lisesine giden erkek öğrenci gözüyle bakıyorlardı. İsimlerine bakıp "Heyt be ne delikanlı çocuklar," demeyin hemen. İyi çocuklar ama fesatlıkta bir numaralar.

Eşyalarımı odaya bıraktım, dersle ilgili herşeyi alıp odadakilere selam verip çıktım. İlkokul yada lise öğretmeni olsaydım çok cool olabilirdim. Elimde ders kitabım ve kahvem koridorlarda ihtişamlı bir yürüyüş yapıp öğrencilere sert bakışlar atardım. Ancak şu an ellerimde el işi kağıtları ve hamurlar var. Bu rengarenk görüntüyü emin olun anlatmakla bitiremem.

Ya da anlatabilirim. Sizinde benim gibi bu ilginç görüntüyü görmenizi istiyorum.

Uzun boylu esmer bir adam düşünün. Açık mavi gömlek ve lacivert pantolon giyinmiş. Saçlar desen o şekil. Hafif yana taranmış, ikizlerinki gibi dağınık değil. Biraz ciddi bakışları var. Sanırım gizemli olmayı seviyor.

Dışardan bakan birine gayet karizmatik görünebilirim, alçakgönüllülük yapamayacağım. Ancak kucağımdan sarkan yeni nesil öğretmenlerinin deyişi ile "ders materyalleri" sayesinde komik gözüktüğümden eminim. Bu da bizim mesleğin tuzu biberi işte.

Sınıfa geldiğimde çocuklar yavaş yavaş gelmeye başlamışlardı. Kimse birşey demeden kurdukları oyunları, birbirleri ile yaptıkları muhabbetleri izlemek beni epeyce güldürürdü. Hatta sırf bu sebepten derse geç başladığım bile olmuştu. Aman, kimseye söylemeyin. "Erkek anaokulu öğretmeni mi olurmuş canım," diyen çok sevgili velilerim beni duymasın.

Sınıfa giren müdür yardımcısı ile dikkatimi çocuklardan çekip ona yönelttim. Bana yeni bir öğrenci getirmişti. İsminin Ece olduğunu öğrendiğim uzun sarı saçlı, sevimli bir Rapunzel sınıfımıza gelmişti. Elimi tutsun diye uzattım. Kocaman gülümseyip elimden tuttu. Yutkundu ve derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. Sanki dünya üzerindeki en önemli konuşmayı yapacak gibiydi. "Ben hep öğretmenler kız olur sanırdım ama sen erkeksin öğretmenim."

Boylarımızı eşitleyerek onun önünde diz çöktüm. Ertuğrul Zeybek olarak birçok kızın önünde diz çökmüşlüğüm vardır. Hiç gocunmam.

"Sana bir sır vereyim mi Ece?" dediğimde hevesle başını sallayıp kulağını bana doğru döndürdü. Gel de ciddi ol şimdi.

"Ben türümün tek örneğiyim." Bana döndü ve anlamamış gibi yüzüme bakmaya başladı. Sonra elini çenesine koydu ve parmağını yanağına vurarak, "Türünün tek örneği olmak ne demek öğretmenim?" dedi.

"Yani benden sadece bir tane var demek."

Bu sefer şaşkınlıkla gözlerini kocaman açtı. "Yani benim öğretmenimden bir tane mi var? Eve gidince annemle teyzeme anlatmalıyım," dedi, ellerini neşeyle çırptı ve bana birşey deme fırsatı bırakmadan arkadaşlarının yanına koştu.

Oyun saati senin, aktivite saati benim derken her zamanki gibi günün sonuna gelmiştik. Masa başı işi yapmadığım için bir kez daha mutlu oluyordum böyle zamanlarda. Evet çok yorucuydu ancak keyif aldığım şeyi yapmak güzeldi. Tabi bunu insanlara anlatmak diye bir dert vardı ki anlatmayı bıraksam bile onlar benim peşimi bırakmıyorlardı.

Böyle popülerliğin köküne kibrit suyu.

Öğrenciler birer ikişer sınıftan çıkarken bende sınıfı toparladım. Onların dağınıklıklarını toplamazsam ertesi sabah uykulu gözlerle sınıfta dört dönerdim. Böyle birşeyi hiçbirimiz istemeyiz düşüncesiyle kalan son gücümle işe koyuldum. Sınıfta sadece Okan kalmıştı. Montunu giydirmiş çantasına yardım etmiştim ancak hala bir kenarda oturuyordu. Yüzü de epeyce solgundu. Yanına gidip ateşine baktığımda yandığını farkedip hemen kucağıma aldım. Ve ne olduysa o an oldu. Çok affedersiniz ama üzerime kustu.

Böyle şansın alnından öpeyim.

"Keşke şöyle ani hareketler yapmasan da öğrencilerinle çok daha seviyeli ilişkilerin olsa. Üzerine kusmasalar mesela."

Kendi kendime söylenirken Okan'ı alıp revire götürdüm. Annesi de gelmişti, kapıda bekliyordu. İyi olduğundan emin olup annesine emanet ettim ve lavaboya gidip üzerimi elimden geldiğince temizlemeye çalıştım. Malum mereti ne kadar temizlesende çıkmıyordu. Neyseki ortada kötü bir koku yoktu, insanlar etrafımdan nazikçe kaçmak zorunda kalmayacaktı. Görünmez bir "üzerime kustular" yazısı ile lavabodan çıktım. O sırada bizim küçük Rapunzel'i gördüm. Kocaman sırt çantasının içinde minicik kalmış, kapıya doğru "Leyla teyzeeeem," diye cıvıldayarak ilerliyordu. Onun gittiği yere doğru döndüm ve Leyla'yı gördüm.

Sonrası ise meçhul. Aklımda kalan tek şey ise yeğenine gülerek bakan bir çift yeşil göz. Neden bu normal an beni bu kadar etkiledi bilmiyorum. Ama kolay kolay aklımdan çıkmayacağından eminim.

Geldi ve sanki hep oradaymış gibi hissettim.

***

Nasıl güzel bir duygu yeni baştan bu mutluluk ve heyecanları yaşamak. Çok şükür ve iyiki. ❤

İnşallah seversiniz, benimsersiniz, o güzel kalbinizde yine özel bir yeri olur hikayemizin. Bol yorum bekliyorum. ❤

Bundan böyle her bölüm sonu bir emoji satırı olacak ve buraya sadece bölümle ilgili duygularınızı anlatmak için emoji atacaksınız. Bu güzel fikir için biryayburcu'na teşekkürler. ❤

O zaman gelsin ilk bölümün emojileri. 😄

12 Kasım saat 12-00-14.00 arası Tüyap imzası unutulmasın. ❤



"İyiki varsınız, hep olun."❤

Sosyal Medya Hesapları:

İnstagram:
zeynebinyeri/zeynebinkitapligi

Ask fm / Snapchat:
degirmencizey

Facebook grubumuz: Zeynebinyerindenhikayeler

İnstagram sayfamız:
Zeynebinyerindenhikayeler

Continue Reading

You'll Also Like

315K 14.9K 43
Ruhu yara bere dolu bir adam Ali Asaf Demir. Hüznün vakti olan bir kadın Hazan Tekin. Ve bu da onların hikayesi. "Bir gün Hayal, bir gün hikayeni din...
54.3K 2K 20
deli dolu bir asistan doktor, kendinden ve ciddiyetinden asla taviz vermeyen asker...
110K 5.6K 51
"Biz seninle rüzgârla deniz gibiyiz o hâlde." "Deniz rüzgâra âşık. Rüzgâr da denize... Deniz olmasa rüzgâr esmez, rüzgâr olmasa deniz köpürmez. Bir b...
327K 21K 71
Ne büyük yorgunluklarımız vardı sevgilim... Ne yapıp edemediklerimiz... Ne pişmanlıklarımız ne hüzünlerimiz.. En yürek yakanı ise ne hasretleri...