🍂 '8

12.1K 496 52
                                    

'Zeynep,
Hangi ressamı vurur bilmem,
endâmın.'

Dilimde sadece kendimin duyabileceği sesle mırıldandığım bir türkü, kucağımda Eymen, bahçedeki erik ağacının dibinde oturuyordum. Düşüncelere dalmış vaziyette yerdeki toprak zemini inceliyordum. Az önce içmiş olduğum çayın tadı hâlâ damağımdaydı. Kalkıp bir bardak daha dolduracağım esnada Eymen ağlamaya başlayınce sandalyeye geri oturdum.

Huzursuzdu bugün Eymen. Sabahtan beri sık sık ağlıyor, doğru düzgün hiçbir şey yemiyordu. Biberonu ağzına verince yüzünü ekşiterek geri çıkarıyor, yedirmeye çalıştığım ek gıdaları da istemiyordu. Bir rahatsızlığı olduğu belliydi. Öğle vakti olduğu için odaya gidecektim ama uyumayacağı ortadaydı. Acaba ne yapsam diye düşünürken aklıma Ömer geldi. Ona söylesem oğluyla ilgilenir miydi bilmiyorum ama, sanki bir oğlu yokmuş gibi davranması artık moralimi bozmaya başlamıştı. Bunun nedenini açık açık soracaktım artık, kafaya koymuştum.

Bugün tarlaya gitmemişti Ömer. Evlendiğimiz günden beri bir ilkti bu. İsmail abi karısıyla gezmeye gitmiş, Ali de Ömer tarafından Yiğit ile beraber tarlaya yollanmıştı. Cezalıydı Yiğit. Mahallede top oynarken nasıl olduysa topa hızlı bir şekilde vurmuş, topun istikameti de bakkal olunca, bakkalın camı çatlamıştı ve sahibi Süleymen amca Yiğit'in kulağını çekiştire çekiştire konağa gelmişti bu sabah. "Bu hergele camımı çatlattı Ömer. Seni severim amma şu kardeşine bir göz kulak ol derim aslanım. Çok yaramaz. Mahalledeki herkes şikayetçi valla Yiğit'ten." diyerek Ömer'e dert yanmıştı. Ömer de çareyi Yiğit'i cezalandırarak tarlaya göndermekte bulmuştu.

Ömer şu an benim biraz uzağımda, bahçedeki sedirde oturuyor, çay içerken bir yandan da tütününü çekiyordu ciğerlerine. Dün akşam beraber sarılıp uyuduğumuz aklıma gelince tebessüm ettim ister istemez. Güvenli bir liman gibiydi güçlü kolları. Beni öyle bir sarmıştı ki, dayanamayarak ben de sarılışına karşılık vermiştim dün gece.

Kucağımda ağlayan Eymen'in ateşini son kez kontrol ederek ayağa kalktım ve Ömer'in yanına gittim. Yanına oturduğumda tek gözünü kırparak, 'Ne var?' dercesine suratıma bakınca ağlayan Eymen'i gösterdim. "Eymen'in bir rahatsızlığı var galiba Ömer." dedim üzgün olduğumu belli eden sesimle. "Sabahtan beri çok huzursuz. Hiçbir şey yemiyor, uyumuyor. Üstelik biraz ateşi de var. Bir çaresine bakmak lazım."

Göz ucuyla Eymen'e bakan Ömer, tahmin ettiğim gibi pek umursamadı oğlunu. "Anama bir söyle, o bilir ne yapılacağını." diyerek resmen başından savmaya çalıştı beni. Öfkeyle ofladım. "Çocuk hasta diyorum sana. Sağlık ocağına falan mı götürsek? Sultan teyzenin ilkel yöntemlerinin işe yarayacağını sanmıyorum." dedikten sonra ürkek bakışlarla bahçeye göz gezdirdim. Neyse ki Sultan teyze görünürlerde yoktu da duymamıştı beni.

"Zeynep, bir gün evde kalayım dedim, onu da zehir etmeyin bana. Hadi güzelim, git de anamdan yardım iste." diyerek iki parmağının arasında tuttuğu tütününden bir nefes daha çekti ciğerlerine. Böyleydi işte onun Eymen'e olan ilgisi, bu kadardı. Başka biri olsa, oğlu hasta diye üzülür, elinden geleni yapar, gerekirse ortalığı birbirine katardı ama Ömer bir baba gibi davranmıyordu. Eymen'i benimsemiyordu. Bu durum artık canımı sıktığı için içimdekileri dökmeye karar verdim. "Ömer." diyerek başladım söze. "Sen nasıl bir babasın? Oğlun hasta diyorum, hiçbir şey yemiyor, ateşi var diyorum ama senin umrunda bile değil. Ben geleli kaç gün oldu şu eve, senden daha çok benimsedim Eymen'i. Bu tavırların normal değil farkında mısın?"

Önündeki masada duran kül tabağına tütününü bastırarak söndüren Ömer, ağzından dumanlar çıkarken konuştu. "Seni ilgilendirmiyor benim tavırlarım." dedi göz ucuyla bana bakarak. "Sen benimsediysen sen ilgilen onunla. Bana karışma."

Yedi Köyün ZeynebiМесто, где живут истории. Откройте их для себя