Bölüm 51: "John Doe"

699 90 4
                                    

Not: "Rahat dur Muggle!" bölümünü okumuş muydunuz?
Ek Bilgi: John/Jane Doe, Amerika'da kimliği bilinmeyen ya da resmi gerekçelerle kimliği gizlenen gerçek kişiler ve kimliği tespit edilemeyen cesetler için kullanılan bir takma isimdir.


Feza telefonu çaldığında önce açmamayı düşünmüş, ardından açmazsa adamın ısrarla arayacağını düşünerek gönülsüzce (?) telefonu açmıştı ve açmasıyla da apar topar toparlanıp ofisten çıkmıştı. Bu ikisi arasında o kadar kısa bir zaman vardı ki karşısında oturan Ali ne olduğunu, kadının ne dediğini, neden özür dileyip koşuşturmaya başladığını anlamamıştı. Feza adamın attığı konuma nasıl gittiğini bilmiyordu. Arabayı boş bulabildiği ilk yere bırakıp topuklularının tepesinde tıkır tıkır koşuşturdu. Keşke bu belaya spor ayakkabı giydiği bir gün düşseydi, en azından öylesi daha kolay olurdu. Üç katlı eski bir apartmanın giriş kapısında oturmuş adamı gördüğünde derin bir nefes aldı. İyi miydi? Nasıl olmuştu? Yanına oturup adamın yüzünü avuçları arasına aldı. Ufff... Kaşı hafifçe açılmıştı sanki?

-"Nefes al Feza." Demesi kolaydı. Aklı çıkmıştı. "Kavgaya çağırırsan gelirim demiştin."

-"Edilecek kavga mı kalmış Ege?" Homurdana homurdana çantasından çıkardığı kolonyalı mendille adamın kaşındaki açıklığı temizledi. "Dayağını yiyip oturmuşsun."

-"Sen bir de karşı tarafı gör!"

Karşı tarafı görmezdi inşallah! Sonuçta karşı taraf Deniz'di ve sehpaya ayaklarını uzatmış, PES atmaya devam ediyordu. Kadının elindeki mendili sertçe bastırmasıyla canı acıdı ve "Ah!" diye sızlanarak telaşla geriye çekildi. Hem dayak yiyordu hem de acı çekiyordu. Kalp de mi yoktu bu kadında canım?

-"Canın pek tatlıymış Egecim."

-"Hiç şefkat göremiyoruz ki..." Bir süre homurdandı. Feza adamın nazına, sazına, homurtusuna aldırmadan mendili yeniden yanağına dayadı. "Yumruğu atan bu kadar acımasız değildi!"

-"Sahi..." Feza parmak uçlarıyla adamın gözünün altındaki morluğu belli belirsiz dokundu. Karşı taraf epey sağlam vurmuştu. Şimdiden şişmiş ve morarmıştı. "Yumruğu atan kimdi?"

Ege "Tanımazsın," diye geçiştirdi. Yalaaaan... Külliyen yalan. Pinokyo gibi burnu büyümüyorsa tahtadan olmadığı içindi. Gerçi o da az kalas değildi de... Neyse. "Eski bir arkadaş." Enişten. "Nereden rastladıysam?"

-"Neden kavga ettiniz peki?" Havadan sudan. "Havadan sudan için sağlam bir yumruk yemişsin." Karşı tarafı gör sen... Üfff! "Hem sen PES akşamında değil miydin?"

Ups! Kadının bunu hatırlayabileceğini düşünmemişti. Boğazını temizleyip "Öyleydim," diye mırıldandı. Deniz'e bana yumruk atsın diye yalvardım, diyemeyeceği için yalanını sürdürdü. "Yanına uğramak için çıktım." Feza şüpheyle kaşlarını havalandırdı. Sonra eski bir arkadaşınla kavga ettin? "Hıhı." Öyle olmuştu. Uffff... Ne kavgaydı ama! Onları zor ayırmışlardı. Magazine denk gelmemişti umarım? "Şans işte!" Şans işte! Feza'nın ona inanmadığını görebiliyordu. Kadın yine de üstelemedi. "Gözüm sanki az görüyor." Abartılı bir oyunculukla havaya kaldırdığı parmaklarını kıpırdattı. "Kör mü oldum dersin?"

-"Sen de ne kadar narin çıktın!" Feza adamın havadaki eline bir fiske vurup elini de adamın yüzünden çekerek ayaklandı. "Kavga niye başladı demiştin?"

-"Anlamadım ki ben de!" Boğazını temizleyip atılarak birkaç adım ilerlemiş kadının elini tuttu. Belli belirsiz elinin sırtını okşadı. "Kavgaya yetişemedin." Feza gözlerini devirdiğinde çocukça bir sevinçle gülümsedi. Konuyu değiştirmek şu an yapabileceği en akıllıca hamleydi. "Kavgaya çağırırsan gelirim demiştin."

FreyaWhere stories live. Discover now