8. Bölüm •Gella

11.5K 1.4K 209
                                        

YAZARDAN NOT: Hikayeyi okuyan herkese çok teşekkür ederim :) Doğruyu söylemek gerekirse Miras serisi ile bağlantılı bir hikaye olduğundan çok ilgi göreceğini düşünmemiştim. Ama her ne kadar okunma sayısı az olsa da okuyanlar hikaye ile oldukça ilgili. Bunun için siz, mükemmel okurlarıma çok teşekkür ederim. Bu hafta bayram nedeniyle şehir dışında olduğumdan yeni bölüm yükleyememiştim. Ve yeni bölümü sormak için tam beş kişi mesaj attı. Çok mutlu olduğumu tahmin edebilirsiniz sanırım :) Bu arada bölümlerde hoşunuza giden ya da hoşlanmadığınız yerleri yorum ya da mesaj yoluyla bana söylerseniz çok çok mutlu olurum. Özellikle satır içi yorumların tadına doyum olmuyor :)

Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin :* Sizi çok seviyorum :)

-Chrookshanks

"Gella'ya hoş geldiniz" 

Adam ellerini indirdikten sonra birden ortadan kayboldu. Bu muydu yani? Şimdi içeri girebilecek miydik? Ya da içerisi neresiydi? 

"Hadi yolumuza devam edelim." dedi Aberac. 

"İyi de nereye? Daha öncekinden farklı hiçbir şey yok ki." dedim umutsuzlukla. 

Adamın varlığına o kadar büyük bir umut bağlamıştım, adamın bize doğru yolu göstereceğine o kadar emindim ki birden böyle ortada kalınca resmen çökmüştüm.

"Gözle görülen bir değişiklik olmasa da şu an burası enerji olarak çok daha farklı hissettiriyor. Muhtemelen biraz önce karşılaştığımız adam bizim Gella'ya girmemizi ya da orayı bulmamızı engelleyen bir büyüyü bizim için geçersiz kıldı." dedi Aberac.

Her ne kadar gözle görünen bir değişiklik olmasa da Aberac'ın sözleri beni rahatlatmıştı. Atlarımızın yanına gidip tekrar bindikten sonra ormanın içine doğru ilerlemeye başladık. Kısa bir süre at sırtında ilerledikten sonra ağaçların şekillerinin tuhaflaşmaya başladığını fark ettim. Şehre yaklaştıkça ağaçların daha güzel görünmesi gerekirken şekilleri daha da bozuluyordu, bütün ağaçlar garip bir biçimde büyümelerine neden olan bir hastalıktan muzdarip gibi duruyorlardı. Arkamda oturan İciza heyecanlı bir şekilde içini çekince ona doğru döndüm ve 

"Ne oldu?" dedim endişeyle. 

İciza eliyle bir ağacı göstererek

"Görmüyor musun?!" dedi.

"Neyi görmüyor muyum?" dedim endişeyle görebildiğim her yere bakmaya çalışarak. 

İciza sabırsızca

"Evleri Karel!" dedi. 

Gözlerimi kısarak ağaçların arkasına baktım, ev filan göremiyordum. İciza'ya tekrar döneceğim sırada onun neden bahsettiğini anladım. Evler ağaçların arkasında değildi. Ağaçlar zaten evdi. Arkamızdan gelen annem ve İma da kısık bir sesle evler hakkında konuşuyorlardı. Hemen önümüzde olan Keto, Gölge'yi durdurdu ve atından inerek yanımıza geldi. Gözlerinde çocuksu bir heyecan vardı. Hemen arkasından, en arkada olan Aberac da Gece'ye inip yanımıza geldi. 

"Hepiniz benimle aynı şeyi mi düşünüyorsunuz?" dedi Aberac eliyle ağaç evleri göstererek. 

Keto başını sallayarak onu onayladı. Hepimiz onların ev olduğu konusunda hemfikirdik. Ağaçların garip uzantıları beklenmedik bir biçimde sağlam duran ev biçimindeydi. Yerden bir kat yükseklikte, pencereleri ve hatta bazı evlerde olan balkon uzantıları olan evler aynı zamanda hem narin hem de nasıl olduğunu anlamadığım bir biçimde oldukça güçlü duruyorlardı, bana Gella'nın girişinde karşılaştığımız adamı, yani elfleri hatırlatmıştı bu evler. 

Camdan YumurtaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin