GECENİN IŞIĞI

By buyazarneleryazar

15.3M 402K 134K

Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâ... More

~TANITIM~
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
Sırma-Sarp
Karakterlere Sorular
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
Sırma ve Sarp
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM: GECE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜMDEN KESİT
72. BÖLÜM
SORU-CEVAP
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
Yeni Kitap
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. bölümden kesit
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. Bölümden kesit
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
106. BÖLÜM
107. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
ÖNEMLİ
110. BÖLÜM
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM
117. BÖLÜM
118. BÖLÜM
119. BÖLÜM
120. BÖLÜM
121. BÖLÜM
8 MİLYONNN!
Kitap Tanıtma Fırsatı
122. BÖLÜM
123. BÖLÜM
124. BÖLÜM
FİNALE DOĞRU •PART-1•
FİNALE DOĞRU •PART-2•
FİNALE DOĞRU •PART-3•
BÜYÜK FİNALDEN UFAK BİR KESİT!!!
•BÜYÜK FİNAL•
•VEDA•
•GECE• Duyurusu

23. BÖLÜM

103K 3.2K 575
By buyazarneleryazar


Keyifli okumalar.

••

Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik, ancak çok basit bir sanatı unuttuk: Kardeşçe yaşamayı.
-Martin Luther King

••

En güvendiğin tarafından darbe yemek nedir bilir misin? Ben söyleyeyim. Kendini mahvolmuş hissedersin... yetersiz... kırılmış hissedersin... Bir daha kimseye güvenemezsin. Tam olarak bunları hissediyordum. Eve geldiğimden beri yatağıma yatmış ağlıyordum. Sevdiğim adam tarafından yediğim darbeden çok kardeşim dediğim insandan duyduğum şey beni yıkmıştı. Dostum dedim. Kardeşim dedim meğer beni seviyormuş. Güzel oyuncuymuş doğrusu. Hiçbir şey farkettirmedi. Bir de bana bir kızı seviyorum fakir olduğum için yüz vermiyor diyordu. Ne de güzel inanmıştım. Saftım ben. Ciddi ciddi saf. Hiçbir şeyi anlamayacak kadar saf... Ne yapacağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Bir yerden başlamalıydım. En önce iş bulmalıydım. Güneşi de amcamdan alamazdım çünkü param yoktu. Geceye olan borcumu da ödemeliydim. Evet ben evde böyle oturmamalıydım. Yarın ilk iş kalkıp bir iş bakmalıydım. Çocuk bakardım, ev temizlerdim ne iş olursa yapardım. Ama çalışmalıydım bir şekilde çalışmalı. Karnımın guruldadığını duyuyordum. Evde yiyecek bir şey olmadığına adım gibi emindim. O yüzden hiç arama çabalarına girmeden gözlerimi yumdum ve kendimi uykuya bırakmaya çalıştım.

••

Gözlerimi yine yağmurlu bir güne açtım. Kış kapıdaydı. Hemen yataktan kalkıp üzerime olabildiğince kalın şeyler giyip odadan çıktım. Ev buz gibi olmuştu. Soba vardı ama kömür yoktu. Mutfağa girdim ve dolabı açtım. Her zamanki gibi boş olduğunu görünce sinirle kapattım. Ne bekliyordum ki? Mutfaktan çıkıp dolaptan modası geçmiş  botumu aldım ve giydim. Aynaya şöyle bir baktım da cidden iğrenç gözüküyordum. Bunu umursamadan evden çıktım. Caddenin sonuna kadar boş boş yürüdüm. Nereye gitmeliydim. Önce marketlere haber bırakacaktım. Çocuk bakıcı arayan olursa bana ulaşmalarını söylemek için. Daha sonra meydana yürüdüm. Burada genellikle kafeler oluyordu. En son kafe maceramdan sonra bir daha kafe ile görüşemezdim. Duvarlarda yazan iş ilanlarına bakacaktım mecburen. Biraz daha yürüdükten sonra iş ilanlarını gördüm.
Merdiven temizliği.
Çocuk bakıcılığı.
Ev temizliği. Bunun numarasını alıp tuşladım.

"Merhaba."

"Buyrun."

"Ben ev temizliği için aramıştım."

"Maalesef biz işçi bulduk hanımefendi." Şanssızdım işte. Doğuştan şanssız.

"Peki iyi günler," deyip kapattım. Zaten bir işim düzgün gitmiyordu ki... diğer numarayı tuşladım.

"Merhaba."

"Buyrun," dedi ince bir ses.

"Ben çocuk bakıcılığı için aradım," deyip içimden dualar etmeye başladım.

"Ben size adresi vereyim görüşelim."

"Tamam siz adresi bu numaraya mesaj olarak atın ben hemen gelirim."

"Pekala görüşmek üzere," deyip kapattı. Beş dakika sonra gelen adrese bakıp bir dolmuşa bindim. Tam önünden geçiyordu. Bu konuda şans yüzüme vurmuştu. Boş bir yere geçip oturdum. Çocuk bakabilirdim herhalde. Geceyi düşünmemeye çalışıyordum ama aklımdan çıkmıyordu. Beni seviyordu ama onu engelliyordum. Açık açık söylüyordu işte. Bir de ben gidiyorum diyordu. Sen niye gideceksin ki ben giderdim zaten. Gitmiştim de.

  Dolmuş verdiğim adreste durunca koşar adım inmiştim. Ev lüks bir sitedeydi. Yağmur çiseliyordu. Koşarak siteye girdim. B bloğa gidip evin ziline bastım. Kapı açılınca apartmana giriş yapabilmiştim. Asansöre girip kata bastım. Aynada kendime çeki düzen verip asansör durunca inmiştim. Evin ziline basıp beklemeye başladım. Kapı açıldı bakımlı bir kadın girdi görüş alanıma.

"Hoşgeldin," deyip kenara çekildi. Botumu güç bela çıkarıp içeri geçtim. Kadın da arkamdan gelip koltuğa oturmamı işaret etti.

"Daha önce hiç çocuk baktın mı?" Direk konuya girmişti.

"Yani... şimdi şeyy... benim dokuz yaşında bir kardeşim var ve onu ben büyüttüm sayılır." Kadın yüzüme şöyle bir baktı.

"Bu işe çok mu ihtiyacın var?" Ah bir bilsen ne kadar ihtiyacım olduğunu...

"Evet çok ihtiyacım var. Lise mezunuyum ama iş bulamıyorum. Malum çocukları da seviyorum o yüzden sizi aradım," deyince kadın başını salladı.

"Peki başla öyleyse. Sabah sekizde burada olursun. Evi de ufaktan temizlersin. Öyle dip bucak değil üstünden. Ben akşam beş altı sularında geliyorum. Bir iki çeşit de yemek yaparsın olur biter," dedi kadın.

"Peki maaşım ne kadar efendim?" Çekingen bir sesle sordum.

"2000 ₺." Duyduğum maaşla dudağım uçukladı. Vaov çok iyiydi.

"Peki. Ne zaman başlayacağım?"

"Yarın sabah başlarsın."

"Tamam ben yarın sekizde burada olurum. Bu arada adınız neydi?"

"Rabia."

"Ben de Işık. Ben artık gideyim Rabia hanım," deyip hareketlendim.

"Hanım demene gerek yok. Abla diyebilirsin," deyince samimi biri olduğunu anlamıştım.

"Peki Rabia abla. Görüşmek üzere," deyip evden çıktım. İş bulmanın verdiği sevinçle mırıldana mırıldana asansörde aşağı indim. İki gündür ilk kez bu kadar mutlu olmuştum. Bu işte epey para kazanırdım. Altıdan sonra da partime bir iş bulursam çok güzel olurdu. Düşüncelere eşliğinden apartmandan çıkmıştım. Caddeye çıkıp dolmuşu beklemeye başladım. Az sonra gelen dolmuşa atlayıp ücreti ödedim ve oturdum. Annem ve babam gideli epey olmuştu. Daha gelmelerine çok vardı. Onları delicesine özlemiştim. Sadece seslerini duymak yetmiyordu. Annemin huzur dolu kokusunu almam, babamın omzuna yatıp o güven hissini almam gerekiyordu. Ama bunlar yoktu. Güneşi özlemiştim. Amcamın evine gitmeye yüzüm yoktu. O kadar laf ettim sonra Güneşi almaya gitmedim. Hali ile dalga bile geçmişlerdir benimle. Akraba dediğin insan adeta akrepti. Böyle akraba olmaz olsun. Ne zaman tökezlesen bir darbe de onlardan yersin. Bu böyleydi. Gerçi bu sadece akrabalar için geçerli değildi. Öyle insanlar var ki dostum deyip arkandan kuyunu kazarlar. En büyük temennim o kuyuya kendilerinin düşmeleri...

••

Saat yedide uyanmış yedi buçukta evden çıkmış ve tam vaktinde işe yetişmiştim. Rabia abla beni kapıda bekliyordu. Gerekli talimatları verip evden çıktı. Onun çıkması ile ben içeri geçtim. Bebeğin adını bile sormayı akıl etmemiştim. Oturma odası dağınık değildi. Odaları toplamaya başladım. Duyduğum ağlama sesi ile bebek odasını büyük uğraşlar sonucu buldum ve minik kız çocuğunu kucağıma alıp susturmaya çalıştım. Ben onu kucağımda salladıkça o mayışıp uykuya geçiyordu. Gözleri tatlı tatlı kapanınca onu tekrar beşiğine yatırdım. Odalardaki işim bitince mutfağı topladım. Zor iş değildi aslında. Bebeğin mama saati gelince bebek masasını oturma odasına götürüp orada yedirmeye başladım. Şu anlık bir sıkıntı yoktu. Minik kızın karnı doymuş olacak ki dudaklarını sıkı sıkıya kapatmıştı ve olumsuz iniltiler çıkarıyordu. Ağzını yüzünü silip onu masasından çıkardım ve kucağıma aldım. Öyle tatlıydı ki... gözleri iri maviydi. Saçları ise koyu bir renkti. Yüzü pamuk gibiydi. Kadife gibi bir teni vardı. Böyle bir kızım olsun isterdim. Tombul yanaklarına birer öpücük kondurdum. Gülümsüyordu. Önde olan iki dişi kendini belli ediyordu. Bir de altta bir tanecik dişi vardı. Öyle tatlıydı ki... gülünce çok güzel oluyordu. Tam ısırmalıktı. Ama canı yanardı ve el çocuğuydu.

   Saat üçe gelirken minik kız uykuya yenik düşmüştü ben de mutfakta yemek hazırlıyordum. Pek de yemekten anlamazdım ama bir şeyler yapıyordum işte. Klasik olarak pilav ve taze fasülye yapmıştım. Bence yeterliydi. İçeri geçtim ve minik kızı izlemeye başladım. Koltukta huzurla uyuyordu. Hiçbir derdi yoktu. Ne benim gibi para derdindeydi ne de anne babası yanında değildi. Her şeyden habersiz uyuyup uyanıp yemek yiyordu ve tekrar uyuyordu. Hayat ona güzeldi. Gerçekten güzeldi. Yanı başımda ötüp duran telefonumu elime aldım.

Gece arıyor...

Açmadım. Çalıp çalıp kapanacaktı zaten. Bir buçuk dakika boyunca çaldı. Daha sonra kapandı ve bir mesaj sesi duyuldu.

Gece
Neden cevap vermiyorsun?

Neden mi? Çünkü sana cevap vermek zorunda değilim Gece efendi. Bir de soruyor. Neden hâlâ beni arıyor ki? Gittim işte rahat rahat adam öldürebilirdi.
Cevap vermeyişim onu harekete geçirip ardı ardına mesajlar attırıyordu.

Cevap ver.

Sesini duymam lazım.

Evde yoksun. Nerdesin sen?

Evime mi gitmişti? Ah iyi ki evde yoktum. Yoksa onu görmeye tahammül edemezdim. Bir cevap vermeliydim. Ama öyle böyle değil. Ağzını kökünden kapatacak bir cevap... aklıma bir şey gelmezken kalbim kötü şeyler yazmamam gerektiğini söylüyordu. Onu dinlemeyecektim.

Hâlâ neden mesaj attığını çözemedim. Vakit bol ben yokum. Bence adam öldürmek için yeterli zamanın var. Hadi sana kolay gelsin.

  Kalbim bu mesajı göndermek istemezken beynim beni destekliyordu ve şu an geri dönüşüm yoktu. O mesaj ona gitmişti. Şu an büyük ihtimalle deliriyordu. Ne yaparsa yapsın da bana bulaşmasın. Geceden ciddi anlamla korkuyordum. Ona olan aşkından çok korkum vardı. Bana kolayca zarar verebilirdi. Her ne kadar vermeyeceğini söylese de. Damarına basarsam kim olduğumu önemsemeden benim canımı yakardı. Mesaj sesini duyduğum zaman heyecanla telefonu elime aldım.

Gece
Sana ne diyeceğimi bilmiyorum artık. Gerçekten aşık olan bir kız erkeğinin peşinde dolanır. Sen belki beni sevmiyorsundur bile. Sadece beğeniyorsun ha ne dersin?

Beni kendinden uzaklaştıran oydu şimdi gelmiş saçma sapan mesajlar atıyordu. Resmen beni sinir etmeye çalışıyordu. Ama onun oyunlarına kanmayacaktım. Cevap vermedim. Onu sevmediğimi nasıl düşünürdü? Asıl benim düşünmem gerekirdi. Sinirden ağlayacak duruma gelmiştim. Sevgimi kullanarak beni alt etmeye çalışıyordu. Ama yapamayacaktı.
Saat beşe geliyordu. Rabia abla az sonra burada olurdu. Montumu üzerime giyip beklemeye başladım. Bebek mışıl mışıl uyuyordu. Etrafına koyduğum yastıklar güvenli bir şekilde uyuyor olduğunun kanıtıydı. Az sonra duyduğum kapı sesi ile Rabia ablanın gelmiş olduğunu anladım.

"Işık." Yüksek sesle seslenmişti. Koşarak yanına gittim.

"Sessiz lütfen. Kızınız uyuyor," dedim sessizce.

"Hayret o bu saatte asla uyumazdı. Uyutamazdık daha doğrusu. Nasıl becerdin?" deyip gülümsedi. Ben bir şey yapmamıştım ki. Uykusu varmış ki uyumuş.

"Rabia abla ben çıkıyorum başka bir isteğin yoksa..."

"Yok yok çıkabilirsin Işıkcım," deyince kapıya doğru adımladım. Aklıma takılan soru ile arkamı döndüm.

"Ah bu arada kızınızın ismini sormayı unuttum. İsmi neydi acaba?"

"Tuana," deyip gülümsedi. Başımı sallayıp evden çıktım.

Apartmandan çıkıp derin bir nefes doldurdum ciğerlerime. Bu saatten sonra da çalışacak bir yer bulmam gerekiyordu. Ama nerede olacağını bilmiyordum. Eve yürüyerek gitmeye karar verip caddeden çıktım. Pek doğru bir karar değildi ama canım öyle istiyordu. Sabahtan beri oturunca bacaklarım kilitlenmişti. Açılması şarttı. Şaka bir yana nefes almaya ihtiyacım vardı. Boğuluyor gibi hissediyordum. Sanki sürekli boğazımda olan bir el varmış da beni boğuyormuş gibi... Telefonuma gelen mesaj sesi ile kafamı yerden ayırıp telefonuma baktım. Lanet olası.

Anıl
Işık yalvarırım bana bir şans ver. Ben seni kaybetmek istemiyorum. Seni özlüyorum benden uzak kalma...

Hâlâ hangi yüzle bana mesaj atıyordu anlamıyorum. Cevap vermek aklımdan dahi geçmiyordu. Sessize alıp yoluma devam ettim. Sözde kolay tabi şans vermek. Ama o şansı istemedeki amaç da çok önemli. Resmen kardeşim dediğim insan benden aşk namına şans istiyor. Başlarım ben böyle şansa. Kimseye şans verecek konumda değildim. Ona da şans falan vermeyecektim. Bir şey hissetmediğim birine şans vermem ahmaklık olurdu. O sevinirken ben hep bir yanım buruk olacaktı. O yüzden gerek yoktu. Ben böyle daha iyiydim. Daha az üzülüyordum. Ya da kendimi daha fazla kandırıyordum.

••

  İşler gayet iyi gidiyordu. Evet işler. Çünkü bebek bakıcılığı dışında ek bir işe başlamıştım. Nerede mi?
Barda... evet evet barda! Tabii ki Gecenin barında değil. Başka bir barda. Saat sekizde başlayıp gece birde bırakıyordum. Günlük 5 saati 250 ₺. Az değil. Gelirim epey yüksek oluyordu. Giderim ise yok denecek kadar az. Giyecek bir şey almıyordum. Soba yakmıyordum. Elektrik kullanmıyordum. Zaten ödemeyince kesilmişti. Su desen işte o en büyük sıkıntı. Ne kadar yokluk içinde olsak da her gün yıkanmadan duramıyordum. E sular da kesilmişti. Sırf bu yüzden bardan aldığım maaş ile su faturasını ödeyecektim. Diğerleri olmasa da olur. Yemek konusunda ise gündüz bir şeyler atıştırıyordum. Gece ise barda yiyordum. Gidiyordu hayat bir şekilde. Gece her sabahın akşamında her gecenin sabahında mesaj atıyordu. Cevap vermiyordum. Günden güne azalan sevgim ile gözümde normal bir insandan farkı yoktu. Öyle de olması gerekiyordu. Yelkovan on iki buçuğa çarptığından gözlerim de kapanmak üzereydi. Bu gün çok yorulmuştum. Nazlı bebek Tuana arka dişlerini çıkarttığı için epey huysuzdu. Yormuştu bu gün beni. Şimdi ise ayyaşlar ile uğraşıyordum. Sayko kadar olmasa da iyi bir arkadaş edinmiştim.
Sinan... Sinan tipik Türk erkeklerinden o kadar farklıydı ki... Bir kere adam sempatik. Güler yüzlü. Yüzü gözü desen ayrı bir güzel. Sevmiştim onu. İyi bir arkadaştı. Sarı saçları ve koyu yeşil gözleri ile çoğu kız müşteriyi çıldırtacak cinsten yakışıklıydı. Bu gün yorgun olduğumu anlamış ve işlerin çoğunu o yapıyordu. Sağolsun o her konuda çok iyi. Geriye kalan yarım saati yarı uyanık biçimde geçirdim. Sinan ile aynı saatte çıkıyorduk. Tesadüf şu ki benim evimin üç sokak üstünde yaşıyordu. Ailesi ile. Annesi kansermiş. Üzülmüştüm. Babamın da kanser olduğunu söylemiştim. Benim adıma çok üzülmüştü. Babası ayyaşın tekiymiş. Bir gün evde ise diğer günler yokmuş. Öyle olması işine geliyormuş. Çünkü babası içtikçe annesine zarar veriyormuş. Ama onun elinden bir şey gelmiyordu. Sonuçta babası.
Mesaimiz bitip akrep ve yelkovan saat biri gösterince önlüklerimizi çıkarıp bardan çıktık. Eski de olsa bir arabası vardı. Tofaş meraklısıydı ve arabası benden bile yaşlıydı. Doğan Slx. Araba oldukça yere yakındı. Yer ile tamponu arasında en fazla üç parmak vardı. Erkekler işte böyle beğeniyordu. Arabaya atlayıp müziği son ses açınca beynimde ziller çalmaya başladı. Bardan çıkıp bir de bu müziği çekemezdim. Zaten yeterince dj müzikleri duyuyordum. Radyoyu kapattım.

"Başım ağrıyor."

"Nasıl istersen Işık," deyip gülümsedi. Araba sallana sallana yol alırken sallanan tek şey araba değildi. Midem de sallanıyordu.

"Bu araba bu kadar sallanmak zorunda mı?" dedim alayla.

"Olay da bu zaten. Tofaş," deyip vitesi attırdı. Deli gibi kullanıyordu.

"Sinan yavaşla!"

"Şşş Işık korkma arkadaşım..." deyip bana gülücük attı.

"Sinan lütfen korkuyorum," dedim kısık sesle.

"Tamam sakin ol yavaşlıyorum," deyip vitesi düşürdü. Derin bir nefes alıp elimi kalbimin üstüne koydum.

"Oldu mu?"

"Evet." Nihayet araba evimin önünde durunca rahatlamıştım.

"Çok sağol Sinan. Her gün bir de buraya gelerek zahmet ediyorsun," deyince başını salladı.

"Şşş sakın duymayım bir daha. Biz arkadaş değil miyiz?" deyince bir cevap veremedim. Anıl da öyle diyordu her defasında. Bir arkadaşız. Sayesinde kimseye güvenim kalmamıştı.

"Arkadaşız tabii ki," deyip kapıyı açtım.

"İyi geceler Işık."

"Sana da," deyip indim. Arkamdan oyalanmadan gazladı. Ben de anahtarımı çıkarıp eve girdim. Buz gibi eve... Karnım tok olduğu için hemen odama çıktım. Üzerimdekileri hızla çıkarıp yatağıma atladım. Annem ve babamı aşırı özlüyordum. Gideli 6 aydan fazla olmuştu. Daha çok zaman vardı geri dönmelerine. Babam iyi olsun da varsın hiç gelmesinler. O yeter ki iyi olsun. Sabah yedide kalkacak olmanın verdiği sinirle gözlerimi yumdum. Soğuk ve uyku üst üste binmişti. Titreye titreye kendimi uykuya bıraktım...

••

Başımın üzerinde çalan alarma defalarca kez vurup susturdum ve yataktan kalktım. Monoton bir güne daha merhaba. Dün çıkarttığım giysileri giyip evden çıktım. Dolmuş ile gidecektim tabii ki... durağa kadar yürümüştüm. Daha sonra dolu gelen dolmuşa binmiş ve işime gelmiştim. Tuana uyuyordu. Rabia abla da henüz çıkmamıştı. Bugün biraz geç gidecekmiş. Eşi de az önce çıkmıştı. Mehmet bey de eşi gibi çok iyi biriydi. Sağolsunlar hiç kötü bir şeylerini görmemiştim. Gözlerim uzaklara uzaklara dalıyordu. Gözümün önünde el sallayan Rabia abla ile kendime geldim.

"Işık ben çıkıyorum," deyince başımı salladım.

"Tamam Rabia abla." Rabia abla uyuyan kızına bir buse kondurup evden çıktı. Ben de evi toplamaya başladım. Dağınık bir şey yoktu. Gayet düzenliydi. Temizdi. Kabaca bir temizlik yaptım. Yemeği de akşama doğru yapardım. Tuana da uyuyordu zaten. Televizyonu açıp magazin programlarını izlemeye başladım. Az sonra gördüğüm haber ile ağzım kocaman açılmış ve şok ile ekrana bakmıştım.


DÜZENLENDİ ✔️

BÖLÜM SONU.

Herkes bu bölümde en beğendiği sahneyi buraya yazabilir mi?

Continue Reading

You'll Also Like

979K 54.2K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
5K 1.9K 57
Gözlerinde gördüğüm ifade esaretim.
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.2M 80K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
720 83 48
Zamanın içerisinde, birbirini takip eden akrep ve yelkovan... Döngü zamanı, hikayemizin ilk on iki bölümü geceyi, son on iki bölümü gündüzü temsil ed...