20

66.9K 5.9K 6.4K
                                    

Blue Foundation - Eyes On Fire

***

Daha önce boşluğun o kekrem dokusuna denk geldiniz mi? Boşluk bu nasıl dokunursun diyorsanız, ben dokunuyordum. Kim Taehyung'a dokunurken aslında koca bir boşluğa dokunuyordum.

Saniyeleri hiçleyip birbirimizi yıpratıyorduk. Ben onun dudaklarının arasında yer edinirken o beni en iyi şekilde ağırlamış bana ikram edebileceği ne varsa etmişti. Fakat yeterli gelmiyordu. Diyorum ya boşluğa denk geliyorum diye. Sanki ne var ne yoksa bana sunsa bile yeterli gelmeyecekti. Ben yine daha fazlasını isteyecektim. Daha fazlasını, daha fazlasını, daha da fazlasını.

Bazı tutkular diyordum yine. Bazı tutkular ancak benzerimiz olan insanlarla yaşanır. Bizim kadar tutkulu olanla, bizim kadar kötü olanla, bizim kadar aç olanla. Sahip olmak isteyenle, savaşanla, vahşi olanla.

En az benim gibi olanla.

Çünkü bir ateş ancak başka bir ateşle büyür.

Ben Kim Taehyung'a benzemekten korkarken aslında o oluyordum.

Nefesim her onun teninde savsakça adımlar attıkça ben o oluyordum. O da ben. Biz oluyorduk. Düşüncesi bile son derece tuhafken aslında biz oluyorduk. Ama ne var ki ona o olacak kadar bile yakınken aslında hiç ben olmamışım gibi yalpalıyordum.

Hep diyorum, ben aslında Kim Taehyung'un tenine karışacak kadar yakınken bile ondan kilometrelerce uzakta oluyordum.

Şimdi de tam irislerinin içine bakarken aynı his göğsümü sıkıyordu. Sanki altımdaki beden buharlaşmıştı ve ben havayı tutuyordum. Elimin altındaki beli boşluktu sanki. Gözleri kocaman bir galaksinin kocaman bir karadeliğiydi. Öyle uzaktı ki çıldırmak üzereydim. Nasıl diyordum sürekli. Nasıl böyle muhafaza edebilir? Nasıl her seferinde kaçırmayı başarabilir?

Tam gözlerinin içine bakıyordum. Tam gözlerinin içine bakıyordum ve sanki söylediğim tüm o sözcükler, tüm o hece kolonisi tek tek önemini yitirmişti. Kim Taehyung tek bir bakışıyla hepsini hiçlemişti. Çok tehlikeli diyordum. Çok ama çok tehlikeli.

Saniyelerdir konuşmuyorduk. Ben onun ağzından çıkacak tek hecenin bekçisiyken o diline düğüm atmıştı. Yalanın böylece ince elenip sık dokunması mı hayrete düşürmüştü beni yoksa Kim Taehyung'un muazzam planı mıydı asıl şaşkınlığıma sebep olan bilmiyorum. Vücudumdaki zevkin titreşimi geçmiyordu. Bacaklarım titriyordu. Henüz ona tam anlamıyla dokunmamışken bile bacaklarımı titretecek kadar yoğun bir zevke odak olmak şaşırtıyordu en çok beni. Onun da benden bir farkı yoktu. Bacaklarımın altındaki bacakları titriyor, göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu. Gözlerime değen çehresi hep bir şeyleri ters düz ediyordu. Her ne zaman ona değsem göz kapaklarını çepeçevre sarmalayan upuzun kirpikleri tek tek tenime batıyordu sanki. Ama biliyordum. O kirpikler ne büyük yalanlara, ne büyük palavralara perde oluyordu, biliyordum.

''Kaçamazsın Kim Taehyung,'' demiştim sonunda pürüzlü bir sesle, ''Bu kez değil.''

Güldü. Tatlı bir kıkırtı kulağımı okşamış bulunduğum konumda afallamama neden olmuştu, ''Kaçacağımı kim söyledi,'' demişti kadifemsi bir tonda. Başını boynunu, tam adem elmasını açıkta bırakacak şekilde geriye doğru atmış, yüzünde hoş bir gülüşle yüzüme bakmıştı, ''Kaçmak için bir sebebim yok.''

''Madem kaçmak için bir sebebin yok,'' demiştim nefeslenip. Gülüşü nefes kesiciydi ve bunu üzerindeyken seyirlemek bir şeyleri zorluyordu, ''Öyleyse anlat. Daha neleri kaçırdın bunca zaman benden anlat.''

Yine güldü. Bakışlarını yüzümden çekmiş tavana bakmış ardından gülmeye devam etmişti. Güzel gülüyordu. Kim Taehyung çok güzel gülüyordu. Ama şimdi, şimdi kollarımın arasında bu şekilde gülmemeliydi. Şimdi gülmemeliydi, ''Doktor,'' demişti gülüşlerinin arasından, ''Kazancım olmayan ihaleye girmem.''

grindhouse // taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin