GECENİN IŞIĞI

By buyazarneleryazar

15.2M 402K 134K

Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâ... More

~TANITIM~
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
Sırma-Sarp
Karakterlere Sorular
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
Sırma ve Sarp
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM: GECE
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜMDEN KESİT
72. BÖLÜM
SORU-CEVAP
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
Yeni Kitap
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. bölümden kesit
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. Bölümden kesit
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
106. BÖLÜM
107. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
ÖNEMLİ
110. BÖLÜM
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM
117. BÖLÜM
118. BÖLÜM
119. BÖLÜM
120. BÖLÜM
121. BÖLÜM
8 MİLYONNN!
Kitap Tanıtma Fırsatı
122. BÖLÜM
123. BÖLÜM
124. BÖLÜM
FİNALE DOĞRU •PART-1•
FİNALE DOĞRU •PART-2•
FİNALE DOĞRU •PART-3•
BÜYÜK FİNALDEN UFAK BİR KESİT!!!
•BÜYÜK FİNAL•
•VEDA•
•GECE• Duyurusu

6. BÖLÜM

200K 6K 2.3K
By buyazarneleryazar

KEYİFLİ OKUMALAR

••

Kendi yolunda yanlış gitmek, başkasının yolunda doğru gitmekten iyidir.                        
-Dostoyevski

••

Gözlerimi aşağıdan gelen sesler ile araladım. Saate baktım.
22:08
Eyvahlar olsun. Geç kaldım işte. Umarım aşağıdaki sesin sahibi Gece değildir. Dolabımdan eşofmanlarımı çıkarıp giydim. Bana ettiği onca laftan sonra onun aldığı kıyafetleri giyemezdim. Hemen banyoya girip yüzümü yıkadım. Aynaya baktığımda gözlerimin kızardığını gördüm. Beklenen manzara da buydu zaten. Hızla banyodan çıkıp paldır küldür merdivenleri inmeye başladım.

"Anne."

"Kızım Patronun Gece Bey." İşte şimdi yandım. Annem onu şöför sanıyordu.

"Evet baktığım yaşlı teyzenin oğlu," deyip parmaklarımı çaprazladım. Küçüklükten kalma yalan söylerken yaptığım bir hareketti.
Annem dönüp Gece'ye baktı.

"Evet ben oyum," derkenki yüz ifadesi ilk kez muzip geliyordu. Demek onun da muzipliği tutuyordu bazen. Sayıp sövdüğü zamanları saymazsak tabii!

"Anladım."

"Anne ben çıkıyorum," deyip spor ayakkabılarımı giydim. Gece'nin gözleri bir anlığına ayakkabıma kaysa da toparladı kendini. Hayır ne var da sürekli üstümü başımı kontrol ediyordu?

"İyi geceler kızım. Kolay gelsin sana." Başımı sallayıp evden çıktım. Gece'yi beklemeden arabaya bindim. Bana kızabilir hatta bağırabilirdi ama takmadım. Biraz sonra o da arabaya bindi ve çalıştırdı. Tek kelime etmedi. Ben de konuşmadım. Pür dikkat yolu izliyordu. Kafamı onun tarafından çevirip cama yasladım. O kötü bir adamdı. Evet öyleydi. Buna her ne kadar inanmak istemesem de kötü bir adamdı o. Arabayı kullanırken derin derin nefesler alıyordu. Bakmadım.
Yaklaşık yarım saat sonra araba barın önünde durunca kapımı açtım.

Kolumu tuttu ama bir şey demedi. Sadece gözlerime baktı.

"Bırakır mısın?" deyip çektim. Bırakmadı. Daha hızlı çektim.

"Ya bırak!" diye bağırınca bıraktı. Tam ağzını açmış bir şey diyecekken dinlemedim ve arabadan indim. Bardan içeri girip giyinme odasına gittim. İş kıyafetlerimi giyip kendi kıyafetlerimi dolaba yerleştirdim. Gece'nin istediği gibi eteğimin boyu uzatılmıştı. Bu defa dolabı kilitleyip anahtarı önlüğüme koydum. Odadan çıkıp Sayko'nun yanına bar tezgahına geçtim.

"Naber Işık?"

"İyidir Sayko senden naber?" Ellerini iki yana açıp

"Aynı," dedi. Gülümsedim. Sayko ile anlaşabiliyordum.
Cana yakın biriydi. Gece'nin aksine...

••

Gece yine her zamanki hızı ile ilerliyordu. Bu insanlar hiç mi yorulmuyor allasen? Kızlar kalçalarını erkeklere sürte sürte dans ediyordu. Bana sürüsüyle para verseler herkesin içinde yapmazdım bunu. Zaten yapamazdım da. O kadar yetenekli değildim. Tabii buna yetenek denirse.
Sayko ile iyi muhabbet etmiştik bu gece. Kafa çocuktu gerçekten. Önümdeki alkolsüz içkiden bir yudum aldım. Etrafı incelerken gözüme çarpan şeyle şok oldum.
Gece ve esmer bir kız yiyişiyordu. Tam anlamıyla bu tabire uygundu görüntüleri. Kız, Gece'nin göğsüne parmağını koymuş daireler çiziyordu. Gece içkisini yudumluyordu. Kız Gece'nin boynunu öpmeye başladı. Gece  sabit bir şekilde ileriye bakıyordu. Kız yavaş yavaş yüzüne doğru çıktı. Dudaklarının üstüne bir şey söyledi. Gece sırıttı. Kız bundan cesaret almış olacak ki Gece'nin kucağına oturdu. Göz göze geldik. Hemen kafamı çevirdim. Kalbim acımıştı. Neden bilmiyorum içime bir hançer saplanmış gibi oldum. Bu, oydu işte. Bir kızla yiyişiyordu. Gözümün önünde hem de. Bana olan bazı tavırları acaba benden hoşlanıyor mu dememe sebep oluyordu ama yok bu adam asla birinden hoşlanamazdı. Peki ben? Ben ise bu manzarayı gördükten sonra içimde filizlenen umut tohumlarını birer birer kesecektim. Ona karşı bir şeyler hissetmemeliydim. Daha fazla onları izlemedim ve içeceğimden bir yudum aldım.

"Bana bir cin tonik."

Duyduğum kalın sese karşın başımı salladım ve şişedeki içkiyi ince bardağa koydum. Bu içkinin bardağı da buydu.

"Buyrun," deyip önüne ittim.

"Sağ ol." İçkisinden bir yudum aldı ve bana baktı.

"Buz atar mısın içine?" deyince başımı sallayıp bardağı aldım ve içine iki tane buz koydum.

"Teşekkürler." Gözlerimi açıp kapattım rica ederim der gibi. Sesi kalındı ama yüzü masumdu. Masum yüzlü bir erkek... Şaşırtıcı.

"Ben Sinan," deyip elini uzattı.

"Ben de Işık," deyip elini tuttum. Masmavi gözleri vardı. Benimki gibi solgun değildi, capcanlıydı. Işıl ışıldı. Benimki ise ölü gibi. Ama mavi işte. Saçları gözüne tamamıyla tezattı. Koyu saçları vardı. Beyaz tenliydi. Garip. Beyaz ten, mavi göz, siyah saç. Ama kaşlara bakacak olursak koyu sarı.

"Orijinal saç rengim sarı. Ama boyattım," deyince gözlerim irice açıldı.

"Niye böyle bir şey yaptın ki?" dedim gülümseyerek. Gece aklımın ucundan geçip gider gibi oldu bir an. Kim bilir şu an çok hareketli bir tempoyla o kızla olan işini hallediyordu. Aman Tanrım neler düşünüyorum ben? Düşüncelerimi bile kirletmişti.

"Marjinal şeyleri severim." Güldü. Çenesinde bir gamze vardı. Yakışıyordu ona. Anıl'ın, çenesinde gamze olan adamlar için yakıştırdığı tabir geldi aklıma. Pezevenk gamzesi.
Kendi kendime güldüm.

"Neyse ben kaçtım," deyip bardağı bıraktı ve dans pistine yürüdü. Arkasından bakarken vücudunun ne kadar şekilli olduğunu fark ettim. Tıpkı Gece'ninki gibi.

Sen adamın vücudunu mu izliyorsun Işık?

İç sesim kollarını göğsünde
kavuşturmuş bana hesap soruyordu.

"Işık?" Sayko'nun sesi ile arkama döndüm.

"Efendim?"

"Gece Bey seni çağırıyor," deyince şaşırmıştım. Hayret şu an o kız ile... Yahu bana ne oluyor böyle?

"İşi var desene. Hiç çekilmez şimdi o. Gece, gece çekilmez," deyip yaptığım espriye kahkaha attım. Sayko da bana eşlik ediyordu. Daha sonra kahkaha atmayı bırakmış kaş göz yapıyordu. Ben ise hâlâ kıkırdıyordum. Ağzını oynatarak konuşmadan Gece Bey deyip gözü ile arkamı gösterdi. Hay aksi!

"Arkamda değil mi?" dedim kedi gibi mırıldanarak. Sayko göz kapaklarını indirip evet der gibi başını salladı. Aferin sana Işık.

Topuklarımın üstünde dönüp bana ateş saçan gözlerle bakan Gece'ye baktım. Üst dudağımı yalayıp dudaklarımı birbirine sürttüm. Bu hareketi genellikle ne yapacağımı bilmediğim zamanlarda yapardım. Ve şu an ne yapacağımı hiç mi hiç bilmiyordum.

"Odama!" dedi dişlerinin arasından. Yürüdü. Takip ettim. Lanet olsun! Bu defa beni mahvedecekti.

Dar koridoru geçerken kalbim gümbür gümbürdü. Korkudan dört nala at koşturur gibi atıyordu. Bu adamın sağı solu hiç belli olmaz. Odanın kapısını açtı ve geçmem için kenara çekildi. Ondan olabildiğince uzak durup kapıdan geçtim. Arkamdan kapıyı tam anlamıyla hayvan gibi örttü.

"Senin derdin ne?!"

Kükremişti.

"Ne yaptım yine Gece bey?" diye sordum. Hiçbir şey yapmamıştım. Sürekli bana kulp takıp duruyordu.

"Ne diye elalemin adamı ile konuşup elini sıkıyorsun?" Kaşlarım çatıldı. Bu yüzden mi bana bağırıyor? Ona ne ki?

"Neden konuşmayayım?" Patronum olması her şeye karışabileceği anlamına gelmezdi.

"Konuşamazsın," deyip bana doğru bir adım attı.  

"Gece Bey, bakın anlıyorum sizden para aldım. Bu yüzden ses çıkaramadığım için üstüme geliyorsunuz. Ama ben de insanım. Sizin köleniz veya emir kulunuz değilim. O yüzden benim şahsi olarak yaptığım şeylere karışmayın." Kibar bir dilde onu bozmuştum. Ondan para aldım diye her dediğini yapacağımı falan sanıyordu herhalde.

"Mesai saatleri içerisindeyse karışırım!" diye bağırdı. Bu kadarı artık fazlaydı. Bana karışması için tek bir sebep yoktu. Çünkü ben yanlış bir şey yapmamıştım. Üstelik her seferinde bana bağırıyordu. Herkesin içinde de bağırdığı olmuştu. Hatta hakaret etmişti neredeyse.
Hızla üstümdeki önlüğü çıkarıp karşılıklı deri koltuklardan birine fırlattım.

"İstifa ediyorum," diye bağırdım. Gece benim aksime daha sakindi. Fırtına öncesi sessizlik gibiydi.

"Bana borcun var. Unuttun galiba," deyince alayla güldüm.

"Borcumu ödemem için illa burada çalışmak zorunda değilim. Üstelik çok yoruluyorum. Bu yüzden, tekrar söylüyorum istifa ediyorum," dedim üstüne basa basa.

"İstifa ediyorsun?" diye tekrarladı beni. Dibime dibime giriyordu.

"Evet aynen öyle."

"Edemezsin istifa!" Dişlerinin arasından tıslamıştı. Bağırsa ancak bu kadar etkili olabilirdi. Ama ben kararımı vermiştim. Boş yere kendimi burada paralayamazdım. Başka bir iş de bulabilirim.

Evet eminim bulursun. Bu konudaki başarılarını çok iyi biliyoruz.

"Ederim. Ettim de," deyip kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açıp çıkacakken bileğimden tutup beni kendine çevirdi ve o an benim için dünya durdu desem doğru olur. Yer ayaklarımın altından kaydı. Duvarlar üstüme üstüme geldi. Gece beni öpüyordu! Beni öpüyordu! Tamamen hareketsizdim ama bu onun umurunda değildi. Daha önce hiçbir erkek tarafından böyle bir temasla karşı karşıya kalmayan dudaklarım durumu yabancılıyordu, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Tüm bunlar çok fazlaydı. Onun için hiçbir şey hissetmediği birini öpmek kolay olabilirdi ama ben yapamazdım. Put gibi durdum ve karşılık vermedim. Son olarak alt dudağımı ısırıp dudaklarımdan ayrıldı. Dilini dudaklarında gezdirdi. O kadının öptüğü dudaklar ile beni öpüyordu pislik herif. Tişörtümün yakası ile dudaklarımı sildim. Bana hayretle bakıyordu. Yaklaştım. Dudaklarına yaklaştım. Gözleri parlıyordu. Sandığı şeyi yapmayacaktım. Son bir deli cesareti ile yüzüne tükürür gibi yaptım.

"Pislik," diye tısladım ve odasından çıktım. Öylece dikiliyordu arkamda. Böyle bir şey beklemediği kesindi. Ben de beklemiyordum. Yani beni öpeceğini. Pislik herif. O iğrenç kız ile kim bilir neler neler yaptı? Sonra geldi beni öptü. Hızla giyinme odasına girip üstümü giydim ve bara döndüm.

"Sayko ben işten ayrıldım."

Yok artık der gibi baktı.

"Niye ya?" Şaşırmıştı. Biraz da üzülmüş.

"Öyle gerekti. Hoşçakal," deyip barın çıkışına yöneldim. Bu işte de bana ayrılan sürenin sonuna gelmiş bulunmaktayım. Bakalım şimdi ne yapacağım?

••

Anneme yine işten ayrıldığımı söyleyince yok artık demişti. Ne yapabilirim ki? Gece bu kadar pislik yapmasaydı ayrılmazdım. Hızla odama çıktım. Aldığı kıyafetleri geri verecektim ona. En kısa sürede. Ayrıca ben dolabımdakilerden gayet memnunum. Bana yetiyorlar. Anıl'a işten ayrıldığıma dair mesaj atmıştım. Tabii neden ayrıldığımı söylemedim. Anıl rekora koştuğumu söylüyordu. Evet 3 ay boyunca en fazla işten atılma rekoru. Ben ne yapacaktım şimdi? Acilen iş bulmalıyım. Acilen...

••

İki haftadır gazeteden iş arıyorum. Ama hiçbir şey bulamadım. Bu gün babam ile annem tedavi için yurt dışına gideceklerdi. Mutluydum. Aynı zamanda kırgın. Tek başıma her şeye göğüs gerecektim. Güneş bana emanetti. Ev bana emanetti. Geceleri evde sadece ikimiz olacaktık. Ve ben çok korkuyordum. Ama babam aklıma geldikçe mutlu oluyordum. O tedavi olacaktı. Yaklaşık bir yıl boyunca yurt dışında olacaklardı. Ve bu da bana para yollayamayacakları anlamına geliyor. Zaten onlar da orada para harcayacaklar. Orada geçinmek zordu. Evde yalnız kalma düşüncesi ise ürkütücüydü.

"Kızım biz çıkıyoruz." Annemin sesi ile gerçek dünyaya döndüm.

"Sizi çok özleyeceğim," deyip ikisine de sarıldım.

"Biz de yavrum biz de. Kardeşine sahip çık. İstediğiniz zaman amcanıza uğrayın."

Babamın sesi yorgundu. Başımı sallayıp onayladım. Onlara biraz daha bakarsam gözyaşlarım akmaya başlayacaktı.

Annem babamın koluna girdi. Taksi gelmişti. Güneş elimden tutuyordu. O da ağlamamak için direniyordu. Annem ve babam taksiye bindi.

"Güle güle gidin," deyip arkalarından bir sürahi su döktüm. Babam camdan el salladı. Güneş'e baktım. Başbaşa kalmıştık. Cumartesi gününü değerlendirmem gerekiyordu. Ne yapabiliriz ki? En iyisi Gece'nin barına gidip eşyaları geri vermek.

"Güneş hadi bara gidiyoruz."

"Bar mı?" dedi zaten büyük olan gözlerini daha da büyütüp.

"Kızım öyle değil ya. Bir işim var hadi," deyip onu eve sürükledim. Odamdaki bütün poşetleri avuçlayıp aşağı indim.

"Hadi ablacım," dediğimde meraklı gözlerle poşetleri süzüyordu.

"Onlar ne abla?" Onlaaar...

"Bir arkadaşımın. Geri vereceğim. Koyacak yeri yoktu bana vermişti." Başını salladı. Dolmuş durağına kadar yürüdük. Gelen dolmuşa binip boş bir koltuğa oturduk. 2 hafta sonra ilk kez Gece'nin yüzünü görecektim. Heyecanlı mıyım? Hayır. Değilim. Hatta hiç istekli de değilim. Bir an önce bu poşetlerim ona teslim edip dönmek istiyorum.

Dolmuş barın bir üst caddesine kadar geliyordu. Bu yüzden biraz yürüyecektik. Dolmuştan inip on dakika kadar yürüdük. Bardan içeri adım atacaktım ki kapıdaki bodyguard bizi durdurdu.

"Gece Beye bir şey vermem gerek. Kardeşim benimle birlikte zaten. Hemen çıkacağız." Adam burada çalıştığımı -yani önceden- bildiği için sorun çıkarmadan izin verdi. Güneş'i Sayko'nun yanına bırakacaktım. Gece'yi görmemesi gerekiyordu.

"Güneş sen şimdi beni bu abinin yanında bekle. Ben hemen geleceğim," deyip Güneşi Sayko'ya emanet ettim. Dar koridorda ilerlemeye başladım. Kapının önünde durunca derin bir nefes aldım ve tıklattım. Ses gelmedi. Tekrar tıklattım ama yine gelmedi. İçeri girdim. Boştu. Beklemek için koltuklara yönelirken bir bağırma sesi duydum. Daha çok bir adam feryat ediyordu. Sesin geldiği yer Gece'nin masasının altıydı. Masaya yaklaştım. Demir bir kapak vardı. Poşetleri bırakıp kapağa doğru eğildim. Bir merdivene açılıyordu bu kapak. Yavaşça merdivenleri inmeye başladım. Gece'nin sesini duyunca şok olmuştum.

"Kaç ay oldu lan?" Ardından bir kırılma sesi ve daha sonra bir feryat. Yavaş yavaş yürümeye başladım. Görüş alanıma sandalyeye bağlanmış ağzı yüzü kan içinde bir adam, karşısında duran Gece ve adamın başını sabit tutmaya çalışan Sarp vardı. Ne oluyordu burada?

"Abi ödeyecektim. Yemin ederim ödeyecektim. Affet Gece abi," diye yalvardı adam. Şok olmuş bir şekilde olanları izliyordum. Gece adamın suratına okkalı bir yumruk geçirdi. Sarp adamın başını tutuyordu.

"Siktir oradan lan. Verecekmiş! Bir yıl oldu hâlâ veriyorsun." Gece bağırdıkça içim ürperiyordu. Nasıl bir insandı o?

"Abi bir ay ver bana. Yalvarırım bağışla."

Adam hâlâ yalvarıyordu. Ama Gece gözünü karartmıştı. Elini pantolonuna attı ve... Silahını çıkardı. O-onu ö-öldürecek mi? Silahın güvenliğini indirdi. Eli tetiğe gitmişti. Gördüklerimin verdiği ağırlık ile çığlık attım ve gözlerimi kapattım. Parmaklarımın arasında Gece'yi görebilecek bir açıklık bırakmıştım.

"Ne oluyor lan?" deyip silahı bana doğrulttu. Bunu görmem ile hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Beni öldürecek mi? Gece silahı indirip yanıma geldi. Geri geri adım attım. Ya bana bir şey yaparsa? Geldiğim merdivenleri koşarak ve aynı zamanda ağlayarak çıktım. Peşimden geliyordu.

"Işık bekle." Onu dinlemedim. Odasına çıkınca derin bir nefes aldım. O da koşarak bana yetişmeye çalışıyordu. Elim kapının kulbuna gitmişti ki Gece elini elimin üstüne koyup açmamı engelledi. Titriyordum. Gördüklerim karşısında çok korkmuştum. Ve kesik nefesi enseme çarpıyordu. Vucüdumu kendine çevirdi. Beni göğsüne çekip kafamı sert göğsüne yasladı.

"Şşş... güzelim sakin ol..." deyip saçlarımı okşadı. Hâlâ inatla durmuyordu gözyaşlarım. Onu öyle görünce çok korkmuştum. O bir insanı gözünü kırpmadan öldürebilecek bir rahatlığa sahipti. Ve ben şu an o adamın kollarındaydım. Gözyaşlarım yerini iç çekişlere bıraktı. Derin derin iç çekiyordum.

"Ağlama," deyip saçımı derin bir nefes alarak kokladı. Daha sonra da bir öpücük bıraktı saçlarımın arasına.

"Görmemen gereken şeyler gördün," diye fısıldadı. Başımı kaldırdım ve gözlerine baktım.

"Y-yoksa b-beni öldürecek misin?" diye sordum ürkekçe.

"Hayır seni neden öldüreyim ki?" dedi şefkatli bir sesle. Gözlerindeki ifade görülmeye değerdi. Şefkatli bakıyordu. Az önce katil sıfatlı olan adam bana şefkatle bakıyordu. Ama bu, onun o adamı vuracak  olduğu gerçeğini değiştirmez. Göğsünden ayrıldım. Tüm gördüklerim artık ondan uzak durmam için verilmiş bir işaretti. Şimdi gelmiş bana şefkatli davranır gibi yapıyordu ama bunun altında kendi çıkarı vardı. Onu polise şikayet edeceğimi düşündüğü için aklınca bana iyi davranıyordu.

"Ben kıyafetleri geri getirdim."

Konuyu kıvrak bir şekilde değiştirdim. Gözlerindeki şefkatin yavaş yavaş silindiğini fark ettim. Şimdi öfkeli bakıyordu.

"Beni sinir etme lan! Ne yapayım ben onları? Bir yerime  mi sokayım?!" diye bağırdı. Az önceki, sadece bir dakika önceki Gece ile aralarında çok fark vardı. Bu Gece karanlıktı. O Gece ise... Sanki benim ışığım ile aydınlanmıştı.

"Ne yaparsanız yapın orası size kalmış Gece bey."

"Neden hâlâ bey diyorsun?Madem işten ayrıldın bana bey demene gerek yok artık," deyince ona hak verdim. Ama bir cevap da veremedim. Ona ismi ile hitap etmek çok uç bir şeydi benim için. Şimdi neden ona bey dediğimi tartışacak falan değildim. Az önce tanık olduklarımdan sonra bir daha onunla görüşmeyeceğim için bey deyip demememin bir önemi yoktu benim için.

"Benim gitmem gerek. Size hayatınızda başarılar."

Bu dediğim hiç umrunda değilmiş gibi sordu.

"Neden acele ediyorsun? Otur bir bardak su iç. Hâlâ nefes nefesesin."

Ah. Ne kadar da düşüncelisiniz Gece Bey! Şimdi gözlerim yaşardı. Az önce bir adamı öldürmek üzere olan adam şimdi gelmiş bana otur bir bardak su iç diyor.

"Kardeşim beni bekliyor. Gitmem gerek," deyince kaşlarını çattı.

"Kardeşin neden burada?" Sesi şaşırdığını ele vermişti.

"Çünkü annem ve babam evde değiller." Ona açıklama yapıyordum. Evet aptal gibi durmuş burada ona açıklama yapıyorum.

"Neden?"

Gece fazla bir meraklıydı bu gün.

"Tedavi için yurt dışına gittiler." Başını salladı. Sonra aynı hızla şüpheyle gözlerime baktı

"Siz evde tek mi kalacaksınız?" diye sorunca başımı salladım.

"Evet."

Başka bir seçenek yoktu. Amcamlarda kalıp da o bet suratlı yengeme tahammül edemezdim. Ah bir de uyuz kuzenim vardı.

"İkiniz tek başınıza korkmayacak mısınız?"

Düşünceli olacağı tuttu şimdi de. Ayrıca ona ne ki? Benim ne yapacağım onu ilgilendirmezdi. Şu an burada durmuş onunla konuşmam bile yanlışken bir de açıklama yapıyorum.

"Bu sizi ilgilendirmez Gece Bey," dediğimde boğazını temizledi.

"Nasıl ilgilendirmez? Patronun olarak buna izin veremem."

Eski patronum olarak?

"Ben bana küfür eden birinin yanında daha fazla kalmak istemiyorum Gece Bey," diye bağırdım ve kapıdan çıkmak için yeltendim. Gözlerini irice açtı. Dudakları düz bir çizgi halindeydi.

"Ben sana küfür etmedim," diye hemen savunmaya geçti.

"Defol git dediniz bana. Daha ne olsun? Şimdiyse gelmiş beni düşünür gibi konuşuyorsunuz."

Gözlerini kapattı. Sakinleşmeye çalışıyordu.

"Kardeşin kaç yaşında?"

Konuyu değiştirme çabasını anlamıştım.

"9"

"Bak kendin gelmek istemiyorsan onu düşün. Küçücük kız çocuğu korkar evde tek başına," dedi.

Belki haklıydı. Ama bizi düşünmek ona kalmamıştı. Neden bir anda ilgiliymiş gibi görünmeye çalışıyordu ki?

"Gece Bey."

"Evet?"

"Bize yardımınızı kabul etmem için tek bir sebep söyleyin bana." Düşünür gibi yaptı.

"Çünkü ben öyle istiyorum," deyip pis pis sırıttı.

"Mantıklı tek bir sebep," diye düzelttim.

"Çünkü ben çok istiyorum."

Çok inat bir insandı. Ama ben ondan da inattım. Benim ne bu saatten sonra bu adamın yanında hiçbir işim olmazdı. Beni asar mı keser mi? Ne yapar belli değil. Üstelik 9 yaşında bir kardeşim var. Psikolojisi bozulur bu adamın yanında.

"Ama ben istemiyorum.  Tek istediğim bizden uzak olmanız. İyi günler," deyip bu sefer kapıyı açabildim. Daha sonra aklıma gelen şeyle arkamı döndüm.

"Bu arada elbiseleri de artık geri mi iade edersiniz fakir çocuklara mı dağıtırsınız orası size kalmış," deyip çıkacakken arkamdan gelen yırtılma sesi ile döndüm. Gece tişörtleri yırtıyordu.

"Sokarım lan iadesine! Sana aldım ben bunları," deyip bütün hepsini paramparça etti. Bu adamın derdi ne Allah aşkına?

"Siz zenginler busunuz işte. O kıyafetleri fakir çocuklara bağışlayabilirdiniz. İhtiyacı olan bir sürü çocuk vardı. Ama siz onları yırttınız. Bu bir vicdan meselesi. Siz vicdansızsınız," deyip odadan çıktım. Arkamdan gelen kırılma seslerini umursamadan bara döndüm. Sayko ve Güneş gülüşerek bir şeyler konuşuyordu.

"Muhabbetiniz bittiyse artık dönelim. Akşam oluyor neredeyse." Güneş Sayko'ya sarıldı.

"Görüşürüz Sayko," dedi.

Güneş Sayko'ya hemen alışmış gibiydi. Zaten Sayko ile anlaşmamak için olağanüstü bir yaratık olman gerekiyor.

"Sağol Sayko. Kendine iyi bak. Görüşürüz," dedim.

"Umarım." Gülümsedim. Son sözlerimden sonra Gece beni bu bara sokmazdı. Girmeye de niyetli değilim zaten.

••

Eve gelip yiyecek aperitif bir şeyler hazırlamıştım. Güneş ile birlikte yemek yiyip mutfağı toplamıştık. Güneş'in isteği üzerine DVD'den film açmış izliyorduk. Aksiyon filmi. Güneş severdi vurmalı kırmalı şeyleri. Ben onun kadarken çok korkardım aksiyon filmlerinden ama o korkmayı geç büyük bir heyecan içinde izliyordu. Ben ise nerede elinde silah olan bir adam görsem aklıma Gece geliyordu. Bu gün gördüklerim çok uzun bir süre aklımdan çıkmayacaktı. O adamın bağırışları Gece'nin acımasız halleri...

Filme tam odaklanmışken bir anda televizyon kapandı ve etraf karardı.

"A-abla ne oldu?" Güneş korkuyla bana sarıldı. Sesi titremişti. Şu an ben de titriyordum.

"Bilmiyorum ablacım," deyip saçlarını okşadım. Bu onu rahatlatıyordu. Birazdan elektriklerin geleceğini korkmamasını söyledim ama buna kendim de inanmıyordum.

"İçeriden mum getireyim. Sen burada bekle."

Kalkacaktım ama belimden kavramış bırakmıyordu. Ah Güneş izlettin bize o aksiyon filmini şimdi daha da korkuyorum.

"Hayır abla gitme. Korkuyorum."

Ben de korkuyordum. Gözüm pencereden dışarı kaydığında sokak lambasının yandığını gördüm. Demek ki şarteller atmıştı. Güneş'e tam sakin ol deyip bu durumu açıklayacaktım ki nefesim boğazımda takılı kaldı.

İçeriden gelen tıkırtı ile çığlık attım. Hayır hayır hayır...
Korkmuyorum! Lanet olsun bal gibi de korkuyorsun. Hemen telefonumu bulup rehbere girdim. Son arananlardan Anıl'ın numarasına bastım. Kalbim korku ile atarken telefonu tutan elim tir tir titriyordu. Çalıyordu ama açmıyordu. İçeriden bir tıkırtı daha geldiğinde aramayı sonlandırıp başka bir çözüm düşündüm. Gece numarasını lazım olur diye telefonuma kaydetmişti. Şu an başka çarem yoktu. Numarasını bulup tuşa bastım. Birinci çalışta açtı.

"Işık." Sesi telaşlı mıydı? Tabii gecenin bir yarısı aramıştım.

"Gece..." dedim panik dolu sesimle.

Mutfaktan gelen tıkırtı ile aynı anda Güneş ile çığlık attık.

"Işık iyi misiniz?"

"Gece... ben çok korkuyorum," dedim sadece. Sesim içinde bulunduğum korkunç durumu yeterince anlatıyordu zaten.

"Neler oluyor?"

"Lütfen gel. Korkuyorum."

"On dakikaya ordayım," deyince kapattım.

"Sessiz ol," deyip ayağa kalktım. Sehpanın üstündeki vazoyu aldım. Güneş elimi sıkıca tutuyordu. Mutfağın önünden geçerken gördüğüm silüet karşısında çığlık atmamak için zor durdum.

"Çabuk kapıya koş," diye fısıldadım. Güneş kapıyı açıp dışarı çıkacakken ensemde hissettiğim nefes ile altıma kaçıracak dereceye geldim. Hemen arkamı dönüp vazoyu kafasında kırdım ve koşarak evden çıktım. Sokağın başında Gece'nin arabasını görünce belki de ilk kez bu kadar sevinmiştim. Arabayı kapının önünde durdurdu ve indi. Onu görünce ağlamaya başladım. Ondan uzak kalmak istememe rağmen ona sığınmıştım. Hemen yanıma gelip beni göğsüne yasladı. Tepkisiz kalmıştım. Çünkü şoka girmiştim.

"Şş sakin ol. Buradayım." Güven veren sesi bir nebze de olsa göz yaşlarımı silmişti.

"Ben... ben çok korktum. Evde biri var," dedim endişeli bir sesle. Saçımı okşadı. Sanki bunun beni sakinleştirdiğini biliyor gibiydi.

"Ben içeri bakıp geliyorum," dediğinde kolundan tutup onu durdurdum.

"Dikkat et."

Başını sallayıp hızla içeri girdi. Ellerimi şakaklarıma götürüp okşadım. Güneş hâlâ olayın şokundaydı. Şoktan çıktığındaysa cevabını nasıl vereceğimi bilmediğim bir soru yöneltti bana.

"Abla bu adam kim?" Sesi meraklıydı.

"O..."

Ben ne söyleyeceğimi düşünürken Gece içeriden çıkıyordu.

"Kaçmış," dedi nefes nefese bir şekilde. Ardından ekledi.

"Hadi gidiyoruz," dedi ve ben Güneş'in sorusunu cevaplamaktan kurtardı. Gerçi Güneş yine soracaktı ya neyse.

"Teşekkürler Gece Bey ama buna gerek yok."

"Işık neyin inadı bu? Eve girdiğinde ne kadar korkacağını ikimizde biliyoruz. Güneş'i düşün bir de."

Ona hak vermek istemiyorum ama doğru söylüyordu. Ben bile eve girecek cesareti kendimde zor bulurken Güneş kim bilir nasıl korkuyordur.

Ben hâlâ kararsız bir şekilde dururken Güneş ön koltuğa oturmuştu bile.

Ben de Gece'ye dönüp "Sadece bu gece," dedim ve
arka koltuğa geçtim.

Gece arabayı çalıştırırken merakını bastıramadığım sesimle sordum.

"İçerideki kişi nasıl kaçtı ki? Kafasında vazo kırmıştım."

Önce Güneş'e sonra bana baktı.

"Mutfağın camı açıktı. Ordan kaçmış olmalı."

Başımı sallayıp daha da soru sormadım. Gece de bir şey söylemedi.

"Nasılsın Güneş?"

İlgili sesi beni şaşırttı. kiKız kardeşim ile ilgileniyordu.

"İyiyim. Senin adın neydi?"

Güneş Gece'nin ismini garipsemişti.

"Gece," deyip dikiz aynasından bana bir bakış attı.

"Sevgilin var mı?" İşte bu soru dikkatimi çekti. Çaktırmadan kulak kabarttım.

"Yok." Kesin ve net konuştu. Düşünmeden pat diye.

"Peki sevdiğin birisi var mı?"

Güneş o kadar meraklı bir kız ki eve gidene kadar adamı bıktıracaktı eminim ki.

"Güneş daraltma istersen Gece Beyi," dedim uyarır gibi  bir sesle. 

"Sana Gece diyebilir miyim? Abi demesem," deyip şirin bakışlar attı.

Güneş'in de böyle bir huyu var işte. Ben bile abimle aramızda çok fazla yaş olmamasına karşın abime ismi ile seslenmezken Güneş hanım abime ismi ile hitap ediyordu.

"Diyebilirsin. Ama bir şartım var." Sesinde daha önce duymadığım bir tını vardı.

"Nedir?"

"Ablana da öğreteceksin," deyince abartılı bir şekilde göz devirdim. Göz göze gelince hemen başımı eğdim.

"Nasıl yani?" Güneş anlamamıştı.

"Ablan bana Gece Bey diyor. O bana Gece derse sen de diyebilirsin," deyince Güneş bana yalvaran bakışlar attı.

"Gece Bey senden kaç yaş büyük biliyor musun?" diye tısladım.

"Ya ne olacak sanki," deyip dudak büzdü.

"Hadi bey deme, Gece de. Benim için," diye de devam etti. Öyle masum bakıyordu ki... Kıyamadım.

"Gece," dedim ağzımın içinden. Kendim bile zor duymuştum.

"Anlamadım," deyip kaşlarını çattı. Bilerek yapıyordu.

"Gece," diye fısıldadım. Zihnimde onu düşünürken Gece demek kolaydı. Ama gerçekte ismini telaffuz edemiyordum bey demeden. Üstelik aramızda patron işçi ilişkisi de kalmamıştı. Sanırım benimki biraz da çekingenliktendi. Sizden yaşça büyük birine nasıl ki bey dersiniz ben de Gece'ye karşı bey deme ihtiyacı duyuyordum.

"Duymadım," deyince kendime mani olamadan bağırdım.

"Gece!"

"Evet böyle, ama bir alt perdeden ve bağırmadan," dedi ve yola bakmaya devam etti. Her ne kadar dil çıkarmak istesem de bir yerim yemedi.

"Gece?"

"Efendim?" Bana, ne var Güneş'e efendim. Oh ya...

"Senin mesleğin ne?"

Hah şimdi açıkla bakalım Gece Bey!

"Ben... Ben çeşitli işler ile uğraşıyorum. Mesela birçok şirketim var. Gece kulübü  işletiyorum. Ondan sonra bir kaç giyim mağazam var. Hatta yarın gidip sana yeni kıyafetler alabiliriz," dedi. Mağazası mı vardı? Güneş bana kaçamak bakışlar atsa da sonra kabul etmişti.

"Olur."

"Gece Bey olmaz," diye fısıldadım ama beni takan olmadı. Araba durunca Gece indi. Ben tam Güneş'i azarlayacakken Gece önce Güneş'in sonra benim kapımı açtı. Ben ondan böyle şeyler beklemezken Güneş hep filmlerde özendiği şeyi yaptı. Elini uzattı ve Gece de onun inmesine yardımcı oldu. Güneş ile ben çok farklıyız gerçekten.

Gece gülmese de yüzünde ufak bir tebessüm vardı. Onları böyle görmek beni mutlu etmişti. Yürümeye devam ederken karşıma çıkan evle ağzım koca bir O şeklini aldı. Üç katlı bir villa.

"Hadi." Gece bana bakıp konuşmuştu. Çünkü onlar içeri girmişti ama ben hâlâ dikiliyordum. Yürümeye başladım. Evden içeri girince burnuma dolan koku Gece'nin eşsiz kokusuydu.

"Beğendin mi Güneş?"

Eve şöyle bir göz gezdirdim. Evin tamamı siyahtı. Sadece koltuklar bordo idi. İçeride fazla eşya yoktu. Dev TV ünitesi salonun yarısını doldurmuştu. Cam duvarın yanında karşılıktı iki tekli koltuk vardı. Tam da kahve içmelik bir yerdi. TV ünitesinin yanında geniş bir kitaplık vardı. Hayatımda görmediğim kadar fazla kitap vardı. Salon bizim ev kadardı neredeyse. Bu evde tek başına mı yaşıyor?

"Gece sen burada tek mi kalıyorsun?" Merak ettiğim soru Güneş tarafından sorulmuştu.

"Evet tek kalıyorum. Ama şimdi siz varsınız."

"Gece burada at bile koşturulur," deyip güldü Güneş. Hayal gücüne hayranım bu kızın.

"Çok geç oldu uyusan iyi olur Güneş."

Ama ben söylüyorum ben duyuyorum. Beni takan mı var sanki. Hâlâ salona bakmayı sürtüyordu. Gece bir de bana meraklı derdi. Şimdi Güneş'in merakıyla henüz tam olarak tanışmamıştı.

"Gel Güneş seni kalacağın kata çıkarayım," deyip önden yürüdü Gece. Biz de takip ettik.

İkinci kata çıktık.

"Güneş hadi sen kendine bir oda seç." Gece'nin konuşması üzerine Güneş keyifle bütün odaları dolaşmaya başladı.

"Şey... ben de gideyim Güneş'in yanına," deyip hareketlendim. Ne var ki kolum Gece tarafından tutulmuştu.

"Neden?"

Güzel soru.

"Uyumak için," dedim. Başka ne için olabilirdi ki? Senin yanında kalacak değilim ya.

"Sen benim odamda kalacaksın," deyince gözlerimi irice açtım. Az önce düşündüğüm şeyi ağzından duymak şimdi daha da garip hissettirdi.

"Olmaz," diye karşı çıktım. Artık beni ne kadar umursar söylediğimi ne kadar takar bilmiyorum ama onunla aynı odada kalamazdım. Kalmamalıyım. Çünkü zaten uzun zamandır saçma sapan duygularım ile başa çıkmaya çalışıyordum. Onunla aynı odada kalmak o duyguları alevlendirecekti.

"Olur, gel hadi," deyip kolumdan tutup sürüklemeye başladı. Neden bir kere olsun benim söylediğimi takmıyordu.

"Gece Bey olmaz. Ben sizinle ayni odada kalmam." Karşı çıkmam umurunda bile değildi. Onunla aynı odada kalma düşüncesi bana hiç olmaması gereken şeyler düşündürüyordu. Ve ben bu aptalca şeyleri düşünmemeliydim.

"Bak farkındaysan bağırmadım. Şansını zorlama. Güneş için," deyip göz kırptı. Başımı yavaşça salladım ve takip ettim. Üçüncü kata çıktık. Siyah bir kapının kulpunu çevirdi ve içeri girdik. Kapıyı yavaşça kapattım. Etrafa izleme faslını sonraya bırakıp;

"Üzerime göre giyecek bir şey var mı?" diye sordum.

Üstümde gündüz giydiğim kıyafetlerim vardı hâlâ.

"Eve kız atan tiplere mi benziyorum?" diye sorunca vereceği tepkiden korksam da dürüst bir şekilde cevapladım.

"Evet," dedim cesurca. Tam da o tiplere benziyordu. Hatta her gece eve farklı kızlarla gelen, sabah uyandığında ise o kızların kim olduğunu unutan tiplere benziyordu. Ve ben de sabah unutulan o kızlardan olmak istemiyordum.

"Henüz tanıyamamışsın beni," dedi alınmış gibi yaparak. Ama söylediğim şeye zerre alınmamıştı. Belki de haklı olduğum içindi.

Aynalı gardırobun sürgülü kapısını çekip düzgünce katlanmış tişörtlerden bir tanesini üzerime attı. Siyah basit kesim bir tişört.

"Giy bunu." Sadece tişört mü? Tişört bende de vardı.

"Altına da bir şey verir misin?" diye sordum. Kendi evimde olsam sadece tişörtle gezerdim. Ama bir yabancının -ki onu asla bir yabancı olarak kabul etmiyordu hiçbir hücrem- evinde tişört ile gezemezdim.

"Hayır onu giy," dedi. Neyse ki tişört yeterince uzundu. O yüzden bir problem olmazdı aslında. Tamam anlamında başımı salladım.

"Eee ne bekliyorsun?" diye sorunca kapıyı gösterdim.

"Asla çıkmam. Giy çabuk," dedi. Allahım ben nasıl bir adamın eline düştüm böyle? Sürekli bir şeylere itiraz edip kendi istediğini yaptırmak konusunda yeminli gibiydi.

"Bari arkanızı dönün."

İlk kez itiraz etmeden döndü. Hemen üstümdeki kazağı çıkardım. Pantolonumu indirmeden Gece'nin verdiği tişörtü geçirdim. Sağı solu belli olmazdı onun. Daha sonra pantolonumu indirdim.

"Dönebilirsiniz," deyince bana sırıtarak baktı. Ne oldu der gibi başımı salladım.

"Bordo sütyen... güzelmiş," deyince gözlerim kocaman olmuştu. Üstümdeki sütyenin rengini tahmin edebilmesi için ermiş falan olması gerekiyordu.

"S-sen nasıl?" Gözleri ile arkasındaki aynayı gösterdi. Lanet olsun! Ben gerçekten aptalım. Yüzüm eminim kıpkırmızı olmuştu. Başımı eğdim.

"Utanacak bir şey yok," deyip önüme geldi. Daha sonra elini koluma koyup konuştu. "Bikini ile gezmek gibi düşün."

Söylediği mantıklı gelse de gözlerindeki o alaycı ifade sinirimi bozuyordu.

"Hadi uyuyalım."

"Güneş?"

Güneş'ten de önce sormam gereken başka bir soru vardı aslında. Ben nerede uyuyacağım?

"O çoktan bir oda bulup kıvrılmıştır."

Eminim öyleydi. Ve şimdi asıl sormam gereken soruyu sorabilirdim.

"Ben nerede uyuyacağım?" deyip etrafa bakındım. Etrafı inceleme fırsatını ancak şimdi bulabilmiştim. Yuvarlak, siyah örtülü, kocaman bir yatak, bir gardrop ve de bir şifonyer. Oda bomboştu neredeyse.  Bunlar dışında duvarlar da tablolar ile doluydu. Kendine ait hiç fotoğraf yoktu. Aile fotoğrafı falan da yoktu.

"Burada," deyip beni yatağa itti. Şu an üstümdeydi. Kalbim kendi ritminden çıkıp hızla atmaya başladı. Ve ağırdı. Fazla ağır. Ona bu kadar yakından bakmanın da yükü ağırdı. Gözleri... Fazla yakındık. Bir nefeslik uzaklık vardı dudaklarımızın arasında. Biraz eğilse.. ya da ben biraz doğrulsam dudaklarımız birleşecekti. O müthiş birleşimi hissetmek için çırpınıyordu kalbim. Kahretsin. Ben neler saçmalıyorum böyle. Onu üzerimden itmeye çalıştım. O kadar ağırdı ki bu çok zordu.

"E-ezildim," deyince ağırlığını biraz da olsa azalttı. Ama hâlâ üzerimdeydi.

"Çok güzelsin," deyip gözlerime baktı. Beni güzel mi buluyordu? O gerçekten de beni güzel mi buluyordu? Ben şimdiye kadar güzellik konusunda hiç iddialı değildim. Şimdi o bana çok güzelsin dedi diye kendimi dünyanın en güzel kadını gibi hissediyordum.

"Ben?" diye sordum saf saf. Beni güzel bulmasına şaşırmıştım. Çünkü beni ilk gördüğünde Sayko'ya hiç benlik değil demişti. Tabi önemli olan onluk olmam değildi.

"Evet sen." Gülümsedim. Bu söylediği elimde olmadan mutlu beni. Gece Karayel beni güzel buluyordu.

"Teşekkür ederim," deyip dişlerimi göstererek güldüm. Ahmak gibi sırıtmak istemiyordum ama elimde değildi.

"Etmen için söylemedim." Dudaklarımı birbirine bastırdım. Yüzlerimiz çok yakındı ve ben delicesine heyecan yapmıştım. Korktuğum şeyin başıma gelmesine az kalmış gibi hissediyorum.

Bir anda üstümdem kalktı ve yatağın ucundaki kanepeye ilerledi. Bir an gerçekten birlikte uyuyacağız sandım. Boylu boyunca kanepeye uzandı ama Işık hâlâ açıktı ve onun gözleri de açıktı.

"Uyusak mı?" diye bir soru yönelttim.

"Sen uyu." Gözlerini gözlerimden ayırmadan konuştu.

"Siz?"

"Ben seni izleyeceğim," deyince kalbimin atmadığını hissettim. Ben ne kadar itiraf edemesem de bu karanlık adamdan hoşlanıyordum. Ve delice bir hisle onun tarafından sevilmek istiyordum.

DÜZENLENDİ ✔️✔️

Herkes bu bölümde en beğendiği sahneyi buraya yazabilir mi?

Continue Reading

You'll Also Like

893K 49.5K 39
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
3M 160K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
1.2M 21.9K 20
Oysa ne çok hayal kurmuştum. Yeni bir hayatım olacak bu şehirden bu aileden uzak ve yalnız. Şimdi yine bu şehirde ait hissetmediğim o aileden birinin...
53.5K 5.4K 41
🔥🔥🔥 Hissizliğiyle geceye diz çöktüren, acımasızca katleden bir cellât! Katletiği her canda kana olan susuzluğunu gideren bir yargıç! O lanetlenmiş...