Bölüm 69: "Büyük Angelopulos Buluşması"

553 76 7
                                    

"Sonra korkunç bir ses duydular." Freya oklavadan yaptıkları ve beyaz masa örtüleriyle sardıkları kılıcına uzandı. "Korkunç bir çığlık." Boynundan sarkan kırmızı saten pelerini ayağıyla geriye ittirip kılıcına davrandı ve "Kızıl saçlı cadı bütün cesaretini toplayıp karanlık koridora doğru şöyle bağırdı," diye devam etti. "Ortaya çık seni korkunç canavar!" Eleni de kendi küçük kılıcını çekmiş, karanlık koridordaki hayali canavara doğrultmuş ve nefesini tutmuştu. Freya başını küçük kıza eğip sevimlice göz kırptı: "Gerçek yüzünü göster!"

Eleni heyecanla "Evet," diye onayladı. Türkçesi kırık, süt dişlerinin bazıları eksik, gülüşü sevimliydi. "Korkmuyoruz senden!"

Deniz boynuna bağladığı siyah saten çarşafı üzerine basıp da düşmemek için omzundan geriye ittirip önce başını odadan içeriye uzattı, sonra da ağır ağır içeriye süzüldü. Kafasında Eleni'nin kedi kulaklı tacıyla o kadar komik duruyordu ki Freya kahkahasını ancak öksürüğüyle boğarak bastırdı. Ellerine Barba Vasilis'in tahtadan sırt kaşıma çubuklarını geçirmiş, yüzüne korkutucu olduğunu sandığı bir gülümseme sermişti. Eleni bile Yunanca "Ama Deniz çok sevimli!" diye isyan etmişti. "Keşke Feza'yı korkunç canavar yapsaydık!"

"Sizi yemeye geliyorum..." Deniz tahtadan ellerini havada sallayıp küçük adımlarla ilerledi. "Geliyorum..."

Freya kılıcını indirip "Haklısın Elenimou!" diye karşılık verdi. Eleni'nin ısrarı üzerine savaş örgüsü yaptığı saçlarını karıştırıp alt dudağını sarkıttı. "Fazla sevimli, ona kıyamayacağım sanırım."

"Ne yapacağız peki?"

"GERÇEK korkunç canavarı çağıracağız." Hiçbir şey anlamayan ve rolde kalmaya devam eden Deniz'i sahte kılıcıyla "Sen bir çekil şöyle bakayım sevgilim," diyerek yatağın kenarına doğru itti. "Kızıl saçlı cadıyla Cesur Eleni bir kez daha korkunç canavara seslendiler: Ortaya çık seni korkunç canavar!" Büyük bir sessizlik oldu. "Gece senden korkar ama biz korkmuyoruz." Asla! "Gün seni görünce doğmaktan vazgeçer ama biz vazgeçmiyoruz." Hiçbir zaman! "Ortaya çık ve bize gerçek yüzünü göster!"

Deniz şaşkın şaşkın "Canavar benim sanıyordum?!" diye itiraz edince Eleni "Şşşş," dedi. "Sen sus sevimli çocuk." Freya kıkırdayınca Eleni bu kez de ona dönüp "Cesur kızıl cadı," diye uyardı. "Ciddi ol lütfen!"

"Gerçek canavar da kimmiş?"

Feza karanlık, korkunç, tüyler ürperten bir sesle soruyu "Benim," diye yanıtladı. Akmış simsiyah makyajı, cadı kukuletası ve siyah manikürlü tırnaklarıyla odaya daldı. "BEN GECENİN BİLE KORKTUĞU CADIYIM!"

Ortalık karıştı. Deniz hayretle Eleni'nin çığlık çığlığa Feza'dan kaçmasını izledi. O da korkutucu olabilirdi. Sadece olmayı seçmemişti. Ne vardı ki korkunç olmakta? Birkaç hof pof, bitti! Yapabilirdi bunu. Freya'nın Eleni'yi arkasına saklayıp Feza'ya doğru tahta kılıcını uzattığını fark edince kaşları daha da çatıldı. Bu taç yüzünden miydi acaba? Ama onlar takmıştı tacı! Kesin bu pelerinle ilgiliydi. Homurdana homurdana ellerindeki kaşıma tahtalarını çıkardı. Kapıya doğru yürürken kahkahalara boğulan ve yerde boğuşan üçlüye huysuz bir bakış atmayı da ihmal etmedi. Kesin bu pelerin yüzündendi. Kahve demleyip -Freya yüzünden kahve bağımlısı olmuştu- cam kenarındaki koltuğa yerleşti. Birkaç dakika sonra demlediği kahvenin kokusuna çekilen, Eleni'nin büyütülmüş hali gibi görünen, tatlı bir kadın içeriye girip sorma gereği duymadan kendine bir fincan kahve doldurdu.

"Oturabilir miyim?"

Kadının sorusuna karşısındaki koltuğu işaret ederek "Lütfen," diye karşılık verdi. Birkaç dakika sessizliğin ardından konuşmaya başladılar. Angelopulos ailesinin her üyesi birbirinden renkli olsa da hepsinin tek bir ortak noktası vardı: Samimiyet kurma hızları. Tanıştığı hiçbir Angelopulos ile arasında tuhaf bir sessizlik olmamıştı.

FreyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin