38

37.8K 2.7K 11.6K
                                    


Halsey - Sorry

*

Kendimi muazzam bir ateşin içinde kavrulur gibi hissediyordum. Etim, kemiğim; tüm varlığım bir ateşin içinde eriyordu sanki. Hiçbir tecrübeme benzemeyen bu his öylesine güçlü, öylesine keskin ve öyle hata yapmama açık kapı bırakmıştı ki kendimle baş edemiyordum. İçimdeki bu hisle baş edemiyordum.

Karşımdaki kadına bakarken bu hisse verdikleri isim derimin altında akan ateşin ta kendisiydi. Kıskançlıktı. Bunun adına kıskançlık demişlerdi.

Marsilya.

Bu sabah uyandığımda kapının önünde bu toplu çehre, iri gözler ve kibrini çığlık çığlığa bağıran düzgün kalkık burun yapısı görmek isteyeceğim son şey bile değildi. Öyle ki o kapıyı açtığım saniyede acımasızca yeniden kapatmak istemiştim. Bunu öyle güçlü istemiştim ki kendime hayret ediyordum.

Şimdiyse karşımdaki kanepede, derin yırtmaçlı siyah saten elbisesinin hakkını verecek kadar asil ve şık oturuyor, oturduğu yerden salonu inceliyordu. Aslında bu sabahın bu şekilde yol alacağını tahmin bile etmiyordum. Hatta bu sabahım yaklaşık olarak kırk beş dakika önce şimdiki gerginliğin aksine bundan oldukça daha sıcak daha yumuşaktı. Çıplak karnımda hissettiğim sıcak öpücüklerle uyanmıştım mesela. Taehyung kulağıma öyle güzel bir şarkı mırıldanarak uyandırmıştı ki beni hafızamda ne var ne yoksa silmek, sadece bu eski melodiyi hatırlamak, bu şarkıyı bilmek istiyordum. İkimizle ısınmış yatakta dakikalarca öpüşmüş, sohbet etmiştik mesela. Onun kırışmış yatakta yan dönmüş dirseğini yatağa başını da avucuna yaslayarak beni ilgiyle dinleyişinin, tatlı kahkahalarının ve sık sık dudaklarını ıslatışının görüntüsünün bu tatsız manzara sayesinde büyüsünün bozulduğunu hissediyordum ve ben bu kadına kibarca kapıyı gösterip yukarı çıkarak henüz düzenlemediğim yatağımıza, yorganın içine girip banyodan çıkacak sevgilim için yatağımızı ısıtmak gibi çılgınca fikirlere sahiptim. Aslında bakarsanız çok da çılgınca sayılmazdı.

Taehyung duşta olduğu için çalan kapıyı ben açmak zorunda kalmıştım ve şimdi elimden geldiği kadar nezaketen misafirperverliğimi gösteriyordum.

Derin bir nefes alarak dakikalar süren gergin atmosferi yumuşatmak adına, ''Bir şey içer misin?'' diye sordum. Konuşmamla birlikte bakışları bana dönmüş, porselen gibi kusursuz yüzünde hafif bir tebessüm oluşmuştu. Şimdi fark ediyordum ki o da bu atmosferden rahatsız gibiydi. Geldiğinde kısaca selamlaşmış, Taehyung'un duşta olduğunu birazdan çıkacağını söylemiştim. Onun dışında aramızda herhangi bir konuşma geçmemişti. Aslında sessizliği işime gelmişti. Onunla sohbet etmek gibi bir niyetim yoktu. Aklım neden tek başına geldiği sorusundaydı. Daha önce yanında gelen adının P.J olduğunu anımsadığım adam yanında değildi.

''Hayır, teşekkür ederim.'' Garip aksanıyla karşılık verdi. Omuzlarına düşen siyah at kuyruğunu eliyle omuzlarından geriye itip bakışlarını tekrar salona çevirdi, ''Size alışmış olmalı.'' Gülümseyerek söylediği şeyi başta anlamamış, bakışlarını takip ederek baktığı yere bakmıştım. Taehyung'un onun için evde bulduğu küçük pinpon topuyla oynayan Yeontan'ı gördüğümde istemsizce yüzümde bir gülümse yeşermişti. Sahiden öyleydi. Eskisi kadar huysuz değildi. Bizimle daha çok vakit geçiriyor, daha çok oyun istiyor, daha canlı hareket ediyordu. Onu bulduğumuzdan bu yana biraz da büyüdüğünü hissediyordum.

''Evet,'' dedim. Onunla sohbet etmek her ne kadar eğreti dursa da deniyordum, ''Taehyung ile çok iyi anlaşıyorlar.''

''Tahmin edebiliyorum,'' dedi. Bakışlarım ona döndüğünde onun da bakışları bir süre yavru köpek de oyalanmış, ardından bana dönerken söylemişti, ''Taehyung hayvanları ve çocukları çok sever. En büyük dileği bir gün baba olabilmek.''

grindhouse // taekookWhere stories live. Discover now