"Efendim anne?"

"Kimdi o kızıl kafalı kız?" diye bir bağırdı ki, bütün otobüs Eray'a baktı. "Anne arkadaşım, okula gidiyoruz."

"Hiç gözüm tutmadı o kızıl kafayı!" Bunu duyan Çiğdem saçlarına laf eden kadına sinir yüklendi. "Ver bakayım sen şu telefonu," deyip telefonu almak istediğinde Eray vermeyip annesine sessizce konuşarak telefonu cebine attı. Akşama kadar annesi aramaya devam edecekti. Akşam kim bilir evde kaç saatlik mahkemeleri olacaktı? Ayıkla pirinçsin taşını bakalım, elektrik direği.

"Çiğdem anneme bakma sen, beni herkesten kıskanır da..." dedi utana sıkıla.

"Belli canım, dudağının kenarında duran ekmek kırıntısına bakılırsa, elleriyle besliyor olmalı seni..." Dudağının kenarına dokunan Eray hangi rezilliğine yanacağını şaşırdı.

"Ya unutmuşum, aceleyle çıktım da..."

Çiğdem güzel güzel gülünce daha fazla konuşamadı karşısındaki direk. Kızın masum yüzündeki gülüşüne bakıp susmayı tercih etti. "Bak sana ne aldım?" dedi otobüsten inip okula doğru giderken.

"Ne aldın?" diye sordu Çiğdem. Eray direğinin elindeki çikolata paketini görünce sevinçle çığlık atıp elinden kaptığı gibi açarak yemeye başladı.

"Çikolatayı çok seviyorsun?" dedi Eray Çiğdem'in yüzündeki benzersiz mutluluğa bakarken. Aslında Eray da çok yakışıklı çocuktu ama, muhallebi tarzında takılıyordu annesi yüzünden.

"Çikolata candır be," dedi koca bir parça ağzına atarken. Sonra aklına teşekkür etmediği geldiği için küçük bir parça koparıp Eray'ın dudaklarına götürdü. "Sen alışkınsındır elleriyle beslenmeye. Ye bakayım yavrum evladım," dedi dalga geçerek.

"Yapma ama Çiğdem. Annem bana fazla düşkün sadece..." Karizma suratın bozulmasına dayanamayan Çiğdem durup Eray'ın önüne geçti. "Her anne evladına düşkündür Eray'cım. Annenin gözü arkada kalmasın diye seni ellerimle besliyorum. Akşam gidince söyle de saçlarıma laf etmesin bir daha..." Zaten Ezgi'nin evinde de kek yedirmişti.

Omzumun üzerindeki saçı Eray geriye iterken birbirlerine fazla yaklaştıklarını fark eden ikili anında yürümeye devam ettiler. Okula gelene kadar sakin ve sessiz bir şekilde ilerleyip sınıf defteri görevi Çiğdem ve Eray ikilisine kaldığı için kapısı artık kilitlenmeyen müdür yardımcısı odasından defterlerini alıp sınıfa çıktılar. Bu esnada Eray'ın telefonu sürekli çalıyordu. Annesi akşama ağzına sıçacaktı.

"Lan," dedi Tuğrul pastanedeki sırayı görünce, "Bunlar bize poğaça bırakmazlar." Cebinden telefonu çıkartıp Gülcan'ı aradı. "Gülcan poğaçacı da 5 metre sıra var. Poğaça kalmayacak bize. Ne yapalım?"

"Ulan!" diye bağırdı Gülcan, "Yıkarım o poğaçacıyı."

"Sizin oraya geliyorum, hemen çıksan iyi olur." Tuğrul evde kahvaltı yaptığı halde yine yemek istiyordu, sokağın başındaki poğaçacı sırasından ayrılıp koşarak 10 dakika uzaklıkta olan Gülcan'ın evine yakın poğaçacıya geldi. Gülcan da o esnada kendi yediği bütün ekmek gibi bir sandviç hazırlayıp, poğaçasına salça olmasın diye Tuğrul direğine verecekti.

Tuğrul ikisi için 8 tane poğaça almıştı sıcacık. Gülcan da elindeki ekmek arasını uzatınca, değmeyin keyiflerine. Otobüs yolculuğu boyunca bakıştılar. Her lokma ayrı bir heyecan veriyordu ikisine de. Her yeni lokmada bakışıp gülüştüler.

"Sandviç bir harikaydı," dedi Tuğrul otobüsten indikleri zaman. "Herhalde oğlum, yılların sandviç ustası duruyor karşında." Okula 2,3 dakikalık mesafede bulunan çorbacıya girip siparişlerimi verdiler. Çorbalar gelene kadar çay içip ekmekleri didikledi ikiside. Nerelerine gidiyordu bu yedikleri bilmem. Allah ıslah etsin bunları. Çorbayı getiren çocuktan birer sepet daha ekmek istediler bir de utanmadan. Çocuk hayretler içinde kalsa bile getirmek zorundaydı. Ama bunları hesaba yazdı. 2 kase çorba, 4 sepet ekmek?

OKULDA SAPIK VAR (Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin