《8》'UÇURUMDA HAYALLER'

Depuis le début
                                    

Düşüncelerim beynimdeki istilasına devam ederken bir damla yaş süzüldü dolmuş göz pınarlarımdan. Boş bardak bile taşıyordu zamanı gelince. Acıya bağlı ruhumun çeşmesinden nasıl dökülmesin yaşlar? Sallanmam kesilmiş ellerim iki yanıma düşmüştü yarım açık bir şekilde. Psikolojimden bir farkı olmayan midem kendini hissettiriyordu her geçen dakika. Amansız bir bekleyişteydim. Neyi, neden beklediğimi bilmeden geçiyordu vakit. Sol tarafımda bulunan kapıdan sesler gelmeye başlamıştı. Gelen kişi aşikardı ama beklenenim değildi. Kaldırmadım bakışlarımı bana sunduğu manzaradan. Bakışlarıma vurulan kilidin anahtarı kaybolmuş olmalıydı. Kilitlenmiştim görüp de bakamadıklarıma. Kapı açıldığında içeriye dolan havanın güzelliği fazlaydı ciğerlerime. Açıldıktan sonra kapanmayan bir kapı vardı şimdi sol tarafımda. Sol yanımda açılıp da kapanmayan yaralarla eş değerdi bu. Görüş açımın yarısına hakimiyetini kurmuştu bedeni. Bakmayacaktım ona. Görmek istemiyordum onu. Hâlâ ona bakmadığım içindi dizlerini kırarak yanıma çömelmesi. Bakışlarımın bile odağı olmaktı gayesi.

Hâlâ esiri olamamıştı bakışlarımın, odağımdaydı yalnızlığımda yanımda olan ölü beden. Kendi istememiş miydi onu görmemi, nedendi şu an bakışlarımın esiri olmak istemesi? Bakışları direkt yüzümeydi, bakarak anlamak istiyordu hissettiklerimi. Keşke bakarak anlayabilseydi kalbimdeki hüznünü. İçimdeki sıkıntının sebebi olduğunu bilseydi. Elini bana doğru uzattı. Kemikli elleri çenemi kavradığında kötülüğünün bana da bulaşmasından korktum. Acaba bulaştırır mıydı bana da zehirini, kirletir miydi benliğimi? Bir gün önce öfkesinden nasibini alan çenem acıyla sızladı. Çenemin altında bulunan benimin üzerinde hissettim elini. Uyguladığı baskıyla ona bakmamı, bakıp da görmemi istedi. Ama o benim bakıp da göremediğimdi, görmek istemediğimdi. Boş bakan gözlerimi değdirmemeye özen gösterdim kara deliklerine. Anlamıştı. Onu görmezden geldiğimi sezmişti, bu yüzdendi çenemdeki baskısını arttırıp gözlerime yaklaşması. Görebileceği bir şey yoktu bakışlarımda. Ama o istediğini almış gibiydi. Gözünün karasında görüyordum kendimi, tıpkı bir ayna gibiydi gözleri. Gözünü karartmıştı, hedefinin de ben olduğumda her açıdan aşikârdı.

Konuşmadı. Kızarmış gözleriyle ellerine düşmüş biçare zavallıyı izliyordu. Ağzını bıçak açmamıştı, açmasın da zaten. Zehirli dilinden dökülenler zehirliyordu ruhumu. Sükunetini bozduktan sonra gelmemiş miydi tüm bunlar başıma?
Konuşmadım. Konuşmuştum dün gece yeterince. Kendini söylediklerimi anlamlandırmaya kapatmış bir insana ne anlatabilirdim? Neyin izahını verebilirdim? Hayatının günah keçisi bendim. Sözsüz savaş tekrarlanıyordu aramızda. Galibi olamadığım savaşlar. İkinci yenilgiydi, ikinci parçalanış. Toparlanmaya gücüm yoktu, toparlanmaya yardımcı olanım da. Hayatıma kendini başrol yapmış bir düşmanım vardı sadece. Her geçen gün artan bir nefret vardı göz bebeklerinde. Sanki yeni bir şey olmuş, ateşini harlamıştı. Bana da bulaştırmıştı nefreti, kini...

Çenemdeki eli varlığına son verip  çenemin aşağı düşmesine neden oldu. Baş kaldırışım bile onun elinde vâr olup, onun ellerinde son buluyordu. Heybetli bedenini çömeldiği yerden doğrulttu. Bakışları yerde olan bana şimdi tepeden bakıyordu. Eğilip bileğime uzandığında yer yer morluklar olan bileğimi tuttu. Bu kadar kısa sürede ne kadar da hasar vermişti bedenime de ruhuma da. Yorgun bedenim kuvvetli çekişine zorluk çıkarmadı. Konuşacak psikolojide bile değilken nasıl direnebilirdim ki. Yönünü kapıya çevirirken ben de peşinden sürükleniyordum. Uzun süreli hareketsizlikten sonra titreyen bacaklarım bana güçlük çıkarıyordu. Seri adımlarla ikimizi de dışarı çıkardı. Beni arkasına aldıktan sonra elini cebine attı. O sıralarda kaldırdım başımı yerden, karanlığını paylaştığım odaya diktim gözlerimi. Pencerenin demirliklerinin şeklinde içeri süzülen güneş ışıklarının altındaki cesede baktım.

MELÂLOù les histoires vivent. Découvrez maintenant