"İyi olacaksın."

Bir an geçti aramızdan. Sadece 2 saniye. O 2 saniye içerisinde bana sanki 105 gün yaşadığı o hayatta, hayat denirse, nasıl bir ruh hali içine girdiğini anlattı.

Sevmek demek üzmek değildi. Yeri geldiği zaman sevdiğimizden vazgeçebilecek kadar cesur olmalıydık. Sevmeye devam ederdik. Ama onun iyiliği ve mutluluğu için insan bir dakika bile düşünmez, canını ortaya koyardı. Sadece, insanın kanında şerefsizlik kol gezmemeliydi. Bunu yapabilmek için büyük bir fedakarlık gerekirdi. Kutay'la ayrılacak mıydık? Ayrılmak mı istiyordu? Eğer benimle mutlu değilse ayrılırdım. Mutluluk dilerdim ona. Ömrünün sonuna kadar dibine düştüğüm gülüşü başkasının görmesine müsade ederdim. Çünkü neden etmeyeyim? Benim yanımda yüzü asık, beş karış ve mutsuz olacağına, başkasıyla mutlu olmasını isterdim. Hem de çok isterdim. Bizi bu duruma düşüren Nuri şerefsizi kendi emeli ve arzuları için sevdiği kızı getirdiği bu halde, senelerce kurduğu plan ve üzerine işlediği kusursuzluğu 2 kızın daha canına mâl oluyordu. Belki de onları orada öldürecekti. Belki onlar acılarından öleceklerdi, gerçekten intihar edeceklerdi. Kendimizi sevdiğimiz insanla yaşamaya zorlamak yerine keşke, onun mutluluğu için zorlayan insanlar olsaydık, olmalıydık. Dahası olmamalıydı. İnsan mutlu olduğu şehirde yaşamalıydı, mutlu olduğu evde oturmalıydı, mutlu olduğu insanların yanında olmalıydı, mutlu olduğu işi yapmalıydı. Bunları yaparken karşısındaki insanları da düşünerek yapmalıydı. İstenmediği yerde durmak yerine, hiçbir yerde istenmiyorsa bile en azından kendine yeni bir hayat kurup, gerekirse yalnız başına mutlu olmaya çalışmalıydı. Bizim yaşamamız gereken hayat bu değildi. Bize bu hayat reva görülmemeliydi. Mutluluğumuz için bir çok şeyi yapıp, hala mutsuz olmaya devam etmemeliydik.

"Özür dilerim..." dedi başını eğerek.

"Ayşenur," dedim sert bir sesle, "Kaldır şu başını." Kaldırdı. "Bana bak, özür dilemenle benim yaşadığım acı geçmedi. Hatta bana o an öyle bir acı verdin ki, ömür boyu unutmam. Karnımda 5 cm uzunluğu olan o izle bir ömür yaşayacağım." Sesimin çok çıktığını fark edip daha sessiz bir şekilde devam ettim. "Ama eğer, benden özür dileyip, bana teşekkür etmek istiyorsan bir an önce bu hastaneden çık. Kaçma, insanlara iyi olduğunu inandırmaya çalışma çünkü biz senin iyi olmadığının farkındaydık. Sadece biz iyileştirmek istedik seni. Keşke en başında bencillik yapmayıp seni buraya biz getirseydik ama böyle bir şey yapacağın hiçbirimizin aklına gelmedi. Evet keşke yapmasaydın. Sana kızgın mıyım? Evet. Sana kırgın mıyım? Evet. Seni affediyor muyum? Evet. Ama ne var biliyor musun? Seni o kadar çok seviyoruz ki, beni öldürmüş dahi olsaydın seni affederdim. Çünkü gerçek sevgi bu. Sevgi dediğimiz şey, o şerefsizin size anlatıp da, sizin beyninizi yıkadığı o saçmalık değil. Sen, Ozan seninle mutlu olmasa onu bir yere kapatır mısın? Kapatamazsın." Ağlamaya başladı. "Çünkü sevdiğin adam nerede mutluysa oraya gitsin dersin. Ben de. Ben de öyle derim çünkü bencillik yapamam. Eğer gitmek istiyorsa gider. Nerede mutlu olmak isterse oraya gider. Elimden geleni yaparım. Gitmesin diye kendimi yırtarım. Belki o an bir öfkeyle söylemiştir diye düşünür her şeyi yaparım ama onu bağlayamam. Bağlayamazsın. Sırf benimle olması için, bana mecbur kalması için kendi namusuma söz getiremem. Bu bencilliği ikimize de yapamam. Sen de yapamazsın. Sana bir soru soracağım ve bana net bir cevap vereceksin?" Başını salladı. "Sevgi ne demek Ayşenur?" diye sordum ama sanki yalvardım.

Başını kaldırıp derin bir nefes alırken gözlerini ve yanaklarını sildi. Bakışlarını pencereye çevirip dudaklarını ıslattı, bana döndüğünde buraya geldiğim zaman gördüğüm Ayşenur yoktu. Eski Ayşenur vardı. Karşimliğin anasını ağlatan Ayşenur.

"Gitmek mi istiyor? Sevmediğini mi söylüyor? Söylesin amk. Gitme derim, çok sevdiğimi söylerim. Bunu ona gösteririm. Yalvarmam ama sevdiğimi bir şekilde ona ispatlarım. Gönlünü almak işin uğraşırım. Baktım olmuyor mu? Gönlü başkasına mı kaymış?" Sesi titredi. "Lan gerekirse gider o kızı ona ayarlarım. Şerefsiz yeter ki mutlu olsun. Benimle olmuyorsa sevdiği insanla mutlu olsun. Beni sevmiyorsa gidip onu sevsin ama mutlu olsun. Ben de seni mutlu etmek istedim ama senin acı çekeceğini fark edemedim Ezgi. Yemin ederim normal bir kafayla yapmadım onu. Bize orada işkence etmedi ama sevdiği kızı elde etmek için yaptıklarını anlattı. Sevmek demek ona göre, ömür boyu yanından ayırmamak demekmiş. Gerekirse ikimizi de öldürürüm ama onu başkasına yar edemem, ben onu sevgimle mutlu ederim, zamanla alışır, beni unutmasına, benden nefret etmesine izin vermem, derdi. Bize anlatmadığı şey kalmadı Ezgi. Bizi çok sevdiği için oraya kapattı bu adam. İnanmadım, bağırdım çağırdım ama zamanla ne halim kaldı, ne durumum. Her gün bize bunları anlattı. Kızını, kız kulesine kapatan adamı anlattı. İnandık. Allah kahretmesin inandık. Verdiği ilaçlar yüzünden her dediğine inandık. Onu sevdiğimizi söyledik. Ona güvendiğimizi söyledik. Bize zarar vermiyor sandık ama öyle değilmiş. Bizim aklımızı yememizi bekliyormuş şerefsiz."

OKULDA SAPIK VAR (Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin