Başımı korkuyla aşağı yukarı sallarken gözümden yaş aktı. Elini yavaşça çekip ne ara tuttuğunu anlamadığım kollarımı da serbest bıraktı.

"Aferin sana. Böyle olacaksın işte. Eğer, korkmazsan hayatın tadını çıkartamazsın. Mesela, lunaparkta rangere binmiş gibi düşün... Korkuyoruz, çığlık atıyoruz ama zevk alıyoruz." Nefes nefese bir şekilde yutkunurken yüzünün milimlerini inceledim. Geri zekalı. Verdiğin benzetmene sokayım. Korksam bile biniyor muyum ona bak sen.

"Mola saati geliyor, çıkacak mısın?" diye sordu normal bir insanmış gibi.

Olumsuz anlamda başımı sallayıp raftan destek almaya çalıştım. Başarılı değil gibiydim. Dizlerim titriyormuş gibi olduğum yere çöküp benim mahvoluşumu izlemesi için bekledim. 4 saniye boyunca bakıp, "Görüşürüz küçük hanım," diyerek yanımdan ayrıldı. Arkasından adımlarını saydım. 17 adımı 19 saniyede atıp kütüphaneden çıktı. O çıktığı an arkasından bende çıktım. Telefonum akşam o sınıfta kalmıştı. Yanımda olmadığı için Kutay'ı arayamıyordum.

Bahçeye çıktığım an zil çaldı. Yanıma gelen kişiyi bahçede aramaya başladım ama bulamadım. Nereye gitmişti? Nereye kaybolmuştu? Köprüde değildi, bina girişine gitmiş olması koşmadıysa mümkün değildi. Ama ben onu bunu bırakıp koşarak eğitim binasına girdim. Kapıdan girdiğim gibi Murat'la çarpıştık.

"Neredesin yenge sen? Reis seni arıyordu..."

"Kutay nerede?" Telefonunu çıkartıp aradı. 6 saniye içinde yanımdaydı. Hiçbir şey söylemeyip kolundan sürükleye sürükleye makine bölümündeki sınıfa götürdüm.

"Ezgi neredeydin az önce? Kantinde yoktun. Bir şey oldu ebem sikildi 2 dakikada." Sus işareti yapıp sınıfa girdim. Tahtalar camlardan sökülmüştü. Tahtadaki not silinmişti. Kapının altından atılan kağıt yoktu. Hatta telefonum bile yoktu. Belli ki buraya girmişlerdi. Delilleri yok etmişlerdi.

"Ezgi çatlatma adamı, ne oluyor? Neden buraya geldik?"

Sinirine karşılık, "Sakin," dedim, "Çıkalım anlatacağım..."

Bölümden çıktığımızda bizimkilerin yanına gidene kadar kütüphanede yaşadığım olayı anlattım. Kantinde takılan elektrik direkleri ve ressamlık güllerinin masasına oturup olayı onlara da anlatıyordum. Tam, "Telefonum yok," diyecektim ki, Kutay bir anda ayağa kalkıp sandalyesini geriye itti.

"Ne oluyor reis?" diye bağırdı Murat. Kutay duymadığı gibi çocuğun birinin yakasına yapıştı bir anda.

"Sikerim lan senin sülaleni!" diye bağırdı çocuğa. Şimdi anladım. Esmer, siyah saçlı, koyu kahve gözlü bir çocuktu. Ama diğer çocuk gibi sakallı değildi bu. Ayrıca da bu çocuğu tanıyorum zaten. Bizim okuldan olduğuna adım gibi eminim.

Geri geri götürüp duvara yasladığı çocuk yusuf yusuf olmuştu. Alnı boncuk boncuk terliyordu. Ama diğer çocuğun her milimini kafama kazımıştım. Mümkün değildi. Boyları bile tutmuyordu. Bunun burnu göz hizama geliyordu.

"Sen kimsin lan! Kimsin sen!" Masum o.

Şoku üzerimden atıp masum bir çocuğun hayatını kurtarmak için koşarak yanlarına gittim.

"Kutay dur," dedim sessizce. Kimsenin olayı duymasını istemiyorum. "Bu o değil, sakin..."

O kadar da sessiz söylemiyorum Kutay. Sen duyarsın.

OKULDA SAPIK VAR (Serisi)Where stories live. Discover now