Bölüm 16: "Üşümesinler"

1.2K 150 61
                                    

Not: "#denizertem" bölümünü okumuş muydunuz?

Not: Şarkımız bu kez de sevgili @SwanOfTheNight_ 'tan geliyor. :)

-"Biz birkaç kez aynı ortamda bulunmuştuk Ediz'le." Bilge salatayı masaya bıraktı. "Ben konserlerine de gitmiştim ama daha önce hiç yüz yüze tanışma fırsatımız olmamıştı. O yüzden davetiyeyi gönderirken geleceğini düşünmemiştim açıkçası." Adamın nezaketini, gülümsemesinin ne kadar samimi olduğunu hatırladı. "Ah, Freya!" Önce o gelip kendini tanıtmıştı. Yanağının iki yanında iki çukur açan gülümsemesini gördüğü anda Bilge'nin içinde bir ateş yanmıştı. "Çok etkileyici bir adam. Kibar, ilgili..." Derin bir nefes alıp verdi. "Sıfır ego. Sıfır." Sandalyesine oturup evin içinde saatlerdir güneş gözlüğüyle oturan kadına gözlerini devirdi. Böyle anlatmak hiç güzel olmuyordu ki! "Şunları çıkaramaz mısın?"

-"Migren, Bilgecim." Tatsızca tabağına biraz salata aldı. "Lanet olasıca migren..."

Akşamdan kalmalığı geçsin diye Alca Seltzer almak istemiş, tüm dolabı dökmesine rağmen bir tane bile bulamamıştı. Muhtemelen yılbaşının ertesi günü bütün zulayı tüketmiş olmalılardı. Sonra ağrı kesici aramış, ne yazık ki onu da bulamamıştı. Bir atağın ortasında bütün akşamdan kalmalığıyla dikiliyordu. Kafasını duvara vurmak ile gözlük takmak arasında bir tercih yapmak durumunda kalmış ve babasının da ısrarıyla işlevsiz olan güneş gözlüğünü seçmek zorunda kalmıştı. Oysa ki kafasını birazcık duvara vursa... Şöyle canının acısından ağrısını unutacağı kadarcık... Ona yeterdi.

-"Egosuz," dedi tatsızca. "Dinliyorum ben seni. Tamam. Devam et."

-"İşte, yanıma geldi. Gravürlerimle, resimlerimle, daha önceki çalışmalarımla ilgili konuştuk. Meğer uzun zamandır beni takip ediyormuş." Hülyalı hülyalı o anı hatırladı ve dudaklarında sevimli bir gülümseme genişledi. "Evinde bir tablom bile asılıymış." Üstelik yeni bir tanesi bile değil! Üç-dört yıl önce yaptığı bir tanesi. Freya kadının heyecanına gözlerini devirdi. Alp, kalp kırıklığı, ayrılık falan... Hepsi unutulmuştu bile. Ona yetişemeyen zavallı Freya'nın kafası henüz bu hızlı geçişe adapte olabilmiş değildi. "Bu sergide en çok hangi resmimi beğendiğini sordum."

-"Hangisiymiş?"

-"Nazar."

         Ah, ah... Adamda o yetenek, o boy pos, o ses varken en çok o nazardan korunmalıydı. Tabii, canım. Kesinlikle. Freya başını 'bu kız uslanmaz dercesine' iki yana salladığında boynundan saplanan ağrıyla suratını buruşturdu. Bir şeyler yer yemez soluğu eczanede alacaktı.

-"Ben de tabloyu ona hediye ettim."

İçtiği soda boğazına kaçtı. Öksürdü; kızarmış, çilleri belirginleşmişti. "Ne yaptım dedin?" Öhö öhö... Bilge içmesi için telaşla bir yudum su doldururken tekrarladı: Hediye ettim. "Şimdi sen adama..." Öhö öhö... "...tablonu öylece hediye mi ettin?" Kadının uzattığı sudan büyükçe bir yudum aldı. Yok, yooook. Boğazına kaçan soda değil; Bilge onun sonu olacaktı. Kadın sersem bir aşık gibi sırıtırken Freya gözlerini devirip "Dün 20 bin teklif ettikleri nazardan bahsediyoruz değil mi?" diye homurdandı. Evet. "Öylece verdin yani adama?"

-"Çok beğenmişti."

-"Bilgecim her çok beğenene tablo mu hediye edilir?"

Masada kısa bir sessizlik oldu. Ardından Niko Bey boğazını temizleyip "Freya haklı," diye söze girdi. Freya ellerini açıp onu destekleyen babasını abartılı bir jestle işaret etti. Tabii ki haklıydı! "Sen herkese tablo hediye edersen nasıl para kazanacaksın?"

FreyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin