21

72.9K 6.2K 18.3K
                                    

Lana Del Rey - Without You

*

Daha önce denk geldiniz mi bilmem. Zaten bu bir denk gelme olayı da değil. Kelimelerim bitiyor, ellerim üşüyor, canlı olan her noktam ağrıyordu. Sanki sırtım çürümüş, dizlerim ise yaralanmıştı. Hayır hayır bu kesinlikle bir denk gelme olayı değil. Hatta bu az rastlanmış, kimse de bulunmayan, bulunsa da tarifi olmayan durumu hiçbir sözcük bir araya gelmeye cesaret edipte anlatamazdı.

Bu nasıl acı diyordum sürekli. Tanrım bu nasıl acı?

Taşıyamayacağımdan korktuğum yüklere yüklenmek benlik değildi. Fakat şimdi ciğerime kadar sızım sızım inen acı bana koskoca bir yükün altında savunmasız kaldığımı gösteriyordu. Oysa Jung Hoseok yük olmaktan ziyade yükünüzü sırtınızdan alacak adamdı. Özdeştiremiyordum ki zaten. Onu böyle tabirlere de özdeştiremiyordum. Çünkü biliyordum. Sırtım ne büyük çürüklere, ne büyük cesetlere ev sahipliği yapsa Jung Hoseok onlarca limon ağacı diker, sırtımdaki intiharların mat kokusunu bastırsın diye limon bahçesine çevirirdi orayı. Öperdi dizlerimi. Sızan yaralarımın hemen üstünden ki sızlamayayım. Öperek sarardı o beni. Jung Hoseok'tu o. Küçüklüğümün aşkı, kötü rüyalarımın kovalayanı, en çokta geceme bir çift kol olanı. Her şeyden evvel kardeşimdi o benim. Ta canıma can olanı.

Yapmaz diyordum sürekli. Yapmaz, Jung Hoseok yapmaz.

Yapmazdı çünkü bilirdim. İnsanın kendi gibi bildiği şeyi nasıl olur da görmezden gelebilirdim. Jung Hoseok'tu o, kafasına silah dayasanız aleyhime oynamazdı. Bilirdim çünkü. O öyle bir adam değildi.

Fakat şimdi ciğerlerimde sızlanan acı, midemdeki bulantıya obruk örüyor, kemiklerim sızlıyordu. Böyle miydi diyordum gerçekten. Az evvel başka birinin dudaklarının gezindiği sırtıma canım kadar yakın adamın sapladığı kör bıçağın oyuğu bu denli mi acıtıyordu? Kabullenemiyordum işte. Yediremiyordum kendime. O arabanın içinden onun çıkmasını yediremiyordum. Hazmedemiyordum bir kere. Şimdi savcı bozuntusuna konuşan o adamın Jung Hoseok oluşunu hazmedemiyordum.

''İhanetin bir adı yoktur, Doktor.''

Buz tutan düşüncelerimin arasından boy gösteren kelimeler bulunduğum zaman çizgisinden ufacıkta olsa kaymamı sağlamıştı. Başımı ona çevirmiyordum. Baktığım tek yer içimin özlemiyle harlandığı adamın yüzüydü. Her santimini izliyordum. Her santimini büyük bir özlemle izliyordum ve içimde kıya sıya mücadele eden solgun çocuk şimdi şu kapıyı açıp dışarı fırlayarak boynuna atılmak için içimin duvarlarını kemiriyordu. Çok özlemiştim. Deli gibi özlemiştim. Özlemden burnumun direği sızlıyordu. Arabanın içine ses getiren gözyaşlarımın üzerimdeki kumaşa tok bir ses ile düşüşü ise neyin pınarıydı bilmiyorum. İhanet ve özlemi aynı kefede tutmak bu denli mi zordu?

''Ancak yapıldığı vakit ona bir ad koyabilirsin,'' Konuşmasın istiyordum. Konuşmasın, şimdi hiç konuşmasın, ''Ben ihanetlerime hep isim veririm.'' demişti yeniden. Fakat devam etsin istemiyordum işte. Şimdi susması için onu boğabilirdim. Şimdi susması için sadece saniyeler içerisinde onu öldürecek milyonlarca metod bulabilirdim. Sadece sussun istiyordum. Sadece beni bu içimdeki özlem ile baş başa bırakıp sussun.

''Sonra ne yaparım biliyor musun,'' demişti yeniden. Bu kez bakışlarının beni bulduğunun farkındaydım. Yüzümün her zerresini incelediğini görmeden izliyordum. Ama umrumda değildi. Ağlıyordum. Karşımda deli gibi özlediğim adam duruyordu ve ağlıyordum. Her hücrem ihtiyacıyla çığlık atıyordu ve ağlıyordum. Ona öyle ihtiyacım vardı ki deli gibi ağlıyordum. Tüm yaşamsal fonksiyonlarıma kem vurup yalnızca ağlıyordum. Ağlıyordum ve ilk kez bunu yaparken Kim Taehyung'un yanında olmaktan rahatsızlık duymuyordum.

grindhouse // taekookOù les histoires vivent. Découvrez maintenant