Bölüm 59: "Bulaşıcı Delilik Hali"

620 99 15
                                    


Not: Peri Hanım ve Freya'nın ilk karşılaşmasını okumuş muydunuz? Okumadıysanız sizi "Tarlası Yanmış Köylü" bölümüne alabiliriz. :)

Peri Hanım parmak uçlarını buzdolabının kapağında asılı duran nota nazikçe sürttü. Demek Deniz yaptığı bütün eşeklikleri telafi edebilecek, aynı kadını kendine iki kez aşık edebilecek, zamanı geldiğinde özür dileyip hatasını kabul edebilecek kadar romantik bir adam olmuştu. Dudaklarında kırık, özlem dolu bir gülümseme belirdi. Neden sonra iç çekip "Babası da böyleydi," dedi. "Gönlümü almayı hep başarırdı." Kirli tabakların sonuncusunu makineye yerleştiren Freya'ya gülümseyip "Bu yönünü ondan almış sanırım," diye devam etti. "Haluk'tan." Göz pınarlarına yaş yürüdü. Onu kaybedeli yıllar olmuştu. Ama zihni hala adamla paylaştıkları her anı hatırlayacak kadar gençti. Biriken özlemini ve gözyaşlarını sahte bir neşeyle geçiştirmeye çalışarak "Küçücük şeyler yapardı," diye mırıldandı. "Bazen bir çiçek alır gelirdi, bazense bir şiir mırıldanırdı. O küçücük şeyler gözüme öyle kocaman gelirlerdi ki..." Buruk bir gülümsemeyle derin bir nefes aldı. "Hemen affederdim onu."

-"Desenize Deniz'e..." Ellerini önlüğüne kurulayıp kalçasını nemli tezgaha dayadı. Kadının gözyaşı dökmesini istemiyordu. O yüzden takınabildiği en umursamaz ifadeyi takınıp "Babasından şeytan tüyü miras kalmış!" dedi. Tatlı bir homurtuyla ekledi: "Talih bu konuda bir tek bana gülmemiş sanırım."

Peri Hanım, Freya'nın ne yapmaya çalıştığını anladı. Yüzünde sevgi dolu bir gülümseme belirdi. Deniz'in ona neden bu kadar aşık olduğunu bütün yalınlığıyla görebiliyordu. Freya'nın saçları, çilleri, dış görünüşü değildi oğlunu çeken. İnsanı yormayan bu incecik alaycılığıydı. Meseleleri büyütmüyordu. Üstlerini de örtmüyordu. Sadece insanın kendi içindeki yaraya saygı duyuyor ve bile isteye kanatmıyordu. Onun oyununa ayak uydurarak "Yapma, Freyamou!" diye isyan etti. Önlüğünün sırtındaki düğümü çözüp çıkardıktan sonra duvardaki diğer önlüğün yanına asan Freya'yı izlerken konuşmayı sürdürdü: "Başkalarını bu kadar kalpten görüp..." Bu arada kadın üst dolaptan değirmeni ve tartıyı indirmişti. "Kendine bu kadar kör olamazsın."

Freya bir an için duraksadı. Elinde tuttuğu kavanozdaki kahve çekirdekleri bir an için güç duyulur bir ses çıkararak çalkalandı. Zamanında pek çok şeye kör bakmıştı, en çok da sevdiklerine. Kendine de mi kördü? Bu soruyla birlikte başkalarının kusurlarını sarıp örtmeye meraklı kalbi kendi kusurlarına vahşice saldırdı. Zamanında yaptığı o küçücük, minicik hatalar devleşip tek bir nefesleriyle kapılar yıkan korkunç masal kahramanlarına dönüştü. Bir an için kendini hiç büyümeyen, o kapının arkasında tir tir titreyen, açık yaraları her rüzgarda acıyan bir çocuk gibi hissetti. O anda sevilmeme endişesi nasıl büyük, nasıl uğultulu, nasıl dehşet vericiydi ama! Çok korkmuştu Freya. Bir anda kadının gözleri önünde çırılçıplak kalıvermişti. Başka bir annenin onda açtığı yaranın o hiç geçmeyen acısını ve sancısını midesindeki ekşimeyle hatırlayıverdi. Sırf bundan, kadının onu sevmemesinden bu kadar korktuğundan aralarındaki resmiyeti bir anda kırmıştı. Sırf bu yüzden ona ikinci kez düşünmeden bir anda 'Perimou' diye hitap etmişti. Eski ve küflü günlerden kalma eski ve küflü bir korkuydu bu. Kadın, ona sakladığı ne varsa görüyormuş gibi bakarken Freya küçük bir çocuk gibi başka bir annenin açtığını, yine başka bir anne sarsın istedi. Sırf bu yüzden belki de her zaman olduğundan daha neşeli, daha samimi davranmıştı ona. Onun, kendisinden nefret etmesinden korkmuştu. Bütün bu karanlık düşünceler kahve çekirdeklerinin güç duyulur o bir anlık sesinde zihnine doluştu. Derin bir nefesle kapağını aralamayı başardığını bile fark etmeden kavanozu tezgaha geri bıraktı. Kadından yana bakmadan "Size karşı dürüst olmadım," dedi sessizce. Uzanıp ölçü kabından taşmak üzere olan suyu kapattı. Omuzlarını dikleştirip yüzüne yarım bir gülümseme serdi.

FreyaWhere stories live. Discover now