29

63.7K 4.9K 12.6K
                                    

Tamer - Beautiful Crime

*

Zaman direklere çarpıp yere çakılıyor, akrep ve yelkovan eğilip bükülerek gücünü yitiriyordu. Nabzın koyulaşarak dizginlendiği o sıralar belki de attığından bile şüphe ettiğim kalbimin kof tutkusu zemine düşürdüğüm her kemiği bir bir ihya ediyor ve ben hiç bilmediğim köşelerden üşüyen çocuklarımı kollarıma çekiyordum. Hiç bilmediğim yaralar içten içe pıhtılaşıyor ve o vakit avuçlarımı yokluyordu içimdeki kör bıçağın kırık kabzası. Gücüm yoktu sökmeye. Sanki lanet canım bir çengelden sarkıyordu. Sanki görünmez bir vakum vücudumdan litrelerce kanımı çekmiş ve solumda, kaburgalarımın hemen altında kalan etten parça işini unutur gibi saliseler içinde durmuştu. Atmosferdeki hava içime çekimlediğim oksijenle düelloya tutuşmuş ve ben ne ara tuttuğumu bilemediğim nefesimin kurbanı olup, yarımladığım tüm soluklarımı yutkunarak boğazımdan aşağıya dökmüştüm. Ne garip diye düşünüyordum oysa. Onun nefesini kesmeye yeminli soluğun benim canımı almaya niyeti yoktu.

İçine cehennemin en harlı yangınını döktükleri nefesi sıçrıyordu gerdanıma. Şimdi ben kim bilir ne sancıyla çiğnediği dudaklarının izlerine değiyordum kulağımın ucuyla. Yanıyordum cayır cayır. Yanıyordum da buzdum hepten. Ben esmer bir adamın kollarına karışıyordum yangınımla. Soğuyordu ateşim, kül oluyordum. Tüm güzelliği siniyordu üstüme başıma alel acele. Karanlık bile saklayamamıştı onu benden o vakit. Tanıyordum çünkü onu. Burnuma değiyordu kokusu, genzime zifirleniyordu. Canımı düşürüyordum sanki zemine.

Ben onu kokusundan tanıyordum.

Omuzlarım sızım sızım ediyordu da ben sızısından mahrumdum. Bağışlayamıyordum ben o sızıları. Sızım baş ucumdaydı da çıkmıyordu soluğum. Benim şimdi kafamı çevirmeye gücüm yoktu. Çevirseydim tekmeleyecekti ayakları ayağımın altındaki kürsüyü de kurban gidecektim boynumdaki görünmez halatlara. Dudakları tenime yaslıyken, can verecektim elinde. Tapındığım ilahın elleri değecekti sırtımdan çıkan yarım yamalak soluklara. Üstünde durduğum zemin bile inat ediyordu beni bırakıp gitmek için. Kaburgalarım sıkışıyor, tüm kaslarım uyuşuyordu. Kafamı çeviremiyordum, cesaretim yoktu. Kulağıma dolan esmer perdesine soyunup kışın güneşinde dinlenen bedenimden de zayıf sesi canıma parmaklarını geçirmişti bir kere. Benim şimdi kafamı çevirmeye cesaretim yoktu. Titriyordum. Deli gibi titriyordum ve bu titreyişler içimin depremlerinin yansıyışıydı içimden.

''Ben geldim sevgilim.''

Titredim.

İçim içime yerleşti.

Belki de duyayım bir daha diye kapanıp hiç bilmediğim tanrıya dualar sayıklayacağım o tını usulca yerleşirken saçlarımın arasına içimin tüm irini zemini boyladı. Dudaklarımla sevişen hıçkırıklar sahipsizce geziniyordu şimdi bensizliğimle. Yerden yere vurdular beni. Koluma bacağıma geçirdiler tekmelerini. Ben o boynumdaki halata da kurbandım şimdi. Sallanmıştı bedenim. Sırtım kaburgasındaydı, nefesi gerdanımdan yangınıma ateş püskürüyor ve cenneti soluyordum. Ben ölüme adım atıyordum.

Dudaklarımdan sallandı can havliyle çıkıp tüm sancımdan sıyrılan hıçkırıklar. Kırıldı kemiklerim. Kırılıp ufalandı, titreyerek doğruldu zeminden. Kaynadı birbirine kırıldıkları yerden. Ne çok sızladı içimin hıçkırıkları, ne çok gezindi onun saçlarında bilmiyorum. Canını aldığım tüm buzdan çocuklarıma ninni oldu. Saniyeler geçirdim belki kaburgalarında. Bir asır geçti sanki. Nasıl yaptım bilmiyorum. Nasıl çevirdim başımı, nasıl gücüm yetti bilmiyorum. Sanki boyumdan büyük kayalar yüklemişlerdi omuzlarıma. Omuzlarım çökmüştü bir anda. Ne vakit çevirmiştim başımı titreyerek, ne vakit karanlığı bir oyuntu belleyip içine yerleşen yüzü dolmuştu irislerime işte ben o vakit, o vakit mahvolmuştum.

grindhouse // taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin