5

107K 8.5K 31K
                                    

The Neigbourhood - $ting

*

Gerçekçi bir insandım. Aslına dönük her şeyin yandaşçısıydım. Sadelikten yana olan kişiliğimin artıları da eksileri de aynı kutupta otururdu. Öyle ki bu sadelik ve gerçekçiliği elimde olmadan günlük hayatıma da yansıtıyordum. Gardrobum baştan sona beyaz tişörtlerle doluydu mesela. Siyah kapüşonlarım, hep aynı model dar kesim gömleklerim olurdu. Hep aynı kütüphaneye gider, hep aynı köşede oturur her yeni sayfayı dumanı tüten çayım eşliğinde okurdum. Tabi bunlar artılı eksili kutuptaki son derece normal rutinlerimdi. Toplum tarafından patavatsızlık olarak karşılanabilecek kadar açık sözlüydüm. Rahatsız olduğum bir durum söz konusuysa çekinmezdim. Söyleyeceklerimi gerilmeden karşımdaki kişiye olabildiğince net söylerdim. Hoseok hep bundan şikayet eder, daha ılımlı olmam için hayıflanırdı.

Artılı eksili kutubuma artılarım ve eksilerim dışında bu nötr dengeyi bozabilecek herhangi bir şey sokuşturmamıştım. Arkadaş seçimi konusunda pek bildiğim bir şey yoktu. Hoseok ile ne zaman tanıştığımızı bile hatırlamıyordum. Gerçekten arkadaş olduğumuzu düşündüğüm kişi sayısı bir elin parmağını geçmezdi.

Aynı şey ilişki durumum içinde geçerliydi. Daha önce başımdan uzun süreli ya da kısa süreli bir çok ilişki geçmişti. Fakat hiçbirini bu kutuba oturtturmamıştım. Sadeci hayatımda yalnızca ben, artılarım ve eksilerim vardık.

Fakat şimdi hafif sarsıntılı bir yolculuk yaptığımın bilincindeydim ve sadeci hayatıma ters düşen bir atmosfer adı altındaydım.

Başta Hoseok'un her zamanki uyandırma rutini olduğunu düşünmüş elimi yastığa atmak için başımın altına koymuştum fakat elimin camdan bir duvara vuruşuyla birlikte bu girişimim olumsuzlukla sonuçlanmıştı. Kaşlarım çatılmış küfür etmek için dudaklarım aralanmıştı ki hafif aralık dudaklarımın arasından giren bol sigara dumanı ile söyleyeceklerim dumanla birlikte teker teker genzimden aşağı inmişti.

Duman dudaklarımın içinden kayıp tüm vücudumu gezmiş ve donuk olan tüm bilincimin buzunu çözmüştü sanki. Saniyeler içerisinde bulunduğum mekanı anımsayarak gözlerimi korkuyla açmıştım.

Artık artılı ve eksili kutubum dengede değildi.

Başta yalnızca sürücü koltuğundan taşan sarı tutamları ve onun ardından önümüzde duran yolu farketmiş hemen ardından bakışlarım dikiz aynasını bulmuştu. Tanımadığım bir yüz irislerime yansırken bakışlarımı hemen yanındaki yolcu koltuğuna taşımıştım. Kumral saçlı bir başka yabancı yüz, kolları göğsünde bitişik başını cama yaslamış uyukluyordu. Bakışlarım bir süre ikisinde oyalanmış hafif karanlık arabada beynimi tanıyıp tanımadığım konusunda ufak bir seçime zorlamıştım. Ne kadar zorlasam da kafamdaki kurul tanımadığım konusunda hemfikirdi. Başımı buram buram sigara dumanı üfleyen köşeye çevirmek için bir hamlede bulunmuştum bu kez. İlk girişimim başarısız olmuştu. Boynumda bir yer muazzam sızlıyordu. Daha sonra ufak bir çatırtı, keskin bir ağrıyla başımı sağıma çevirmiştim. Tüylerim ürperirken beynimde tek bir sözcük yankılanıyordu.

Taehyung.

Aralık dudaklarımın arasından sancılı bir soluğun dökülüşüne engel olamamıştım. Başım zonkluyordu fakat ben hem başımın ağrısını hem de boynumdaki keskin sızıyı tek bir isimle saniyeler içerisinde unutmuştum.

Sürücü koltuğunun yanındaki cam açıktı. Onun bulunduğu yerin camı da öyle. Muhtemelen hala üzerimde taşıdığım transparan gömleğimin içine süzülen soğuk sabahın ilk saatlerinin habercisiydi. Yol kenarındaki henüz daha kapatılmamış sokak lambaları da öyle.

grindhouse // taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin