Bölüm 2: "Kürdandan çocuklar"

En başından başla
                                    

Evi bir oda, bir salondu ve salonunun iki duvarı boylu boyunca kitaplıktan oluşuyordu. Buna rağmen yerde zamanla sehpa olarak kullanılmaya başlanmış kitap kuleleri vardı. Dünyanın en lüks, en güzel evi sayılmasa da evi de Freya gibi sıra dışı bir güzelliğe sahipti. Bütün gününü geçirdiği çalışma masasını bir antikacıdan almıştı, oturduğu sandalyeyi de bir başkasından. Biri üçlü diğeri ikili iki koltuğu da farklı iki ikinci el mağazasından almıştı. Biri yetmişlerin başından, diğeri ise seksenlerin sonundan kalmaydı. Dokuları, renkleri, kumaşları... Her şeyleri farklıydı ama bir şekilde uyumlu görünmeyi başarıyorlardı. Tekli koltuğunu sokaktaki demir atölyesinde kestirmiş, kumaşını mahalledeki kumaşçıdan seçip kendisi dikmişti. Zayıf iskeleti yüzünden oldukça dayanıksız görünse de Deniz ayısını bile taşımıştı. Her şeyi adama bağladığını fark ettiğinde suratını buruşturup gözlerini ovuşturdu.

"Barışacakmışız..." Homurtuyla boş boş ekrana baktı. "Öyle düşünüyormuş... Hadi ya? Sordun mu bana ben ne düşünüyormuşum?" Adamın kömür karası gözlerini ve sıcacık gülümsemesini hatırladığında ekranı kapatıp "Çalışmak da sarhoş ediyor insanı," diye mırıldandı. "Adım atacakmışmış... Atacağım deyince atmış sayılıyor sanki." Koltuğa uzanıp televizyonu açtı. Rastgele bir magazin kanalında durdu. "Bir ay olmuş. Kilise kilise gezip bana dön diye mum mu yakacaktım? Onu mu bekliyordun acaba?" Kahvesinden -ki bugünkü dördüncü falan olmalıydı bu- büyükçe bir yudum aldı. "Ya da türbe türbe seni dileyip çaput mu bağlayacaktım?" Elbisesi pot durduğu konuşulan eski mankeni görmeyen gözlerle süzdü. "Çok sıkılmış... Ben çok eğleniyordum seninleyken, eğlenmekten ölüyordum zaten." Ankaralı bir türkücünün çıkardığı saçma sapan şarkıyı dinlerken "Her gece üçte çekimi biten oyuncular favorimdir," diye söylendi. "Ben manyağım ya..." Durdu. Giderek annesine benzediğini fark ettiği ilk anın dehşetine kapılarak önce ekrandaki türkücüye ardından elindeki kahve kupasına bakıp telaşla kanepeden doğruldu. "Bir temiz hava alayım."

Aceleyle odasına gidip altına bir kot geçirdi. Üzerindeki üç kat kazağı çıkarıp yalnızca Deniz'in kapüşonlusunu giydi. Montunun fermuarını çenesine kadar çekip başına kalın bir bere geçirdi. Ayağına iki kat çorap, üzerine de kar botlarını geçirince savaşa gidiyor gibi görünmesinin dışında sonunda ısındığını da hissetmişti. Sırt çantasına bilgisayarını ve şarj aletini sokup çantayı yüklendiği gibi evden çıktı. Evde çok uzun zaman kalmıştı, artık yazacak bir şey de bulamıyordu zaten. İnsan görmek iyi gelecekti. Asansörsüz apartmana söylene söylene üç kat aşağı indi ve başını hafifçe havaya kaldırıp gökyüzüne baktığında...

-"Kartopuuuuu..."

         Bam! Suratında patlayan karın acısıyla gözleri sulandı, burnu sızladı, ağlamamak için yanağını ısırdı. Eliyle yüzünün iki yanından karı süpürürken "Sizi bir elime geçirirsem," diye başladığı cümlesi yeni bir kartopuyla yarıda kaldı. Kartopu değil gülleydi mübarek. Hala sızlayan gözlerini ona kartopunu fırlatan ufaklığa çevirdi. "Yedim seni Eren!" Çocuk çığlık çığlığa sokağın başına doğru koşmaya başlarken avuçlarında sıkıştırdığı kartopunu çocuğa fırlattı ve aynı anda çocuğun ciyaklamasını duydu. "Bir daha bana kartopu atarken iki kez düşün!"

Homurdana homurdana, karda kaymamaya çalışarak Starbucks'a kadar yürüdü. Cebindeki son parasıyla orta boy bir kahve alıp cam kenarındaki deri koltuklara çöktü. Altı bölüm... Tek başına yazmasına gereken bu kadardı. Altı bölüm... Ortalama bir roman kalınlığında tutacaktı. Neyse ki dördü geride kalmış, ikisinin de yolunu açmıştı. Kartonu havada sallayıp boş olduğunu fark ettikten sonra tatsızca masaya bıraktı ve kapanmak üzere olan telefonunu şarja taktı. Yarım saat kadar ekranda yanıp sönen imleçi izledikten sonra bugün ne yaparsa yapsın bir kelime daha yazamayacağımı fark etti. O sırada cırtlak bir ses "Freya!" diye bağırınca içinden üç kez Beetlejuice! diye seslendi. Şu an Beterböcek'in gelmesine İdil'in gelmiş olmasından daha çok istiyordu. Yüzüne yarım ağız bir gülümseme asarken "İdiiiil," dedi son derece yapmacık bir sevinçle. "Ne güzel tesadüf!"

FreyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin