√FİNAL

33K 1.3K 225
                                    



🌹

Yürekteki yangın sönmüyordu. Bir bakışın eksikliğini, bir gülüşün yoksunluğunu yaşıyordum. Gitmişti. Sustuğum için, yanlış anlamayı seçtiğim için, gitmişti. Arkasında yıkık dökük, harabe bir ev bırakarak. Oysa biz birbirimize ev olacaktık. Yeni bir bahçe. Çocukların doya doya koşacağı bir ev. Ev demek oydu. Sevgi, aşk evdi. Koskoca bir binada evsiz kalmıştım.

Düşüncelerim artık taşıyamıyordu bu yükü. Kaybetmek istemiyordum artık. Kaybedeceğimi hissettiğimde taarruza geçiyordu kalbimle beynim. Yanlış, doğru neydi karıştırıyordu.

Yanlış yapmıştım. Söylemeyerek, susarak. İçime atarak. Her şey yoluna girer zannetmiştim ama olmamıştı.

Duhan gideli daha bir gün oldu. Benim dilimde asılı kalan cümlelerin ağırlığı vardı. Kalbimdeki suçluluk yok olmuyordu. Canavarların babalarına sarılırkenki hüzünleri gözlerimin önüne gelirken hiçbir şey yokmuş gibi davranmakta zorlanıyordum.

Kişilik bölünmesi yaşıyordum sanırım. Bir yanım arayıp gelmesini söylerken, diğer yanım gitti, seni bırakıp gitti diye düşünüyordu. Canavarların üzerindeki hüzünle gözyaşlarına  boğulan annemin bana bakışıyla, babamın gözlerini kaçırmasıyla içimdeki acı artarken, dışımdan bir şey olmamış gibi davrandım. Ama olmuyordu. Bir yanım hep eksik kalıyordu. Dokunuşlarını özlüyordum. Bakışlarını, gülüşlerimizi. En çokta bir aile gibi bir arada olduğumuz zamanları özlüyordum.

Ailemin sessiz olması bana da iyi geliyordu. Çünkü biri bir şey sormaya kalksa olduğum yerde hıçkırarak ağlamaya başlamaktan korkuyordum. Birine hissettiğim duyguları anlatabilmem çok zordu. Biz bazı şeylerin üstünü örtmeye çalışmak yerine, onlarla yüzleşmeyi tercih etseydik bugün bir arada olurduk. Duhan'ın gittiği ilk anda farkettiğim ilk şey buydu. Bir şeyleri saklayarak ilişki yürütülmüyordu. Aşk var diye bir ilişki de yürümüyordu. Ya da evlilik. Kaç kişi aşıkken bile evliliklerini bitiriyordu bilmiyorum ama ben artık kaçmak yerine hep kovalamam gerektiğini anlamıştım.

Devran Hanım'ın şöförü benim için kapıyı açtı. Arabadan inip etrafı kolaçan ettikten sonra birazdan yüzleşeceğim İmperium ekibinin  yanına gitmek için adımlarımı home ofis şeklinde görülen binaya yönelttim.

Göğüs dekolteli büstiyerimin üzerine giydiğim ceketimin üzerinden esen esintiyle adımlarımı hızlandırdım. Elimdeki gerekli bilgilerin bulunduğu dosyaları sıkı sıkı tutup, ispanyol paça pantolonumla rahat rahat yürümenin özgürlüğünü yaşıyordum. Özgüvenimi yüksek tutmaya çalışıyordum. Binanın ön tarafında bulunan kameralara bir göz atıp kapının yanında bulunan zile bastım. Zile basmamla kameralar sağa sola hızla hareket etti. Kapının üzerinde beliren ekranda oluşan yüz tarama cihazına yaklaşıp samimiyetsiz bir şekilde gülümsedim.

Burada böyle olmak zorundaydım. Soğuk ve ciddi. Bir de asla açık vermemem gerekiyordu.

Kapının açılma sesiyle birlikte benim yanımda bekleyen şoför kapıyı ileri doğru itti. Şoför kapıyı benim için tutarken ben de sakin adımlarla içeri girdim. Kapanan kapının ardından hiç ses çıkmayan koskoca koridorda ilerlemeye devam ettim.

Her adım atışımda açılan ışıkların seslerini dinlerken gerginliğimi azaltmaya çalışıyordum. Ya çok kötü bir karşılaşma olacaktı ya da her şey güzel olacaktı.

Adımlarım kocaman yuvarlak masanın etrafında oturan insanları görünce durdu. Topuk sesiyle tüm bakışlar bana döndü. Ben bakışları yok sayıp masanın önüne kadar ilerleyip tek boş sandalyenin önünde bekledim. Elimdeki dosyaları masaya koyup, şöförün çektiği sandalyeye oturdum.

Minik Kalpler Senfonisi  •TAMAMLANDI•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin