Camdan Yumurta

By CrHPossitive

390K 38.8K 6.4K

10/04/2015 #1 Fantastik Çok eski zamanlarda, başka bir dünyada ejderhalar, insanlar, elfler ve daha bir sürü... More

Tanıtım
1. Bölüm •Oraya Kadar Zıplayabilir misin?
2. Bölüm •Hikayeci
3. Bölüm •Kasaba
4. Bölüm •Mahzen
5. Bölüm •Mektup
6. Bölüm •Hazırlık
7. Bölüm •Orman
8. Bölüm •Gella
9. Bölüm •Yumurtalık
10. Bölüm •Umut Seremonisi
11. Bölüm •Seçim
13. Bölüm •Ohen
14.Bölüm •Uçuş
15. Bölüm •Eğitim
16. Bölüm •Kaya Parçası
17. Bölüm •Ödül
18. Bölüm •Birmah
19. Bölüm •O Sensin
20. Bölüm •Aynada ki Yüz
21. Bölüm •Yemin
22. Bölüm •Kefil
23. Bölüm •En Kötüsü
24. Bölüm •Dönüş Yolu
25. Bölüm •Hazine
26. Bölüm •Savaş Part-1
27. Bölüm •Savaş Part-2
28. Bölüm •Düşen Krallar
29. Bölüm •Geri Dönüş
30. Bölüm •Başlangıcın Sonu (Final Bölümü)
Özel Bölüm 1 •Milurlar
Özel Bölüm 2 •Gençler (Yüz bin okunma özel)
Özel Bölüm 3 •Yüz Karası

12. Bölüm •Gün ve Gece

12.5K 1.3K 459
By CrHPossitive

YAZARDAN NOT: Bu bölümü, ilayda-a adlı kullanıcıya ithaf ediyorum. Bölüm sonlarında bana mesaj atarak bölümle ilgili üzerinde düşünülmüş olduğunu belli eden sorular sorduğu ve beni yazmaya teşvik ettiği için. Hayalet bir okuyucu olmadığı için. Aynı zamanda adaşım olan İlayda, iyi ki varsın ve hikayemi okuyorsun, teşekkür ederim :)

Uyandığımda kendimi boşlukta hissediyordum. Sanki hatırlamam gereken önemli bir şey varmış da hatırlayamıyormuşum gibi. Derken neyi unuttuğumu hatırladım. Çok da önemli bir şey değildi aslında, alt tarafı bir Süvari olmuştum. 

Hatırlamam bu kadar uzun sürdüğü için kendi kendime söylenerek yattığım yerden kalktım. Ejderhamın karnımda yattığını fark etmeden oturduğum için, ejderham karnımın üstünden yatağa düşerek uyanmıştı. Ejderham, bana dik dik bakıp tıslama benzeri bir ses çıkarırken çok da haksız sayılmayacağını fark ettim. Uyanmak için iyi bir yöntem değildi sonuçta. Ejderhama

"Özür dilerim." diye fısıldadıktan sonra yataktan çıktım. 

Ejderham da bana son kez pis bir bakış attıktan sonra tekrar gözlerini kapattı.

Dışarıya baktım, hava yeni yeni aydınlanıyordu. Bedenim, dünkü yorgunluğuma rağmen, alışkın olduğu saatte kalkmıştı. Antrenmanı kaçırmamak için aceleyle duşa girdim.

Bedenime değen su, dünden beri yaşadıklarıma bir gerçeklik katmıştı adeta.

Ben artık bir Süvari olmuştum... Artık, çaresizce babasını kurtarmak için çabalayan o kız olmayacaktım. Artık, elfler yardım etmedi diye bu kadar çok üzülmeme de gerek yoktu. Artık yardım dileneceğim biri olmak zorunda değildi. Artık, kendi başımın çaresine bakabilir ve babamı kurtarabilirdim.

-ZAWE-

"Pekala, Erli nasıl?" dedim ejderhaya. 

Cevap kesindi:

'Hayır'. Bu ejderhanın öğrendiği ilk kelimeydi. Daha sonra başka kelimeleri öğrenmeye tenezzül etmemiş ve sadece ilk öğrendiği bu kelimeyi kullanır olmuştu. Sık sık.

Ellerimi sinirle saçlarımdan geçirdim. Bu, ona önerdiğim üç yüzüncü isim falan olmalıydı. Ama neredeyse isim ağzımdan çıkmadan hep aynı cevap geliyordu: hayır.

"Tamam, bak benim yaratıcılığım da bir yere kadar. Ne önceden kullanılan ejderha isimlerini istiyorsun ne de benim uydurduklarımı istiyorsun! Sana nasıl bir isim bulacağız söyler misin?" dedim. 

Ejderha, bunu bir soru olarak bile saymadı ve sıkkın bir ifadeyle başını çevirip çalışma odamın penceresinden ağaçlarda uçuşan kuşları izlemeye başladı. Sanki kuşları avlamanın iyi bir fikir olup olmadığını düşünür gibiydi. Sabırlı olmaya çalışarak

"İklir'e ne dersin?" dedim. 

Ejderha, başını bana doğru çevirmeden

'Hayır' dedi.

"Haklısın. Bu, biraz kız ismi gibi oldu." dedim. 

Ama bütün gece bir isim bulmaya çalışmıştık ve gün doğmaya başlamış, kuşlar uyanmıştı. Gece boyu uyumadığım düşünülürse sanırım bir tanecik kız ismi önermem sorun olmayabilirdi. Ayrıca kulağa kız ismi gibi gelse de nedensiz bir şekilde bu ismi çok sevmiştim.

"Gaba, nasıl?" dedim umutla. Bana, baya güçlü bir erkek ismi gibi gelmişti.

'Hayır' 

Sinirle derin bir nefes aldım ve

"Ah, buldum! Senin adın Hayır olmalı!" dedim. 

Ejderha, sinirle bir nefes verdi. Burnundan biraz duman çıkmıştı. Bu kez kafasını bana çevirip, gece siyahı gözlerini üzerime dikerek

'Hayır!' dedi. 

Sinirle oturduğum sandalyeden ayağa kalktım.

"İyi! Benden bu kadar, isimsiz gez o zaman. Hem belki sayende ikimizde tarihe geçeriz, isimsiz ejderha ve Süvarisi olarak!" dedim ve çalışma odamdan aşağıya indim.

Güneş çoktan doğmuştu bile. Üzerimi değiştirip evden dışarı çıktım. Ejderha, artık kendi yemeğini kendisi bulabiliyordu. Ancak, elfler Gella'nın içinde avlanmasından rahatsızlık duydukları için, Gella'nın sınırına gidip orada avlanıyor ve geri dönüyordu. Gerçi yaptığının tamamen naziklik olduğunun farkındaydım. Daha dokuz günlük olmasına rağmen elflerin isteklerini reddetmeyişi gerçekten büyük olgunluktu. Sonuçta ejderhalar; bağımsız, oldukça eski ve kadim canlılardı. Eğer ejderha, burada avlanmayı seçse hiçbir elf bu konuda bir şey yapamazdı.

Karel ve onu seçen ejderhanın yaşadığı evin önünden geçerken bir saniye durakladım, merdivenlerden inen ayak sesleri duyuyordum. Olduğum yerde durarak Karel'ın evden çıkmasını bekledim. Sonunda kucağında cam gibi duran ejderhayla evden çıktı. Beni görünce yüzünde tuhaf bir ifade oluşmuştu. Biraz önce ekşi bir şey yemiş gibi duruyordu. Doğrusu, bu ifadeyi ya da Karel'ın duygularını önemsediğim yoktu ancak yine de ejderha ile yakından ilgilendiğimi gizleyemezdim. 

Nasıl olmuştu da ejderha, bir kız için yumurtadan çıkmıştı? Hem de Karel gibi bir kız için. Gerçi Karel, insanların şartlarında bir kızdan çok bir erkeğe benziyordu. Yüz ve fizik olarak bir kız olsa da kılıç kullanıyor ve pantolon giyiyordu. Ama ejderhanın bu sebeplerden ötürü yumurtadan çıktığını sanmıyordum. Çünkü bütün elf kadınlar; kılıçta, okçulukta ve büyüde oldukça iyiydi. Ve onlarda pantolon giyiyorlardı. Yani eğer ejderha bu nedenlerle yumurtadan çıktıysa pekala elf kadınlar içinde yumurtadan çıkabilirdi. Ama biz daha önce kadın bir Süvari olmadığı gerekçesiyle kadın elflere yumurtaları elletmiyorduk. Gerçi bu zamana kadar elbette yumurtalara öyle ya da böyle temas eden kadın elfler olmuştu ama onlar için ejderhalar yumurtalarından çıkmamışlardı.

"Ne oldu? Hala benim bir Süvari olmamın şokunu mu yaşıyorsun yoksa? Ah, tabii ki öyle olmalı! Ne dediğini hatırlıyorsun öyle değil mi? Sana şimdi bir şans veriyorum. İstediğin bir yumurtayı seç ve ona dokun. Eğer ejderha senin için çıkarsa o zaman bize kadın Süvarilerin de olabileceğini kanıtlamış olursun. Ejderham ve benim yaptığımız şey tam olarak bu oldu öyle değil mi? Kadın Süvarilerin de olabileceğini kanıtlamak?" dedi Karel, kendini beğenmiş bir ifadeyle. 

Bu kızı boğma isteğim hala olduğu yerde duruyordu. Ama bu isteğimin yüzüme yansımasını engelledim ve alaycı bir ifadeyle

"Öncelikle, o ejderha senin değil." dedim. 

Karel, itiraz edecek gibi bir ifadeyle ağzını açınca elimi kaldırarak onu durdurdum ve

"Ejderhalar hayvan değil, çoğu insandan ve çoğu elften akıllı kadim canlılardır. Yani ejderhanın, senin olduğunu iddia etmek ona evcil bir hayvan muamelesi yapmak olur. Ve ikincisi, ejderhaların kadınlar için yumurtadan çıkmış olduğu kesin değil. Belki de ejderha, senin bir kız olduğunu anlayamamıştır. Böyle bir durum olduysa eğer, onu suçlayabileceğimi söyleyemem." dedim. 

Karel, yüzünde incinmiş bir ifadeyle bana bakıyordu. Onu üzdüğüm için pişman olduğumu söyleyemezdim, sabah sabah bütün o sözleriyle beni kışkırtan oydu.

"Bu biraz ağır oldu Zawe. Senin gibi topluluğumuza örnek olması gereken bir elfe yakışan bir davranış değildi bana sorarsan." 

Ses, Karel'ın arkasından gelmişti. Şimdilik sesin sahibini göremesem de Kaunos olduğunu biliyordum. Kısa bir süre sonra Kaunos, yürüyerek yanımıza geldi ve bana selam verdi. Selamına kısaca karşılık verdikten sonra

"Hayır, sana soracağımı sanmıyorum Kaunos." dedim. 

Neden bu kızın tarafını tutuyordu ki? Önceden Kaunos ile yakın arkadaşlardık. Ama zamanla tüm elfler gibi onunla da aramıza mesafe koymuştum.

"Tabii ki bana sormazsın Zawe. Uzun zamandır kimsenin ne düşündüğünü umursadığını sanmıyorum" dedi. 

Kaunos, elflere özgü saygı ifadesiyle konuşuyordu. Benim her zaman kullanmayı reddettiğim o saygılı ifadeyle. Biz birlikte büyürken Kaunos'un kullanmadığı ancak her ikimiz de büyüdükten sonra birden ortaya çıkan ve Kaunos'u da benim için diğer elflerden biri kadar uzak yapan o saygılı ifade ile.

Ama gözlerinde sert bir ifade vardı. Kaunos da neredeyse benim kadar, elfler tarafından her zaman sevgi ve saygıyla bakılan bir elf olmuştu. Benden dört yıl önce doğmuştu. Ve beni saymazsak ırkımızın en küçüğü Kaunos oluyordu. Bu yüzden elfler hala ona sevgi ve saygıyla yaklaşıyorlardı. Ama benim aksime Kaunos, bu sevgi ve saygıyı naziklikle karşılıyordu. Şimdiden örnek bir elf olmuştu bile.

"Bunu bildiğine göre bir daha benim işime karışmamanın ikimiz açısından daha iyi olacağını düşünüyorum." dedim ve Kaunos'un ağır bakışlarını umursamayarak kahvaltı yapmak için oradan uzaklaştım.

-KAREL-

"Sen iyi misin?" dedi Kaunos, beni kendime getirerek. 

Hala uzaklaşmakta olan Zawe'i izliyordum.

"Ne? Ah, evet." dedim. 

Zawe'in sözleri hala kulaklarımda çınlıyordu. Şüphe içimi kemirmeye başlarken ejderhamı hafifçe göğsüme bastırarak

"Kaunos?" dedim. 

Aklımdaki soruyu dile getirmeye çekiniyor, utanıyordum. Ama Kaunos, burada saygı duyduğum tek elfti. Ona güveniyordum ve benimle dalga geçmeyeceğini umuyordum. Ne de olsa biraz önce beni korumuştu.

"Evet?" dedi Kaunos beni tekrar kendime getirerek.

"Şey, sence Zawe haklı olabilir mi? Yani ejderha benim bir kız olduğumu anlamamış olabilir mi?" diye sordum. 

Kaunos, içten bir kahkaha atarak

"Karel, ejderhalar yumurtadan çıkana kadar göremezler. Senin bir kız olduğunun elbette farkında olmalı. Bunun görünüşünle bir alakası yok. Ejderhalar ruhlarıyla hissederler. Ejderha, seni ruhun için seçti Karel. Kız veya erkek olmanın ya da nasıl göründüğünün bir öneminin olduğunu sanmıyorum. Ayrıca bana sorarsan gayet de bir kız gibi görünüyorsun. Davranışların ve giyinişin insanların arasında yadırganabilir ama elflerin arasında ne kadar normal olduğunun farkındasındır herhalde. Üstelik yüzün ve fiziğinde gayet güzel." dedi güven verici bir gülümsemeyle. 

Biraz utansam da belli etmeyerek Kaunos'a gülümsedim ve

"Teşekkür ederim." dedim. 

Kaunos,

"Etme. Ben sadece gerçekleri söyledim. Neyse biran önce kahvaltı edip antrenmana başlayalım. Bugün her zamankinden geç bitecek işimiz. Senin büyü eğitimine de başlayacağız artık." dedi. 

Başımı sallayarak onu onayladım ve kahvaltı etmek için yürümeye başlamıştım ki Kaunos, elini omzuma koyarak beni durdurdu.

"Bugün zırhını giymesen de olur. Zırhın, artık seni korumaktan ziyade yavaşlatacaktır." dedi.

 Bir an tereddüt etsem de sonradan

"Tamam. Benim için bir dakika ejderhamı tutabilir misin? Yani ejderhayı?" dedim Zawe'in söylediklerini hatırlayarak. 

Kaunos, heyecanlı bir ifadeyle

"Şey, tabii tutarım. Yani tutarım. Ama o ister mi ki?" dedi. 

Ejderhama, yani ejderhaya bakarak

"Eh anlarız birazdan." dedim ve ejderhayı Kaunos'a uzattım. 

Kaunos heyecanla onu kucağına aldı. Ejderha, biraz kıpırdansa da Kaunos'un kucağında kalmayı kabul etti.

Kaunos, gülümseyerek bana baktı. Bende ona gülümsedikten sonra hızla eve çıkıp üzerimdeki zırhı çıkarttım. Daha sonra yine hızla aşağıya indim. Nedense acele ediyordum. Yavrusundan ayrı kalmak istemeyen bir anne gibi hissediyordum kendimi. 

Kaunos, ben gelince ejderhayı biraz isteksiz bir biçimde tekrar bana verdi. Ama yürümeye başladıktan sonra yüzü ışıl ışıl bir biçimde bana bakarak

"Zihnime temas etti! Bu bir ejderha ile ilk kez temas edişim! Gerçi ben henüz bebekken Cebeden benim zihnime dokunmuş ama elbette bunu hatırlamıyorum." dedi.

"Cebeden de kim?" diye sordum.

"Tcor'un bağlı bulunduğu ejderha. Kırmızı olan." dedi.

"Öyle mi? Peki bunu bütün elflere yapıyorlar mı?" dedim. 

Kaunos çok hafif gururlu bir ifade ile

"Hayır. Ben doğana kadar uzun bir süre boyunca, yaklaşık elli yıl, hiçbir çocuk doğmamış. Ve benim doğumumla Tcor ve ejderhası Cebeden buraya gelmişler. O sırada Atanca ve bağlı bulunduğu ejderha Padma ülke dışındalarmış. Ve bu yüzden sadece Tcor ve Cebeden gelebilmişler sonra Cebeden de benim zihnime dokunmuş. Elbette bu dokunuş kısa sürmüş, bana zarar vermekten çekinmiş." dedi. 

Ama ben bir cümleye takılmış kalmıştım.

"Ne demek elli yıl boyunca kimse doğmamış? O zaman ırkınız nasıl hala var olabilir ki? Ayrıca senin annen ve baban kaç yaşındalar?!" dedim hayretle. 

Kaunos, benim bu tepkime gülerek

"Elfler çok uzun süreler yaşayabilirler Karel, yüzyıllar boyunca. Mesela bu ormanın koruyucusu olan elf var ya? Hani girişte karşılaştığınız yaşlı adam. Onun kaç yaşında olduğunu biz bile bilmiyoruz. Tahminen birkaç bin yaşında olmalı. Ama elfler de normalde o kadar yaşamazlar. Benim annem şu an 354 yaşında, babamsa 320."

Olduğum yerde durarak hayretle Kaunos'a baktım ve

"Ciddi değilsin öyle değil mi?" dedim. 

Tamam, elflerin uzun süre yaşadıklarını duymuştum ancak olsun olsun yüz elli yaşına kadar yaşarlar diye düşünmüştüm. Kaunos içten bir gülümsemeyle

"Elbette ciddiyim Karel." dedi ve tekrar yürümeye başladık. 

Kahvaltı yapacağımız yere varmak üzereyken Kaunos,

"Ayrıca benden sonra tek bir elf doğdu: Zawe. O, ırkımızın en küçüğü." dedi. 

Bu kez istemsizce güldüm, bunu daha önce duymuştum ama bunun Zawe'in akıl yaşına atıf yapan bir yerleşik şaka olduğunu düşünmüştüm.

"Şaka yapıyorsun öyle değil mi?" dedim. 

Kaunos ciddiyetle başını iki yana sallayarak

"Hayır. Aramızda yalnızca dört yıl var. Benim doğumumdan yalnızca dört sene sonra yeni bir elf doğunca ırkımız, oldukça umutlanmış: elflerin bu zor dönemden kurtulduklarını düşünmüşler." dedi Kaunos kahvaltılarımızı alıp bir masaya otururken. 

Etraf neredeyse bomboştu. Antrenman yapanlar için geç, diğer elfler için erken olan bir saatte gelmiştik. Ama tek tük olan bütün elfler gözlerini ejderhadan alamıyorlardı.

"Ama?" dedim. 

Çünkü Kaunos'un konuşmasından sonra bir ama gelecek gibi hissetmiştim.

"Ama kurtulamamışlar işte. Zawe, şu an yirmi bir yaşında ve ondan sonra kimse doğmadı." dedi.

"Bunu biliyordum. Buraya geldiğim ilk gün Kral Lartra söylemişti." dedim. Kaunos, cevap vermek yerine tabağında olan salatalıklardan birisini ağzına attı ve çiğnemeye başladı. 

Salatalık yiyor olmasına rağmen en ufacık bir ses bile duyulmuyordu. Derin bir iç çektim; elfler, yemek yerken bile nazik olmayı başarabiliyorlardı.

Tabağımdan bir salatalık aldım ve katır kutur çiğnemeye başladım.

-ZAWE-

Antrenman sahasına vardığımda Keto ve Aberac'ın çoktan antrenmanlarına başlamış olduklarını gördüm, Karel ve Kaunos ortlarda yoktu. Bağlı olduğum ejderha yumurtadan çıkmadan önce buraya daha gün doğmadan gelir ve burada olan elflerle antrenman yapardım, genellikle Kaunos'la. Ancak ejderha, yumurtadan çıktıktan sonra buraya gelmeyi kesmiştim. Zamanımın büyük çoğunluğunu ejderhaya harcıyordum. 

Bugün de sırf Karel'ın reflekslerinde bir gelişme var mı diye görmeye gelmiştim. Bir elf olarak reflekslerim oldukça iyiydi. Hatta Kaunos ve ben açık ara farkla en iyi reflekslere sahip elflerdik. Ve bende Kaunos'tan iyi sayılırdım. Kılıçla yaptığımız antrenmanlarda ufak bir farkla kazanırdım ancak okçulukta tartışmasız en iyi bendim. Ancak bir Süvari olduktan sonra bütün reflekslerim daha da keskinleşmişti. Aslında Kaunos ile bir düello yapmak için sabırsızlanmaya başlamıştım.

Kanat sesleri duyunca başımı gökyüzüne çevirdim. Bağlı olduğum Siyah Ejderha yavaşça bulunduğum yere doğru uçuyordu. Antrenman yapan herkes bu görüntüyü görmek için antrenmanı bırakıp kafalarını gökyüzüne çevirdiler. Siyah Ejderha, pullarına gelen güneş ışınlarını etrafa yansıtıyor ve etrafa siyah parıltılar düşmesine neden oluyordu.

Bu kesinlikle gördüğüm en muhteşem görüntülerden biriydi.  Ejderha usulca yanıma konduktan sonra antrenman yapan elfler saygıyla ona selam verdiler. Ejderha, çok hafifçe başını eğerek selamlarına karşılık verdi. Konuşmayı bile bilmeyen bir ejderha için görgü kurallarına iyi uyuyordu.

"Dokuz günlük bir ejderhanın görgü kurallarına senden daha fazla uyması oldukça tuhaf." 

Gelen sesle arkamı döndüm. Karel, kucağında tuttuğu ejderha ile buraya gelmişti, yanında Kaunos'u görmek nedense beni şaşırtmamıştı. 

Kaunos, neredeyse benimle aynı boydaydı. Belki benden bir ya da iki parmak kısa olabilirdi. Elflerin genel özelliği olan hafif çekik gözleri, ela rengindeydi ve elanın etrafı  yeşil bir hale ile çevriliydi. Sarı, kısa ve havaya dikili saçları güneşle parlıyordu. Etkileyici bir görüntüsü vardı, saygı duyulması gereken birisi gibi görünüyordu. Ve genellikle elflerden bu saygıyı fazlasıyla alırdı.

Irkımız için kılıç yapan demirci, ikimizi karşılaştırmaya bayılırdı. Konuşmaya en az benim kadar meraksız olmasına rağmen sadece beni veya Kaunos'u gördüğünde uzun uzun konuşurdu. Bize, bilmediğim bir nedenle oldukça bağlıydı.

Bir keresinde, ben henüz on bir- on iki yaşlarındayken, Kaunos ve ben onu ziyarete gitmiştik. O zamanlar Kaunos da on beş- on altı yaşlarındaydı ve teninin ışıldaması yeni yeni kayboluyordu. Demirci,

"Ah, Kaunos, görüyorum ki teninin ışıldaması kaybolmaya başlamış. Bu gerçekten üzücü bir durum. İkinizi böyle bir arada ışıldarken görmek oldukça güzeldi. Sen, ela gözlerin ve altın sarısı saçlarınla parıldayan bir güneş gibiydin. Zawe, sense oldukça açık mavi gözlerin ve simsiyah saçlarınla gece gibisin. Parlayan bir gece. İkinizin birlikte harika bir uyumu var. Gün ve gece. Gün ve gece..."

Aramızdaki bu uyum tenlerimizin ışıltısıyla beraber gideli çok olmuştu. Ancak demirci, bize hala kendi çocuklarıymışız gibi davranıyordu.

Kaunos, sessizliğime şaşırarak bakınca daldığım derin düşüncelerden kurtuldum ve ayağa kalktım. Karel'ı tamamen görmezden gelerek Kaunos'a doğru yürüdüm ve

"Ben de senin gelmeni bekliyordum Kaunos. Uzun zamandır seninle dövüşmemiştik. Eğer zamanın varsa ufak bir dövüş yapabiliriz belki?" dedim olanca nazikliğimle.

Kaunos'un yüzü ilk başta kasılsa da daha sonra gülümseyerek

"Yeni süvari güçlerini üzerimde denemek mi istiyorsun Zawe?" dedi. 

Kaunos'un sözleri üzerine etraftaki bütün elflerin yüzleri bize dönmüş, bütün kılıçların sesi kesilmişti. Benimle böyle konuşmaya cesaret edebilecek tek kişi Kaunos'tu. Bunu diğer elfler de bilmesine rağmen her seferinde şaşırmadan edemiyorlardı. Kaunos hafif alaycı, hafif memnun bir ifadeyle gülümsedikten sonra

"Aslına bakarsan zamanım yok. İlgilenmem gereken başka bir Süvari var. Ancak senin için ufak bir dövüşe hayır demek kabalık olur. Eğer Karel içinde bir mahsuru yoksa neden olmasın?" dedi. 

Kaunos'un kendinden memnun gülümsemesinin nedeni anlaşılmıştı. Karel'ı tamamen görmezden gelişim buraya kadardı. Kaunos'un kaybedecek bir şeyi yoktu. Nasıl olsa bana genelde az bir farkla da olsa yeniliyordu. Yine yenilmek onun gücüne gitmeyecekti ancak benim Karel'ı önemsememem buraya kadardı.

Kaunos'un keskin zekasını hafife alarak daha başlamadan kaybetmiştim. Zihnimin gerisinde oldukça büyük bir memnuniyet hissetmemle Siyah Ejderha'ya döndüm. Kaunos karşısında bu durumda kalmam onu neden bu kadar memnun etmişti ki? Onun Süvarisi bendim! Yüzüme umursamaz bir ifade yerleştirdim ve Karel'a döndüm. 

Kucağında taşıdığı ejderhayı görünce yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Bu kadar muhteşem bir canlı nasıl olurdu da Karel'ı seçerdi? Kafamdaki düşünceleri boşaltıp, Cam Ejderha'ya selam verdim. 

Birçok kişiye saygı duymamama rağmen ejderhaların hepsine saygı duyardım. Ejderhaların varlığına bile saygı duyardım. Ejderha bana kısa bir bakış attıktan sonra bakışlarını başka tarafa çevirdi. Süvari olarak benim de ejderhalara selam verme zorunluluğum yoktu ancak bu içime işlemiş bir davranıştı, her seferinde bu kadar kadim canlıları görmenin duygusuyla onları selamlamak istiyordum. Ejderhalar için ise bizi özel bulacakları herhangi bir yön yoktu, istemedikleri herhangi birine selam verme zorunluluklarının olmaması gibi. Gerçi görgü kuralları gereği kendisine selam veren bir Süvari'ye cevap olarak ejderhanın da selam vermesi iyi olurdu ancak henüz bir günlük olan bir ejderhanın da görgü kurallarına bu kadar detaylı önem vermesi beklenemezdi. 

Bu kez zihnimin gerisindeki memnun ifade biraz daha artmıştı. Siyah Ejderha, bana ne kadar kötü davranılırsa o kadar mutlu oluyordu anlaşılan. Sessizliğin daha fazla uzamasına izin vermeyerek

"Eee Karel? Senin içinde mahsuru yoksa Kaunos'la dövüşebilir miyiz?" dedim. 

Karel ifadesiz bir yüzle

"Benim için her hangi bir mahsuru yok. Eğer Kaunos; senin gibi biriyle dövüşmeyi kabul ediyorsa, ben antrenman zamanımızdan fedakarlık yapmaya hazırım." dedi. 

Karel'ın imasına küçümser bir bakış atarak Kaunos'a döndüm. Kaunos, halinden oldukça memnun bir ifadeyle

"Öyleyse başlayalım." dedi. 

Bu sırada elflerden birisi hızla koşarak uzaklaştı. Hepimiz onun arkasından şaşkınlıkla bakarken kısa bir süre sonra yanında Demirci ile döndü. Demirci, küçük bir çocuk edasıyla ellerini çırparak

"Bunu uzun zamandır görmek istiyordum." dedi. 

Kalan herkes kenara çekilip bizi izlemeye koyuldu. Karel, benim biraz önce oturduğum taşa, Siyah Ejderha'nın yanına oturdu. Ejderha, rahatsız olmak yerine ilgili bir ifadeyle Cam Ejderha'yı incelemeye koyuldu. Demirci de Karel'ın yanına oturduktan sonra ejderhalar dahil herkesin ilgisi bize döndü. 

Aslında benim ve Kaunos'un dövüşmesi büyük bir olay değildi. İki hafta öncesine kadar bunu neredeyse her gün yapıyorduk. Ama aramızda bizim de bilmediğimiz bir şeyler değişmişti son zamanlarda. Ve diğerleri de her ne kadar bizim gibi bunun adını koyamasalar da herkes bu değişikliği hissediyordu. Bu yüzden hepsi bu büyük olayı izlemek için bekliyorlardı, etraftan geçen elfler ise merakla diğer elflere katılıyorlardı. 

Benim gibi Kaunos da bu ilgiden rahatsız olmuş gibi görünüyordu. Aslında bu dövüş işini yarın sabaha bırakmadığım için pişman olmaya başlamıştım. Ama artık çok geçti, söz ağızdan çıkmıştı bir kere.

-KAREL-

Kucağımdaki ejderha ve yanımda duran Siyah Ejderha birbirlerini ilgiyle süzüyorlardı. Henüz kendi aralarında da konuşamadıklarını hissediyordum ancak birbirleriyle insanlarla anlaşabildiklerinden çok daha fazla anlaşıyor gibi görünüyorlardı.

Biraz önce bir elfin koşarak çağırmaya gittiği kadın elf yanıma oturmuştu. Ejderhaları şimdilik önemsemiyor gibi görünüyordu. Bütün ilgisi Kaunos ve Zawe'in üzerindeydi. Onları hayranlık ve büyük bir sevgi ile süzüyordu. 

Dövüş başladıktan sonra ben de yanımda oturan elf gibi ilgimi Kaunos ve Zawe'e yönelttim. İkisi de o kadar hızlı hareket ediyordu ki onları takip etmek ilk başta benim için zor olmuştu. Ancak daha sonra, belki de Süvari olmanın getirdiği nimetlerle, o kadar zorlanmadan onları takip etmeye başladım. 

İnanılmaz bir dans gibiydi. Birbirlerinin hamlelerini ustalıkla ve büyük bir zariflikle karşılıyorlardı. Kaunos'un bugüne kadar benim üzerimde hiçbir zaman gerçek yeteneğini sergilemediğini fark ediyordum. Zawe ile birbirlerine öldürücü bir güçle saldırıyorlardı. Ben olsam bu hamlelerin ilkinde yeri boylamış olurdum. Ama o ikisi birbirlerinin hamlelerini karşılıyorlardı. İkisinin de yüzünde derin bir konsantrasyon ifadesi vardı. Dakikalar birbirini kovalarken şaşkınlıkla ikisinin de terlemiş olduğunu gördüm. Buraya geldiğim günden beri ilk kez elflerin tüm çabalarını gerektirecek bir eylem yaptıklarına şahit oluyordum.

Ve daha da büyük bir şaşkınlıkla eğer bir Süvari olmasaydım gözlerimin bu kadar keskin olmayacağını fark etmiştim. Dikkatli dinleyince etrafımda konuşan elflerin her ne kadar yakınımda olmasalar da ne dediklerini açık bir biçimde duyabiliyordum. Süvari olmak beni baştan ayağa değiştirmiş gibiydi. Beni her konuda iyileştirmişti.

 Göz ucuyla Keto ve Aberac'ı yakaladığımda heyecanla bu dövüşü izlediklerini fark ettim. Bir şeyler öğrenebilmek için tüm dikkatlerini dövüşe vermişlerdi. Babamı ve ülkemizi kurtarmak için hepimiz hayatlarımızdan ve ilişkilerimizden fedakarlık ederek tüm enerjimizi yeni bir şeyler öğrenmek için harcamaya başlamıştık. 

Keto ile abi kardeş gibi vakit geçirmeyeli ne kadar uzun zaman olduğunu fark edince büyük bir mutsuzluk hissettim. Kucağımda olan ejderha, benim bu duygu değişimimi fark ederek başını kaldırıp buz mavisi gözlerini bana dikti. Sevgiyle ona baktıktan sonra ilgimi tekrar dövüşe çevirdim. 

Artık dövüşün sonlarına yaklaştıklarını hissediyordum. Birbirlerinin etrafında kasırga gibi dönüyorlardı. Zawe'in gece siyahı saçlarının rengi ve Kaunos'un altın sarısı saçlarının rengi, onlar birbirlerinin etrafında dönerken birbirine karışıyordu. Yanımda oturan elf kadın, sesine yasımış bir mutlulukla

"Gün ve gece" diyordu.

Kaunos, büyük bir ustalıkla Zawe'in ezici darbesinden kurtulduktan sonra hemen kılıcını tekrar ona doğru savurdu. Kılıç, Zawe'in sağ omzuna gelerek derin bir yarık açtı. Dehşetle derin bir iç çektim. Kılıçlarını büyüyle köreltmemişlerdi! Birbirlerine ölümcül yaralar açabilirlerdi! 

Yanımda, yerde oturan Siyah Ejderha öfkeyle ayağa kalktı ancak müdahale etmedi. Zawe; sol elini kullandığı için sağ kolunun yaralanması, can acısı dışında, onu pek etkilemişe benzemiyordu. 

Dövüş birkaç dakika daha devam ettikten sonra; Zawe, Kaunos'un Zawe'in boynunu hedeflediği bir darbeden kaçınarak yere eğildi ve ayağını Kaunos'un ayağına takarak onu düşürmeye çalıştı. Ancak Kaunos, bunu son anda fark ederek zıpladı ve tekrar yere indi. Ama bu bir- iki saniyelik ara Zawe'e toparlanması için zaman vermişti. Zawe tekrar ayaktaydı ve beklemeden Kaunos'un üzerine saldırdı.

Dövüş, bu kadar şiddetlenmesine rağmen yine de zarifliğinden bir şey kaybetmemişti. Zawe; dövüşün son dakikalarında, yaralanmış olmasına rağmen, Kaunos üzerinde bir hakimiyet kurmuştu. Kaunos, artık Zawe'in hamlelerini karşılamakta zorlanıyordu. Kaunos, oldukça yorulmuş gözükürken; Zawe, ağır yarasına rağmen bir dövüşü daha kaldırabilir gibi duruyordu. Kısa süre sonra biz ne olduğunu bile anlayamadan Zawe, Kaunos'u silahsız bırakmış ve kılıcını onun boğazının bir parmak ötesinde durdurmuştu. 

Bunu o kadar hızlı yapmıştı ki benim gibi, bir çok elf de ne olduğunu anlayamamıştı, hatta Kaunos bile. Herkesin dövüşün bittiğini anlaması biraz zaman aldı. Daha sonra bu muhteşem gösteri için büyük bir alkış koptu. Yanımda oturan kadın elf, memnun bir ifadeyle ellerini dizlerine vurdu ve ayağa kalktı. Bulunduğumuz yerden uzaklaşmadan hemen önce, önce Kaunos ve Zawe'e daha sonra yavru ejderhalara ve bana bakarak

"Gün ve gece" dedi. Daha sonra arkasını dönerek yürümeye başladı. Yürürken hala mırıldanıyordu

"Gün ve gece..."

YAZARDAN ÖNEMLİ DİP NOT: 

Bir kısmınızın bildiği gibi geçtiğimiz dönem üniversite sınavına girmiş ve şehir dışında bir üniversite kazanmıştım. Ancak annem beni şehir dışına göndermek istemediği için yoğun ısrarlarla beni tekrar hazırlanmaya ikna etti. Bu yüzden üzülerek söylüyorum ki Wattpad'e artık nadiren girebileceğim. Ancak yine de elimden geldiğince girmeye ve yavaş bir biçimde de olsa yeni bölüm yazmaya devam edeceğim. Şimdilik öncelik vereceğim üç hikayem var. Bunlardan birisi Camdan Yumurta, diğeri Unutulmuş: Türkiye ve sonuncusu Elmas. Uzun zamandır askıda olan ilk fantastik hikayem Elmas'a devam edeceğim. Okumak isteyenler için; çoktan 17 bölüm yayımladım, yani başladıktan  sonra rahat bir biçimde okuyabilirsiniz. 

En harika okuyucularımın olduğu iki hikayeden birisi Camdan Yumurta. İtiraf etmek gerekirse ilgi görecek bir hikaye olacağını düşünmemiştim ilk başlarda. Ama siz, hikayeyi benimsediniz ve verdiğiniz desteklerle beni yazmaya teşvik ettiniz. 

Özellikle benim tabirimle Hayalet Okuyucu olmayan yani, oy veren, yorum yapan ya da mesaj atan okuyucularım; size sonsuz teşekkürler. Hepinizi çok seviyorum (♥ω♥*)


Continue Reading

You'll Also Like

811 333 13
Bu çalışma kaynağını Türk Mitolojisinden alan, Türk Mitolojisinden beslenen tarihi kurgu bir roman. Bu romanı yazarken, Türk Mitolojisi ve onun figür...
21.9K 258 20
Şahsıma kurulan şeytani bir kumpas sebebiyle ayak kölesi oldum. Bu durumdan nasıl kurtulacağım (Şantaj Kölesi hikayesinin 2.sezonudur. 35 bölümden de...
58.1K 5.6K 28
Ben bir cadıyım ve bu hayatımın en korkunç gerçeği. Hayatım boyunca bu gerçekten, kendimden korktum çünkü ben bir canavardım, en azından kendimi buna...
3.7K 2K 12
Gecenin karanlığında sadece birbirimizin dokunuşları vardı. Dizlerinde yatarken parmak ucumu yanaklarında gezdirdim ve dudaklarında durdum. "Neden g...