Aldatılıyoruz

By fakirim_bosver

800K 45.3K 8.4K

Daha tamamlanmadı. Maalesef gençler, cringe ifadeler içerebilir: Dikkat! 0535***: Yani anlayacağınız Hazar B... More

♾ 1. Bölüm
♾ 2. Bölüm
♾ 3. Bölüm
♾ 4. Bölüm
♾ 5. Bölüm
♾ 6. Bölüm
♾ 7. Bölüm
♾ 8. Bölüm
♾ 9. Bölüm
♾ 10.Bölüm
♾ 11. Bölüm
♾ 12.Bölüm
♾ 13. Bölüm
♾ 14. Bölüm "Müzayede I. Kısım"
♾ 15. Bölüm "Müzayede II. Kısım"
♾ 16. Bölüm
♾ 17. Bölüm
♾ 18. Bölüm
♾ 19. Bölüm
♾ 20. Bölüm
♾ 21. Bölüm
♾ 22. Bölüm
♾ 23. Bölüm
♾ 24. Bölüm
♾ 25. Bölüm "Ayıcık Operasyonu Kısım I"
♾ 26. Bölüm "Ayıcık Operasyonu Kısım II"
♾ 27. Bölüm "Ayıcık'ı Kim Aldı?"
♾ 28. Bölüm
♾ 29. Bölüm
♾ 30. Bölüm "Yendik Mi, Yenildik Mi?"
♾ 31. Bölüm
♾ 32. Bölüm "Kaniş Güvesi ve Kaplumbağa"
Bugün Doğum Günüüğğmm:"(
♾ 33. Bölüm "Dalin Mi? Kısım I"
♾ 35. Bölüm "Dalin Kısım III"
♾ 36. Bölüm "Neredesiniz?"
♾ 37. Bölüm "Hemşire Bey"
🍷 38. Bölüm 🍷Sıfır Artı Sıfır
BÖLÜM DEĞİL, NEIN!
♾ 39. Bölüm "Kaniş Güvesi ve Tarsiyer"
♾ 40. Bölüm
♾ 41. Bölüm
♾ 42. Bölüm "Lâl-ı Şok II. Kısım "
♾ 43. Bölüm
♾ 44. Bölüm "Kadersel Problemler"
Bölüm Değil Nein!
♾ 45. Bölüm "Kadersel Problem Çaresizliği"
♾ 46. Bölüm
47. Bölüm'den Kısa Bir Alıntı
♾ 47. Bölüm "Günlük"
♾ 48. Bölüm "Müphem"
♾ 49. Bölüm "Girye"
♾ 50. Bölüm ♾ "Gidişler ve Gidemeyişler"
♾️ 51. Bölüm "Giz Perdesi"

♾ 34. Bölüm "Dalin mi? Kısım II"

7.1K 515 80
By fakirim_bosver

Aynanın karşısına yedinci kez daha geçtim. Hayır yani, ne var?

Saçlarımı hafif nemli birkaç tutamı alnıma düşmüştü. Bozmadım. Bacaklarımı saran siyah pantolon, siyah ceket içinde beyaz bir tişört gitmiştim. Belki bir akşam yemeği için olmamış olabilirdi ama ben rahatlığa alışık bir adamım. Bu yüzden kimse kusuruma bakmasındı. Aslında en sevdiğim dört renkten ikisini giymiştim. Siyah ve beyaz. En sevdiğim iki rengi giymedim çünkü akşam yemeği için uygun olmayabilirdi. Garantiye aldım kendimi.

Kafamda susmayan iç sesler de annem de başımın bela mıknatısı konumunda yer alıyorlardı. Annem benim zayıflığımdan faydalandı. Üzüldüm mü, evet. Ağrıları olduğunu düşünmüştüm. O sırada her şeyi bülbül gibi şakımıştım. Ama anneciğim, intikam soğuk yenen bir yemekse ben seni çiğ çiğ yerim.

Sen daha oğlunu tanımamışsın, hahayyyttt!

Şeytan Tüylü iç ses sen miydin?

Hayır, ben Melek Tüylü iç sesim. Neden sordun ki.

Şeytan Tüylü iç ses gibi konuştun.

Ama ne yapayım yani, biraz hak veriyorum. Yani annenin yaptığı çok kötüydü. Ben bile alındım, gücendim hıh.

Hıh mı?

Evet?

Şeytan Tüylü iç ses nerede peki?

O uyuyor. Ilgaz'la aranı yapmazsam olacaklardan ben sorumlu değilim, dedi. Sonra da uyudu.

Tamam be kes! Size ne Ilgaz'dan?

İç sesinden Ilgaz'ı mı kıskandın sen hahayyyt.

İç sesim kıskandırma çabalarına devam ederken, ben ne mi yapıyorum? Aynanın karşısında otuz diş gülümsüyordum. Otuz iki değil, çünkü arkadaki yirmilik dişlerimden ikisini çektirmiştim. Acıyordu, bu nedenle otuz diş gülümsüyorum.

Bize ne senin dişinden?

İç sesle konuşup delirmektense odadan çıkıp mutfğa ilerledim. Annem, o sırada tencereden sarmaları cam bir kaba transfer ediyordu. Anneme doğru yaklaşıp, "ANNE!" diye bağırmamla annemin elindeki çatalın halıya düşmesi, annemin küçük(!) çaplı çığlığı, çatalı düşürürken bir tane de sarmanın düşmesi, bununla beraber halının pislenmesi... Sonra ne mi oldu? Annem bana döndü. Beni görünce de güldü. Kafama bir şaplak yemeye kendimi o kadar hazırlamıştım ki annemin eli hafif nemli saçlarımı okşayınca irkildim.

"Annem, sen ne güzel bir şeysin ya?" Kaşlarımı olabildiğince çattım. Ne yapıyorsun anne?

"Anne, o... o elin yağlı mıydı?"

Güldü ama bu gülüş oy benim oğluşum gülüşüydü. Hiçbir art niyet barındırmadığına eminim.

"Elimi değdirmedim bile oğluşum. Bak, çatalla koyuyordum." Kaşlarıyla halıdaki vehameti gösterdi. Aslında şu an bana kızması gerekiyordu. Ne olmuştu?

"Anne?" Bir yandan saçlarımla oynarken cevap verdi.

"Söyle annem?" Annemden uzaklaşıp yerdeki sarmayı kaldırdım, besmele çekip çöpe attım.

"Halıyı sileyim mi?" Bunu sordum. Çünkü halısı yağ olmuştu. Sinirli bir şekilde bakmasını bekliyordum. Ama aynen şöyle dedi.

"Ben silerim Hazar. Sen randevuna geç kalma."

Sinirli bir görünüm vermeliydim.

"Randevu değil anne. Akşam yemeği." Elini hırkasının cebine attı. Sonra da, telefonum!
"Telefonumun sende ne işi var anne?" Cevap verdi hemencecik. Vermese olmazdı zaten. Allah'ım yaaarebbim yaa resulalllaaaah yaaggg!

"Masanın üzerinde bırakmışsın. Gruptan mesajlar falan gelmişti. Okuyayım dedim. Al, sen de bak."

"Anne özel mülkiyetime neden izinsiz giriyorsun ki?"

Gerçekten sinirlenmiştim. Neden bakıyordu ki? Belgeleri geçtim, olamaaz! Ilgaz'la olan mesajları hiç silmemiştim.

Ama arşivlemiştin Ilgaz'ın mezajlarını Hazar'cık...

Sen nereden biliyorsun ya? Benden önce her şeyden haberin var!?

Ya Hazar, saf mısın diyeceğim ama gerçekten safsın. İç sesini bile sen kontrol ediyorsun. Şu an seninle konuşuyorsam eğer, senin sayende konuşuyoruz biz. Anladın mı?

Yürü git allasen!

Tabi efenim. Uykum gelmişti zaten. Hadi hadi, ananı dinle bir şey diyecek gibi.

Peki.

Annem sarmaları da halletmişti. Hiç muahbbete girmeden Küçük Emrah bakışı atıp, bir de üstüne telefonumu annemden aldıktan sonra mutfaktan kendi kendimi defettim.

Sarma kabını büyük bir poşete koyduktan sonra dün özenle hediye paketine sardığım hediyeyi de gardroptan çıkarıp kabın üzerine yerleştirdim.

Telefonumun kilidini açıp WhatsApp'a girdim. Hayır yani, uygulama adı da bir değişik. "N'aber" diye uygulama adı mı olur? Saçmalık, tamamen saçmalık... Annemin okuduğu grup mesajlarına girdim. Ben okumaya başladım bu sefer.

#Beyni Olmayanlar Sema Hariç#

Sema: Ay dostlar başıma gelenleeeerrgggg

Sema: Vah haaaahhhggg

KeşkeKuzenOlmasa: N'oldu Sema? İyi misin?

Sema: Hiç iyi değilimggg

Sema: Ayağımı burktumgggg, aciiiyoooggg

KeşkeKuzenOlmasa: A-aaaaa

Mein Nachtauge*: Semo'ş, neredesin geleyim yanına?
*(Almancada 'Gece Gözlüm' demek. İnce Hazarrrgg Gece Gözlüm diye kaydetmiiiş🥰)

Düşünceli sevdiğim benim... Gece Gözlüm...

Sema: Yok sen gelme.

Mein Nachtauge: ?

Sema: Yani gerek yok. Ben katılamayacağım yemeğe. Bensiz şey edin siz.

Mein Nachtauge: Olmaz öyle şey. Neredeyesen söyle geleyim.

Yekta: Sema

Yekta: Konumunu açık bırakmışsın. Yakınlardayım ben. Beş dakikaya oradayım.

Sema: Peki.

Mein Nachtauge: Olmaz öyle şey. Senin canın yanarken ben nasıl yemek yiyeyim?

Mein Nachtauge: Yemek İPTAL!

Yekta: Aaaaaaaa

Yekta: Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa

Yekta: Olmaz öyle şey.

Sema: Aynen ya, olmaz öyle şey. Aaaaaaaaaa

Sema: Değil mi Hazar? Sen de bir şey desene.

Yekta: Mesajları görüp cevap vermemezlik yapıyor, görüyor musunuz?

Siz: Ayol ben Melek Melek. Hazar'ın biricik annesiyim.

Siz: Hazar şu an hazırlanıyor randevu için.

Yekta: Ahahahaha Melek Yenge, Hazar, randevuya gideceğini mi söyledi.

Siz: Yoo, yemeğe gidiyoruz dedi. Ha randevu ha yemek, ikisinde de aynı şey yapılıyor.

Siz: Ama oğlum diye söylemiyorum. Çok yakışıklı görünüyor şu an.

Siz: Aha geliyor! Telefonu görecek. Yakalanmadan gideyim ben.

Siz Ses Kaydı: Haa, Sema çok çok geçmiş olsun tatlım. Ben sana kemik suyu kaynatıp getiririm. Bir şeyciğin kalmaz. Ilgaz kızım, sen de hazırsan Hazar seni evden alsın. Öyle diyor.

Siz: Hadi tschüs*
*(Almancada görüşürüz demek)

Sema:Son durum şöyle. Ilgaz ve Hazar yemeğe, Yekta ve Sema da hastahaaaaneyeegg. Tamam mı Yüce Dağ'ım? Kırma beni. Benim yüzümden bozulmasını istemiyorum.

Mein Nachtauge: Peki

Mein Nachtauge: *Konum

>>>>>

Mesajlar görüşürüz falan filandan sonra bitiyordu. Ilgaz evinin konumunu da atmıştı.  Anne dediğim kadın! Ne yapamaya çalışmışsın sen? İyi bir şeyler yapmaya çalışmasını anlıyorum, mutlu görmek istiyor beni. Tamam ben Ilgaz'dan hoşlanıyorum. Belki de daha fazlası ama-

Belki o cümlede fazla Hazar'cık.

Kes sesini iç ses!

Peki Hazar'cık...

Peki deyip durma!

Peki...

Aff!

♾▪︎♾▪︎♾

Gözlerim kilitlenmişti. Neye mi, kime mi? Zaman kavramının geçersiz olduğunu kanıtlayan bir zamandaydım. Zira karşımda duran o saf güzellik gözlerimi kilitliyordu. Bir de en sevdiğim renkte bir elbise giymişti. Nalet olsun bana!

Galiba ben fena yanmışım.

Galiba'sı fazlaaagğgg

Lütfen hiç bölmeyin şu güzel anı. Hı?

Peki Hazar'cık.

Bu seferlik peki Patron.

Gözlerimin kilitlendiği yerden uzaklaştırıp etrafıma baktım. Geldiğimiz yer Ilgaz'ın restorantı değildi. Tadilat işlerinden dolayı bir hafta kapalı olacağını söyledi. Biz de pek işlek olmayan, güzel bir  restoranta gelmiştik.

Bu arada gözümden kaçmayan bir detay vardı. Ilgaz, geldiğinden beri konuşmuyor, sağ eliyle alnını kaşıyordu, gözlerini mekânın içinde gezdiriyordu sürekli. Alnını kaşıması ve gözlerini etrafta gezdirmesi demek, hem stresli olduğu anlamına geliyordu hem de, hmm...

"Ilgaz?"

Gözlerime iki saniye kadar baktıktan sonra çekti bakışlarını. "Hazar?" dedi sorgularcasına. Ilgaz belki fark etmemiştir ama ne zaman birbirimize seslensek adımızla karşılık veriyorduk.

"Streslisin, alnını kaşıyıp duruyorsun. Bana sakladığın bir şey var. Çünkü yüzüme bakmıyorsun."

Şaşkınlıkla gözlerini büyütüp kaşlarını istemsizce havaya kaldırdı. Dudakları 0 şeklini almıştı zaten.

Niye bu kadar inceliyorum ki?

Aşktan o aşktan Hazar'cık...

Aşk trafiğine yakalanmışsın bile Patron...

"Çok acıktım ben. Yemek yiyelim. Ne yiyelim. Önce çorba, evet evet! Çorba çok önemli, sindirimi kolaylaştırır. Hazma iyi gelir. Hadi önce çorba içelim."

O böyle sorduğum basit  bir sorudan kaçmaya çalışırken erkek garson siparişlerimizi almak için geldi.

"Hoş geldiniz efendim. Ne alırdınız?" Ilgaz, ağzını açmış tam siparişini verecekti ki araya girdim. "Bize iki bardak su koçum." Çocuk önce beni bir güzel süzdü. Sonra başını Ilgaz'a çeviriyordu ki, engel oldum. "Duymadın mı koçum, iki bardak su istiyoruz."

Ilgaz, yaptığım emrivakiden hoşlanmamış olacak ki, sinirli bir ifadeye büründü. Masanın üzerinden bana doğru eğilip "Ben. Çok. Açım. Hazar. Ben. Yemek. Yiyecektim. Buraya aç aç geldim zaten. Neden garsONU İKİ BARDAK SU SİPARİŞİYLE GÖNDERDİN HA! AÇIM LAN AÇIM. YEMEK İSTİYORUM BEN YA!"

Ben ona şok olmuş bir şekilde bakarken, sona doğru o da bağırarak konuştuğunu etraftaki birkaç kişinin bize bakmasıyla anlayıp iyice sandalyesine gömüldü.

Sonra da yüzünü kedi yüzü gibi yaptı. Yani, nasıl denir ki şimdi, masum mu diyeyim, şirin mi bilemedim. "Açım ben Hazar... Açım." dedi.

Yüzümde görenin 'Bu adam Mecnun'u bile geçmiş, Leyla olmuş bu Leylaa' diyebileceği bir gülümseme vardı.

Ehehehehehe...

Garson suyu önüme tabiri caizse fırlattı. Ilgaz'a gelince de, "Buyrun güzel hanımefendi. Afiyet olsun." dedi.

Güzel hanımefendi? Sen? Kim? Köpek?

"Koçum dön buraya bakayım." dedim garsona. Bana doğru dönünce, "Yaklaş yaklaş, bir şey yapmayacağım vallahi bak."  Elimle yaklaşmasını işaret verdim. Mesafeyi uygun görünce bir elimle ensesinden tutup yaklaştırdım kendime.

Bir elimi cebime attım. Yirmi lira çıkmıştı cebimden. Bu şırreke daha az para vermem gerekirdi ama Ilgaz'ın karşısında imajımı çizmemeliydim. "Al bunu, bu masaya bir daha uğradığını görürsem, getirdiğin iki bardak suda boğarım seni. Duydun mu koçum?"

Korkuyla elimdeki paranın ne kadar olduğuna bile bakmadan topuklarını vura vura uzaklaştı.

"Ne dedin çocuğa?"

Bu sefer ben onun sorduğu sorudan kaçtım bilerek. Büyük siyah poşetin içinden hediyenin olduğu poşeti elimde tutup sarma kabını çıkardım. "Ya Ilgaz, inanır mısın? Acayip acıktım ben de. O kadar sinirlendin. Ama sinirini yatıştıracak bir şey hazırladım."

Gözlerinden geçen parıltıyı gördüğüme yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım. Bir anlık harika bi şeydi...

Hafifçe öksürüp iki elimi şeffaf olmayan kabın üzerine koydum. İçinde ne olduğunu görmemişti daha.

"Ilgaz?" Bir yudum su içip heyecanlanla bana döndü. "Hazar?" Ne de güzel telaffuzdu öyle. Acaba adım mıydı güzel olan, yoksa Ilgaz'ın ses tonu mu?

"Şimdi senden gözlerini kapatmanı istiyorum. Gözlerini kapatınca ben kapağını açacağım. Sen de ne olduğunu tahmin edeceksin..."

Hızlıca gözlerini kapattı. "Aç olmasam kapatmazdım ama çok açım."

Kapağı araladım, yavaş yavaş açtım. Ilgaz...

Ahahahahaa! İçime içime gülmekten ölmemeliydim. Kahretsin hayat. Ilgaz burnunu o kadar komik hareket ettiriyordu ki...

"Buldum Hazar, Ahanda buldum, hıh hıııhhh mmmmm Buldum vallahi söyleyeyim mi?"

Ben de kendimi âna kaptırdım. "Söyle?"

Net bir şekilde cevap verdi,

"Yaprak Sarması..."

"Açabilirsin gözlerini." Gözlerini açtığında sarmaları gördü önce. Bir tane ağzına löp etti.Sonra da yavaş yavaş yüzü soldu.

"N'oldu Ilgaz?"

"Sen mi sardın bunları?"

"Evet?" Beğenmemiş miydi yani?

"Bununla ikimiz nasıl doyacağız Hazar? Ekmekle yesek belki doyarız. Ha?"

Gülümsemem kahkahaya dönüştü. Ben kendimi durdurmaya çalışırken Ilgaz'ın da beni izlediğini fark ettim. Fark ettiğimi fark edince hemen sarmalara döndürdü yüzünü.

Ve kendimden bile beklemediğim kelimeler dudaklarımdan firar etti.

"Ben yemek yemiştim zaten Ilgaz. Seni izlesem yeter bana şu an..."

Hazar'ın en sevdiği renk hakkında tahminlerinizi buraya alalım*-*

Continue Reading

You'll Also Like

76.7K 7.1K 21
ARJİN & AFRAN ŞAHMARAN Van'da geçen bir töre hikayesidir... TEK VE ORİJİNAL HESAP BUDUR...
62.8K 4.1K 21
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
1M 71.9K 55
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
1.6M 52.9K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...