🍂 '14

12.5K 469 93
                                    

'bunca diyar gezdim gözlerin için,
niye küstün bana el sözü için...'

Sabah olmak üzereyken, karyolanın üzerinde ağlamaktan bitap düşmüş bedenimi kollarımla sardım.

Keşke Ömer yanıma gelip sımsıkı sarsaydı güçlü kollarıyla beni. Ama gelmemişti. Ben bir başıma sabaha kadar dualar ederek ağlarken, beni yalnız bırakmış, acılarıma terk etmişti.

Belki o da çok üzülüyordu, tecavüze uğrayan karısının hamile olma ihtimali onu yıkmıştı belki de ama yine de yanımda olmasını isterdim. Eğer hamileysem ne olurdu bilmiyorum ama Ömer'in bana eskisi gibi bakamayacağı kesindi. O da benim kirli olduğumu düşünecekti artık. O pislikten hamile kalmış olmamdan dolayı beni boşayacaktı belki de. Peki ben ne yapacaktım? Eski evime geri dönemezdim, kimsenin yüzüne bakacak halim kalmazdı, biliyordum.

Hâlâ oturur vaziyette olduğum karyolanın üzerinden kalktım yavaşça. Eymen'in beşiğinin yanına gidip, masum yüzüne baktım doyasıya. Bakarken gözlerimden yaşlar akmıştı yine. Uykusunda uyuyan bu masum meleğe annelik etmeye çalışıyordum elimden geldiğince ama, eğer Ömer beni boşarsa Eymen benden mahrum kalacaktı. Bir ömür annesiz yaşayacaktı belki de.

Elimi karnıma doğru götürdüm. Karnım ağrıyordu. Tıpkı âdet olduğum zamanlardaki gibi bir ağrı bedenimi esir aldığında elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim ve kendimi lavaboya attım. Hızlıca elbisemin eteklerini kaldırıp külodumu indirdiğimde gördüğüm manzara karşısında bir süre donup kalsam da, kendime geldiğimde yaşadığım sevinçle gülümsemiştim. Hamile değildim!

Bütün bir gece boşu boşuna ağlamış, acımasız bir şüpheyle kendimi yıpratmıştım. Tahmin ettiğim gibi, son bir buçuk ay içinde yaşadığım stres yüzünden gecikmişti âdetim. Hamile değildim! İlk kez âdet olduğum için karnımın ve kasıklarımın ağrımasına sevinerek lavabodan çıktım. Ömer'e söylemem gerekiyodu hamile olmadığımı. Onu bulmam gerekiyordu. Aceleyle odayı terk edip bahçeye indiğimde gözlerimden yine usulca yaşlar süzülmüştü.

Bahçedeki sedirde, omuzları çökmüş bir vaziyette otururken, dalgın dalgın tütününü içiyordu Ömer.

Ağır adımlarla yanına gidip oturdum sedire. Geldiğimi fark edince kısa bir an bana baksa da geri çevirdi bakışlarını. Karşısına bakıyordu öylece, çatık kaşlarıyla. Yıkılmıştı o da benim gibi. Elinden bir şey gelmiyor olması, bu çaresizlik, onu da bitiriyordu. "Ömer." diyerek seslendim ağlamaktan çatlayan sesimle. Bana bakmadı ama duyduğunu biliyordum.

"Hamile değilim." dedim bir çırpıda. Bu kez başını bana doğru çevirip gözlerime baktı. Elindeki tütünü masanın üzerinde duran kül tabağına bastırarak söndürdü. Dün geceden beri içtiği belli olan izmaritler kül tabağını doldurmuştu. "Emin misin?" diye sordu uykusuzluktan kızaran gözleriyle.

Başımı onaylarcasına salladığımda gözlerini kıstı bu kez. Yalan söyleyip söylemediğimi anlamak ister gibi bir hali vardı. Ona özel günümde olduğumu nasıl söyleyecektim bilmiyorum, çok utanırdım.

Elini uzatarak gözümden akan yaşı sildi usulca. Dokunmaya korkuyor gibi, kıyamıyor gibi okşadı yanağımı. "Gerçekten mi?" diye sorduğunda yanağımda duran elini tuttum. Ona kırgındım ama ona ihtiyacım vardı. "Gerçekten Ömer. Yalan söylemiyorum."

Bir şey demeden elini yanağımdan çekti. Derin bir nefes aldı başını eğerek. "Odamıza çıkalım." dediğimde lafımı ikiletmedi ve beraberce odamıza çıktık. Eymen uyuyordu hâlâ. Sanki acımızı anlamış da bizi rahatsız etmek istemiyormuş gibi derin uykusundaydı minik bebek. Ömer Eymen'i kontrol ettikten sonra heybetli bedenini bana doğru çevirdi. Gözlerinde anlayamadığım bir ifadeyle bana bakarken, "Korktum." dedi. "Gebe olma ihtimalinden gerçekten korktum."

Yedi Köyün ZeynebiWhere stories live. Discover now