Bölüm 82

2.4K 405 1.1K
                                    

Aylar, haftalar, günler, saatler, dakikalar işledikçe, hayatımızdan bir an daha yaşamış oluyoruz, hayatımızın kader çizgisinden bir an daha geçmiş oluyoruz. En kötüsü de ne biliyor musunuz? Biz yaşadığımız an için, 'Evet, bu anı da yaşadım,' diye sevinirken aslında ömrümüzden bir an daha azaldığının farkında olmuyoruz. Zaman geçiyor, zaman. Zaman geçtikçe biz değişmediğimizi sanıyor, hevesle bir ileriye daha adım atıyoruz ama yanılıyoruz. Biz değişiyoruz, adımlarımız değişiyor, duygularımız değişiyor. Tek değişmeyen şey, değişim oluyor. Çünkü değişiyoruz. Çok değil, sadece Ekim ayına geri döndüğüm zaman Kutay reise kıl olduğumu hatırlıyorum, gülüyorum. Şimdi baktığım zaman yanımdaki adam için düşünmeden, geriye kalan tüm nefeslerimi ona verip, onun yaşamasını isterim. Aynı şekilde, onun da bana vereceğini biliyorum. Söyler, hissettirir, bakar, susar ve ben anlarım. Onun beni anladığı gibi.

"Karşılaşmak için emin misin Ezgi?" diye sordu arabadan inmek üzereyken, "Olay daha çok yeni ve Ayşenur henüz iyileşmedi..."

"İyileşmemiş olması daha iyi bence, çünkü iyileştikten sonra zaten hatasının farkında olacak ki, şu anda da zaten hatasının farkında." Onu beklemeden arabadan inip hastane kapısına doğru baktım. Anlamış olacak ki, hemen arkamdan inip elimi tuttuğu gibi içeriye girdik. Tedirgin miydim? Korkuyor muydum? Kızgın mıydım? Tereddütüm var mıydı? Hiçbirisi yoktu. Sadece ona biraz olsun kırgındım, karşimlik hakkıyla. Bile isteye yapmış olmamasına rağmen içimde ufacık bir yerde kırgınlık yatıyordu. Sızlatmıyordu bile, o kadar küçük bir kırgınlık.

"Gelebilir miyim?" diye sordum kapıyı tıklatıp araladıktan sonra. Ozan kapıya doğru geldiğinde tamamen açıp içeriye davet etti. Kutay'la beraber girdik. İkimizinde yüz ifadesi dümdüzdü. Ne gülümsemek, ne öfke, ne kırgınlık, hiçbir ifadeyi barındırmıyorduk. Özellikle Kutay, onun ne kadar güzel bir kalbi olduğunu bilsem bile Ayşenur'a benim olmadığım kadar kızgındı. Sadece anlamaya çalışıyordu.

"Hoşgeldiniz..." dedi Ozan gözlerim Ayşenur'a bakarken. Sol elinin üzerinde damar yolu açıktı, gözlerinin altı çok az morarmıştı, saçını tepeye gelişigüzel toplamış, utançla yüzüme bakmaya çalışıyor ama bakışlarını kaçırıyordu.

"Hoşgeldiniz," dedi kısık bir sesle. Odanın içinde gezen yeşilleri bana saniyelik çarpıyor, anında geri çekiyordu. "Geçmiş olsun..." Kutay konuşunca ona doğru 3 saniye bakıp bakışlarını kaçırdı. "Nasılsın Ayşenur?"

"İyiyim," dedi sessizce. Bakışları yerde, bakışları camda, bakışları duvarlarda, bakışları pişmanlıktaydı. "Bizi yalnız bırakır mısınız?" diye sordum gözlerimi bir an olsun Ayşenur'un gözlerinden ayırmadan.

"Ezgi," dedi Kutay bir adım arkamdan. Ezgi değildi demek istediği, hayır demekti ama duymamazlığa geldim. Bizi bizden başka kimse anlayamazdı. İçimizi girmek isteyen, giren insanlar bile anlayamazdı.

Ayşenur'un bakışları ilk kez gözlerime baktığı zaman diğerlerinin yavaşça dışarıya çıkmasını bekledim. Kapının kapanma sesini duyduğumda bir adım attım yatağa doğru. İrkildi. Bir adım daha attım, arkasına doğru yaslandı. Bir adım daha atıp ayak ucuna oturduğum zaman dizlerini dikip kollarını sardı. Hâlâ gözlerime bakmıyordu, hâlâ pişmanlıkları odada geziyordu.

Buraya haklılık savunmaya gelmedim ama kimin doğru, kimin yanlış yaptığını anlatmaya geldim. Ben ölmedim, ama Ayşenur her saniye ölüyordu. Bu pişmanlık onu ölüme bile götürecek kadar kötü bir histi, farkındaydım.

"Nasılsın?" diye sorduğumda eğik başını kaldırmadan bakışlarını dizlerinden gözlerime çıkarttı. "İyiyim, iyi olmak istiyorum." Sesindeki çaresizlik boğazıma aldığım en ağır yumruk hissi yaratırken elimi uzatıp elini tutmamak, hıçkıra hıçkıra ağlamamak için zor tuttum kendimi.

OKULDA SAPIK VAR (Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin