Ben, Keto ve Aberac gizli geçitten çıktığımızda gecenin zifiri karanlığındaydık. Aberac yarı baygın olduğundan gizli geçiti neredeyse iki saatte geçebilmiştik. Eğer tahminimde yanılmıyorsam birazdan hava aydınlanmaya başlardı. Gizli geçitin açıldığı çalılıklardan çıkıp ormana doğru yürümeden önce etrafı kontrol ettim. Etrafta kimsenin olmadığını görünce çalılıkların arasından çıktık ve ormana doğru yürümeye başladık. Kısa bir süre içinde sık ağaçların arasına dalmıştık bile. Ama Keto, Aberac'ı taşımaktan yorgun düşmüştü. Normalde olsa Keto, Aberac'ın kilosunda bir insanı çok daha uzun bir süre taşıyabilirdi ancak yeni bir savaştan çıkmıştık ve neredeyse bir gündür Keto ve Aberac mahzende tutsak olarak tutuluyorlardı. Keto ve Aberac'ı bu kadar yorgun görmek beni üzse de diğer üzüleceğim konular gibi bunu da zihnimin gerisine attım. Keto'nun yanına gidip
"İstersen Aberac'ı sırtından indir. İkimiz beraber onu daha rahat taşırız." dedim. Keto başını iki yana sallayarak
"O zaman daha da yavaşlarız. Biraz duralım ben gücümü topladıktan sonra tekrar yola devam ederiz." dedi.
Başımı sallayarak onu onayladım. Aslında ormanın kıyısına bu kadar yakınken duraklamak beni tedirgin ediyordu ve muhtemelen Keto da benim kadar rahatsız hissediyor olmalıydı ama yorgunluk ağır basmıştı. Keto sırtında taşıdığı Aberac'ı yavaşça yere bırakırken ben de ona yardım ettim. Daha sonra ikimiz de ağaca yaslanarak oturduk. Aramızdaki sessizlik uzarken keşke yanıma su alsaydım diye düşünmeden edemiyordum. En son dün akşama doğru, şelaleden ayrılmadan önce su içmiştim ve bu kadar yol yürüyüp muhafızlarla savaşmak beni çok yormuştu ve ben bu kadar susamışsam neredeyse iki gündür aç ve susuz olan Aberac ve Keto ne haldelerdi düşünemiyordum bile. Buraya kadar dayanmamızı sağlayan tek şey hayatta kalma iç güdüsü ve savaşın getirdiği heyecan olmalıydı. Orada bir süre daha oturduktan sonra güneş yavaşça doğup orman uyanmaya başlarken Keto yavaşça ayağa kalktı ve
"Daha geç olmadan gidelim. Sabah oluyor, insanlara yakalanmayalım." dedi.
Ona ancak bu kadar hak verebilirdim. Keto, Aberac'ı tekrar sırtına alırken ben de ona yardım ettim ve kısa bir süre sonra yola koyulduk. Etraftan gelebilecek saldırılara karşı tetikte olmak için elimden geleni yapsam da çok yorgundum ve bu durumda önceden gelecek bir tehlikeyi anlayamazdım. En azından doğrudan gelecek bir saldırıda karşılık verebileceğimi umdum. Ağacın altındaki azıcık dinlenmemiz bana güç vereceğine gücümü daha da çok almıştı sanki. Kaslarım dinlenme moduna geçmiş ve gevşemişken bu kadar az dinlenmek onlara yetmemişti ve ben sonuç olarak eskisinde de kötü bir durumdaydım.
Son birkaç saatte gerek savaşırken gerekse yürürken terleyerek kaybettiğim su miktarı yüzünden susuz kalmıştım ve susuzluktan başım zonklamaya başlamıştı. Neyse ki ormanın serin havası şu anda terlememe engel oluyordu. Ormanın derinliklerinde yürürken zaman kavramımı yitirmeye başlamıştım. Bana saatlerdir yürüyoruz gibi gelse de henüz öğle vakti bile olmamıştı. Bir süre sonra düşünmeyi tamamen bırakıp sadece bir ayağımı diğerinin önüne atmaya odaklanmıştım ki Keto birden durarak temkinli bir ses tonuyla
"Karel." dedi.
Başımı yerden kaldırıp önce Keto'ya daha sonra ise onun baktığı yere baktım. Karşımızda dört ayağının üzerindeyken bile neredeyse iki metre olan yetişkin bir ayı duruyordu. Bu kadar büyük bir hayvanı bile fark edemeyişime söverek kılıcımı temkinli hareketlerle kınından çıkardım. Savaş iç güdülerim yine uyanmıştı ve heyecan adeta damarlarımda dolaşıyor, beni savaşa hazırlıyordu. Ayı bize doğru bir adım yaklaştıktan sonra durdu ve kısa bir süre havayı kokladıktan sonra bizden uzaklaşarak ağaçların arasına daldı ve gözden kayboldu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camdan Yumurta
Fantasy10/04/2015 #1 Fantastik Çok eski zamanlarda, başka bir dünyada ejderhalar, insanlar, elfler ve daha bir sürü esrarengiz canlıyla bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız? Karel, çocukluğunda karşılaştığı o oğlandan sonra ejderhalara merak sarmıştı. Ama t...