Bölüm 38: "Part 2"

909 125 49
                                    

Not: "Yüce Odin!" bölümünü okumuş muydunuz?


-"Senin jonglörlük yaptığını söyleseler hayatta inanmazdım sevgilim." Niye ki? Annesinin önüne bıraktığı kahveden bir yudum alırken "Sen esnaf lokantasına 33 yaşında gitmiş insansın," dedi sessizce. Annesine teşekkür edip sözüne kaldığı yerden devam etti. "Üstelik ailenin durumunun fazlasıyla iyi olduğunu da biliyorum."

-"Üniversitenin ilk yılında arkadaşlarımla..."

Kadının yüzüne dökülen saçlarını sevgiyle geriye doğru taradı. Niko Bey köşesinden Deniz'in, kızının saçlarıyla oynamasını, onu kızdırmak istediğinde çillerine sataşmasını, Freya azıcık içine kapanacak gibi olunca hemen yetişip elini tutmasını izliyordu. Adamın göğsünde kızına; onun, Anıl'a beslediği sevgi kadar büyük bir sevgi yeşeriyordu. Ve Niko Bey içten içe adamı kendine benzetiyordu. Deniz, Freya'nın Yiğit konusunda ne kadar kırılgan olduğunun farkındaydı. Bunu görebiliyordu. Yine de onunla ilgilenirken ilgisiyle asla Freya'yı boğmuyor, onun kişisel alanını işgal etmeye çalışmıyor ve çoğu zaman hayranlıkla onun anlattıklarını dinlerken dalıp gidiyordu. Anıl Hanım'la konuşurken bile göz ucuyla Freya'yı izliyordu. Bunu görmek Niko Bey'e derin bir nefes aldırıyordu ve aynı zamanda da gittikçe bu çocuğun nasıl bir yarım akıllıkla kızını terk ettiğini daha çok merak etmesine neden oluyordu.

-"Kendi paramızı kazanmayı kafaya koymuştuk." Köpüğü bol kahvesinden bir yudum alıp gülümsedi. "İki yaz boyunca aynı otelde çalıştık, üçüncü yaz bu iş böyle olmaz deyip başka işlere girdik." Ne gibi işler? "Ben bir süre kitapçıda çalıştım. Onur da boomcu oldu." Sahiden mi? "Batı'yla Melisa da bir kafede canlı müzik yapmaya başladılar." Freya sevgiyle gülümsedi. Fotoğrafınız var mı hiç? "Bir gün bana geldiğinde gösteririm." Söz mü? Bakışları, kadının dudağının kıyısındaki kızarmış çile takıldı. "Söz." Kahvesinden bir yudum daha alıp bakışlarını güçlükle kadından çekti ve Anıl Hanım'a döndü. Samimi bir şekilde "Kahveniz çok güzel olmuş Anıl teyze," dedi. "Freya genelde bizi filtre kahveye boğduğu için, köpüklü bir kahve içmenin nasıl bir şey olduğunu unutmuşum."

-"Ne keyif alıyorsa o zift gibi şeyden?"

-"Siz bütün akşam birbirinize beni mi şikayet edeceksiniz?"

Anıl Hanım uzanıp boşalan fincanını sehpaya bıraktı ve sessizce "Ne yapacaksın Freyacım?" dedi. "Eşekten düşenin halinden eşekten düşen anlıyor işte."

Freya kaşlarını huysuzca çatıp "Bir dakika, bir dakika," diye homurdandı. "Bu sözde bahsi geçen eşek ben olmuyorum değil mi annecim?"

Niko Bey sevgiyle kızını göğsüne çekip kızıl saçlarına sıcacık bir öpücük bıraktı. "Kızımı da bu kadar ezdirmem artık Anıl!" Yürü be baba! "Çocuğa bir eşek demediğin kalmıştı." Onu da dedi. Kızının sırtını ve, saçlarını merhametle okşayıp "Benim kızımın ne kötülüğünü gördün?" diye sordu. Yaşa be Nikomou! "Çocukken birazcık yaramazdı diye bu kadar da yapılır mı?" İnsaf!

-"Çocukken mi yaramazdı sadece?" Öyleydi tabii! Sonra durulmuştu. Bir sakinleşmişti. Bir... "18 yaşındayken bu kızı gözaltından çıkarmaya apar topar İstanbul'a gitmedik mi biz?" Yaaani... "Ben mi yanlış hatırlıyorum?" Yukarıda semavi tanrılar vardı; gelmişlerdi. "Hem de iki kere!" O da doğruydu. O yıl yemek fiyatlarındaki ani artış yüzünden bir takım tatsızlıklar yaşanmış, Freya da tabii ki haklı mücadelelerinde arkadaşlarının yanında yer almıştı. "Ya ertesi yıl?" O yıl ne olmuştu ki? Hatırlamaya çalıştı. I-ıh! O yıl gözaltına alınmamıştı. Alınmadığına emindi. Eğer annesi alındı derse yalan söylerdi. "Tutturdu ben okulu yarım dönem uzatıp Paris'e gideceğim diye." Ah! Şimdi hatırlamıştı. Adadan arkadaşları altı aylığına Paris'te bir ev kiralayınca öyle bir kafasına esmişti ama... Ama gitmedim. Gitmemişti. "Yazın gitmen için bir hafta gece gündüz seni ikna etmeye çalıştık."

FreyaNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ