GECENİN IŞIĞI

By buyazarneleryazar

15.3M 402K 134K

Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâ... More

~TANITIM~
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
Sırma-Sarp
Karakterlere Sorular
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
Sırma ve Sarp
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM: GECE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜMDEN KESİT
72. BÖLÜM
SORU-CEVAP
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
Yeni Kitap
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. bölümden kesit
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. Bölümden kesit
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
106. BÖLÜM
107. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
ÖNEMLİ
110. BÖLÜM
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM
117. BÖLÜM
118. BÖLÜM
119. BÖLÜM
120. BÖLÜM
121. BÖLÜM
8 MİLYONNN!
Kitap Tanıtma Fırsatı
122. BÖLÜM
123. BÖLÜM
124. BÖLÜM
FİNALE DOĞRU •PART-1•
FİNALE DOĞRU •PART-2•
FİNALE DOĞRU •PART-3•
BÜYÜK FİNALDEN UFAK BİR KESİT!!!
•BÜYÜK FİNAL•
•VEDA•
•GECE• Duyurusu

32. BÖLÜM

107K 3.2K 334
By buyazarneleryazar

Keyifli okumalar.

••

Aşk bir kum saati gibidir; kalp dolarken beyin boşalır.
-Jules Renard

••

"Ah be yavrum nasıl ıslandın da böyle hasta oldun." Ciğerlerimi hissetmiyordum. Öksürmekten içim dışıma çıkmıştı. Tabii ki hasta olmuştum. Dün eve zar zor gelebilmiştim ve bugün de bu haldeyim. Bir yandan bahanem olmuştu ve amcamlar gelince aşağı inmemiştim. Onlar da çıkmadı zaten. Çıkmamaları elbette işime geldi.
Abim bu gün işe başlamıştı. Güneş okuldaydı ve babam eski patronu ile görüşmeye gittiğini söyleyerek evden ayrıldı. Eski patron! Ya o eski patron Gecenin babasıysa?

Kesin benden bahsederdi ve ben o zaman biterdim işte. Lanet olsun.

"Anne bu eski patron kim?" dedim korka korka.

"Baban çok genç iken ünlü bir iş adamının yanında çalışıyordu. Onların evinde şoförlük bekçi-" daha fazlasını dinleyemeden içimde korku tohumları yeşerdi. Ben gerçekten bittim!

••

Babam yaklaşık iki saat sonra eve geri dönünce korku ile gözlerine baktım. Normal görünüyordu her şey.

"Kızım neden öyle bakıyorsun?" Babam şaşkınca soruyordu. Ne yani Duman Karayel söylemedi mi? Rahat bir nefes alıp bıraktım.

"Hiiç baba. Nasıldı iş görüşmen ?"

"Kötü be kızım."

"Niye babacım?" dedim telaşla.

"Sadri bey eşini kaybedince terk etmiş buraları." Sadri bey! Çok şükür.

"Anladım baba. Başka işler bakarsın sen de. Dünyanın sonu değil ya," deyip teselli ettim.

"Kızım işe üzülmedim ben. Sadri beye içim gitti. Karısını çok severdi o. Yıkılmıştır." Ah be babam, iyi kalpli babam.

"Üzülme baba, kaderinde bu yazılıymış ki bu olmuş." Bende ancak bu kadar teselli edebiliyordum işte. Ben daha kendi derdime çare bulamayan bir insanken başka birini teselli etmek oldukça zordu.

"Kadere karşı konulamaz kızım," dedi babam öğüt verir gibi. Başımı sallayıp onu onayladım.

"Kızım abini arayıp kaçta geleceğini sor yemek yiyeceğiz." Annemin sesi ile telefonumu bulup abimi aradım.

"Efendim Işık?"

"Abi kaçta geleceksin yemek yiyeceğiz?"

"Şimdi çıkıyorum abicim siz yiyin beni beklemeyin."

"Peki abi görüşürüz," deyip kapattım.

"Anne beni beklemeyin diyor," diye seslendim.

"Haydi sofraya o zaman."

   Yukarı çıkıp Güneşi çağırdım ve aşağı inip yemek masasına oturduk.  Birlikte yemek yemeye başladık. Güneş okul gününü anlatırken ben yemeğimi sessizce yiyordum.

"Gidelim mi abla?" Sesi ile kendime geldim ve başımı salladım.

"Ne dedin ablacım?"

"Öğretmenim, bir tiyatro gösterisine gidip düşüncelerimizi yazmamızı söyledi. Senin ile izlemeye gidelim mi?"

"Bu hafta sonu gideriz ablacım," deyince heyecan ile ellerini çırpıştırdı.

"Yaşasın."

    Annem ve babama baktığımda Güneş'e gülerek baktıklarını gördüm. Yemeğimiz bitince annem ile sofrayı kaldırdık. Güneş ödevlerinin olduğunu söyleyip odasına çıktı, ben de yorgun olduğumu söyleyerek odama çekildim. Yatağıma uzanıp uykumun gelmesini bekledim ama gelmedi. Sabah erkenden derse gidecektim. Bu gün okula gitmediğim için bu günkü açıklarımı yarın kapatmam gerekiyordu. Bu yüzden erken gidecektim. Telefonumu elime alıp karıştırmaya başladım. Fotoğraflar kısmına girince Gece ile olan resimlerimizi gördüm ve hayal kırıklığı ile gözlerimi yumdum. Silecektim bu resimleri. Görünce içim parçalanıyordu. Resimlerin hepsini teker teker sildim. Bu sinirimi azalmıştı biraz da olsa. Daha sonra rehbere girip numarasını sildim. Artık hayatımda Gece diye biri yoktu. Ben yoluma o yoluna. Onun yolu beni zerre ilgilendirmiyordu ve benimki de onu ilgilendirmiyordu. Artık biz iki yeni yabancıydık. Birbirini çok iyi tanıyan iki yabancı. Tam olarak böyle. Unutacaktım onu. Başka çarem yoktu ki. Ben gittikten bir hafta sonra soluğu başka kadınların yanında alan bir adamı unutmaktan başka çarem yoktu. O bizi bitirmişti. Ben değil o bitirmişti. Ben ondan ayrılmamıştım bile oysa, o...  Hayır ama düşünme bunları Işık. Düşünme ki onu daha rahat unut. Hatta uyu daha rahat unut.

••

"...işte aşk budur. Aşk vazgeçiştir. Aşk yok olmak veya yoktan var etmektir. Aşkı hiç yaşamayan birine sorsan ne olduğunu tarif edemez. Çünkü tarif edilesi bir şey değildir aşk. Yaşamadan anlayamazsınız. Deliye sorsan aşk nedir diye belki en iyi o anlatır. Zaten deliler sevmez mi en çok? Deli adam sıradışı sever. Akıllı düşünemez ve öyle sever. Aşk akıl istemez. Aşk emek ister. Yemek gibidir ne kadar emek verirsen o kadar güzel olur." Sayfayı çevirip Profsöre baktım. Branş dersindeydik ve konumuz buydu.

"Evet sen devam et," deyip beni işaret etti profösör. Arkadaşın kaldığı yerden devam etmeye başladım.

"Aşk ihaneti kabul etmez. En büyük yarayı da o verir. Aşkın sözlük anlamı, iki ayrı cinsin birbirine karşı duyduğu bedensel ve ruhsal güçlü duygu, sevgi ilişkisidir. Bu kadar kolay mı aşkı tarif etmek? Oysa yaşarken öyle değil. İhanet, bağlılık, aldatma, aldatılma, evlilik, çocuk... bunlar ileri boyutları tabi.
Evlilik aşkı öldürür gibi bir kanı da var. Evliliğin aşkı öldürdüğü ne kadar doğrudur? Bunu yaşamayan birinin anlaması zor. Aşkı yaşamayan birinin anlaması zor..." sonlara doğru kısılan sesim ile yutkundum. Profösor metnin geri kalanını kendi okumaya başladı. Aşk bu muydu yani? Sadece bu kadar mı? Ne kadar kolay tanımlamışlar aşkı. Oysa öyle miydi aşk?

Ah hadi ama Işık sen aşkı bir kere tadan birisin. O da yarım yamalak onu da sen bilecek değilsin. Bırak düşünme.

  İç sesim ile girdiğim münakaşadan iç sesim galip geldi ve aşkı düşünmeyi kestim. Aşkı yaşamayı kesen birinin düşünmeyi kesmesi de pek zor olmuyor haliyle. Dersin geri kalanına istesem de konsantre olamadım. Bir kere kopmuştum. Daha da bağlanamadım. Profesör okumayı kesmiş anlatmaya başlamıştı. Kim bilir hiç aşık olmamıştı. Veya çok büyük bir aşk yaşamıştı. Bunu bilemezdik. Kendinden başka kimse bilemezdi. Benim yaşadığım aşkı da benden başka biri bilemezdi. Aslında kimse kimsenin aşkını bilemezdi. Herkes kendi aşkını yaşıyordu. Aşkın cefasını da kendi çekiyordu. Aşkı düşünmekten beynim patlayacak gibiydi. Artık düşünmemeliydim.
Unut Işık! Düşünme! Dersi dinle!

••

Ve yorucu bir günün sonu daha. Çantamı toplayıp kendimi amfiden attım. Dar koridoru geçerken çantamdan telefonumu çıkarmaya çalışıyordum. Nerede bu te-

"Siktir! Yanıyorum." Üzerime dökülen kaynar kahve ile çırpınmaya başladım.

"Ah kusura bakma lütfen istemeden oldu." Başımı kaldırıp kahveyi üzerime döken kişiye baktım. Benimki gibi maviş gözleri vardı. Boncuk boncuk bakıyordu ve gerçekten bilerek yapmadığı belliydi.

"Canın yanıyor mu?" diye sordu elindeki peçete ile gömleğimi temizlerken.

"Y-yok... yani biraz. Neyse sorun değil," deyip gülümsedim.

"İnan bilerek olmadı," dedi mahçup sesi ile.

"İnanıyorum gerçekten problem değil," deyip yere düşen çantamı almak içim eğildim. Telefonumu da alıp çantama attım ve bana çarpana baktım.

"Ben Aykut," deyip elini uzattı. Uzattığı elini tutup gülümsedim.

"Işık."

"Tanıştığıma memnun oldum."

Gülümsemekle yetindim.

"Ben gideyim artık. Görüşmek üzere." Aykut'a son kez bakıp tekrar yürümeye başladım. Üzerimdeki kahve lekesini gizlemek için montumun önünü kapattım. Okuldan çıkınca soğuk hava yüzüme akın etti. Şubah ayının ortalarına geliyorduk. Hava karlı olmasa da kar soğuğu vardı. Durağa kadar hızlı tempo ile yürüdüm ve dolmuşa atlayıp boş bir yere geçtim. Camdan dışarıyı izlemeye başladım. Çocuklar okuldan çıkmış evlerine yürüyorlardı. Kimisi birbirine yerlerde az miktarda olan karı alıp atıyordu kimisi ise soğuktan kaçıyordu. Dolmuş bizim sokaktan geçerken indim. Soğuğa karşı ellerimi birbirine sürttüm. Evin kapısına doğru koşup yumruğumu kapıya geçirdim. Donuyordum! Annem kapıyı açınca direk içeri daldım.

"Kızım kapıyı kıracaksın sandım bir an."

"Dondum anne dondum," deyip sobanın başına geçtim. Arkamdan annemin güldüğünü işittim.

"Çok mu komik ya. Donuyorum ben!" Ellerimi birbirine sürtüp ısınmaya çalıştım.

"Sen hiç ısınmaya bakma. Pazara git de sebze meyve al."

"Yaa bana ne!" diye çemkirdim ancak annemin gözlerini kısıp bana bakması ile harekete geçtim.

"Akıllı kızım benim. Al şu parayı neler alacağını biliyorsun."

Evden çıktım. Bu havada pazar kuran insanları düşüyorum da Allah yardımcıları olsun. Bu soğuk havada aileleri için kim bilir çocukları için çalışıyorlardı. Yokuşu tırmanıp sağa dönünce pazar karşıma çıktı. Lakin iki-üç tezgah vardı. Pazara hızla giriş yapıp ilk tezgaha ilerledim.

"Kolay gelsin abi."

"Sağ olasın kızım. Ne istemiştin?"

"Abi sen bana birer kilo bütün sebze meyvelerden ver," deyince adam başını sallayıp sebzeleri ve meyveleri poşetlere koyup tartmaya başladı. Yaklaşık 5 dakika sonra ona yakın poşet ile paramı ödeyip pazardan çıktım. Yokuşu yavaş yavaş inmeye başladım. Yerler buzluydu ve kayma ihtimalim oldukça yüksekti. Yokuşu inerken sanki arkamda biri varmış izlenimine kapıldım. Arkamı dönüp şüpheyle bakındım. Hiçkimse yoktu. Sadece senin kuruntuların bunlar! İç sesime hak verip yokuşu inmeye devam ettim. Hâlâ aynı hissediyordum. Adımlarımı panikle hızlandırdım. Ev görüş alanıma girince rahat bir nefes alıp hızla kapıya ilerledim ve tıklattım. Az sonra kapı annem tarafından açılınca hızla kendimi içeri attım.

"Kızım ne oldu? Nefes nefese kalmışsın," diyen anneme bir şey yok der gibi başımı salladım ve odama çıktım. İçimde tarifi imkansız bir his vardı. Değişik! Sonu kötü bitecek bir şeye girmişim de çıkamıyor gibi hissediyordum. Birkaç gündür Gece aklıma gelmiyordu. Zaten yüzünü görmemiştim. Görmek de istemiyordum. Artık aklıma bile gelmiyordu. Ona karşı içimde tek bir his bile kalmamıştı. Nasıl kalsındı?  Evinde başka bir kadın vardı ve kadın ona canım! diyordu. Belinde sadece erkekliğini kapatan havlusu da cabası! Daha ne diyebilirim ki? Her şey kabak gibi ortadaydı. Artık ne konuşmaya lüzum vardı ne de düşünmeye.  Ben artık yeni bir başlangıç yapmıştım ve o başlangıç benim için milat niteliğindeydi. Artık Gece yoktu. Olmayacaktı. Başka biri de olmayacaktı!

••

Nefes almadan da yaşar mı insan? Ya da her yaşayan nefes alıyor mu? Bütün vücudun uyuşup kalbin  o, o diye bağırırken sen hayır diyebiliyor musun? Aldığın nefes bir kor gibi içini yakarken nefes almak ister mi daha insan? Sanki soluduğum hava bir ateş de içime kor gibi giriyordu. Nefes almak bile zor olur muydu? Olurdu. Kendimi teselli etmekten de yorulmuştum. Beynim sen onu unuttun derken kalbim neden alçaklık edip hâlâ o o diyordu. Ben unutmuş falan değildim. Onu hâlâ unutmamıştım. Yaptıklarını da! En çok da bu büyütüyordu öfkemi. Ona karşı öfkeli olmam iyi bir şeydi. Yoksa kolay yumuşayabilirdim.
  Bir haftadır dışarıdan ne kadar iyi gözüksem de içimde adeta bir çöküntü vardı. Kalbim kan pompalamak yerine keder stres hüzün pompalıyor gibiydi. Şu geçen bir hafta içinde Aykut ile baya kaynaşmıştık. Üzerime kahve döktüğü gün yanlışlıkla yerden onun telefonunu almıştım ve o da beni fellik fellik arayıp bulmuştu. Telefonlarımızı birbirimize teslim edip kantinde birer kahve içmiştik. O kadar cana yakın ve samimiydi ki son bir haftanın içerisindeki güzel anlarım onunlaydı. Bugün de o günlerden biriydi. Yaptığı taklitler ve benzetmeler dudağımın yukarı kıvrılmasana sebep oluyordu. Sevdiği bir kız varmış. Bizim üniversitenmiş ama açılmaya çekiniyormuş. Benden cesaret istiyordu ama ona bu konuda yardım edememiştim. Ben ki kendi sevdası konusunda bile kendine yardım edemeyen bir insan başka birine asla yardım edemezdi. Bugün bana bu hafta o kıza açılacağını ve benden şans istediğini söyledi. Ben de şans dileklerimi ona iletmiştim. Cuma gününün yorgunluğu ile kendimi odama atmıştım. Abim epey geç saatlerde geliyordu. Anlamıyorum patron madem arkadaşı neden bu kadar çalışıyor? Gerçi benim abim çalışma manyağı Allah bilir ya kendi kalıyordur mesaiye. Babamın şu bir hafta içinde iş bulması da beni epey mutlu etmişti. Güneş artık güzel giysiler ve ayakkabı sahibiydi. Abim her gün ona güzel güzel giysiler alıyordu. Onlar mutlu olunca ben de oluyordum. Güneş odama gelip akşam yemeği için beni çağırınca aşağı indim. Anneme sofrayı hazırlamasında yardım ettim. Babam da işten gelince sofraya oturduk. Abimi beklemiyorduk. O genelde şirkette yiyip geliyordu. Güneş yine klasik bir okul gününü anlatıyordu. Annem ve babam dikkatle onu dinliyordu. Arada bir bana bakıp kafa sallıyorlardı. Durgun olmama şaşırıyorlardı. Normalde şu an Güneşin okul maceralarına laf atar olurdum ama şimdi sus pus yemek yiyordum. Tabağımı bitirip mutfağa kaldırdım ve masaya geri döndüm. Güneş artık susmuş ve herkes yemeklerine dönmüştü.

"Kızım pek bir şey yemedin? Yine hasta mısın?"

"Yok annecim sadece iştahım yok," deyip gülümsemeye çalıştım. Annem peki der gibi kafasını salladı.

"Dersler mi yoruyor kızım seni," diyen babama gülümseyerek baktım.

"Biraz babacım. Biliyorsun ben pek..."

Muzip bir sesle

"Bilirim bilirim," deyip devam etmeme fırsat vermedi. Az sonra evin kapısı açılıp içeri soğuktan zangır zangır titreyen abim girdi.

"Yine dondum anasını satayım. Acilen bir araba almam lazım." Kendi kendine mırıldanıp masaya geldi ve bir kum torbası misali kendini sandalyeye bıraktı.

"Yemek koyayım mı abi?"

"Yok abicim yedim de geldim," deyince başımı salladım tamam anlamında. Güneş abime kocaman sarılıp yanağına bir öpücük bıraktı.

"Naber abisinin kokarcası," deyip yanağını sıktı abim Güneşin.

"İyidir kokarcanın abiciği."

Onların bu mutluluk tablolarına gülerek bakıyordum.

"Sen nasılsın kız kezban?" diyen abime gözlerimi kısarak baktım.

"Ne kezbanı ya sensin kezban!" diye çemkirdim. Abim ise omuz silkti.

"Nasıl gidiyor üniversite?" diye sordu ciddi görünmeye çalışırken ama birazdan kahkaha atacağına emindim ve! Bingo!

"Ben de kime ne soruyorsam?" deyip alayla yüzüme baktı.

"Gayet iyi gidiyor," diye salladım.

Yalan. Külliyen yalan!

"Evet evet ben de Brad Pitt," deyip ceketini çıkardı. Annem sofrayı toplamaya başlayınca ben de ona yardım etmeye başladım.

"Anne."

"Efendim yavrum." Abicim içeriden bağırışına karşın annem de bağırmıştı.

"Bi gelsene," deyince ikimiz de merakla içeri daldık. Meraklı anne ve kızı.

"Söyle çocuğum," dedi annem tam bir anne şefkatiyle.

"Yarın patronum daha doğrusu arkadaşım akşam yemeğine bize gelecek bir şeyler hazırlarsın değil mi?"

"Tabi yavrum sen hiç merak etme. Kaç gibi gelirsiniz?"

"İşte ne bileyim yarın bu saatlerde ya da daha erken," deyince annem hemen başını salladı.

"Oğlum bu patron şu..."

Babam ve abim konuşa dursunlar biz mutfağa geçtik. Annem bulaşıkları yıkarken ben de kurutup yerlerine koyuyordum. Kısa bir sürede mutfağı halledip içeri geçtik. Annem ocağa çay koymuştu. Malum babam çayı çok severdi. İçeri geçip koltuklardan birine oturdum. Abim de üzerini değiştirip gelmişti.

"Hey hey üniversiteli git de ders çalış biraz," diye takılmıştı bana.

"Ya sen bana bulaşmaktan bıkmıyor musun? Baba şu abime bir şey de," deyip babama masum bakışlar attım.

"Bulut! A-a varma benim kızımın üzerine. Onun çalışmasa da profesör gibi zekası var," deyip püskürdü. Babama gözlerimi kısarak baktım. Alacağın olsun baba. Ben de senden medet umuyordum.

"Babasının oğlu, oğlunun babası," deyip koltuktan kalktım ve odama çıktım. Herkesin benimle alıp veremediği neydi? Bana bulaşmak çok mu zevkliydi? Öyle olmalı ki ailem bile benimle dalga geçiyordu.

Hadi ama Işık alınganlık mı yapıyorsun onlar seni ailen!

İç sesim yine susmuyordu. Haklıydı da bir yandan. Alınganlık edecek bir şey yoktu. Her şey yine aynıydı ben fazla alıngandım. Abim yine şakacı babam ise şen şakraktı. Aslında tam da olması gereken gibi. Anormal olan bendim. Neye alınıp neye alınmayacağımı şaşırmıştım adeta. Buz gibi yatağımı ısıtmam uzun bir süre almıştı. Elimdeki kitabı tekrar tekrar okuyup ezberlerimi yaptım. Aslından hocalar ezber yapmayın diyordu. Ezber yapmayıp da ya ne yapalım? Hele de ben. Bir sayfayı dört defa daha okuyup beynime kazıdım. Finallerim bitmiş olsa da dönem henüz bitmemişti. 20 şubatta 15 günlük bir tatil yapacaktık sonra yine aynı tempo! Yorucu ve dayanılması güç! Ama dayanacaktım işte. İlk kez bir mesleği hayal etmiştim. Küçükken ileride ne olmak istiyorsun? sorusuna saf saf gelin olmak istiyorum derdim. Şimdi ise gelin olmak aklımın ucundan geçmiyordu.  Tek hayalim okuduğum bölümden Türkolog olarak mezun olmaktı. Bundan sonra karar verecektim zaten ne olacağına. Bunun hayalini kurmak güzeldi. Olası bir şeyin hayalini kurmak güzeldi. Kitabın kapağını kapatıp yanı başımdaki masaya koydum. Telefonumu elime aldım. Bir mesaj vardı. Oda da Aykut'tandı.

Aykut
Işık kıza açıldım.

Ciddi misin çok sevindim

Çok geçmeden bir mesaj daha geldi. Ve üzüntü ile kaşlarım çatıldı.

Aykut
Maalesef ben sevinemedim çünkü kız kabul etmedi.

Belki de kızın başka bir sevdiği vardır. Ama bunu Aykut'a demedim. Daha fazla üzülmesini istemiyordum.

Bunlar hemen olacak şeyler değil. Biraz sabır ve emek ile istediğini alacaksın. Azim et ve o kızı kendine aşık et.

Aşk profesörü gibi konuşmuştum. Lakin bir bok da bildiğim yoktu.

Aykut
Haklısın. Ben azim edip o kızı kendime aşık edeceğim. Neyse seni de rahatsız ettim gece gece. İyi geceler.

Gülümseyerek gezdirdim parmaklarımı klavyede.

Sana da iyi geceler.

Telefonumu kapatıp yastığımın altına koydum. Bu gece düşünmeden bir uyku uyumak istedim. Huzurlu bir uyku çekmek istedim. Sabah da güzel uyanmak... Zira bu benim için güzel olacaktı. Çünkü yarın cumartesiydi yani tatil! Bu fırsatı iyi değerlendirip televizyonun başından kalkmamalıydım. Evet plan belli. Sabah kalkıyorum, kahvaltı ediyorum, televizyonun başına geçiyorum, akşam yemeğine kadar televizyon izliyorum, sonra yemek yiyip tekrar televizyonun başına oturuyorum.

Hassiktir! Yarın abimin patronu gelecek nereye televizyon izliyorum ben? Allah bilir annem tüm gün bana iş yaptıracaktı. Yorgunluktan televizyon izleyecek halim bile kalmayacaktı eminim. Hadi ama Işık şu an bunları düşünme. Şu an o leziz uykuyu düşün.

••

Uyku ve uyanıklık arasındaki çizgideyken boynuma değen düzenli nefesler ile kaşlarımı çattım. Hey hey bu da kim? Korkuyla arkamı döndüğümde gördüğüm manzara karşısında yutkundum. Gecenin burada ne işi var. Allahım bu bir rüyaysa lütfen beni uyandır. Ki iç sesim bunun bir rüya olduğunu yüzüme vuruyordu. Kesinlikle rüya olmalıydı. Gece gözlerini bir an da açınca ağzımdan "hih" diye bir ses çıktı.

"Güzelim," deyip bana daha da yanaştı.

"Senin ne işin var burada? Çabuk defol buradan." Kısık sesim ile bağırmıştım.

"Ne işim mi var? Senin için geldim. Seni görmek için." Yumuşacık bir ses ve yumuşak  ifadeli bir yüz Geceden o kadar uzaktı ki... o olduğuna bile şüpheliydim.

"Çabuk git diyorum sana. Seni görmek bile istemiyorum," deyip kolları arasından kaçmak istedim. Ama izin vermiyor beni kendine daha da çekiyordu.

"Sen benimsin. Benden uzak kalamazsın. En kısa zamanda tekrar yatağımda olacaksın."

"Defol diyorum defol." Sesim yüksek çıkıyordu. O ise bana sadece bakıyordu. Bakışlarında değişik bir tat sezmiştim.

"Beni deli gibi sevdiğini biliyorum," deyince isterik bir gülüş attım.

"Artık eski Işık yok karşında. Senden nefret ediyorum. Terk et burayı."

"Bu dediğine çocuklar bile inanmaz güzelim."

Daha sonra gözlerimin kapandığını hissediyorum ve ikinci boyuttan çıkıyorum.

••

Gözlerimi soğuk yatağımda titreyerek açıyorum. Üzerim açık kalmıştı ve sanırım bu yüzden gece kabus görmüştüm. Kabus gibi giriyordu rüyalarıma pis herif. Yataktan titreye titreye kalktım ve hızla aşağı indim. Elbette soba yanıyordu. Her zamanki gibi sobanın başına geçtim. Vücudum yavaş yavaş ısınmaya başladı. Annem çoktan sofrayı kurmuştu. Babam ve abim işte olduğu için biz kahvaltımıza geçtik direk. Yarım saatlik bir sürede kahvaltı edip sofrayı topladık ve ben dünden beri aklımda olan sahneyi gerçekleştirmek adına oturma odasına yürümeye başladım. Ama annemin birazdan bana sesleneceğini biliyordum ve öyle de olmuştu.

"Işık nereye?"

"İçeri annecim?" dedim sorar gibi.

"Sebep?"

"Televizyon izleyeceğim," dedim çok normal bir şeyi söyler gibi. Ki öyleydi.

"Akşama misafir var kızım. Gel  hazırlık yapacağız," deyince omuz silktim.

"Ya bana ne yaa. Ne hazırlığı yapacaksın ki? Yap işte herzamankinden bir şeyler anneciiiim," dedim sonlar doğru yayvan yayvan.

"Konuşma kız bana öyle yayık yayık. Gel diyorsam gel." Daha oturmadığım koltuğa hayal kırıklığı içinde bakıp annemin peşinden gittim. Hazırlık şart mı yani? Sanki kaymakam geliyordu. Alt tarafı abimin patronu. Üstelik çok da yakın arkadaşıymış. Yani ekstra bir hazırlığa gerek bile yok. Ama gel de bunu anneme anlat anlatabilirsen. Mutfağa geçip çeyizlik takımlarını dolabın en üst rafından indirmemi istedi. Allahım! Ne gerek varsa! Dediğine uydum tabi mecbur. Sonuçta anne yani. Karşı çıkılmaz. Çıkarsan sonuçlarına katlanırsın.

••

Yaklaşık üç saattir anlamsız ve boş -bana göre çünkü annem öyle olduğunu düşünmüyor- bir hazırlık içindeydik. Artık yorulmuştum. Ama annem yorulmak nedir bilmiyordu. Yaşlı kurt benden de sağlamdı. Annem yemekleri büyük bir titizlik  içinde yapmış ve çeyiz tabaklarını özenle dizmişti. Bana ise dip bucak nere varsa sildirmişti.

"Anam ağladı be kadın yetmez mi?" diye söylendim sonunda.

"Ben gayet de iyiyim. Hiç de ağlamıyorum," deyip masaya son rütuşlarını ekledi. Espri mi yapmıştı yani şu an?

"Anne, annem bana da acı biraz," deyip dudak büzdüm.

"Aman sanki çok bir şey yapmışsın gibi." burun kıvırdı.

"Yok artık anne. Evi dip bucak sildim. Daha ne yapayım!" dedim sesimin voltajını biraz aşarken.

"Tamam tamam bir şey demiyorum. Git bir duş al da kendine gel. Abinler birazdan gel-" cümlesi bitmeden kapı çaldı.

"Koş kapıya bak kızım abinler gelmiştir kesin." Niye ben diye oflayarak kapıyı açtım. Karşımda babamı görünce sırıttım.

"Ne o kızım çok sevindin beni gördüğüne," dedi babam içeri girerken.

"Seni gördüğüme değil de abimleri görmediğime sevindim babacım."

Ancak bu kadar açık sözlü olunabilirdi.

"Bak sen, insan bari yalancıktan olsa da evet derdi."

  Babam ile eğlenceli bir şekilde atıştıktan sonra annemin ikazı ile odama çıktım. Kısa bir duş alıp üzerime kot pantolon ve de siyah bir kazak giyip aşağı indim. Annem de en güzel giysilerini giymişti. Babam da aynı şekilde. Güneş ise ışık saçıyordu. Annem son kez masaya bakarken zil çaldı.

"Geldiler. Işık git kapıya bak çocuğum," dedi annem telaşla.

"Niye ben anne? Yine niye ben?" Anneme sorduğum soruya bir cevap alamadım ve az sonra kendimi kapının önünde buldum. İkinci kez zile basılınca derin bir nefes alıp kapıyı açtım.

"Ağaç olduk be Iş..." abimin cümlesinin geri kalanını beynim algılayamadı. O-onun b-burada ne i-işi var?!

DÜZENLENDİ ✔️

Herkes bu bölümde en beğendiği veya etkilendiği sahneyi buraya yazabilir mi?

Continue Reading

You'll Also Like

979K 54.2K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
1.7M 109K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...
5K 1.9K 57
Gözlerinde gördüğüm ifade esaretim.
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.2M 84.4K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...