Bölüm 8

3.3K 562 286
                                    

Ellerim kollarım yorgunluktan titriyor a dostlar. Hepinizin Bayram'ı yine mübarek olsun. Biliyorsunuz uğraştırmalı bir bayram ve güzel bir bölüm anca çıkıyor. Zorla çıktı. Kelime kelime yazıp uygulamadan çıkmak zorunda kaldım. Kurbandı, etti, dolaba atması bilmem ne işte. Neyse iyi okumalar.

Loş ışıkları çok severdim. Ama insanın önünü net olarak görmesi için yeterli ılık miktarı loş ışık değildi. Floresanlar olmalıydı. Güneş olmalıydı. Ay tek başına geceyi aydınlatamıyordu ve fakat güneş tek başına gündüzü aydınlatıyordu. Öyle büyük bir ışık lazımdı önümüzü göremediğimiz karanlıklarda bizlere. Mesela bir sınava hazırlanırken her zaman loş ışık tercih ederdim ve fakat bir bilimsel açıklamaya göre loş ışık insan beyninin az çalıştığı tezini savunmuştu. Aydınlık zamanlarda daha çok çalışıyormuş beynimiz. Şimdilerde kendimi ay ışığında kalmış gibi hissediyordum. Beynim az çalışıyordu. Sanki konuların bir kısmı kafama işleniyor ama bir kısmı loş ışıkta kaybolur gibiydi. Şu an beynimin güneş gören bir yerde olması gerekiyordu çünkü çok büyük bir sınava hazırlanıyordum. Hayat sınavına...

Olay mahalinden ayrıldıktan sonra kızlarla vedalaşarak otobüse binip tükkana gittim. Çay bardakları, kahve fincanları dolu mutfağa girmeden önce Gökhan bey abiye selam verip mutfağa giderken çalışan 6 erkekten ikisi selam verdi. Karşılık falan vermedim valla. Onlarla mı uğraşacağım canım? Karizmatik bakışlar atmak çalışıyorlardı, ama başarılı değillerdi. Beceremiyorlardı. Krolar sizi. Kekolar.

Çıkış saatim gelene kadar çay doldurup, kahve pişirip, bulaşıkları toparladım. Herkes çıkmaya hazırlanırken hepsinden önce hazırlanıp çıktım. Otobüs durağına doğru yürürken yanımda bir araba durdu. Bizim kekoların Hüseyin olanı. "Gideceğin yere bırakayım istersen Ezgi, saat geç oldu." Her gün bu saatte çıkıyorum kekolata, şimdi mi aklına geldi?

"Gerek yok," dedim yüzüne bakmadan. Otobüs durağına geçip telefonumla ilgilenmeye başladım. 5 dakika 27 saniye sonra gelen otobüse atlayıp doğruca evime gittim. Babam yine elinde telefonuyla uyuyakalmıştı. 12 dakika 58 saniyede yemek yiyip üzerimi değiştirdiğim gibi üst kata Fatih abinin yanına çıktım. Fatma teyze de erken uyuyan bir insandı, çok şükür. Yoksa ona şimdi laf anlatacak durumda değildim.

"Fatih abi ben bu ölümün intihar olduğunu düşünmüyorum, bence başkası yaptı, yada yaptırdı." Karşılıklı oturmuştuk, aklımdaki her şeyi söyleme gereği duyarak devam ettim.

"Sevgilisi vardı, hatta bugün çıkışlarına gidip mesajlarına baktım ama Ayşenur'un attığı mesajlarda bir tuhaflık vardı. Küfür etmeyen kız, küfür etmiş. Buluşmak için can atan kız, seninle işim olmaz demiş ve saat 10'dan sonra kimse Ayşenur'a ulaşamamış." Telefonumu alıp mesajları okudu.

"En son sat kaçta gördünüz arkadaşınızı? Ailesiyle sorunu var mıydı?"

"En son saat 7'den önce gördük. Yoktu abi. Ailenin arayıp da zor buldukları kızları zaten. Senelerce çocukları olmamış, sonra Ayşenur olmuş ve çok kıymetliydi. Ailesiyle bir sorun olduğunu sanmıyorum ki annesi babası zaten çökmüş durumda. Bir haftada 10 sene yaşlandılar."

"Abiciğim kamera kayıtlarına bakıldığını söylemiştim sana. Herhangi bir tuhaflık çıkmadı."

"Abi," dedim ısrarla, "Bu kız bir gecede kendini bölümün ortasında asacak kadar aklını yitirmiş olamaz. Otopsi raporunda kanında ilaç çıkmadığını söyledin. Avuç içleri ipin kalınlığı kadar morarmıştı. En önemlisi, masanın üzerinde asılı duruyordu. Etrafında herhangi bir sıra, tabure hiçbir şey yoktu. Masanın üzeriyle ayakları arasında 15 cm vardı. Yani bu kız kendini oraya nasıl assın? Sınıfta devrilen herhangi bir nesne yoktu. Ve asıl olay, masanın üzerinde tam onun hizasında bir damla kan vardı." Gözlerini büyütüp şaşkın şaşkın yüzüme baktı.

OKULDA SAPIK VAR (Serisi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin