6

86.3K 7.9K 11.9K
                                    

DEAN - bonnie & clyde

*

Saniyenin gövde gösterisi yaptığı her boşluktan kendimi sakınırdım. Boşluklar kana susamış katil karıncalar gibi tüm vücuduma eriştiği vakit ruhumun içten içe kokuşup çürüdüğünü hisleyen parmak uçlarım uyuşarak göğsüme tutunur çürüyen ruhumun pasını silmek için çırpınırdı. Boşluklar otoriterdi. Hisleyen tüm uzuvlarıma söz geçirir suya sus kuşanıp susluğa hüküm sürerdi.

Ölüme dokunmuştum.

Ölümün bir soluk ardımda olduğu gerçeğini algılamamak için etten duvarlar ören zihnim bu kargaşayı kabullenmemek için de savaş veriyordu. Bittim diyordum kendime. Bittim ben.

Olan biten hiçbir şey beynimin algılarına yakalanmıyor ardı ardına zamanın içine dökülüyordu.

Atılan tek el bulunduğum yerin tüm duvarlarına körü körüne çarpmış geriye çığlık dolu bir cızırtı bırakmıştı.

Yere yığılan beden tüm kanımın vücudumdan çekilmesi hissini beraberinde getirirken uyuşmuştum. Karıncalanan zihnim hiçbir görüntüyü kabul etmiyordu. Dudaklarımdan kopan hıçkırık benim ses tellerimden mi geçiyordu? Yoksa bir nefes arkamda kalan adam mı üflemişti?

Bilmiyordum.

Lanet olsun hiçbir şey bilmiyordum!

Dizlerimin yerle temasıyla birlikte diz çöktüğümü idrak ediyordum yalnızca. Avuçlarım titreyerek dizlerimi bulmuş gelişi güzel tutunmuştu. Gözlerim sinsice yeri boyayan kırmızıyı gördüğü vakit içimdeki kemiklere balyoz geçiriyorlar sandım. Beynim acıyı uyuşturuyordu fakat zihnim acı acı bağırıyordu.

Yaptı! diyordu çığlık çığlığa Yaptı! Günlerdir hafiflettiğim adam saniyeleri kana bulamıştı şimdi. Titriyor muydum? Sallanan oda mıydı? Cızırdayan bu ses neydi? Tanrı aşkına bu çığlıklar da neyin nesiydi?!

"Hayır.."

Cızırtıların arasından konuşan ses benim dudaklarımdan dökülmüştü. Elimi öne uzatmış fakat aklımda gezinen karıncaların gülüşerek ısırdığı algıyla anında çekmiştim. ''Korkak,'' diyorlardı bana, ''Korkaksın sen!''

Marketin kirli beyaz mermerleri kırmızıyı buyur ederken son nefesimi içimlemiş bir daha da bırakamamıştım. Öylece hareket etmeden yerde uzanan tanımdağım bir beden içime bir dolu acıyı yerleştirip ardından gözlerini yummuştu.

Şoka giriyordum.

Arkamdan gelen sesleri bile başka bir perdeden işitiyordum. Marketin kapısı açılmış içeri telaşla birileri girmiş ardından koltuk altlarımdan kaldırılarak sürüklenmiştim. Bunların hepsi saniyeleri bünyesinde tutmuştu. Saniyeler. Saniyeler yakıştırmıştı tüm bu alanlar. Her şey saçma üç beş rakamın altında başlamış onun altında son bulmuştu.

Bildiğim tek şey ellerimin tutmadığıydı.

Birileri beni kaldırıp bir et yığınıymışımcasına araba yerleştirirken dudaklarım titremekten birbirini bulmuyordu. Üşüyor muydum? Hisliyor muydum?

Az önce ne olmuştu?

Arabanın kapıları telaşla açılıp kapanmış ardından yanıma kokusunu kanıt olarak zihnimle bütünleştirdiğim beden yerleşmişti. İçim deliler gibi bağırıyordu.

''Onu vurdun.''

Dudaklarımın arasından dökülüp sesimin yıkımı altında ezilen sözcükler kulağına ulaşmıştı. Ulaşmıştı çünkü dönüp yüzüme bakmak yerine camı sonuna kadar açmış dışarının tüm soğuğunun paldır küldür üzerime dökülmesine izin vermişti. Rüzgarın içine gömülen soluklarım dudaklarımdan çıkacak ne varsa nafile bir hiçliğe gömüleceğinin habercisiydi.

grindhouse // taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin