26

93.7K 5.5K 26.6K
                                    

The Weeknd - Privilege

*

Ölüm.

Şimdi'nin dışında tutulan bakışta fonksiyonel kavram. İdeolojinin içinde sona ermek, sona eriş olgusu. Varlığın kozmik çerçevede somutsal olarak yok olma durumu. Bulunduğunuz coğrafyaya göre kimlik değiştiren tanrının adamlarınca da yüzleşme yanılgısı.  Tabii bir de olayın manevi açıdan kutsal doyumuna eriştiyseniz eğer ''sonrası,'' ya da ''ötesi'' gibi kavramlar topluluğu...

Ölüm neydi?

Ölümü yalnızca ''sonrası,'' veya ''ötesi,'' olarak düşünseydik bu kesinlikle bir mit olurdu. Çünkü ''sonrası'' ve ''ötesi'', ''şimdi''nin içinde iki kavramdan ibarettir. Doğardık, büyürdük, bilginin ve deneyimin doyumuna ulaşır, ölürdük. Çok basit değil mi? Biliyorum öyle görünüyor. Kurucu ve egemen izlenimi bırakan her tecrübe size yan sanayi bir ölümsüzlük iksiri içirmiş olabilir. Farkında olmadan bunca telaşın arasında kendinize bir de rol biçiyor, onu oynuyor, oyunun sonunda ne kadar sahneden inmemekte ısrarcı olsanız da perdeler kapanıyor ve sahneden indiriliyorsunuz. Fakat siz sahnede olmaktan memnunsunuz ve sahne olmadan oynayamayacağınızı biliyorsunuz. Üstelik içinizde bu oyunun başrol oyuncusu benim diyen dürtüsel tanrıyı dinlemekten de geri duramıyorsunuz. Evet başrol oyuncu sizsiniz, burada pürüz yok. Fakat oynadıkça bu oyunun bir senaryosu, bu senaryonun da bir senaristi olduğunu unutuyorsunuz. İnsanların dünyasında tanrı olmayı düşlemek, Tanrı olma dürtüsü seksüel bir haz yaşatıyor haklısınız. Nitelikli yaşam olarak adlandırılan bu durum bizlere sonlu ölümsüzlük deneyimleri yaşatıyor. Fakat farkında olamadığımız bir diğer durum kavramsal olarak bile ''nitelik'' ve ''yaşam''ı bir arada kullanıyor oluşumuz. Bu deformatif topluluğun üzerimizdeki kanserli önderliği orta beynimizdeki duygusal tüm koloniyi hiçleyebilecek kadar tehlikeli iken devamlılığı kabullenen ve ölümsüzlüğü reddeden azınlıklar ölüm hakkında çokça düşünenler olarak yalınlaşırlar. Esasında etimizdeki o narsist kanserli parçayı kesip atabilseydik hepimiz bu şekilde düşünüyor olabilir dahası seksüel haz ve nicesi dahil birçok doyuma ulaşmış olurduk. Böylesi bir narsisizmi yitirmeyi, ölümlü olduğumuz kaçınılmaz gerçeğini kabullenmeyi öğrenmek gerek.

Ölümle bir derdim yoktu. Ölümlü olduğumu çok önceden kabul etmiştim. Ölümün ve yaşamın sanrı olduğu kanaati çoktandır bilincimde sabitti. Herkesin içten içe yakındığı o tanrı olmayı da son derece absürt buluyordum. 118 elementin kombine edilip gerçekliğin kör dehasıyla inşaa edilmiş bir hücrenin etrafında yalnızca bir çift yumurta ve spermden meydana gelmişken bunu düşlemek son derece aptallıktı üstelik benim için. Yine de bahsettiğim o azınlığın içerisinde bir yerim yoktu. Çünkü benim için ölümü düşünmek ölümsüzlüğü düşünmek kadar büyük bir zaman kaybıydı. Falanca şekilde hissetmek isteyen falanca insanlar için üretilmiş iki türev. Çaresizlik ve çarenin doğurulmuş iki yavrusu. Ölümü zihninizdeki meclise çıkarın, artık çaresizsiniz. Ve ufacık ölümsüzlüğü düşünün. İşte! Artık tanrısınız.

Ama ölüm neydi?

Ölüm hakkında hiç düşünmemiştim. Ölüm hakkında hiç düşünmemiştim. Ölümün bu kadar can yakıcı olabileceğini, iliğini kurutan o leş kokusunu bir an için bile düşünmemiştim. Şimdi ensemdeki haleye üfleyen bu nefes bana ''Aptalsın'' diyordu, ''Aptalsın. Yıllardır ertelediğin o soru baş gösterdi bak.'' Fakat bilmiyordum. Çarşaftan tenime tırmanan bu ayazın soğuğu muydu ölüm? Bir gidenin yokluğu muydu yoksa? Yitirmek, yitirmek de ölümden mi peydahlanıyordu? Hangi kitap yazmıştı bunu? Hangi sayfaların arasındaydı benim çaresizliğim? Çığlık mı atıyordum ben? Bu sesler bana mı aitti? Neredeydim? Tanrım, neredeydim?

grindhouse // taekookWhere stories live. Discover now