GECENİN IŞIĞI

Bởi buyazarneleryazar

15.3M 402K 134K

Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâ... Xem Thêm

~TANITIM~
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
Sırma-Sarp
Karakterlere Sorular
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
Sırma ve Sarp
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM: GECE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜMDEN KESİT
72. BÖLÜM
SORU-CEVAP
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
Yeni Kitap
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. bölümden kesit
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. Bölümden kesit
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
106. BÖLÜM
107. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
ÖNEMLİ
110. BÖLÜM
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM
117. BÖLÜM
118. BÖLÜM
119. BÖLÜM
120. BÖLÜM
121. BÖLÜM
8 MİLYONNN!
Kitap Tanıtma Fırsatı
122. BÖLÜM
123. BÖLÜM
124. BÖLÜM
FİNALE DOĞRU •PART-1•
FİNALE DOĞRU •PART-2•
FİNALE DOĞRU •PART-3•
BÜYÜK FİNALDEN UFAK BİR KESİT!!!
•BÜYÜK FİNAL•
•VEDA•
•GECE• Duyurusu

12. BÖLÜM

176K 4.3K 1K
Bởi buyazarneleryazar

KEYİFLİ OKUMALAR

••

Yaklaşık 4 aydır Gece'nin evindeyiz. Yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızdaydı. Güneş mutluydu. Ben de öyle. Son günlerde Gecede bir durgunluk vardı. Güneş'e karşı bile mesafeliydi sanki. Ya da bana öyle geliyordu. Bir anda uzaklaşmasına sebep olan şey ne olabilirdi ki? Beni artık beğenmiyor olabilir ya da ona olan hislerimi itiraf etmemi istiyor. Gündüzleri evde tıkılıp kalmaktan sıkılmıştım. Bu gün de öyle olmuştu. Akşama kadar evde tek başıma oturmuştum. Ha bir de yemek yapmıştım. Güneş de okuldan gelince ödevlerine yardım etmiştim. Sonra da Gece gelmişti zaten. Bu aralar sürekli geç geliyordu. Gelince de direk uyuyordu. Sabah daha ben uyanmadan gidiyordu. Neler olduğunu konusunda en ufak bir fikrim bile yok. Sormaya da cesaret edemiyorum. Sorarsam ve beni terslerse kırılırdım. Bile bile kendimi kırmak istemiyorum. Yatakta uzanmış Gece'nin kitaplarından birini okuyordum. Boş Koltuk.
Yabancı bir yazarın romanıydı. Hoşuma gitmişti. Odanın kapısı açılıp Gece içeri girdi. Yatağı es geçip dolabına doğru ilerledi. Dolaptan siyah bir gömlek ve pantolon çıkardı. Üzerindeki eşofmanları çıkarıp onları giymeye başladı. Gecenin bu saatinde nereye gidecek ki? Dolabının aynasından saçlarını düzeltti.

"Ben bu gece gelmem. Bekleme beni," deyip kapıya yürüdü. O çıkmadan yetiştim ve kolundan tuttum.

"Nereye?" dedim korkarak. Alacağım cevaptan delice korkuyordum ama sordum. Yoksa uyuyamazdım.

"İşim var," diye geçiştirdi beni.

"Tülay'ın yanına mı gidiyorsun yoksa?" dedim şüpheyle. Ama emindim de bir yandan. Ne de olsa en kısa zamanda tekrar görüşmek istediğini söylemişti. Böyle süslenip püslendiğine göre onun yanına gidiyordu.

"O da nerden çıktı?" deyip kaşlarını çattı.

"Bilmem. En kısa zamanda seninle görüşmek istiyormuş ya ondan öyle dedim."

Kolundaki elimi nazikçe çekti. Elimi koluna koyduğumu fark etmemiştim bile. Sanki onu durdurabilecekmişim gibi kolunu tutmuşum bir de.

"Gece gece beni sinirlendirme de uyu. Yoksa elimde kalacaksın," diye beni tehdit etti.

"Tamam elinde kalayım kabul ediyorum. Ama gitme."

Neden bilmiyorum ama gitmesini istemiyorum. Ben onun için bir şeyler hissederken başka kadınlara giderse yıkılırdım. Düşüncesi bile acı veriyordu.

"Kızım sen iyi misin? Kafan yerinde mi? Yat zıbar işim gücüm var," dedi öfkeyle. Tebrikler bana. Yine onu sinirlendirmiştim. Gerçi bunun için ekstra bir çabaya gerek yoktu. Bu adam hep sinirli.

"Bu saatte ne işin olabilir ki? Kızların yanına gidiyorsun değil mi?" Sabır diledi kendi kendine.

"Bak benim sabrımı zorlama. Yat zıbar diyorum sana!"

Bağırması ile gözlerim sulandı. Karşısında bir çocuk gibi ağlamak istemiyorum ama göz yaşlarım da durdan anlamıyor.

"Işık bak tatlı dille söylüyorum. Yat güzelim," dedi sakin bir sesle. Ondan asla beklemediğim bir tavırdı bu.

"Kızların yanına mı gideceksin," dedim tekrar kısık bir sesle.

"Neden merak ediyorsun?"

"Bilmiyorum. Söyle lütfen kızlara mı gidiyorsun?" Duyacağım cevaptan ölesiye korkuyordum.

"Evet," dedi sakin bir ses tonu ile. Oysa cevabı beni yıkmıştı.

"Neden?" diye sordum titrek sesimle.

"Ben bir erkeğim ve senin karşılayamayacağın bazı ihtiyaçlarım var," deyince başımı eğdim. Şart mıydı yani gitmesi?

"Anladım," dedim. Hüzünlenmiştim. Neden ki? Elbette o da kendince haklıydı. İhtiyaçlarını ben karşılamadığıma göre tabi başka kadınlara gidecek.

"Ben gidiyorum," deyip hareketlendi.

"Son bir şey soracağım."

Onu durdurdum. Bunu sormam gerekiyordu.

"Evet," dedi aceleyle. Bu kadar mı acildi yani?

"Eğer bir kızın seni sevdiğini bilseydin yine başka kızlara gider miydin?" dedim çekinerek. Bakışlarındaki ifade sarsılsa da cevap verdi.

"Eğer o kız beni seviyorsa bana ait olur zaten. Başka kızlara gitme gereği duymazdım," diye cevap verdi. Düşündüğün zaman mantıklı konuşuyordu.

"Peki ya kız bunu istemiyorsa? Zorlayamazsın sonuçta," deyince kısa süreli de olsa düşündü.

"Onun istediği olurdu."

Cevabı karşısında acı bir tebessüm ettim.

"Peki gidebilirsin şimdi," deyip yatağa döndüm. Kapıyı açıp çıktı. Gidiyordu işte. Başka kızlara gidiyordu. Ben ise ona karşı ne hissettiğimi çözmeye çalışıyorum. Onu seviyor muyum? Bu soruya bir türlü cevap bulamıyorum. Peki ya az önce hissettiklerim? Onu kıskanmamış mıydım? Apaçık kıskanmıştım işte. Düşüne düşüne uyumaya çalıştım ama olmadı. Aklıma hep o geliyor. Kızlarla birlikte olduğu gerçeği beynimi kuşatıyordu. Eğer bir kızın onu sevdiğini bilse başka kadınlara gitmezmiş. Peki ya o kızı sevmiyorsa? Bu da muammaydı. İçim yanıyordu sanki. Şu an yanıma masum masum uyumasını istiyordum. Başka kızlar ile yatakta olmasını değil. Boğazım susuzluktan kurumuştu. Aşağı inip su içmeliydim. Yataktan kalkıp sessizce aşağı indim. Mutfağa giriş suyumu içtim. Boğazımdaki acı biraz dinse de kalbim hâlâ aynıydı. Odaya çıkmak için merdivenlere yürüdüm. Kafamı salona çevirince... Gece? O gitmedi mi? Karanlıkta tam olarak seçemesem de ondan başkası olamazdı. Yanına gitmeye karar verdim. Dirseklerini dizlerine yaslamış başını da ellerinin arasına almış oturuyordu. Neden gitmemişti ki? Yanına oturdum usulca.

"Hâlâ burdasın?" dedim yumuşak bir sesle. Ani bir tepki verip kızmasını istemiyordum.

"Burdayım," dedi bana bakmadan.

"Gidecektin... kızlara," deyip yutkundum.

"Gidemedim." Sesi kısıktı.

"Neden?" diye sordum. Neden gidemedi? Ben gitme deyince mi ikilemde yoksa? Onu ben vazgeçirmiş olabilir miyim?

"Öyle işte. Gidemedim," deyip bana baktı sonunda. Karanlıkta tam olarak anlamasam da gözlerime baktığını hissedebiliyorum.

"Sana engel olan şey ne?" diye sordum merakla.

"Gidemedim işte. Sen gitme deyince gidemedim. Bana sen engel oldun," dedi büyük bir sakinlikle. Benim lafıma uyup gitmedi. Yani ona ben engel olmuştum. Bu bana anlamadığım bir mutluluk hissettirdi.

"İhtiyacın vardı?" dedim sorar gibi. Omuz silkti.

"Var-dı," dedi. O dı'nın üzerine bilerek vurgu yapmıştı. Bu sanki artık yok der gibiydi. Başımı göğsüne yasladım. Beni dinleyip gitmemişti. İyi ki gitmemişti.

"Gitmemene sevindim," dedim cesurca.

"Ben de," dediğinde anlamadım. Ama sormadım da. Göğsünde huzur vardı sanki. Ayrılmak istemiyordum.

"Hadi bana bir şeyler anlat."

Ortamdaki gergin havayı dağıtmak istiyordum ama gözle görülür bir akım vardı.

"Ne anlatayım?"

İtiraz etmemişti.

"Aileni kardeşlerini anlat mesela."

Başını salladığını hissettim sanki.

"Hazan ve Hazal tek yumurta ikizi kardeşlerim. Birbirlerinin kopyaları. Bebekken onlara uyuz olurdum. Sürekli ağlıyorlardı. Yürümeyi henüz beceremedikleri için emeklerlerdi. Bacaklarıma yapışıp duruyorlardı sürekli. Hiç unutmuyorum. Bir gün annem onları kucağıma verdi. Ağlıyorlardı ve benim kucağıma gelince sustular. O kadar güzellerdi ki. Yemyeşil gözleri vardı ikisinin de. Onları seviyorum. 18 yaşındalar. Ben o eve gittiğimde henüz yeni doğmuşlardı. Sürekli parmağımı yalıyorlardı. Anneme sormuştum. Dişleri kaşındığı için yaladıklarını söylemişti. Bazen ısırırlardı parmağımı. Şu hayatta sevdiğim sayılı dişi cinsindenler. Geçen aylarda 18. yaşlarını kutladık. Doğum günü partilerine erkek arkadaşları da gelmiş. Bak bak erkek arkadaşları da var. Tabii ben ne yaptım bir abi olarak onları uyardım. Kardeşlerimden uzak durmalarını söyledim. Ama beni takmadılar. Tamam bu davranışları onları gerçekten sevdiklerini gösteriyor olabilir ama kardeşlerimin üzülmesini istemiyorum. Onlara değer veriyorum. Zengin bir ailede büyümelerine rağmen hiç şımarık değiller. Annem... O, o kadar ayrı ki. Bendeki yeri asla dolamaz. Melek Karayel, Duman Karayel'in biricik eşi. Babam anneme çok değer veriyor. Ne kadar mafya bir kimliğe sahip olsa da o iyi bir eş. İyi bir baba. İyi ki benim babam. Ben şu yaşıma kadar hep haylaz büyüdüm hâlâ da öyle. Ve sonra sen çıktın karşıma hiç beklemediğim bir anda," deyip sustu. O kadar anlamlı konuşuyordu ki onu pür dikkat dinliyordum.

Aramızda uzun bir süre ölüm sessizliği oldu. Bir anda Gece tekrar konuşmaya başladı.

"Kalbim ilk kez kan pompalamak dışında başka bir eylem için çalışıyor," deyince delice bir heyecan bastı tüm bedenimi. Yoksa? Bu bir itiraf mıydı?

"O ne demek?" Daha açık söylemesi için sesimde bariz bir talep vardı.

"Ne anladıysan o," dedi aksi bir sesle.

"Belki yanlış anlamış olabilirim," dedim ama yanlış anlamadığıma adım gibi emindim.

"Kalp yaşamak dışında neden atar? Ne hissedince at koşturur gibi atmaya başlar bir kalp?"

Cümlesi bittiğinde geniş bir sırıtış vardı dudaklarımda. İşte olmuştu.

"Anladım."

Sesim mutluluğumu yansıtır gibi neşeli çıkmıştı. Açık olarak söylemese de bu beni sevdiği anlamına geliyordu. Bunu kesinlikle anlamıştım.

"Uyuyalım mı?" dedi sakin bir sesle. Başımı salladım. Koltuktan kalktı ve bana da elini uzattı. Gülümseyerek tuttum ve ben daha ne olduğunu anlayamadan kendimi kucağında buldum.

"Hey! Yürüyebilirim," deyip inmeye çalıştım. Müsade etmedi.

"Belime sar ellerini," diye yön verdi bana. Dediğimi yaptım ve ona daha da yaklaştım. Başını kafamın üstüne koydu.

"Senin kalbin hâlâ sadece kan pompalama görevi mi yapıyor?" deyince ne cevap vereceğimi uzunca bir müddet düşündüm. Merdivenleri yarılamıştı bile Gece. Evet desem olmaz. Hayır desem hiç olmaz.

"Belki evet belki hayır." Sanırım en iyisi buydu.

"Bir gün net bir cevap duyabilecek miyim senden?" dedi. Sesindeki merakı anlamıştım.

"Elbette," dedim. Burnunu başıma sürdü.

"Biliyor musun? İlk kez burnumu yalayan bir kız oldu. Sen gerçekten çok farklısın."

Çiğse ve Levent'in bize geldiği günden bahsediyordu. Mutfakta burnunu yalamıştım bir kedi gibi.

"Gece ben yanlış anlamadım değil mi? Ya da bu bir rüya olamaz değil mi? Sabah uyanıp bana tekrar bağırıp çağırmanı istemiyorum," deyip başımı kaldırdım. Sevimli bir şekilde burnumu öptü.

"Bazı şeyleri itiraf etmiş olmam sana eskisi gibi davranmayacağım anlamına gelmiyor," deyince hayal kırıklığına uğradım.

"Tahmin edebiliyorum zaten," deyip burun kıvırdım. Çok önceden söylemişti insan ayrımı yapmadığını.

"Belki biraz daha vicdanlı olurum," dedi dalga geçer gibi. Kesin öyle olursun der gibi baktım ona.

"Başka kızlara gitmeyeceksin değil mi?" diye ışık hızında konuyu değiştirdim.

"Bilmem. Gitmeyeyim mi?" Muzur bir tavır takınmıştı şu an.

"Bir de git istersen," diye çemkirdim. Odanın kapısını tek elle açıp yatağa doğru yürüdü.

"Hemen kabartma o tüylerini de yat şuraya," deyip yatağa yatırdı beni. Hemen ardımdan o da yatıp kendine çekti beni.

"Ya cevap ver bana. Kızlara gitmeyeceksin değil mi?" Bundan kesinlikle emin olmam şarttı.

"İhtiyaçlarımı karşılarsan neden olmasın?" deyip sırıttı.

"Ne gibi bir ihtiyaç?" Tam olarak emin olmalıydım neyi kastettiğinden.

"Göstermemi ister misin?" deyince gözlerimi kıstım. Senin ne istediğin anlaşıldı Gece Karayel.

"Aman istemez," deyip başımı tekrar göğsüne yasladım. Burası herkesten her şeyden güvenli gibi geliyordu bana.

"Şaka bir yana... artık seninle se-" cümlesini devam ettirmesine izin vermeyip omzuna hafifçe yumruğumu geçirdim.

"Saçmalama. Aklından bile geçirme," diye uyardım.

"Devamını dinlemeden konuşmak sana pahalıya maal oldu," deyince kaşlarımı çattım. Hayır ama başka ne diyebilirdi ki o an?

"Söyle neymiş devamı?" desem de cevap vermeyecekti biliyorum.

"İş işten geçti Işık hanım. Onu bir anda lafımı bölmeden önce düşünecektin," deyip yüzüme düşen saçlarımı kulağımın gerisine itti.

"Ya Gece özür dilerim. Yanlış anladım. Ben şey dersin sanmıştım," deyip dudağımı dişledim.

"Ne derim sandın?" diye sorunca utançla başımı daha da yasladım göğsüne.

"Şey işte." O kelimeyi söyleyemiyordum onun yanında.

"O şey ne işte?"

"Of! Sevişmek işte," diye geveledim. İçten bir kahkaha attı.

"Kızım ben sevişmek demem ki. Desem desem becermek derdim. Çok yanlış anladın çok," derken sesinde hâlâ kahkahasının izi olan ufak kıkırdamalar vardı.

"Of ne kadar aptalım. Hadi gece söyle. Beni seviyorsan söyle."

Az önce üstü kapalı olarak itiraf ettin zaten.

"Şansını kaybettin. Her seferinde bana sapık muamelesi yapmaman gerektiğini öğren."

Ofladım. Haklıydı. Durduk yere yanlış anlamıştım onu.

"Aman tamam be," deyip sustum. Gıcıklık yapıyordu işte. Sanki söylese ölür.

"Işık..." Sesi yine bir şey kızacak gibiydi.

"Ne?"

"Beni tersleme." Beklediğimin aksine bunu yumuşak bir şekilde söyledi.

"Peki," dedim. Uzatmama gerek yoktu. Zaten uyarısı kızar gibi değildi. O terslenmeyi sevmiyordu. Ben de olabildiğince dikkat edecektim. Bunu hem kendim için hem de onun için kabullenmem gerekiyordu.

"Aferin." Başıma bir öpücük kondurdu. Saat epey ilerlemişti. Aklıma gelen şeyle başımı kaldırıp karanlığın el verdiğince yüzüne baktım.

"Senin doğum günün ne zaman?"

"1 Kasım." Bu günün tarihi neydi? 26 Ekim. Ah doğum gününe bir haftadan az zaman vardı.

"Peki," deyip sustum. Ona sürpriz bir doğum günü kutlaması yapacaktım elbette.

"Sakın aklından sürpriz falan yapacağım gibi şeyler geçirme." Bu adam aklımı mı okuyor benim ya.

"Bakarız." Sinirle nefesini dışarı bıraktı.

"Şansını zorlama," dedi sakin bıraktığı sesiyle.

"Tamam ya yok sürpriz falan," derken işaret ve orta parmağımı çaprazladım.

"Işık.."

Ah yine ne geliyor acaba.

"Efendim," deyip başımı kaldırdım ve gözgöze gelmemizi sağladım.

"Seni ailemle tanıştırmak istiyorum. Eğer sen de istersen," deyince kalbim heyecanla atmaya başladı. Ailesiyle tanışmak? Bu çok ciddi bir adımdı.

"İsterim tabii de.." deyip sustum.

"Dee?" dedi devam etmemi ister gibi.

"Ne olacak tanışacağım? Sevgili falan değiliz."

Hangi sıfatla yani tanışacaktım ki ailesiyle.

"Bir şey olmamıza gerek yok. Onlar zaten anlarlar bendeki yerini."

Durduk yere ailesiyle tanıştırmazdı beni. İllaki ailesi anlayacaktı aramızda bir şeyler olduğunu.

"Ne zaman tanışacağız?" dedim merakla.

"Yarın, akşam yemeğine gideriz," deyip saçlarımı okşadı.

"Peki."

Saçımdaki elleri huzur verir bir şekilde hareket ediyordu. Ailesi ile tanışacaktım. Bu bizim için çok büyük bir gelişmeydi.

••

Şakaklarıma, boynuma, omzuma ve yanağıma kondurulan öpücükler eşliğinde gözlerimi açtım. Sabah sabah sevgi patlaması mı yaşıyor bu adam? Bana yaklaşınca mahçup olmuş gibi baktı.

"Günaydın," dedim neşeyle.

"Sana da."

Yataktan kalkıp banyoya girdi. Hey hey o neden durduk yere soğuk cevap verdi ki şimdi. Oysa az önce öpücüklere boğmuştu beni. Ona bir anlam veremeyip yataktan kalkıp altıma kot pantolonumu giydim. Kazak giymeyecektim. Ev zaten yeterince sıcaktı. Odadan çıkıp banyoya gittim. Bu banyoyu bulmak zamanımı almıştı. Genelde Gece'nin odasındakini kullanıyordum. Elimi yüzümü yıkayıp saçıma çekidüzen verdim. Ah şu halime bir bak. Belki de Gece bu halimi görünce yataktan kalkıp gitmişti. Ama ondan önce her yerime öpücük konduruyordu. Bunu daha fazla düşünmemeye karar verdim. O garip bir adamdı. Bir yaptığı diğerini tutmuyordu. Banyodan çıkıp odaya geri döndüm. İçeri girer girmez gördüğüm manzara ile ağzım o şeklini aldı ve kafamı çevirmeye çalıştım. Ama bu mümkün değildi. Gece sadece mahrem yerini kapatan bir havluyla banyodan çıkıyordu. Vücudundan aşağı sular süzülüyordu. Saçlarından da öyle. O su damlası olmak vardı şimdi. İç sesim hiç de sağlıklı şeyler düşünmüyordu.

"Yakından bakmak ister misin?" dedi alayla. Aptal Işık. Ne diye adama yiyecek gibi bakıyorsun.

"Çok sık banyo yapıyorsun," deyip konuyu değiştirdim.

"Evet senin yüzünden," deyince afalladım. Bunu da bana bağlıyordu.

"Niye ben ne yapıyorum sana da sürekli banyoya giriyorsun."

"Tahrik ediyorsun beni," deyince kim ben mi dememek için zor tuttum kendimi. Onu tahrik ettiğim falan yoktu.

"Seni tahrik falan etmiyorum Gece. Nerden çıkardın bunu?" dedim alınmış gibi yapıp. Başını aşağı eğip iki yana salladı ve güldü.

"Çok safsın Işık. Seni aydınlatmak isterdim ama utanıp kaçmanı istemiyorum," deyip çekmeceden bir boxer çıkardı. Havlunun beline giden elini görünce ağzımdan ufak bir çığlık kaçtı ve hemen arkamı döndüm.

"Arkanı dönmene gerek yok güzelim. Bakabilirsin," deyince bir kez daha onun uslanmaz bir çapkın olduğunu fark ettim.

"Aman yok kalsın," deyip kollarımı göğsümde birleştirdim. Şu an arkamda çıplak olduğunu bilmek bile garip hissettiriyordu.

"Dönebilirsin giydim," dediğinde döndüm. Takım elbise giymediğini fark ettim. Siyah örgü bir kazak ve eskitilmiş bir kot giymişti. Takım elbise giymediğine göre işe gitmiyordu.

"Nereye gidiyorsun?" dedim ona doğru yürüyüp. Parfüm de sıkmıştı. O sert erkek kokusu birazdan benim de üzerime sinecekti.

"Ufak bir işim var."

Yine beni geçiştirmeye çalışıyordu ama bu defa başaramayacaktı.

"Ben de geleceğim," deyip üzerimdeki tişörtü hemen hazırlanma düşüncesiyle bir anda çıkardım. Siktir! Ne yapıyorum ben? Koşarak şifonyerin üstündeki kazağımı alıp arkam ona dönük halde giydim.

"Gel dediğimi hatırlamıyorum."

Sesinde öfke veya kızgınlık yoktu. Bunu fırsat bildim. Saçlarımı topuz yapıp tam karşısına dikildim.

"Demedin ama ben de geleceğim," dedim inatla.

"Gelmiyorsun," dedi kısaca. Gidecektim. İnat değil mi?

"Geliyorum," dedim tekrar.

"Gelmi-" Lafını bitirmeden ayak uçlarımda yükselip dudaklarına uzun bir öpücük bıraktım. Ondan ayrıldığımda sinsice sırıtıyordu.

"Geliyorsun," deyince zafer kazanmışcasına güldüm.

"Beni kırmayacağını biliyordum," dedim. Güldü. Ya da ben öyle sandım. Çünkü çok kısa sürmüştü.

"Beni nereden vuracağını iyi biliyorsun şeytan. Hadi üzerine bir ceket geçir. Gidiyoruz."

Dolabından siyah deri ceketini çıkardı. Bu ceket onunla özdeşleşmişti adeta.
O odadan çıkarken bana aldığı siyah deri ceketi giyiyordum. Aşağı indiğimizde ayakkabı dolabından gümüş kemerleri olan bir postal çıkarıp giydi. Ben de sade siyah botlarımı giydim.

"Telefonunu almıyor musun?" diye sordu bir anda.

"Hayır," dedim açtığı kapıdan çıkarken.

"Neden belki sıkılır oyun falan oynardın."

Gülümseyip başımı salladım. Düşünceli tavrı şaşırtıcıydı.

"Benim telefon biraz eskilerden kalma. Tuşlu ya o bakımdan yanımda taşımıyorum fazla," diye durumu özetledim. Zaten öyle çok arayan soran olmuyordu. Annem haftada bir Cumartesi günleri arıyordu sadece.

"Sana telefon alıcam," dediğinde aklıma Güldür Güldür programındaki Bilal gelmişti. O da sana telefon alaaacağğğm diyodu. Bir an bu beni güldürse de sonra buna gerek olmadığı geldi aklıma. Telefonum alo diyordu. Bu bana fazlasıyla yetiyordu zaten.

"Gerek yok," dedim. Sesimin tersler gibi çıkacağını tahmin etmemiştim. Umarım bunun için kızmazdı Gece.

"Alacağım dediysem alırım."

O benden de inattı. Bir şeyi yapacağım derse yapıyordu. Onu zapt etmek zordu.

"Gece... sana karşı yeterince mahçubum zaten. Senden daha fazla bir şeyler almanı istemiyorum. Ki gerek bile yok."

Ama o bildiğini okuyan bir adamdı. Arabasını park ettiği yere giderken omuzlarını dikleştirip ona engel olamayacağımın sinyalini verdi.

"Alacağım," dedi kararlı bir sesle. Hiçbir söylediğim onun için anlam ifade etmemişti. Dik kafalı herif.

"Kabul etmiyorum." Sen inatsan ben daha inadım.

"Işık benim sabrımı fazla zorlama güzelim. Kalbini kırmak istemiyorum. Bir şeyi de kabul et be," diye bağırdı en sonunda. Zaten bu sakin halleri çok zaman sürmüştü. Ben de nerede o Gece diye bakınıyordum etrafıma. Yine buradaydı işte.

"Bir şey yapmıyorsun ki sen. Bir sürü şey yapıyorsun. Tamam anlıyorum zenginsin. Halin vaktin yerinde. Parayı nereye harcayacağını şaşırdın ama bana harcama. Bunlar çok fazla."

Dışarıdan bakan biri beni kolaylıkla onu metresi sanabilirdi. Hiçbir adam bir kadına karşılıksız bir şekilde bu kadar iyilik yapıp onu için böyle para harcamazdı. En azından benim şu ana kadar tanıdığım adamlar.

"Sana dünyayı almak istiyorum. Dünyayı ayaklarına sermek... Benden çekinme Işık. İstediğin bir şey olursa söyle. Ben bir şey dediysem de yaparım. İnadıma gitme." Uzun uzun konuştuktan sonra uyarmayı da ihmal etmedi.

"İstemiyorum işte. Anlasana. Ben dünyaları istemiyorum. Şenini ağzından çıkacak olan iki kelimeyi istiyorum," diye itiraf ettim.

"Çok beklersin o zaman." Sustu. Ben de sustum. Konuşmanın bir anlamı kalmamıştı daha. O ne dediyse o oluyordu zaten.

Arabanın kilidini açınca bindim ve kemerimi takıp kafamı cama yasladım.

"Somurtup durma benim yanımda," diye tısladı arabayı çalıştırırken. Ona dil çıkarmak istedim ama yapmadım. Sessiz kalmayı tercih edip yolu izledim.

••

Araba barın önünde durunca Sayko'yu göreceğim için sevinmiştim. Buraya geleceğimizi tahmin etmemiştim. Kapıyı açıp indim. Gece de peşimden inmişti. Araba anahtarımı valeye uzatıp yanımda aldı soluğu.

"Yanımdan ayrılmayacaksın," diye uyarınca omuz silktim.

"Sayko'nun yanına gideceğim."

"Madem benimle gelmek istedin benim yanımda kalacaksın."

Bıkkınca bir şekilde başımı salladım.

"Tamam."

İçeri girmemizle birlikte tüm gözler bize çevrildi. Hatta bir kız yanımıza doğru yürümeye başlamıştı bile. Gece kızı takmadan yürümeye devam etti.

"Aaa Gece naber?" deyip Gecenin göğsüne doğru elini kaldıran sürtüğün elini tutup aksi yöne doğru çevirdim.

"Elleşme," diye tısladım.

"Ah! Bırak!" Yüksek sesle inlemesiyle bir anda tüm erkeklerin gözü buraya çevrildi. Bu inleme tanıdık gelmişti demek ki onlara.

"Uza." Bu defa elini ittim. Kız acıyla kıvranarak yürüyüp gitti.

"Sen bana mı özeniyorsun?" dedi Gece sesindeki o hayranlığı gizleyemeyip.

"Evet mafya koltuğunda gözüm var hatta," dedim alayla. Söylediğim onu güldürse de sadece dudağının kenarını kıvırmıştı.

"Sus da yürü. Çakma mafya bozuntusu," deyip beni odasına soktu.

"Ne diye geldik buraya?" Merakla sormuştum. Çok fazla soru sormamdan hoşnut değildi.

"Bir şey dediğimi hatırlatıyorum," diye tısladı ve dev çalışma masasının altına eğildi. O masanın altında ne olduğunu biliyordum. Ve yine aynı şeyleri görme korkusuyla ona baktım.

"Hadi gel."

Elini uzattı. Masanın altına eğildim. Elinin tutup merdivenleri inerken sıkıştım ve kıpırdandım.

"Ahh!"

Kahretsin. Kafamı vurmuştum.

"Yavaş be kızım," dedi şefkatle. Kafamın üzerindeki karıncalanmaya hissedince yüzümü buruşturdum. Bu halime acıyıp bana yaklaştı.

"Gel öpeyim geçsin," deyip kafamı tuttu ve tam da zonklayan yere bastırdı dudaklarını.

"Geçti mi?" dedi dudaklarını ayırdıktan sonra. Sesinde hafif bir alay sezdim.

"Geçti," dedim ben de onun gibi alay ederek.

"Hadi," dedi ve bu defa acele ettirmeden daha yavaş bir şekilde tuttu elimi. Merdivenleri inmeye başladım dikkatle. Bu sefer de bir yerimi kırmak istemiyordum.

"Buraya neden geldik?" Son basamağı da inip sormuştum.

"Adam öldüreceğim," dedi büyük bir ciddiyetle. Yutkundum.

"B-ben..." devamını getiremeden ağzımdan korku dolu bir hıçkırık kaçtı. Bu da göz yaşlarımın habercisiydi. Ofladı.

"Hay anasını! Yok, adam falan öldürmeyeceğim. Sadece şaka yaptım," deyince derin bir nefes aldım. Şaka anlayışı tüylerimi ürpertmişti zaten soğuk olan bu mahzende.

"Niye geldik öyleyse?"

"Ufak bir işim var güzelim. Sonra hemen gideceğiz. Şimdi koluma gir ve kimse ile göz göze gelme."

"Tamam dediğin gibi yapacağım," deyip koluna girdim. Gizli mahzende yürümeye başladık. Şimdi etraf daha aydınlıktı. Işık kaynağının altında gençli yaşlılı bir takım adam vardı. Gece'yi görünce hemen saygıyla ayağa kalktılar. Daha sonra bana gözleri kaydı. Sanki burada olmam onlar için mide bulandırıcı bir sebepmiş gibi yüzlerini ekşittiler.

Gece eliyle oturmalarını işaret ettikten sonra baş köşeye geçti. Beni de kucağına çektiğinde etrafa çekinik bakışlar attım. Tüm adamların gözü bizdeydi.

"Sessizce otur," diye uyardı Gece. Başımı salladım ve dediğini yaptım. Masadaki birkaç göz bana aşağılayıcı gözlerle bakıyordu.

"Gece, kızının burada olmasını pek güvenli bulmuyorum," dedi kel adam. Onun Gece ile bu denli rahat konuşması beni şaşırtmıştı.

"Sen benim yaptıklarımı mı sorguluyorsun?" diye bağırdı Gece. Ben bile ürkmüştüm bu halinden.

"Ne haddime," deyip kabuğuna çekildi adam.

"Gece bey gemiler limana yanaşırken bir problem çıkmış." Diğerlerine göre epey genç olan çocuk Gece'nin gözlerine sabit bir şekilde bakıp konuştu.

"Ne demek problem çıkmış lan! Ben size ne diye tonla para veriyorum," diye bağırdı Gece. Kulak zarımın yırtıldığından şüphe ediyordum.

"Gece bey sorun halledildi ama bir şeyden şüpheleniyoruz." Başka bir adam korkuyla Gece'ye baktı.

"Ne?" dedi Gece sert bir sesle. Adeta kükremişti. Elimi koluna koyup sakinleşmesini sağladım. Kolunu aşağı yukarı okşamam onu biraz sakinleştirmiş gibiydi.

"Aramızda bir köstebek var."

Gece bu duyduğu ile keskin bir nefes bıraktı tehlikeli dudaklarının arasından.

"Kim lan o kancık?" diye bağırdı sesinin ne kadar yüksek çıktığını bilmeksizin. Sıçradım. Kolu ile beni sabitleyip başıma sakinleştirici bir etki yaratan öpücüğü kondurdu.

"Şş sakin ol güzelim." Sesi biraz daha sakinleşmemi sağladı.

"Abi daha belli değil. Biz araştıracağız." Adam Gece'nin verdiği tepki karşısında dut yemiş bülbüle dönmüştü. Öyle ki konuşurken Gece'ye bakamamıştı.

"O şerefsizi bana bulun," diye emretti tehlikeli bir sakinlikle. Daha sonra devam etti.

"Las Vegas'taki işler ne alemde?" Yurt dışında da mı iş yapıyordu? Onun hakkında bilmediğim bir şey daha.

"Gayet iyi abi. Yalnız bir kumarhane baskına uğramış. İhbar etmişler. Gammazlandık. Ama büyük bir problem yok. Para iyi dönüyor."

Bu onu memnun etmişti.

"Beyler başka bir şey yoksa toplantıyı bitiriyorum," deyip kucağından indirdi beni.

"Yok abi," dediler hep bir ağızdan.

"O köstebeği istiyorum. Hemen," deyip elimi tuttu. Adamlar itaatkar bir şekilden başını sallayınca ordan ayrıldık.

"Evde bahsettiğin iş buydu değil mi?" dedim kuşkuyla. Ben gelmeseydim burdan çıkıp kızlara gitmesinden şüphelenmiştim.

"Evet. Sen ne sandın?"

Ah neler sanmadım ki?

"H-hiçbir şey," dedim. Öyle olsun der gibi baktı. Daha sonra üstüme gelmesin diye konuyu değiştirdim hemen.

"Hadi çıkalım. Güneş okuldan gelmiştir."

"Tamam," deyip elimi tuttu. Merdivenleri bu defa kazasız belasız tırmandım. Odadan çıktığımızda hâlâ el eleydik. Barın önünden geçip dışarı çıkarken Sayko'yu gördüm ve onu ne kadar özlediğimi fark edip Gece'nin elini bıraktım ve yanına gittim.

Sayko beni görünce şaşırdı ve daha sonra ağzı kulaklarına varacak şekilde güldü.

"Ne işin var senin burada?" dedi heyecanla. Onun heyecanına karşılık ben de gülümseyip kollarımı sardım ona.

"Gece ile geldik. Çok özlemişim seni," deyip tam tekrar sarılacakken Gece kolumdan tutup engelledi.

"Gidiyoruz," diye tısladı ve Sayko'nun yanından uzaklaştırdı beni. Görüşürüz bile diyememiştim çocuğa.

"Ya bıraksana Gece. Özlemişim Sayko'yu," dediğimde gözlerime yırtıcı bir hayvanın baktığı gibi baktı.

"Başlatma lan özleminden! Ne diye sarılıyorsun sen ona!"

Sesi bağırmaktan da ileri gidip haykırma aşamasına geldi. Barın girişindeydik ve herkes içeri girmeden önce bir kez bize bakmayı ihmal etmiyordu.

"Artık. Bana. Bağırma," diye bağırıp barın üst tarafındaki durağa yürümeye başladım.

"Buraya gel!" Dönüp bakmadım.

"Sana buraya gel dedim."

Hızla koşmaya başladım. Arkama bakmadan nefes nefese durağa kadar koştum. Gece arkamdan koşup yarı yoldan dönüp beni arabayla takip etmeye karar verdi ama ben şansıma önümden geçen dolmuşa atlayıp boş bir yere oturdum. Ücretimi uzatıp başımı cama yasladım. Neden sürekli bağırarak halletmeye çalışıyordu bir şeyleri. Bana bağırmasından nefret ediyordum.

Yarım saatlik bir yoldan sonra dolmuş sahilin önünde durdu ve indim. Denizi yakından gören bir banka oturdum. Deniz huzur veriyordu. Hava esiyordu ve bu iyiydi. Böyle havalar hep hoşuma giderdi. Düşünmeye başladım. Gece ve ben... Biz olabilir miydik? Zor... çok zor. O, o kadar çekilmez ve zor bir adam ki söz konusu o olduğunda ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Asla bir anı diğer anını tutmuyordu. Onu sevmeye çalıştıkça beni bundan soğutuyordu. Derdi neydi ki? Sürekli bağırıp durmasının hiçbir anlamı yoktu. Güneşe karşı böyle değildi. Bu beni çok şaşırıyordu. Gece işine geldiği zaman çok iyi bir olabiliyordu ama genelde uyuzluğu tercih ediyordu. Bir de bu akşam ailesi ile tanışacaktım. Böyle bir durumda bu ne kadar doğru bilemiyordum ama artık Gece'nin bu halleri sıkmaya başlamıştı. Bundan sonra ben de onun gibi davranacaktım. O bana böyle davranıyorsa ben de davranırdım. En ufak bir hatasında da affetmeyecektim. Sevmesine seviyordu ama bir türlü kendini tutamıyordu. Eğer beni elde etmek istiyorsa biraz anlayışlı olacaktı. Artık hareketlerine dikkat etmesi gerekiyordu. Ona fırsat vermeyecektim. Bu akşam ailesiyle tanışmak bana iyi bir fikir gibi gelmiyordu. Sanırım bu akşam gitmemek daha iyiydi. Banktan kalkıp durağa doğru yürüyecektim ama o kadar yolu yürümeyi gözüm kesmedi ve geçen bir taksiyi durdurup Gece'nin adresini verdim.

••

Taksiye birkaç dakika beklemesini söyleyip giriş kapısına yürüdüm. Kapıyı tıklatıp açılmasını bekledim.
Kapı açıldığında başım şiddetle dönmeye başladı.

"S-sen kimsin?"

Lütfen dedim içimden. Lütfen Gece düşündüğüm şeyi yapmış olma.

"Asıl sen kimsin?" dedi yumuşak sesli kız. Yeşil gözleriyle bana saf saf bakıyordu. İçerden Gece'nin sesini duydum daha sonra kendisi gözüktü.

"Işık..." Sesi öfkeli veya sinirli değildi. Daha çok kaybettiği bir şeyi bulmuş da sevinmiş gibiydi. Ya da bana öyle gelmişti.

"Taksiye ücretini öder misin?" diye rica ettim. Hemen başını salladı ve dışarı çıktı. Kız olanları anlamamış bir şekilde bizi izliyordu. Seninle Gece gelince görüşeceğiz deyip içeri geçtim. Koltukta kapıdaki kızı görünce gözlerim kocaman oldu.

"Siktir! Sen ne ara?" diye sayıkladım. O kız az önce benim arkamdaydı. Ne ara koltuğa oturdu. Kafamı çevirdim. Salonun geniş kapısının yanında Gece ile o kızı gördüm. Allah'ım deliriyor muyum? Daha çok gencim. Tekrar koltuğa baktım ve yine o kız. Gözlerimi yumup başımı salladım.

"Ne oluyor?" diyebildim en sonunda. Kızlar kıkırdamaya başladı.

"Selam hem Hazan," dedi koltuktan kalkıp yanıma gelirken.

"Ben de Hazal." Gece'nin yanındaki de gelip elini uzattı. Ah tabii ya. Gece'nin ikiz kardeşleriydi bunlar. Tuttuğum nefesi rahatça bıraktım.

"Ben de Işık," deyip teker teker sıktım ellerini.

"Memnun olduk," dedi ikisi de aynı anda. Ne kadar benziyorlar böyle. İnanılmaz. Hiç mi farkları yoktu?

"Sizi nasıl ayırt edebilirim," diye sordum şaşkınca. Sesleri bile benziyordu.

"Hazan tırnaklarını yer. Ordan ayırt edebilirsin. Benim tırnaklarım her zaman uzundur," dediğinde ellerine baktım. Evet birinin tırnakları uzun ve bakımlıyken diğerinin ki kısa ve yamuktu. Tıpkı benim tırnaklarımın da küçükken olduğu gibi.

"Anladım." Sesim hayretimi ele veriyordu. Daha önce ikiz görmüştüm ama böylesine sesi dahi benzeyen yoktu hiç gördüklerimin arasında.

Geceden ses çıkmıyordu. Bu gerçekten şaşırtıcıydı. Oysa şimdi kardeşlerinin burada olduğunu umursamaksızın onu neden bırakıp gittim diye bana bağırıp çağırması gerekiyordu.

"Güneş nerede?" diye sormayı akıl ettim en sonunda.

"Çiğse'ye bıraktım. Yemeğe götürmek istemezsin diye seni zor durumda bırakmak istemedim."

Nasıl oldu da bunu akıl edebilmişti?

"Abi yemeğe mi gidiyorsunuz?" dedi Hazan.

"Size geleceğiz işte. Işık'ı annemle tanıştıracağım."

Kızlar şaşkınlıktan dillerini yutmuş gibiydi. Tahmin ettiğim gibi Gece daha önce ailesiyle hiçbir kızı tanıştırmamıştı.

"Siz... sevgili misiniz?" dedi Hazal büyük bir hevesle.

"Hayır," diye bağırdım hemen. Gece her seferinde bunu yapıyorsun der gibi baktı bana. Omuz silktim. Ben gerçekleri söylüyordum.

"Işık benim için özel biri. Zaten anlamışsınızdır sizinle tanıştırmak istememden," deyip kızlara göz kırptı.

"O zaman biz gidelim abi. Akşama görüşürüz. Sana dediğimi unutma lütfen," diye uyardı Hazal onu ve bana da gülücük atıp evden çıktılar. Ben Gece'ye bir şey söylemeden odaya çıktım. Oysa gitmek istemediğimi söyleyecektim. Ama fırsat bile bulamamıştım.

Odaya girdiğimde yatağın üstündeki kutuyu fark ettim. Onu elime aldığımda Gece de arkamdan odaya girmişti. Hemen kutuyu yatağa geri koydum.

"Sana aldım. Özür niyetine," deyip kutuyu aldı ve tekrar elime verdi.

"Gerek yok demiştim." Yine beni mahçup etmişti.

"Olsun. Ben almak istedim yine de."

Neden onu barın önünde bırakıp gittiğim için bana bağırmadı? İlginç. Kutuyu açmamı söylediğinde üzerindeki kurdeleyi çekip kapağı çözdüm. Telefon!

"İstemiyorum," deyip telefonu uzattım ona.

"Lütfen." Afalladım. Sana ne oluyor Gece? Az önce bana lütfen demişti. Hem de yalvarır gibi.

"İstemiyorum. Hem ben anlamam bu telefondan."

Bahaneler bahaneler.

"Ben öğretirim sana."

Derin bir of çekip kabullendim. Nereye kadar onunla inat edecektim ki?

"Tamam öyle olsun."

Zafer kazanmışçasına sırıttı.

"Güneşi Çiğse'ye bırakmama kızmadın değil mi?" diye sordu kuşkuyla. Şu an karşımdaki Gece Karayel mi? Biri beni cimciklese ancak inanırdım. Ne olmuştu da bir anda böyle şefkatli gibi görünen bir adama dönmüştü.

"Kızmadım. Güneş'e bir de bunu açıklayamazdım."

"Çıkalım istersen?" deyip elini uzattı. Uzattığı eli es geçip odadan çıktım. Telefonun yanımdaki tuşa bastım ve ekran açıldı. Rehberime girdim. Sadece onun numarası kayıtlıydı

Gece KARAYEL diye kaydetmişti.

Annem ve babamın numarasını kaydettim hemen. Anıl'ın numarasını da ezbere bildiğim için kaydettim. Onu en kısa zamanda aramalıydım. Şimdi değil ama yakın bir zamanda. Gece arabanın kilidini açınca bindim. O da şoför koltuğuna oturmuştu. İkimizde de sessizdik. Hadi ben ona olan kırgınlığımdan sessizdim. Peki o niye sessizdi? Doğru ya o araba kullanırken konuşmayı sevmezdi. Ama beni şaşırtıp konuşmaya başladı bir anda.

"Annemin seni bunaltacağını peki sanmam ama babam soru yağmuruna tutabilir," deyince çekeceğim var o zaman diye düşündüm. Bir an davetsiz bir düşünce ilişti aklıma. Babası da bir mafyaydı. Şimdiden bir korku almıştı beni.

"Merak etme babam insan yemiyor," deyince az da olsa rahatlama hissettim ama hâlâ gergindim. Ona bir cevap vermemiştim.

Yaklaşık bir saat sonra araba Boğaza nazır bir yalıda durdu. Demek burada oturuyorlardı. Bu görkemli evde. Arabadan inip etrafı incelemeye başladım. O kadar güzeldi ki... kocaman bir evdi. 3 katlı ve alabildiğine geniş bir yalıydı. Ve giriş kapısında bizi bekleyen kişilere kaydı gözüm. İkizleri tanımıştım. Diğerleri de anne ve babasıydı. Elim heyecandan titremeye başladı ve Gece elimi tutup yürümeye başladı. Ailesinin karşısında ona olan kızgınlığımı bir kenara bırakıp elimi çekmedim. Az sonra ailenin yanındaydık.

"Nasılsın anne?" dedi samimi bir şekilde. Kadın başını salladı.

"İyiyim yavrum. Sizi gördüm daha iyi oldum."

Kesinlikle evlatlık muamelesi görmüyordu. Gerçek ailesi gibilerdi sanki. Duman Karayel geldiğimden beri beni inceliyordu. Sanki beni bir yerden tanıyormuş gibi. Bir anlam veremedim. Melek hanımın talimatı ile içeri geçtik. Duman Karayel ile gözgöze geldim. Gözleri bir atmacanınki kadar keskindi. Saçlarında az az beyazlar vardı. Çok dinç gözüküyordu. Ve hâlâ beni izliyordu. Rahatsız olmuştum ama elimden gelen bir şey yoktu. Gece'nin yanına daha da sindim. Masaya geçmeden önce salondaki koltuklara ilerledik ve oturduk. Gecenin yanına bir kedi yavrusu gibi oturdum.

"Adın ne kızım?"

İlk soru gayet kolay yerden gelmişti.

"Işık efendim. Işık Güney," diye yanıtladım. Duman Karayel kaşlarını çattı. Ne olmuştu ki şimdi?

"Sadık Güney, tanıyor musun?" diye sorunca dudağımı dişledim. Babamı nereden tanıyordu? Gözü bir an Gece'ye kayıp sonra tekrar bana baktı.

"E-evet. Babam olur kendisi," dedim korka korka. Bunun altından bir şey çıkacak gibi delicesine korkuyordum.

"İyi oldu mu yavrum baban," deyince tuttuğum nefesi bıraktım. O kadar korkmuştum ki kötü bir şey çıkacak diye.

"Yurt dışına gitti efendim. Tedavi görmek için," deyince başını salladı. Babamı nereden tanıyordu acaba?

"Baban benim çok eski çalışanımdı kızım. Ben gidip gelirdim sizin evinize. Sen daha küçücüktün. 7-8 yaşlarındaydın. Abin vardı bir de."

Bu adamın neden dikkatle baktığını şimdi anlamıştım. Demek ki bir yerlerden çıkarmıştı beni.

"Evet efendim. Abim yurt dışında bir üniversite kazandı. Şimdi orada meslek sahibi."

Başını salladı. Sanki bunu biliyor gibiydi. Arada bir Gece'ye anlamsız bakışlar atıyordu ama Gece ısrarla ona bakmıyordu.

"Biliyorum kızım. Abin çok çalışkandı. Gece'nin aksine."

Gülümsedim. Gece belki çalışkan değildi ama ne kadar zeki olduğunu tahmin edebiliyordum.

"Kızım çalışıyor musun sen?" dedi Melek hanım nazikçe.

"Imm... hayır. Aslında çalış-"

Ben daha bitiremeden Gece kesti cümlemi.

"Çalışmasını istemiyorum," dedi hırçın bir sesle.

"Olur mu öyle şey oğlum. Işık kızım istiyorsa bizim şirkette ona uygun bir pozisyon bulabiliriz."

Melek hanıma teşekkür eder gibi güldüm. Tam konuşacaktım ki Gece yine müsade etmedi.

"Gerek yok."

Gece'nin kesin bir şekilde reddetmesinden sonra Melek hanım üstüne gitmedi konunun. Bana olan bakışları sanki bu konuyu sonra konuşuruz der gibiydi.

"Artık yemeğe geçelim," deyip ayağa kalktı Melek hanım. Hep birlikte masaya yürüdük. Adımlarım titrek ve heyecanlıydı.

"Sakin ol güzelim." Sırtımı okşadı Gece destek verir gibi. Ona cevap veremeden masaya oturdum. O da yanıma oturdu.

"Nesrin servise başlayın," diye seslendi Melek hanım. Az sonra mutfaktan siyah mini etekli bir kız çıktı. Gözleri uzun süre Gecede takılı kaldı. Rahatsızca kıpırdandım. Tam Geceye dönüp sinirle bakışlar atacakken üzerime boşalan kaynar çorba ile çığlık attım.

"Ayy!" Yanıyordum. Gece kızı itip sandalyeden kalktı.

"İyi misin? Işık canın yanıyor mu?" dedi telaşla. Üzerime üflemeye başladı.

"Gece kolum yanıyor çok," deyip kolumu gösterdim. Üzerime de dökülmüştü. Bacağımın da bir kısmına. Gece kolumu üflerken hem çektiğim acı hem de utanç yüzünden başımı eğdim. O kız nasıl becermişti bunu. Her yerim yanmıştı.

"Defol git gözüm görmesin seni," diye tısladı Gece kıza.

"Gece yanıyorum," dedim kısık sesle. Melek anne bana mahçup bakışlar atıyordu. Arada bir de Nesrin denen kıza bakıyordu öfkeli bakışlarla.

"Gel güzelim," deyip beni sandalyeden kaldırdı.

"Kusura bakmayın." Mahçup bir sesle aileye baktım.

"Ne kusuru kızım?" dedi Melek hanım benden daha mahçup şekilde.

Gece beni çabucak merdivenlere yönlendirdi. Kolum en çok hasarı alan kısımdı. O kız her yerimi haşlamayı amaçlamıştı sanırım ve ulaşmıştı da.

Gece beni bir odaya soktu. Yatağa oturttu yavaşça.

"Elbiseni çıkacağım," dedi izin ister gibi. Tamam anlamında başımı salladım. Elbisenin fermuarını indirip üzerimden çıkardı. İç çamaşırlarımla kalmıştım karşısında. Ama bir kez olsun gözlerini indirip çıplak bedenime bakmadı. Gözlerim baktı.

"Sen şu kremi bacağına ve koluna sür ben de kızlardan giyecek bir şey getireyim sana," deyip odadan çıktı. Kremi önce koluma sürdüm. Acıyla inledim. Derim gerilmişti birazdan buruşacaktı. Kapı açıldı ve içeri girdi Gece.

"Sana uygun bunları bulabildim sadece. Uzun bir şey giyersen bacağın acır diye şort getirdim," dedi ve mavi kot şortu uzattı. Beyaz da bir tişört. El mahkum giymek zorundaydım.

"Teşekkür ederim," deyip tişörtü giydim. Kreme değmemesine özen gösterip şortu da bacaklarıma geçirdim. Fazla dardı .

"Çok dar." Yüzümü buruşturdum memnuniyetsizce.

"Güzelim sadece bunları bulabildim. Hadi daha fazla oyalanmadan aşağı inelim."

Tekrar aşağı indiğimizde yemekler çoktan servis edilmişti. İkizler telaşla sordu.

"İyi misin?"

Kafamı salladım.

"Kızım kusura bakma lütfen. Nesrin biraz sakardır."

Sakar mı değil mi bilmem de gayet bilerek haşlamıştı beni. Geceye olan bakışlarından anlamıştım.

"Önemi yok," dedim ama canım çok fazla yanıyordu.

Tekrar yemeğe başladığımızda çatal bıçak seslerinden başka bir şey duyulmuyordu. Ta ki Melek hanım konuşana kadar.

"Işık kızım sen bizim şirkette işe başla," dedi Melek hanım bir anda. Salondaki bakışlarından anlaşmıştım bu konuyu tekrar açacağını ama bu kadar erken beklemiyordum.

"Anne konuyu kapatmamış mıydık? Ben istemiyorum Işık'ın çalışmasını."

Gayet net konuşuyordu. Aslında işe girmem çok iyi olurdu. Sonuçta ona olan borcumu ödemeye başlamam gerekiyordu.

"Ben çalışmak istiyorum Gece. Melek hanımın teklifi de çok kibar bence," deyip çatalı tabağımın kenarına bıraktım.

"Işık çalışamazsın. Konu kapandı," deyip kendince son noktayı koydu ama benim nokta koymaya niyetim yoktu.

"Hayır Gece kapanmadı. Ben çalışmak istiyorum," dedim inatla.

"Bunu burda konuşmayalım istersen," dedi uyarıcı bir tonda.

"Peki," dedim çünkü uzatırsam evde kötü şeyler olacaktı.

"Gece, Işık madem çalışmak istiyor çalışsın o halde."

Duman Karayel'in konuşmasını beni şaşırttı. Başından beri sessiz kalmıştı.

"Baba kararlarımı sorgulamazdın genelde," dedi Gece imayla.

"Nasıl istersen," deyip sustu. Babası Gece'nin lafına mı uyuyordu? Oysa ben baskıcı bir baba beklerdim.

"Oynama şu yemek ile. Ya ye ya da eşeleşmeyi kes," diye bağırdı Gece. Yerimden sıçramıştım. Annesi ve babası verdiği tepki gayet normalmiş gibi şaşırmamıştı. Alışmış olsalar gerek. Çatalı sertçe bıraktım. Her defasında bana bağırmaktan vazgeçmeliydi artık.

"Yemiyorum," diye tısladım.

"Kalk o zaman," dedi sinirle. Ne oluyordu? Bir anda neden değişiverdi yine.

"Gece kendine gel," diye müdahil oldu sonunda Melek hanım.

"Anne," dedi Gece uyarıcı bir tonda.

"Ne anne! Kıza bağırmaya hakkın yok."

Melek hanımın beni koruması garip hissettirmişti. Gece yine ağzını açtı.

"Anne be-"

"Gece yeter! Anne haklı. Geldiğinizden beri kızı rahat bırakmadın."

Duman Karayel sertçe çıkıştı Gece'ye. Geldiğimden beri Duman Karayel'i ilk kez bu kadar sinirli görüyordum.

"Peki baba senin dediğin gibi olsun," deyince şaşırdım. onun ilk kez birine boyun eğmiş olduğunu gördüm.

"Masadaki şu gergin hava dağılsın artık diyorum," dedi Hazal resmen içimden geçenleri söyleyip.

"Bence de anne. Abime güzel haberi versene," dedi Hazan heyecanla.

Ama Gece hiç umurunda değilmiş gibi yemeğini yemeyi sürdürdü.

"Mücevher çizimlerim üretilip yurt dışında satılacak. Gelecek ay Londra'da defilem var."

Vay canına. Melek hanım gerçekten çok yetenekliydi.

"Tebrik ederim."

Soğuk bir şekilde tebrik etti annesini. İnsan bir kalkar sarılır. Ne bileyim güler.

"Çok tebrik ederim," deyip onun aksine samimi bir şekilde gülümsedim.

"Teşekkürler çocuklar."

Gecenin bu soğuk halleri onu etkilememiş gibiydi. Alışkındı büyük ihtimalle.

"Tatlıları masada mı yiyelim yoksa salonda mı?" diye sordu Melek hanım. Herkesten ses çıkarken ben sessiz kaldım.

"Işık?"

"Efendim Melek teyze?"

"Tatlıyı salonda mı yemek istersin masada mı?"

"Benim için fark etmez."

Tamam anlamında başını salladı ve içeri geçtik. Tam oturacakken Hazala dönüp lavabonun yerini sordum.

"Gel ben seni-"

Gece Hazal'ın sözünü kesip ayağa kalktı.

"Sen otur. Ben götürürüm."

Kibar görünmeye çalışarak eliyle geçmem izin referans yaptı. Ama bu hallerinin altındaki siniri biliyordum. Merdivenlerden çıkarken sessiz kaldı. Banyonun önüne geldiğimizde Gece kolumdan tuttu.

"Neden huysuzluk yapıyorsun?" dediğinde gözlerim kocaman olmuştu.
Huysuzluk yapan ben miydim yani?

"Lavaboya girmem gerek Gece," deyip kaçarcasına banyoya girdim. Önce ellerimi yıkadım. Daha sonra tuvaleti kullanıp tekrar ellerimi yıkadım ve lavabodan çıktım. Gece gitmişti. Merdivenlere doğru yürürken ışıklar kapanmış ve bir el tarafından odaya çekilmiştim. Neler oluyor?



BÖLÜM SONU.

DÜZENLENDİ✔️✔️

Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

Aşk'a Direniş Bởi Jutenya_

Tiểu Thuyết Chung

3M 161K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
5.4K 2.8K 49
Bazı anlar vardır ki hiç ummadığınız zaman birisi gelir ve sizi sıkıştığınız durumdan kurtarır. Hayatım birden onunla değişmişti. Kim mi o? O, Siyah...
4.8M 228K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
571 98 15
Bir cennet parçasıydı. O gökyüzünün cennetiydi ama onun yerini almak isteyen vardı. Cennet değişmezdi ya cehennem olurdu ya da hiç. Cennetin sahibi d...