Bölüm 86

2.2K 358 1.7K
                                    


Küçük bir olayın çok farklı olaylara sebebiyet vermesine Kelebek etkisi denir. Biliyorum bunun ne demek olduğunu hepiniz biliyorsunuz ama bugün konuşmaya böyle girmek geldi içimden satır karşim. Kelebek etkisiyle başlamıştı yaşadığımız olaylar. Ta Rize'ye uzanan, Nuri şerefsizinin Sunay teyzeye olan saplantısı yüzünden yaşadıklarımızı biliyorsunuz. Okudunuz. Şimdi olayları başa sarıyor gibiyim. Nuri, Sunay teyzeye aşık. Sunay teyzeye tecavüz etmeye kalkıyor. Bunu duyan bir adam abisine şikayet ediyor. Sonra abisi Sunay teyzeyi, Gökhan'a para karşılığında satıyor. Sunay teyzeye tecavüz edildiğini düşünen Gökhan kadını dövmeye başlıyor. Sunay teyze hasta oluyor. Aynı zamanda Nuri hastalıklı planlar yapıp bir çok insanın hayatını alt üst ediyor. Nuri, Nuri, Nuri. Her şeyin başında o var. Eğer o Sunay teyzeye tecavüz etmeye kalkmasaydı ve kimse onları öyle görmeseydi Sunay teyze Gökhan'a satılmayacaktı. Aynı zamanda Nuri bize bunları yaşatmayacaktı. Aynı zamanda Sunay teyze belki sevdiği erkekle birlikle olacaktı. Yada Gökhan'la evlenmiş olsa bile ilk zamanlarda dediği gibi, güzel bir evlilikleri olacaktı. Her şeyi geçtim, bu olaylar Sunay teyzeyi hasta etmeyecekti. Her şeyi Nuri'ye bağlamakta üzerime yoktu.

Hastane kapısına gelene kadar tek kelime etmeden ettiğimiz muhabbetle Mercan halayı arayıp nerede olduklarını öğrendim. Yoğun bakımın önündeki sandalyelerde oturmuş, ağlıyordu. Kutay hızlı adımlarla halasının yanına gidip omzuna dokundu. "Oğlum..." dedi Mercan hala ağlayarak.

"Annem?" Sesi titriyordu, içim gidiyordu. Gözlerindeki doluluk oranı 100'de 90'lık bir birikime ulaşmasına rağmen hala tek damla yaş akıtmamıştı. Ne mahkemesinde, ne Sunay teyzenin konuşmaya başlamasında, ne başka hiçbir olayda bir kere bile ağlamamıştı. Bir damla olsun yaş akmamıştı gözünden. İçine atıp kendimi hasta etmesinden korkuyordum.

Mercan hala yoğun bakımın camını eliyle işaret edip ağlamaya devam ederken yanına oturup sarıldım, hiç iyi görünmüyordu. Kutay camdan annesine baktı, arkasına döndü, tekrar cama baktı. Donup kalınca durumunu merak edip yanına gittiğimde, Sunay teyzenin her yerine bağlı kablolar içimi acıttı. Sanki ona değil, bana takmışlardı o kabloları. Orada o değil, ben yatıyordum. İçim koparken gözümden firar edenleri silme zahmetine bile girmeyip Kutay'ın koluna dokundum. İki saniyede bir yutkunuyor, gözünü camdan ayırmıyordu. Mercan halanın hıçkırıklarına mı, Kutay'ın donup kalışına mı, Sunay teyzenin haline mi yansam bilmiyordum. Ne camın önünden çekildik, ne bir saniye olsun gözümden akanlar durdu. Doktoruyla görüştük, elektrik direkleri ve bizim kızlar geldiler. Kızlar benim gibi ağlarken, erkekler Kutay'a destek olmaya çalışıyorlardı. Murat sürekli telefon görüşmeleri yapıp tanıdıklarından kanser olup da iyileşen kişilerden doktor ismi istiyordu ancak daha önceden geldiğimiz bu doktor, Bursa'nın en iyi doktorlarından bir tanesiydi zaten.

Yemedi, içmedi, hareket etmedi derken akşam saati olup saat 20.18'i gösterdiği zaman derin bir nefes alıp camın önünden iki adım geriye gitti. "Ağlama," dedi hâlâ cama bakarken, "Sinirlerim bozuluyor."

Hemen yüzümü silip derin derin üç nefes aldım. Ağlama diyorsa ağlamayacaktım ama içim parçalıyordu. Sunay teyze hareketsiz yatıp öylece durunca aklıma başka şeyler geliyordu. Ona bir şey olsun istemiyordum. Ona hiçbir şey olsun istemiyordum. Hastane kapısından sağ Salim çıkıp eve gitmek istiyordum. Kutay onca yaşanan şeyden sonra annesiyle mutlu olsun istiyordum. Gerekirse beni bile bıraksın, ama annesiyle mutlu olsun istiyordum. Küçük abi Kutay, çocukluğunu nasıl yaşayamadıysa şimdiden sonra yaşasın istiyordum.

Sunay teyze uyanıp hala yoğun bakımda tutulurken gözünde tek bir damla fer yoktu. Gözünün ışığı, onu ilk gördüğüm gün gibi bitikti. Pili bitmiş ama direnen ışıldak gibiydi. Patlamak üzere olan ampul gibiydi. Boş bakıyordu. Ama gözlerinin içindeki acıyı, kederi yaşanmışlığı izliyordum. Gülümseyerek el salladığım zaman parmaklarını kaldırdı. O da el sallamak istedi ama gücü yoktu. Yaşadığı onca şeyden sonra gücünün olmaması normaldi, yine de onun yaşanmasını her şeyden çok istiyordum. Yaşadığım şu güne kadar hiçbir şeyde bu kadar dua ettiğimi, yaradana yalvardığımı hatırlamıyorum. Ne Ayşenur konusunda, ne başka hiçbir konuda bu kadar ağlayıp yalvarmamıştım. Kutay'ın suskunluğu içimi kemiriyor, konuştuğum zaman susmamı istiyordu. Kafasının içi o kadar doluydu ki, tek bir kelimeye dahi tahammülü yok gibiydi.

OKULDA SAPIK VAR (Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin