Bölüm 3: "Böyle aşkın ızdırabını!"

2.1K 222 23
                                    

-"Merhaba, Freya."

         Freya gözlerini araladığında adamın öfkeyle parlayan gözleriyle karşılaştı. Suratı soğuktan, hadi biraz da yediği kartoplarından, kızarmıştı. Hafifçe alt dudağını dişleyip sol elini havada salladı ve oldukça kısık bir sesle "Merhaba Deniz," diye mırıldandı. "Ne hoş bir tesadüf!"

-"Tesadüf?"

-"Tesadüf." Boğazını temizleyip omuzlarını dikleştirdi. Sokağın karşısında onu izleyip para işareti yapan Eren'e söylenmemek için kendini zor tuttu. "Ben de Eren'den saklanıyordum."

-"Sahiden mi?"

        Freya kaderden kaçılmayacağını kabullendi. "Hı-hı." Kar yeniden hafif hafif serpiştirmeye, çocuklar evlerine çekilmeye başlamış, saatlerdir bir o yana bir bu yana giden arabalar seyrelmişti. Üstüne başına çekidüzen verip saklandığı köşeden çıktı. Deniz'e yakalanmış olmanın utancından çabucak sıyrılarak sorumlusu o değilmiş gibi "Islanmışsın." dedi. Deniz giderek kararan bakışlarını üzerinden çekmeden ona doğru bir adım attığında gözleri hafifçe irileşti. Adam sinirlendiğinde alnında atan o korkunç damar belirginleşmiş, sıktığı çenesi iki yanağında iki çukur açmıştı.

-"Bu halde eve dönemem." Onu korkutabilmek için muhtemelen gözlerini kıstı. İşe de yaradı aslında... Freya adama bakmaktan kaçınarak bir umutla gökyüzünde bir Yunan Tanrısı aradı. Şimdi işte, tam şimdi!, o yardıma ihtiyacı vardı. "Sayende..."

-"Eren'in sayesinde," diye düzeltti.

-"Kazağımın içine bile kar girdi."

         Freya beresini düzeltip burnunu havaya kaldırdı. Onu soğukta dikmesinin bir bedeli olmayacağını mı sanmıştı? Gerçi içten içe biraz da üzülmüştü sanki Deniz'e? İnsanlık... Hep insanlıktan "Yukarı gel," diye homurdandı. Adam eve varana kadar üzerindeki ıslak kazakla donardı. Deniz'in gözlerinde parlayan o tuhaf ışıltıyı gördüğü an onu evine davet ettiğine pişman oldu."Hem bende kalan eşyalarını da alırsın."

          O tuhaf ışıltı hayal kırıklığına dönüşürken adamın yanından geçip sokağa çıktı. Bacaksız yakalanmasa o da yakalanmayacaktı. Deniz en fazla söylenir, bir on dakika sonra da arabasına biner giderdi. Sıcacık evini ve su altı belgeselini düşünüp üzüldü. Neden bugün hiçbir şey yolunda gitmiyordu? Önce ısınmayan kaloriferleri, sonra İdil, şimdi de Deniz... Üzerine taş yağmadığı kalmıştı bir tek! Bir anda asıl soruyu hala sormadığını fark ederek "Sen niye gelmiştin?" diye sordu. "Sokağıma bayıldığından değil herhalde?"

-"Adım atmak için."

-"Deniz..." Aniden durup da gerisine döndüğünde bir adım arkasında yürüyen adamla burun buruna geldi. Şu anda yokuşlardan da nefret ediyordu. "Tahminen..." Adamın dudaklarına kayan bakışlarına aldırmadan önüne dönüp apartmanına doğru tırmanmaya devam etti. Vallahi donmuştu. Elleri yine buza kesmiş, zavallı burnu bir palyaçonunki kadar kızarmıştı. "Ayrıldığımızı ne zaman kabullenirsin?"

-"Bir kez ayrılınca barışılmıyor mu?"

-"Başkasıyla görüşüyorum."

       Deniz havlar gibi güldü: "Bir komedyenle..." Freya cevap vermek yerine gözlerini devirip evine ulaşan son basamakları çıktı. "Sen komedyenlerden nefret edersin."

-"Komedyenlerden nefret eden sensin."

        Anahtarı kapıya takıp kapının topuzunu kavradı. Muhtemelen kapının zor açıldığını hatırlayan Deniz de topuzu tutma bahanesiyle beline sarılıp omzunun üzerinden uzandı ve topuzun üzerindeki elini tuttu. Adam onu kızdırmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Zaten Can'a da kurulmuştu. Bu yüzden kadının kulağına eğilip "Aranızda," diye mırıldandı. Kapıyı birlikte çekip zorlanarak da olsa açtılar. "Heyecan yok." Kadın ondan sıyrılıp geniş bir adımla içeri girdi ve çantasını kapının yanına bırakıp ayakkabılarını çıkarmaya koyuldu.

FreyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin