Bölüm 33

17.1K 923 160
                                    

İstanbul'a döndüğünden beri aklı ara sıra Simge'ye kayıyor ve kendini onları düşünürken buluyordu. Teyzesinin evinde tıpkı gerçek bir aile gibi zaman geçirişleri aklından çıkmıyordu.  O zaman bebeği aldır demeseydi o anlardan belki yüzlercesini yaşayabilecek olmalarının olasılığı onu delirtiyordu.

Öyle doğaldı ki her şey. Kıvanç ın ellerinde tutuşu,  eve girdiklerinde teyzesinin ve tüm ailesinin onu karşılayışı. Hiçbirinin onun bir çocuk ve annesiyle karşılaşılarında yabancılık çekmemeleri. Sanki hep varlardı ve her zaman yaptıkları sıradan bir ziyaretti bu.

Peki ya Kıvançın onların arasında oluşu? O aileye ait olduğunu bilirmişçesine kaynaşması. Teyzesine nene deyişi, onu güldürüşü. Kuzenlerinin onu sahiplenişini.. Her şey öyle doğaldı ki..

Ona o bebeği aldır diyerek çok büyük bir hata yapmıştı. Varlığını öğrendiği andan itibaren hayatına kattıkları düşünülünce hatasının büyüklüğü, sürekli midesinin üzerinde bir düğüm gibi sıkıştırıyordu onu içten içe.

Baba olmaktan neden bu kadar korkmuştu ki? Hoş şimdi kendine baba denemezdi. O Yaman amcaydı hala. Bundan öteye geçememişlerdi henüz. Gerçi geçseler de o buna hazır mıydı?

Değildi tabiki... Bir baba nasıl olur hiçbir fikri yoktu. Kendi çocukluğunda babasından babalık görmeyen biri nasıl baba olabilirdi ki yılllar sonra var olduğunu öğrendiği çocuğuna?

Kendi kendine büyümüştü o. Annesi öldükten sonra iki küçük kız kardeşini ölen eşinin kız kardeşine postalayan bir baba, oğlunu da yatılı okula postalayarak kendine yeni bir eş bulmuş ve onlarla ilgilenmemişti. Kız kardeşleri teyzesinin yanında büyürken, o onlardan uzakta, aylarca hiç çıkmadığı okulun yatakhanesi ve sınıfı arasında sıkışıp kalmıştı. Hasta olduğunda okulun hemşiresini ilgilenirken, kavga ettiğinde nöbetçi öğretmenler yanında olmuştu.

Haftasonları herkes ailesine kavuşurken o okulun ıssızlığında yapabildiği en iyi şeyi yapmış ve ders çalışmıştı.Başarılı olmak zorundaydı. Hiç kimsesi olmadan girdiği o okuldan başarılarıyla ayrılmalı ve kendine kimseye muhtaç olmayacağı bir hayat kurmalıydı. Sahip olduğu tek şey ona sunulan okul ve sahip olduğu zekasıydı ve o bu şansını en iyi şekilde değerlendirmişti.

Dereceyle mezun olduğu liseden yüzde yüz bursla üniversiteyi kazanmış, orada da çift anadal okumuş ve yine dereceyle mezun olmuştu. Yurt dışında yaptığı doktoradan sonra o mezun olmadan kendisine teklif edilen iş için İstanbul'a yerleşmişti. Bir kaç sene içerisinde kendi şirketini kurmaya karar vermiş ve aldığı bu kararla reklam dünyasında hızla yükselmiş ve şimdiki konumuna ulaşmıştı.

Sahip olduğu hırs, onu aile olmaktan uzak tutmuştu. Başarılı olmalıyım diyerek çıktığı yolda yıllar geçmiş, o başarmış ve ailesizliği çok önemsememişti.

Hiç sahip olmadığı bir şeyin yokluğunu hissedememişti belkide. Önünde teyzesinin ailesi örnek olmasına rağmen sadece uzaktan bakmıştı onlara. Zavallı küçük bir çocuğu bayramlarda, yaz tatillerinde yanlarına almışlardı almasına ama hep fazlalık hissetmişti kendini aralarında.

Kız kardeşleri onların içlerinde yaşadığı için Yaman gibi değillerdi. En azından onlar birbirlerine sahipti ancak O hep tekti. Ne olursa olsun yalnızdı bu hayatta.

Kız kardeşlerine Kıvanç'dan bahsetmeliydi. Onlara Kıvançı anlatmak istiyordu. Sevinirler miydi acaba? Yoksa teyzesi gibi suçlarlar mıydı?

Kolundaki saate baktı. Henüz erkendi aramak için.  Aralarındaki saat farkı düşünülünce şu an uyuyor olmalıydılar. Bir kaç saat daha beklemesi gerekecekti onlara bu haberi vermek için. Yine de eline aldığı cep telefonundan whatsapp'ı açtı ve Kardeş👨‍👧‍👧 grubana mesaj yazdı.

Tutkunun BedeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin