🍂 '12

12.3K 490 25
                                    

'ay mıydı gün müydü yüzü
sandım ki zühre yıldızı
şavkı beni yaktı geçti...'

Elimdeki kırmızı gülleri yarım saattir yaptığım gibi tekrar kokladım yüzümdeki gülümseme eşliğinde. Bir haftadır soğuk davrandığım, mecbur kalmadığım sürece iletişime geçmediğim Ömer bu kez şaşırtmıştı beni. Sadece kırmızı güllerle değil, sözleriyle, tavırlarıyla gönlümü almıştı bir haftanın ardından.

Gülleri son kez koklayarak yatağın üzerine bıraktıktan sonra, uyanan Eymen'i kucağıma alıp aşağı indim. Sultan anneye yardım etmem gerekiyordu. Bahçeye inerek Eymen'i sedire oturttum. Ardından çeşme başındaki Sultan anneye doğru ilerledim.

"Şu fasulyeleri ayıklayıver kızım sana zahmet." Sultan annenin elindeki fasulye leğenini ve bıçağı aldım. "Tamam Sultan anne, yanına da pilav yapayım mı akşama?"

"Yap tabi ya, gelinimin eli pek lezzetli!" diyerek gülümseyen Sultan anneye mahçup bir gülümseme sunarak yanından uzaklaştım. Bahçedeki sedirin önündeki masaya leğeni bırakarak sedire oturdum. Emine abla da sedirde oturuyordu ve kocaman karnını tutuyordu eliyle. Hiçbir iş yapmıyordu, evdeki işlerin çoğu Sedef'le bana kalıyordu. Benim de hamile olasım geldi onu görünce.

"Ne o kız, hiç laf atmıyorsun?" diye sorduğunda fasulyeleri ayıklamaya başlamıştım. Yandan bir bakış attım Emine ablaya. "Nasıl gidiyor hamilelik?" diye sordum onunla muhabbet etmeyi hiç istemesem de.

"Ay çok yoruluyorum kız." Gözlerimi devirdim. Bütün gün oturarak da yorulmayı beceriyordu demek ki hamileler. "Ama az kaldı şükür ki, iki haftamız var. Ee Zeynep, sen düşünmüyor musun bebek hâlâ."

"Yok Emine abla, Eymen'e anca yetişiyorum ben. Bir büyüsün de." dedim ama Emine abla pek hoşnut olmadı söylediklerimden. Aramızda oturan Eymen kendi halinde garip garip sesler çıkarırken, çok gizli bir şey söyleyecekmiş gibi bana doğru eğilip fısır fısır konuşmaya başladı. "Eymen öz çocuğun değil senin. Senin de çocuk doğurmaya, anne olmaya hakkın yok mu canım? Hem ne olacakmış? Doğurursun, büyütürsün ikisini bir. Ayrıca Eymen büyüyene kadar çocuk yapmazsanız kısır diye adını çıkarırlar valla."

Gözlerimi kocaman açarak suratına baktım. İnsanlar beni kısır sanmasın diye mi çocuk yapacaktım yani? Bir kez daha dedikoduya ve elaleme lanet ettim. Kendi yolumuzu çizerken, 'elalem ne der?' diye sormayı bıraktığımız gün, gerçekten bu hayatı yaşayabildiğimiz gün olacaktı bana göre. Zaten benim hayatım da elalem denilen saçmalık ve dedikodular yüzünden mahvolmamış mıydı? Onlar yüzünden şu an evli değil miydim?

Emine ablanın söylediklerine bir cevap vermedim. Konunun değişmesi için, "Sedef nerede?" diye sordum. Aynı zamanda taze fasulyeleri ayıklamaya devam ediyordum.

"Bilmem, odasındadır. O da bir tuhaf bu ara. Yüzünden düşen bin parça." dediğinde, fasulyeleri ayıkladıktan sonra Sedef'in odasına uğramayı aklıma not ettim. Aklıma gelen düşünceyle birlikte Emine ablaya doğru döndüm. "Emine abla, sen kaç yıldır evlisin İsmail abiyle?"

"İki yılı geçti. Hayırdır kız?"

"Şey, sen Elif'i biliyorsundur o zaman." dedim çekinerek.

"Biliyorum tabi ya. Benden birkaç ay sonra gelin gelmişti bu konağa. Ne oluyor kız? Niye soruyorsun sen bunları?"

"Hiiç öylesine." dedim ama meraklı Emine abla durur mu? "Çıkar ağzındaki baklayı." deyince dayanamadım ve sordum. "Birbirlerini çok mu seviyorlardı?" dedim içimde bir yer bu sorudan rahatsızlık duysa da.

"Seviyorlardı ya. Ömer bunu Hacı Hüseyin'in kızının düğününde görmüş. Sonra Osman emmiye demiş, böyle böyle ben bu kızı çok beğendim diye. Kız da dünden razı zaten. Evlendiler sonra." Bir süre durakladı. "Kız pek huysuz çıktı be Zeynep. İlk aylarda hiç sorun yoktu, sonra kavga, gürültü eksik olmadı konaktan. Ömer'e çok çektirdi yollu. Sonra da aldattı zaten." Gözlerini kıstı. "Kız Zeynep, sakın benden duymuş olma bunları ha!"

Yedi Köyün ZeynebiWhere stories live. Discover now