Bölüm 58: "Tarlası yanmış köylü"

608 101 15
                                    

Not: "Al sana bombe!" bölümünü okumuş muydunuz?

-"Otuz yaşına geldim ve... Evet, evet annecim. Bunu bin kez söylemiştin. Hayır, evlenmeyi düşünmüyorum. Umarım Deniz de düşünmüyordur. Daha altmış yaşındasın. Erken bu tehditler için." Freya elindeki boş fincana tatsız bir bakış atıp ayaklandı. Üç saat kadar önce sıradan bir güne uyandığını sanıp kendine kahve demlemiş ve günlerdir fırsat bulup da bir türlü oturamadığı kitapların başına oturmuştu. Üzerinde dizi çıkmış pijaması, saçlarında kurşun kalemi ve Deniz'in tişörtlerinden biriyle ev halindeydi. "Sette. En ufak bir fikrim yok anne." Gözlerini devirerek annesinin set işçilerinin ve oyuncuların belirsiz çalışma saatleri ve yerli dizilerin yersiz uzun olmasıyla ilgili söylenmesini dinledi. "Seni de sendikaya kaydettirelim ister misin? Bu kadar isyanla bütün kanal sahiplerini susturursun." Edepsiz! Annene geveze mi diyorsun sen? Freya gülümsedi. Hiç olur muydu ya? Geveze olan oydu, bak susuyor muydu hiç? "Yarısını aldım. Hayır, diğer yarıyı ayarlayacakmış yayınevi. Annecim yazdığım senaryo dijitalde yayınlanıyor diye zengin olduğumu sanıyorsan..." Üç kuruşa yazıyordu yine değil mi? Akıllanmayacaktı bu kız. Yalnız diziyle ilgili bütün yorumları okuyordu da... Ne çok hayranı vardı dizinin! Bir tek şu esas çift kısmı çok tartışılıyordu. Ne vardı biraz daha hızlı... "Annecim ben yorumlardan etkilenmemek için hiçbir şey okumuyorum, sen kalkmış bana yorumları anlatıyorsun. Hayır, inan ilgimi çekmiyorlar."

-"Domuz! İnadından nasıl ölmüyorsun sen? Ne olur seyirciye azıcık kulak versen?"

-"Seyirci benim anlattığım hikayeye kulak verdiği için bunları konuşmuyor muyuz?" Sonuçta interaktif bir hikaye yazmıyordu. Yıllardır -yıllardır- üzerinde çalışıyordu bu projenin. Her bir detayına karar vermesi, her bir karakteri inşa etmesi, her birinin kendi hikayesini oluşturması aylar sürmüştü. Çalakalem yazılmış bir şey değildi ki bu seyirci öyle istiyor diye değiştirsin. "Üstelik sırf daha özgür yazabilmem için yapımcının bizzat kendisi diziyi dijitale almayı önerdi." Ya o küfürler? Gerek var mıydı sahi o kadar küfüre? Günlük hayatında bu kadar küfreden biri değildi Freya. Oysa karakterlerinin hemen hepsi sık sık küfrediyordu, hem de ne küfürler! Bazen Anıl Hanım'ın bile yüzü kızarıyordu. Gerçi Niko çok eğleniyor, çok gülüyordu ama... "O küfürleri yazmama kim yardım ediyor sanıyorsun?"

-"A-a! Siz baba-kız telefonda bugün ne küfür uydursak diye mi tartışıyorsunuz?"

-"Her zaman değilse de bazen." Durdu, alt dudağını sarkıtıp söylediği şeyi şöyle bir kafasında tarttı ve kendine yeni bir fincan kahve doldururken dürüst olmaya karar verdi. "Şu aralar sık sık." Bir sürü söylenme, 'ben seni böyle mi yetiştirdim?' sorgulamaları, sonra 'böyle de yetiştirmiş olabilirim' izahları, Niko Bey'i suçlama ve kapanışın ardından Freya "Siz ne zaman geleceksiniz şimdi?" diye sordu. "Deniz ona göre oyun bileti ayarlayacakmış." Yakında geleceklerdi, o yine gelmeden birkaç gün öncesinden haber verirdi. "Var mı başka söyleneceğin bir konu annecim? Gemi ne oldu mesela?"

-"Ne mi oldu? Bence o gemi denize inemeyecek." Freya'nın yüzüne, kadının geçmişten kalma alazı çarptı. Umarım bu defa gemiyi yakmazdı. "Yok osu eksikmiş, yok busu eksikmiş diye diye habire iş çıkarıyorlar başımıza." Annesi mutsuzluğunu hiç gizleme gereği duymadan "Bir tek işte, Helen bitirmiş yelkenleri," dedi yarım ağız bir takdirle. "Bir yelkeni bir de bayrağı tamam koskoca geminin. Gerçi yelkeni de ben daha güzel dikerdim ama... Neyse."

           Tabii canım, dikmez miydi? Bu gelin&görümce çatışması ne zaman bitecekti acaba? Eşek kadar çocukları vardı iki kadının da, üstelik bu iki çocuk zamanla birbirlerine kardeş olmuşlardı. Helen halası, anne ve babasına yardım etmeye Cunda'ya geldiğinde tanışıp evlenmişti Yavuz Bey'le. Sonra da yerleşmişti adaya. Zamanla o da annesine kardeş olmuştu. Şimdi, ellilerinden sonra neyin çekişmesiydi bu? Neyi alıp veremiyorlardı?

FreyaWhere stories live. Discover now