Bölüm 5: "Belgesel Tanrısı"

1.8K 218 21
                                    

Not: Cumartesi yayınladığım "Uyuyan Prens" bölümünü okumuş muydunuz?





Adamın kulisinin kapısında dikilirken kızın peşine hevesle takılmasının o kadar da akıllıca bir hamle olmadığını fark etmişti, Freya. Resmen Deniz'den kurtulmak için yılana sarılmıştı. Kızın, kapıyı tıklatmak için kaldırdığı elini yakalayıp 'Dur!' diye dramatik bir Türk filmi çıkışı yapmamak için kendini zor tuttu. Başını omzundan geriye çevirip sürekli bir hareket olan koridora baktı. Şimdi koşmaya başlasa iki adım sonra Deniz'e yakalanırdı. Kaderine bir kez daha razı oldu ve yüzüne samimi olduğuna inandığı bir gülümseme yayıp kızın geçmesi için aralık tuttuğu kapıdan içeri girdi. Ne yazık ki bu kapı Narnia'ya açılan bir kapı değildi. Can ona doğru bir-iki adım atıp da kollarını açınca istemeden adama sarılıp pışpışlar gibi sırtına vurdu. Ne yapıyordu? Adamı bu kadar kötü ve seksist bir gösteri hazırladığı için teselli mi ediyordu? Yoksa asker arkadaşına mı sarılıyordu? İçinde bulunduğu durumun saçmalığı bir yana adam gösteriyi sorarsa ne diyecekti?

-"Geldiğini görünce çok sevindim."

-"Bu kadar güzel bir şovu..." Ne diyordu? İlham perileri umarım bu söyledikleri için onu bağışlardı! "Kaçırsam üzülürdüm."

Can geri çekilip az ev kalktığı koltuğu işaret ederek "Lütfen," dedi sessizce. "Bir şeyler içmek ister misin?"

-"Su." Boğazını temizleyip "Salon çok sıcaktı da," diye mırıldandı.

Can kapıda bekleyen kızdan su isteyip yeniden Freya'ya döndü: "Araya yakın, siz yanındaki kadınla tartıştınız mı?"

Freya alt dudağını dişleyip başını salladığında kulağındaki el işi bronz küpeleri şıngırdadı: "Saygısızca olduğunu biliyorum." Mahcup bir ifadeyle ağrıyan omzunu ovuşturdu. Deniz ayısı yüzünden tartışmışlardı. Ah, bunu sesli söylemeyi nasıl istiyordu ama! Omzu mu tutulmuştu? Adamın kıvırcık kafasının bu kadar ağır olduğunu kim bilebilirdi. "İnan, gerçekten çok üzgünüm."

-"Hiç önemli değil, Freya. Önemli bir şey değildi, değil mi?"

Hayır, bir de adam gerçekten çok kibardı. Gerçi bu kibar adamların içinden ilişki sırasında hep bir maganda çıkardı ama... Neyse ki onunla bir ilişkiye başlamaya niyeti olmadığından Freya rahattı. "Sürekli bir şeyler söyleyip durdu." Yalan söylediği için umarım Tanrıça Freya da onu bağışlardı. "Uyarınca da tatsızlık çıkardı." Onu bağışlayacaklar listesi uzamadan konuyu değiştirdi. "Salonda hiç boş yer yoktu."

-"Genelde boş salonda gösteriye çıkmıyorum."

-"Ne güzel!"

-"Bir ara Deniz'i gördüm sandım ama..."

        Sanmaz olaydı. Derin bir nefes alıp verdi. "Ya," diye mırıldandı. "Tesadüfe bak ki yanımdaki koltuk Deniz'inmiş."

-"Ne güzel bir tesadüf olmuş." Üstelik ne kadar da samimiydi. "Siz ikiniz, birbirinizi tanıyordunuz değil mi?"

Gayet yakından tanıyorlardı. Ama bunu söylemek yerine kuru bir "Hı-hı," mırıltısıyla geçiştirmeye çalıştı. Adamın açıklama beklediğini fark edince "Bir önceki dizisinde yardımcı senarist olarak çalışmıştım," diye ekledi. O sırada da dört ay kadar görüştük işte. Ama kendisi odun olduğu için yürümedi o iş. Bu düşüncelerini kendine sakladı. "O da çok beğendi şovunu." Yeni bir yalan... Resmen bataklığa gömüldükçe gömülüyordu. Ölümden sonra yüzleşileceğine inanılan 40 Mısır Tanrısı da onu bağışlasındı. "Hatta benimle birlikte yanına da gelecekti ama hayranları fotoğraf çektirmek istedi."

FreyaWhere stories live. Discover now