22

77.6K 6.5K 15.6K
                                    

RY X - Sweat

*

Sorular veya cevaplar; sadece tesadüfler ve öncesinde bilinenler, sonrasında bilinmeyenler. Bir nevi imkansızlığa atılan ilk adımdı. Evrenin tam orta yerinde, bir gezegende, seher vakti her ikimizin de varlığımızı hissedemediğimiz bir arabanın içindeydik. Sessizliği seviyordum. Sessizliği hep sevmiştim. Fakat şimdi sanki bir istilanın odak noktasıymışım da sonsuz kere kulağımda çınlayan 'sen'lere maruz kalmışım gibi. Bir masada oturup kaderin cilvesine kadeh kaldırıyormuşum gibi. Keşke diyordum oysa. Keşke daha kalitelisini bulabilseydim bu piyesin. Dosdoğru bildiğim bir ideoloji varsa da o da şüpheci yaklaşımım olsa gerek ki şimdi onun bile eyvallahının geçmediği o zaman aralığında bulunmak bir ip cambazıymışımcasına yürek hoplatan bir sahneye izleyicilik yapıyormuşum hissi uyandırıyordu. Kulağımda bi' dolu fısıltı geziniyordu. Fakat diyorum ya sikimde değil, hepsi ucu kaçık kaygılardan arınmış esmer bir adamın ismini zikrediyordu.

Sadece rüyalarımda hissedebildiğim, her geçen gün silüetini kaybettiğim duygularım sonbahar yaprakları gibi anlamsızca hiç bilmediğim insanlarımın ayakları altında kalıyordu. Ne oldu da kendimi bu noktada bulmuştum hiç bilmiyorum. Zamanın akışını kontrol edemiyordum. Karşımda elindeki tüm kandan silinmiş masumca, belki de öpülmeyi bekleyen bir beden varken zamanın ağırlığını konuşarak çözmem imkansıza yakındı. Düşünerek, düşünüp kafayı sıyırmaya adım adım yaklaşarak belki de her şeyi berbat ediyor da olabilirim. Kendine doğru çektiği dizleriyle güne düşen ilk ışınların çatışması ilgimi çekmeye başlamıştı tüm bunlar olurken. Dünyada olamayacak kadar güzel bir kombinasyondu. ''İşte bu! Bütün her şey buydu! Aradığım, benim dudaklarımı ona yaklaştırmam için bir sebep, sızısını tüm dudaklarımla sıyırmak için geçerli sebep, bunu bekliyordum,'' diye içten içe nedensizce heyecanlanırken farkına varmadan dudaklarımda bir kış soğuğu hissetmeye başlamıştım. Şarapla marine edilmiş dudakları bir suskunluğu anlatacak gibi kıpırdanıp duruyordu oysa. Ve diyordum. Kim Taehyung bunca acıyı nasıl sığdırmıştı şuncacık bedenine? Nasıl susmuştu bunca zaman?

Bazen konuşamamak dilinin altında barınan sancının onlarcasını boğazına düğümlerdi. Kim Taehyung'da da bu böyle olmuş muydu merak ediyordum. Aslında ben birçok şeyi merak ediyordum. Birçok şeyin asıl nedenini merak ediyordum işte. Oklar bir anda nasıl bana doğrulmuştu esaslı soru da buydu. Nasıl olmuştu da bir anda tüm bu olanların kaynağı ben olabilmiştim? Kim Taehyung birçok acıyı bünyesine sığdırmış adamdı. Anlattıkları öylesine ağırdı ki yapamıyordum. İnkar edemiyordum. Ama diyorum ya, bunca acının arasında nasıl böyle güzel kalabilmişti aklım almıyordu. Acıdıkça güzelleşmek mümkünse, Kim Taehyung bunun en afilli örneğiydi.

''Neden,'' demiştim o anda tüm anlattıklarına sırt çevirip. İki saat öncesinde yanan canım da umrumda değildi. Şimdi yer yerinden oynasa umursamayacağımı da biliyordum. Uzun süre konuşmamaktan pürüzlenen sesimi toplayabilmek için boğazımı temizleyip devam ettim, ''İyi ama neden seni benimle tehdit etsinler ki?''

Konuşmadı. Bakışları ufacık bakışlarıma kaymış ardından şüphe edeceğim şekilde kaçırmıştı bakışlarını. Sonra bakışları önümüzde uzanan yola değmişti. Sanki uçsuz bucaksız göğe seyre dalmış gibi iç çekimlemiş bir müddette ses etmemişti. Fakat konuşsun istiyordum işte. O sustukça kendi acımı hatırlıyordum. Belki de bencildim. Kim Taehyung'da sızlanan acıları duymak için tuhaf bir zevk alıyordum. Aptaldım, saplantılıydım. Unutmak için yumuyordum gözlerimi, kapıyordum ki duymayayım. Sadece duymayayım işte. Dilinden düşecek tek bir notaya ömrümden ömür paralayacak kadar sevdiğim diğer bir adamın sesini kulağımda hissetmemek için onun sızılarını dinliyordum.

grindhouse // taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin