MÜPHEM

By fernwehy

7.6M 230K 57.4K

Yankı gökyüzünü izlemeyi seviyor. Yeşil gözleri, gün batımında alev alan Anka'yı arıyor. Ona inanıyor. Yirmi... More

MÜPHEM
1- GERÇEK
2- AV
3- DUVARLAR
4- DUMAN
5- GEÇMİŞ
6- ADIMLAR
7- İHTİMÂLLER
8- HİKÂYE (1)
8- HİKÂYE (2)
9- SATIRLAR (1)
9- SATIRLAR (2)
10- SAVAŞ
11- VİRANE
12- MASAL
13- KUKLA (1)
13- KUKLA (2)
Kısa Bir Not'
14- TAKİP
15- İTİRAF
16- ÇIKMAZ SOKAK
17- GÜVEN(1)
18- YIKIM
19- DEVRİM
20- ATEŞ
21- DÜĞÜM
22- ÜMİTVÂR
22- ÜMİTVÂR (2)
23- SARHOŞ
23- SARHOŞ(2)
24- YALAN
24- YALAN(2)
ŞANS / Ezo & Onur (Özel Bölüm)
ŞANS-2 / Ezo & Onur (Özel Bölüm)
ŞANS-3 🍀 (Özel Bölüm)
25- FELAKET
25- FELAKET(2)
KÜL GÖZLÜ ADAM
26- MESAJ
26- MESAJ(2)
27- ZEHİR
28- AŞK
KAÇAK I Duyuru
29- SESSİZLİK
30- KİN
31- ZAFER
🔴SON DAKİKA🔴
32- İLLÜZYON(1)
32- İLLÜZYON(2)
33- ÇARESİZLİK
34- MEMAT
35- ŞEYTAN
36- ÇIĞ
37- BEVKA
38- NEFES
39- YAĞMUR
40- NEHİR
41- KADER
ÇOCUKLAR VE ÇİÇEKLER -1 (MeGa özel bölüm)
ÇOCUKLAR VE ÇİÇEKLER -2
27
42- ASKER
43- SADAKAT
44- TEKLİF
45- SINIRLAR
46- KAYIP
47- HEDİYE
48- BAĞLAR
49- DÜĞÜM
BİR BAKIŞ SENİ AVUÇLADIĞINDA (Miray-Kaan özel)
BİR BAKIŞ SENİ AVUÇLADIĞINDA' 2 (Miray-Kaan Özel)
50- ZAMAN
51- DİLEK
52- SİS
53- ISLAK TOPRAK
54- VEDA'HASI
55- KELİMELER
56- KAYIP PARÇA
57- SIR
58- AHDE VEFA
ZAMANI YENMEK
59- KÜL

17-GÜVEN(2)

99.6K 3.2K 614
By fernwehy

Billie Eilish - Bad Guy🎶

(Bölüm son kısmı eksik şekilde yayınlanmış :(  Bu bir düzeltme bildirisidir.)

———

Elindeki kalemi tahtaya yapıştırılan otelin resminin üzerine bastırdı Tuğba. Gözlerini gözlerime dikti ve gülümsedi.

"Süleyman, farklı bir kimlikle giriş yapacak. En net görüntüyü otelin girişinde aldık ancak henüz işlem yaptırmadı, lobide, biriyle yapacağı görüşmeyi bekliyor. Dikkat çekmemek adına lüksten kaçınarak daha makul oda seçimleri yapmak zorunda, bu da ikinci ve beşinci kat arasında olacak demek. Akın?"

Devam etmesi için sözü Akın'a bıraktığımda bütün dikkatimle ona döndüm. Akın, güvenlik kameralarının farklı açılarından görüntüler yansıyan ekranlardan birine farklı bir liste açtı.

"Duruma uygun otuz altı oda görüyorum. Farklı katlarda olmak üzere ikisi rezerve edilmiş. Süleyman'ın girişinden beri herhangi bir giriş yapılmadı," dedi eliyle bir ekranı işaret ederek. Resepsiyonu doğrudan gören kameraydı bu. "Müşterileri bekletiyorlar."

"Odanın güvenliğini sağlıyorlar..." diye kendi kendine mırıldandı Tuğba.

"Aynen, ama katlarda olağan dışı bir hareket yok."

"Kambur nerede?" Tuğba gözleriyle ekranların hepsini taradı.

"Hâlâ ortalarda görünmüyor," diye mırıldandı Akın.

"Kambur mu?" diye sorarken buldum kendimi. Bütün olanlar çok normalmiş, bir aksiyon filminin ortasında değilmişim gibi bir tek bu kafama takılmıştı. Aferin Yankı.

"Kambur, Süleyman'ın yancısı," dedi Tuğba kalemini tahtada kaydırarak bir resmin üzerinde durdu. Yüzü kemikli, iri gözleri olan bu adamın kulağının ardından başlayarak başının yanını kaplayan bir dövme vardı. Rengi solmuş bu dövmenin ucu yokmuş gibi duran kaşlarına uzanıyordu.

"Süleyman'ın tek güvenli barikatı. Onu sırtında taşıdığı bir rivayetten dolayı adına Kambur denir. Gereksiz sadık koruma."

Ayağa kalkıp Tuğba gibi yazı tahtasının önünde durdum ve her ayrıntıyı dikkatle incelemeye başladım. Köşede tamamen başka şeylerle ilgilenen Giray, bu esnada kafasını gömdüğü tabletten kaldırarak bana bakmıştı.

"Sormak istediğin bir şey var mı?" dedi Tuğba. Tıpkı bana detayları anlatmayı teklif ettiğinde olduğu gibi sesi hevesliydi.

"Eğer güvenliğe bu kadar önem veriyorlarsa..." diye başladım cümleye. Gözlerim tahtada dolaşmaya devam ediyordu. "Onlar da gizlenmeye başvurmuş olamazlar mı?"

"Kesinlikle öyle yaptılar," dedi Kaan yanıma gelerek. "Dişi gangster seni."

Ona sadece gözlerimi devirdiğimde Tuğba aldı sözü.

"Bütün adamları birer otel personeline bürünmüş durumda. İyi bir noktaya değindin aslında, ancak Kambur hiçbiri sorun değil. Amacımız arbede çıkarmak değil, Kambur'u uzaklaştırarak Süleyman'a konmak."

"Nasıl uzaklaştıracaksınız?" diye sordum.

"Konuya geniş bak," dedi Tuğba. "Süleyman bu kadar gizlenirken neden bir otelde konaklamak zorunda kalsın ki?"

"Neden?" dedim dümdüz bir sesle.

"Yurtdışına sızmadan önce bir amacı olmalı değil mi? Ve ne tesadüftür ki aynı otelin ardında gizlenmiş bir kumarhanede bu gün masaların yarısı kapatılmış. Orada gerçekleşecek önemli bir görüşmenin haberini aldık. Bu da Giray Bey için oldukça önemli bir detay. Yani kendisi öyle söylüyor..."

Gözlerim Giray'a döndüğünde bizi dinlemediği ve elindeki tablet bilgisayara odaklandığı belliydi.

"Peki aşamaları ne? Planın yani?"

"Akın bir sokak arkada konumlanarak bizi yönlendirecek. Gece kulübünün üç kapısı var. Biri otele uzanıyor, biri dışarı çıkıyor, diğeri ise kumarhaneye açılıyor. Ancak kumarhaneye açılan yol belirsiz, bu yüzden herkesten önce gece kulübüne yerleşip Kambur'u takip edeceğim."

Bu sırada Anıl'ın ağzından anlamsız homurtular yükseldiğinde Tuğba ona bakmadan gözlerini devirdi.

"Kaan, restoran kısmına uzanan malzeme alışverişi sırasında mutfağa sızacak. Ve yönlendirmem ile kumarhaneye açılan geçide ilerleyecek. Böylece garson kılığında, gizli görüşmeyi dinleyebilmemiz için bize bir kanal oluşturacak."

Her şey kafamda sıraya girdi ama bu aynı zamanda sorular da oluşturmuştu.

"Giray?" diye sordum. O tam olarak ne işe yarayacaktı?

"Kumarhanenin herkese açık olan kısmında sıradan bir oyun masasında olacak. Hemen sonra da Süleyman'ın ardından katlardan birine ilerleyecek ve puf... Süleyman yok."

Kaşlarım çatıldı ama aynı zamanda bir merak dalgası da yayıldı yüzümde.

...

Yaklaşık bir saat sonra bir minibüsün arkasında Akın'la birlikte oturuyordum. Diğerlerini galeride bırakarak çıkmış ve herkesten önce otelin bir sokak arkasındaki yerimizi almıştık.

Odadakinin aksine burada daha az ekran ama fazlaca kablo vardı. Akın'ın uzattığı kulaklıkları takarken etrafı izlemeye devam ediyordum.

"Hey bebek," dedi Akın gözlerini ekranlar arasında gezdirerek. "Hazır mısın?"

"Evet." Tuğba'nın sesi kulaklıklardan sızarak kafamın içine dolduğunda gözlerim onu aradı ekranda.

"Güzel," dedi Akın. "Elli metre ileride bir taksi var."

Akın'ın bakışlarını takip ederek bir caddeyi gözeten ekranı izledim. Hemen sonra mini kırmızı elbiseli bir sarışın taksiyi durdururken girdi görüntüye.

"İyi akşamlar," dedi Tuğba. Devamında otelin adresini tarif etti taksiciye.

Taksinin bulunduğu görüntü çeşitli açılar değiştirmeye başladığında Akın başka bir ekrana döndü. Burada önce bir otopark görünüyordu, Akın'ın tuşlamasının ardından büyük bir depo kapısı yer aldı görüntüde.

"Araç henüz görünürde yok," diye mırıldanıp sağdaki küçük pencereden bir konuşma kanalı daha açtı. "Hayatımın anlamı, beni duyuyor musun?"

"Bağırmasana amına koyayım," diye inledi Kaan. "Kulağım..."

Akın gözlerini devirdi. "Arkadan ses seviyesini ayarla."

Bu sırada Tuğba'nın sesinde dalgalar oluştu. "İçeri giriyorum."

"Kamera hazır mı?"

"Başlat," dedi Tuğba kendinden emin bir sesle. Akın'ın müdahalesiyle video kaydını andıran bir görüntü dönmeye başladı. Tuğba yakasındaki kamera ile kulübün kapısına ilerliyordu.

İki dakika sonra bu kamera müzik ve ışıkların çevrelediği bir insan havuzuna dalmıştı. Çok geçmeden bir köşeye oturup sipariş verdi Tuğba.

"Depo kapısı açılıyor," diye bildirdi Akın. Az önce bomboş duran görüntüde şimdi ayaklanma vardı. Büyük sürgülü kapı önüne bir kamyonet yanaştı.

"Hazır mısın?" diye sordu Akın.

Kaan'ın sesi ağzında çiğnediği şeyle boğuklaşmıştı. "Her zaman."

Bu sırada beliren yaka kamerasında bir jelibon paketi göründü.

"Bekle," dedi Akın. Kamyonetten şoför ve bir kişi daha indi. Şoför kapı önündeki görevlinin uzattığı kâğıtları imzalarken diğer adam arka taraftaki kasaları içeriye doğru taşımaya başladı. Kapı önündeki görevli kaybolduğu anda Akın soluğunu verdi. "Şimdi."

Elindeki jelibonu çöpe sallayan Kaan hızlı adımlarla köşeden çıkıp araca doğru yürümeye başladı. Kamyonete vardıktan sonra içi marul dolu kasalardan birini kavradı. Aynı zamanda güvenlik kamerasına da tüm görüntüsü yansımıştı.

"Akın," dedi Kaan, onu izlediğimiz kameraya bakarak. Sırıttı ve el hareketi çekti.

"Şaka makinesi seni," diye yüzünü buruşturdu Akın. Bu sırada Kaan kasayı kaparak içeri girdiğinde gözlerimiz yaka kamerasına döndü. Sadece kasayı taşıyan kolları görünen Kaan personel kalabalığını yararak hızla mutfak kısmına ilerledi.

"Hey sen," diye bir ses yükseldi Kaan'ın arkasından. "Nereye?"

Kaan kasayla birlikte dönerek ona yaklaşan adamı kadraja aldı. Aynı saniyede Akın bir yüz taraması gerçekleştirerek adamın bilgilerini ortaya çıkardığında ağzım açık kaldı.

"Personel görevlisi Hikmet Deveci," diye bildirdi Akın.

Kaan adamın kendine iyice yaklaşmasını bekledi. "Bunların mutfağa taşınması gerekiyormuş."

"Sebzeler ne zamandan beri direkt mutfağa geçiyor?" dedi adam ortaya söyler gibi. Aynı zamanda Kaan'ı tanımaya çalışır gibi bakıyordu. "Yaka kartın nerede senin?"

Kaan elindeki kasayı bir kenara bırakıp cebine uzandı, kendine daha önceden edindiği yaka kartını acelece gömleğinin göğsüne yerleştirdi. Hikmet saçma bir şekilde yaka kartını incelemek yerine gözlerini ona dikerek tanımaya çalışıyordu.

"İlk önce buzhaneye bırakılacağını bilmiyor musun evladım?"

"Vallahi Hikmet Bey biliyorsunuz serviste çalışıyorum normalde, buraya gönderdiler şimdi..." diye meczup bir tınıyla rol kesti Kaan. O kadar iyi onuyordu ki şaşkınlığım iki katına çıktı.

"Kim gönderdi?" dedi kaşlarını çatarak. Hemen sonra konuşmasına izin vermeden devam etti. "Bırak şuraya, kendi işinin başına git. Bir daha da herkesi dinleme. İş hayatında kendini kullandırtmamayı öğren."

"Hemen efendim," dedi Kaan kasayı kenara bırakarak.

Hikmet işaret parmağını salladı. "Yaka kartsız gezdiğini de görmeyeyim."

"Tabii efendim."

Hikmet şüpheli gözlerle uzaklaşırken Kaan tam tersi yönde ilerleyerek mutfağa doğru ilerledi. Yürürken çıkardığı yaka kartında aynen şöyle yazıyordu: Jigolo Fenasi KERİM

Akın karttaki uydurma ismi görünce sağlam bir kahkaha patlattı. "Ruh hastası piç seni."

Kaan yine acıyla inledi. "Bir daha kulağımın içine anırırsan gerçekten kartta yazan kişiye dönüşürüm ve ilk adresim olursun."

Sırıtan Akın onu duymuyor gibiydi. "Sağdan ikinci kapı, merdivenleri bul."

Hemen sonrasında keyifle bir şeyler içen Tuğba'yı kontrol edip yeni bir kanal oluşturdu.

"Abi beni duyuyor musun?" dedi dikkatle.

"Aynen," dedi Giray tok bir sesle. Hemen sonra arkadan bir kadın kahkahası yükseldiğinde bu cevabın bize olmadığını anladım.

"Ay geri zekâlı Jale mi o?" diye inledi Akın. "Alev'i niye almadın abi ya, o az konuşuyordu."

Giray muhtemelen yanında her şeyden habersiz bir Jale taşıdığı için Akın'ı cevapsız bıraktı. Ama onun yerine Jale'nin korkunç kahkahası duyuldu. "Gerçekten çok şaşırdım aramana Giray. Ya resmen beni unuttun sandım."

Akın yüzünü ekşitti. "Korkunç."

Ben de şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak başımı salladım sadece ve daha çok kulak kesildim.

Akın bu defa "Hazır mısın?" diye sordu. Aynı saniyelerde Jale de, "Otel mi yani? Eskiden olduğu gibi mi?" diye arsızca mırıldanıyordu.

"Evet," dedi Giray her iki tarafa da cevap olarak. Ve ekledi, "Yağmurlu bir havada, bir dağ evini tercih ederdim ama..."

O sırada zihnimin ortasına salınan bir hikâye dudaklarımı hafifçe kıvırdı.

Onu dinlediğimi biliyordu.

"Ama sen öyle şeylerden hoşlanmazsın ki..." diye ciyakladı Jale. Devamını dinlemeye gerek duymadım.

O anlarda ben de yağmurlu bir havada, bir dağ evini hayal ediyordum. Bir yabancıyı ağırladığım, sabahına şöminenin yanında uyandığım bir günü anımsıyordum.

"Tatlım, durum nedir?" diye sordu Akın, Tuğba'ya.

"Sana kaç kere bana tatlım deme diyeceğim?" diye söylenerek başladı Tuğba. "Saptadığım tek hareket tuvalet girişi. Barmen sıklıkla uğrayıp dönüyor."

Bu sırada Akın tuvaletin girişini gören kamerayı öne çıkardı. Kadınlar ve erkekler olarak ikiye ayrılan koridorun başında bir kapı vardı. Önünde temizlik levhası bulunan kapının hemen önünde mini elbiseli bir kadın sigara içiyordu.

Akın kadrajı yüzüne doğru daraltıp yüz taramasını aktifleştirdi. Arama henüz bir sonuç bulmamıştı ki Akın hayretle inledi. "Ah bakın burada kim varmış!"

Dinleyen herkes gibi ben de merakla bekledim.

"Sana bir hediyem var hayatım," dedi Akın gülerek.

"Kime?" diye sordu Tuğba.

"Ah tabii sen de benim hayatımsın tatlım ama şu kapı koluyla uğraşan salağa diyorum," dedi Kaan'ın yangın çıkış kapısıyla girdiği münakaşaya bakarak. "Bu çok hoşuna gidecek."

"Yorma," dedi Kaan sonunda kapıyı açarak. Yangın merdivenlerini hızla çıkmaya başladı. Bu bir bilgisayar oyununu anımsatıyordu bana.

"Şu Kambur'un psikopatı vardı ya, esmer bomba," dedi kendilerine has bir muhabbetle. "Kapıda dikiliyor."

Kaan cevap vermedi ama nedense güldüğünü hissettim. Tanıdıkları belli olan bu kadına neden psikopat dediklerine anlam verememiştim o an.

"Esmer bomba demek..." diye bir müzikle beraber duyuldu Tuğba'nın sesi. Biraz sitemliydi.

"Lafın gelişi dedim ya," diye atıldı Akın. "Ben sarışın severim. Çünkü onlara kırmızı elbise çok yakışır... Yani mesela güzeldirler sarılar... Zekidirler hep..."

Akın'ın Tuğba'ya yazılışını bir başka uyarı ekranı böldü.

"Kayıtlara başladılar," diye resepsiyona döndü. Kayıt işlemi dışında yüz taraması yapıyor, bilgileri hızla değerlendiriyordu. Olası bir kimliğin Süleyman adına oda tutmasını değerlendiriyordu.

Sessizliğin beraberinde gözlerimi kısaca ekranlardaki görüntüler arasında gezdirdim. Her şeyi gören göz gibiydim. Bir otelin içindeki pek çok noktada aynı anda vardım sanki. Bu insana tuhaf bir güç hissettiriyordu.

"Resepsiyonda da biri var," dedi Akın, kayıt işlemleriyle ilgilenen adama yaklaşarak. Hızla yüz taraması yaptı ama tarama çalışan personel listesiyle uymadı. "İşlemler arasında cebinden çıkardığı kimlikle giriş yaptı. 104 numaralı oda, sahipsiz bir kimlik için tutuldu."

Devamındaki her şey basit ilerlemişti. Akın oda ve çevresini izlemeye koyulmuştu. Giray ve Jale kumarhaneye giriş yapmıştı. Tuğba dikkatle Kambur'u arıyordu. Kaan ise yangın merdiveninde doğru anın gelmesini beklerken jelibon yiyordu.

  "Sanırım aldıkları tek önlem 103 ve 105 numaralı odaları boş tutmak. Koridorlar boş ama bir üst ve alt katın asansörü önünde birer kişi mevcut. Biri saatlerdir aynı noktaya paspas atıyor, diğeri elinde bavulla bekleyen bir kadın." Konuşma kanalına döndü. "İkinci kata gelmeden inmek zorundasınız."

"Üzülme Giray, aşkta kazanırsın." Bu tiz ses Jale'ye aitti. Sanırım Giray ilk elde batırmıştı oyunu.

"Denerim." Giray yine her iki tarafı cevaplamıştı. Bunu nasıl denk getiriyordu, nasıl beceriyordu, anlamıyordum.

"Bu durumda Kambur'u daha mı fazla oyalayacağım yani?" Tuğba'nın sesi iğrenir gibiydi.

"Sana güveniyorum," diye cevapladı Giray. Ve ekledi. "Haydi, bir kart seç."

"Ay ben mi?" dedi Jale sonraki soru ekini uzatarak. "Ben anlamam ki."

Akın yüzünü sıvazladı. "Gerçekten bayıyor beni bu kız," diye sessizce fısıldadı.

Bunun dışında bir sessizlik aldı gitti. Bir film izler gibi izliyordum onları. Bu çalışma sistemi asla tahmin edemezdim. Giray'ın yapabileceklerinin sınırı yoktu sanki.

"Neyi bekliyorlar?" diye fısıldadım.

"Kambur'un ortaya çıkmasını," dedi Akın. Hemen sonra rutin bir kontrol daha gerçekleştirdi ve arkasına yaslandı.

Büyük kulaklığı boynuma indirip ona oldukça kısık bir sesle, "Beni duyuyorlar mı?" diye sordum.

Akın eğildi, üzerinde bir sürü tuş yer alan paneldeki düğmelerden biri tersi yönde kapadı. "Şimdi değil," dedi benim gibi kulaklığını boynuna asarak. "Ne oldu?"

"Giray'ın neden bir yaka kamerası yok?" diye sordum mırıltıyla.

"Kumarhane girişinde arama yapılabilir. Kamera fark edilmeye çok müsait olurdu, bu yüzden sadece kulak içine bir cihaz yerleştirdik."

"Şey," dedim merakla kıvranarak. "Sütanne olayı ne?"

Akın'ın yüzünde bir sırıtış belirdi. "Merak ettin değil mi?" İşaret parmağını tehditkâr bir şekilde salladı. "Sana anlattığımı Duman'a söylemeyeceksin ama?"

"Anlaştık," dedim hemen gülerek.

"Annenlerin düğününden önce, Murat'ı tespit etmek için benzeri bir planla evine girmiştik. Yani daha doğrusu sadece Duman girdi, her neyse... Evde Murat'ın metresi, metresinden olma bir bebeğin ve bakıcısının olduğunu biliyorduk. Ancak bebeğin bir sütannesi olacağı bilgisi almamıştık."

Gözünün önünde canlanan görüntüler gülmesini sağlayarak konuşmasını kısa bir an sabote etti.

"Duman gecenin bir yarısı kadınla karşılaştı koridorda. Gerçekten yakalandığını düşündüm o an. Ya kadını bir şekilde susturacak ya da ortalığın ayağa kalkmasıyla tehlikeye girecekti. Ama tahmin edeceğin gibi hiçbiri olmadı. Kadın abiye ve ona doğrulttuğu silaha baktı. Hâlâ alışamadım şu evdeki korunma anlayışına, dedi. Onu Murat'ın adamlarından biri sandı."

Yine bir gülme merasimi gerçekleştiğinde hikâyenin bu kadar olmadığı biliyordum.

"Her neyse... Kadın onu bir odaya sokup şöyle dedi; Ne de tatlı bir şeymişsin sen, uyku da tutmamış yazık. Süt içmek ister misin bakalım koca bebek?"

Akın gülmekten kendini alamadığı dakikalarda ağzım açılmış bir şekilde bakıyordum suratına.

"Sonra sabaha kadar bir takım seslere maruz kaldım. Ve sonraki planımıza bir saat gecikmiş olduk."

Bu defa Akın'ı surat ifadem güldürmüştü. Bense gözümde canlanan görüntülerle şok geçiriyordum.

"Yuh," dedim güler gibi bir sesle. Bir anlığına güldüm ama yüzümdeki şaşkınlık baskın gelmişti.

"İşte böyle," dedi kulaklığını takarken. "Biraz hızlıdır bizim abi."

Kabullenerek başımı salladım. Giray'da daha önce böyle bir profil sezmemiştim. Dahası soğukluğunun altında yatan çapkınlığın ve şımarıklığının bu denli olduğunu tahmin edemezdim.

"Başka bir şey?" diye sordu Akın. Bana bakarak elini ses tuşunun üzerinde durdurdu.

Başımı iki yana salladığımda tuşu açarak sessizce dinlemeye başladı. Kulaklığı yavaşça kulaklarıma yerleştirirken zihnimde oluşan o çapkın adama aptalca ve biraz da öfkeyle sırıtıyordum.

"Tuvalet girişinde hareket var," dedi Akın. Anında görüntüye dikkat kesildiğimde temizlik levhasıyla kapatılmış kapıdan boş bir tepsiyle bir garsonun çıkmakta olduğunu gördüm. Kapı önünde dikilmeye devam eden esmer bomba(!) ile hiçbir temasta bulunmadan geçip gitti.

"Bara gidiyor." Tuğba'nın bildirisine dudak büzdü Akın.

"Görebiliyorum güzelim."

"Bana güzelim deme!" diye çileden çıktı Tuğba bir anda.

"Hayatımın anlamı," dedi Akın olduğu yerde pısarak. "Kaan yani... "

"Söyle?" dedi Kaan.

"Sıra sende."

Kaan doğruca hızlı adımlarla yürümeye başladığında gözlerim tuvalet önündeki kadına döndü. Birkaç saniye sonra kadının yanında Kaan göründü.

"Hanım efendi, burada sigara içemezsiniz."

Kadın ona bakmadan soğuk bir sesle, "Uza," dedi sadece.

"Efendim?" dedi Kaan neredeyse Jale gibi tiz ve yapmacık bir sesle.

"Uza lan buradan." Kadın şimdi ona ters ters bakıyordu.

"Ay gel bir de döv istersen," dedi Kaan neredeyse bir kadını andıran sesle. "Dağdan mı geldiniz acaba?"

"Oğlum, yürü git." Kaan'a tiksintiyle baktı. "Yakmayayım canını."

"Ay üstüme iyilik sağlık," diye ciyakladı Kaan. Ellerini göğsüne dayamıştı. "Vallahi şuracıkta çığırırım salarım sevgilimi üstüne." Hemen sonra erkekler tuvaletine doğru eğildi. "Hamzullah Giray! Hamzullah Giray! Aşkım yetiş bu kadın beni tehdit ediyor!"

Bu sırada Giray'ın kısık sesle, "Ağzını sikeyim," diye inlediğini duydum. O masada bunu kime, neye uyarladığını bilmiyordum ancak buna düşünmeye zaman kalmadan kadının Kaan'a atıldığını gördüm.

"Bağırmayı kes." Kadının yüzündeki tiksintiyi geniş açılı kameradan görebiliyordum. Kaan'ı ensesinden yakalayıp çıkışa doğru itti. "Bana bak elimde kalırsın he!"

"Garson geliyor, dayan," diye telkin etti Akın.

"Kız bu ne gerginlik," dedi Kaan kadının elinden kurtularak. "Sevgilinden mi ayrıldın yoksa? Ay kıyamam, terk mi etti yoksa seni davar."

"Hasbinallah," dedi kadın yukarı bakarak.

"Anlat anlat," dedi Kaan kollarını birbirine dolayarak. "Dinlerim. Hamzullah Giray hep uzun işer. Sevişirken de böyle bu. Aşığım işte yoksa kim katlanır onun kıllı göbeğine. Ben bunu bulduğumda tazı gibiydi bu, bir içim suydu..."

Karnına dayanan bir bıçakla sustu Kaan. Bunu kamera açısından değil de Kaan'ın yaka kamerasından görmüştüm.

"Tek bir şey daha zırvalarsan, bacak arandakini eline verir, Hamzullah Giray'ı hayal kırıklığına uğratırım."

"Tamam," dedi Kaan ellerini iki yana kaldırarak. Bir adım kenara çekildi. "Bu ne sinir şekerim."

"Şimdi," dedi Akın.

"Hamzullah Giray!" diye seslendi içeri. Sesi ağlayacak gibi titriyordu. "Gidiyorum ben..."

Bu sırada kasıtlı olarak dönüp ardından gelen garsona tosladı. Elindeki tepsi titreyen garson Kaan'ın yardımıyla bardakları dengeledi.

"Ay çok sory şekerim!" Tepsiden ellerini çekerek yine iki yanına kaldırdı. Sonra gözlerini deviren kadına döndü. "Gideyim ben," diye kısaca güldü. "Bay."

Tamamen uzaklaşmadan önce tekrar erkekler tuvaletine döndüğünde yüzü kameraya yansımıştı bu kez. Dolmuş gözleri ve komik suratıyla içeri bakındı. "Hamzullah Giray-"

"Lan defol!" dedi kadın bağırarak.

Kaan saçma bir koşma sitiliyle uzaklaşırken sinirlerim bozulmuş bir şekilde gülüyordum. Tepsinin altına kolayca yerleştirdiği böceği de ancak o yeni bir konuşma kanalı açıldığında fark etmiştim.

Kaan yangın merdivenlerine dönerken kanalı tüme aldı Giray. Böylece tepsi böcekten yayılan konuşmayı dinlemeye koyulduk.

Doygun kahkahalarla gülüşen erkekler, hafif bir müzik hatta bir konuşmacı vardı.

"Ender bey, bu kadar da hesapçı olmayın yahu," dedi bir adam. Böylece bir kahkaha merasimi daha çıktı ortaya.

"Ender bu gün fazla ciddi gördüm seni?"

Yine güçlü bir gülüşme duyuldu.

"Aa üstüne gitme Süleyman," dedi bir adam, son konuşanın Süleyman olduğunu yansıtarak. "O bir albay sonuçta, teessüf ederim."

Yine hep bir ağızdan bir kahkaha yükseldi.

"Albayım suratınızı hangi düşman bu hâle getirdi?"

Sanırım bu sorunun cevabını dinleyen herkes biliyordu.

"Size diyeceğimi dedim." Bu ciddi tını Ender'in kendisine ait olmalıydı. "Beni artık işinize bulaştırmayın. Sen, Süleyman. Özellikle sen. Sadece beni değil kendini de yaktın."

Bu defa masada sadece Süleyman'ın gülüşü duyuldu.

"Yüzüme iyi bak albay!" dedi tok bir sesle. "Bu beni son görüşün. İstediğim her şeyi aldım ve gidiyorum."

"Git," dedi Ender. "Aklın varsa bir deliğe gir ve çıkma oradan. Çünkü Melih'in yeğeni kapıma dayandığında adını vereceğim ilk kişi sen olacaksın."

"Elbette seni öldürmek yerine dinlemeyi tercih ederse," dedi Süleyman rahat bir tavırla. "Ancak buradan çıktığım andan itibaren bu masadaki herkes de dâhil olmak üzere, varlığımdan haberdar kimse göremeyecek yüzümü." Kısa bir an durakladım. "Ah bu gece ısmarladığım kadını unuttum."

Diğerleri hunharca gülerken Ender'in sesi ruhsuzdu.

"Beni öldürür ama seni öldürmekten beter eder. Melih'in hisseleri, bütün o çaldığın paralar... Hepsini alır elinden. Bitirir seni."

"Ah az daha inanacaktım," dedi Süleyman. "Ama biliyor musun başına öyle bir dert sardım ki, emin ol şu an sadece kendi canının derdinde." Derin bir nefes bıraktı. "Genç çocuk, üzülmedim değil. Ama bilirsin kendimi her şeyden daha çok düşünürüm."

Bu defa bir kıkırtı dolandı dudaklarda.

"Düşeceksin Süleyman. Bu devran böyle dönmüyor, göreceksin."

"Gitme vakti albay," dedi yabancı bir ses. Yeniden kuru gürültü oluşmadan önce emretti adam. "Oğlum, bardakları yenile."

Dinleme cihazı tepsiyle birlikte oradan uzaklaşırken zihnime iri düşünceler yaklaşıyordu.

Adamın söyledikleri kafamda daireler atıyordu. Parçaların bazılarını yerine oturtuyor bazılarına bakakalıyordum. Giray'ın başına sardığı dert ve ona acıyacak kadar can derdinde olmasına emin olması beni dehşete düşürüyordu.

Dalıp gittiğim yerden beni Akın'ın sesi çıkardı.
"Kambur burada!"

 Filmlerin sunduğu hareketli her sahne gerçekte oldukça yavaş ilerliyordu. İçinde bulunduğum durum aksiyon filmini andırırken, anlık yaşamanın bayatlığını da tadıyordum. Arkada hareketli bir müzik dönmüyordu, her açıdan izleyemiyordunuz ya da fark edilme durumunu belli edecek bir etken de yoktu.

Bu yüzden Tuğba'nın tuvalet girişindeki kadının yanına yürüyüşü bana asırlar gibi gelmişti. Konuşurken sesi bile titremediği hâlde ben oturduğum yerde terler atmıştım.

"Beni Selman gönderdi," dedi Tuğba. "Adım Jale."

Bu ismin öylesine seçilmediğini hissetmiştim ancak bunu sonradan daha iyi anlayacaktım.

"Tamam," dedi esmer kadın ruhsuz bir sesle. Hemen sonra telefona uzanıp bir numarayı tuşladı. "Kadın burada."

Aynı dakikalarda oda önünde dikilen Kambur da telefonunu kulağına yaslamıştı.

"Evet," dedi kadın. "Güzel parça. Jale."

Akın'ın fısıltılı sesinde bir küfür can buldu o anda.

"104 numaralı odayı bul," dedi telefonu kapatan kadın. "Başında dövme olan adama adını söyle."

Tuğba kendine söyleneni yapmak üzerine ilerledi.

"Abi çıkman lazım," dedi Akın konuşma kanalına. "Sandığımızdan kolay oldu."

Elbette cevap Giray'dan gelmemişti.

"Kazandık!" Bu ses bu kızdan nasıl çıkıyordu? "Haydi Giray bir daha..."

"Bu kadar yeterli," dedi Giray. "Çıkalım."

Jale yine kelimenin sonunu gereksiz uzatarak ciyakladı. "Olur."

Hemen sonra gece kulübünün içeri uzanan merdivenlerinde Giray göründü. Üzerinde spor bir takım elbise vardı. Hemen yanındaki Jale ise bir emanet gibi koluna girmişti. Merdivenleri bitirip asansör kapısının önünde durdular.

"Baksana ne diyeceğim," dedi birden Jale'ye dönerek. "104 numaralı odaya çık, kapıdaki adama adını söylemen yeterli. Ve beni ona de ki..." Elini Jale'nin ensesine atıp kendine çekti. "Sahibimi bekliyorum, de."

"Ah demek oyunumu sevdin." Aynı tizlikle kıkırdadı Jale. "Diğer seferinde yataktan kalkıp gidince hoşlanmadın sanmıştım," dedi asansörün düğmesiyle daha çok ilgilenen Giray'a bakarak.

Giray ona gülümseyip asansöre binmesini bekledi ve katın düğmesine basarak geri çekildi. Kapılar kapanırken de Jale'ye gülümsemeye devam etti.

Hemen sonra Kaan'ın yolunu takip ederek merdivenlere yöneldi ve kamera açısından kayboldu.

"Süleyman çıktı," dedi Akın. Bu sırada tuvalet girişinde belirdi Süleyman. Ardında esmer bomba(!) ile otelin içine uzanan bölmeye ilerledi. Az önce Jale ve Giray'ın beklediği noktada durduklarında Akın sırıttı. "Kameralar sabitlendi. Şimdi!"

Merdivenlerin olduğu bölmeden ilerleyen Giray ve Kaan, asansöre doğru dikilen ikilinin arkasından yaklaştı. Kaan kadının boynuna sarıldı ve bir iğneyi ensesine batırırken kulağına eğildi.

"Uza."

Hemen sonra yığılma sesine dönen Süleyman'ın donuk bakışları şaşkınlıkla sarsıldı. Bu sırada Ardındaki asansör kapıları açıldı. Giray, uzun bacaklarından güç alarak gövdesine yerleştirdiği sağlam bir tekmeyle Süleyman'ı asansörün içine tıktı.

Kaan ve Giray ardından asansöre girdiklerinde Akın tuşlar üzerinde dans etmeye başladı.

"Tuğba?" diye sorguladı.

"Hazırım."

Sonrasında her şey dakikalar içinde gerçekleşti. Kapılar açıldığında Tuğba onları oda servisi için kullanılan tekerlekli servis arabasıyla bekliyordu. Süleyman servis aracının altına yerleştirilip bir örtüyle gizlendi. Kaan ve Tuğba araçla birlikte personellerin kullandığı küçük asansöre ilerledi.

Giray onların asansöre bindiğinden emin olduktan sonra kapıyı kapatmak üzere tuşa bastı ve birden aksi yönde ilerlemeye başladı.

"Ne yapıyor bu?" diye sordu Akın.

"Nereye gitti?" Bu soru Tuğba'dandı.

Nefes nefese kalan Kaan derince soluklandı. "Ah Hamzullah Giray, beni çok üzüyorsun."

Akın kameralardan Giray'ı takip etmeye ve konuşma kanalından seslenmeye başladı. "Abi ne yapıyorsun?"

Ama yanıt Giray'dan değil Jale'den geldi.

"Ay evet kızım şok oldum ben de seni aradım hemen. Odadayım bekliyorum. Adam falan koymuş kapıya deli. Ne istersem yapar yani bu saatten sonra..."

Giray'ın cihazı Jale'nin üstüne bıraktığını kavrayan Akın bu defa telefonuna atıldı ancak cevap alamayacağını tahmin ederek hem telefonunu, hem de yangın merdivenlerinde gözden kaybolan Giray'ı takip etmeyi bıraktı.

Kaan ve Tuğba mutfaktan restorana ilerledi. Akın'ın müdahalesiyle devre dışı kalan alarm sayesinde kapıyı açarak kendilerini dışarı attılar. Böylece görüntülerdeki tanıdık simalar tamamen silindiğinde Akın doğrulup içinde bulunduğumuz arabanın şoför koltuğuyla araya çekilen bölmesine iki kez vurdu. Çok geçmeden araba hareket etti.

Bir dakika sonra, arabaların hızla geçip gittiği bir caddenin kenarında durmuştuk. Süleyman'ın baygın bedeni ayaklarımın önüne yığıldığında dilimi yutmuş gibi bakıyordum etrafa.

———

Bölümü değerlendirir misiniz?

Sizi çok. Hep çok. <3

Continue Reading

You'll Also Like

346K 29.1K 48
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.
307K 8K 48
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
25.1M 897K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
250K 23.5K 16
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...