🍂 '4

12.2K 580 82
                                    

'Elini tuttum sıcacıktı
Yüreği elimdeymiş gibi...'

Odamın kapısı açılınca, hâlâ pencereye bakmakta olan buğulu gözlerimi kapıya çevirdim. Babam gelmişti. Elinde kırmızı kuşağı ile kızına, Zeynebine veda etmeye gelmişti. Oturduğum sandalyede ayağa kalkarak ağlamamak için kendimi sıktım. Ağlarsam kızlar laf edecekti, çok uğraşmışlardı makyajım için. Ağır adımlarla yanıma gelen babam tam karşımda durduğunda onun da gözlerinin dolduğunu farkettim. "Kızına yazık ettin baba." dedim sesimin kırgın çıkmasına engel olamayarak. "Ellere verdin beni. Mutsuz bir evlilik yapmama mani olamadın."

"Mecburdum kızım, biliyorsun."

"Değildin. Dedikoduların son bulması için bunu yaptın ama mecbur değildin baba." diyerek babamı suçlamaya devam ettim. Halil abimin dediklerini yapmış, beni harcamıştı babam.

"Ömer çok iyi bir adam. Seni üzmeyeceğine eminim. Kızımı emin ellere emanet ediyorum." dediğinde daha fazla konuşmadım. Konuşmaya devam edersem dayanamayıp ağlayacağımı biliyordum. Babam elindeki kuşağı belimin etrafında iki kere çevirdikten sonra üçüncüde bağladı. Bekareti ve gayreti temsil eden kırmızı kuşak bağlama geleneğini saçma bulsam ve artık bakire olmasam da belime bağlanmasına mani olamamıştım.

Alnımı öpen babam, kulağıma eğilerek, "Mutluluğa doğru uç güzel kızım. Allı Zeynebim benim." dediğinde dişlerimi birbirine bastırdım. Ne abimi ne de babamı kolay kolay affetmeyecektim. Bu olaylarda hiç söz hakkı tanınmayan annemi ve Hasan abimi ise çok özleyecektim.

Duvağım örtülmüş, çeşitli dualar ve tekbirler eşliğinde evden çıkıyordum. Kapının eşiğinde takım elbisesiyle bana gülümseyen Hasan abimin koluna girerek evden çıkarken, annemin hıçkıra hıçkıra ağladığını görünce ben de dayanamamış, bırakmıştım sessiz gözyaşlarımı. Makyaj falan umrumda değildi o an. Evin önüne çıktığımızda küçük bir kalabalık bizi karşılarken, bakışlarım kızıl atımın yanında duran Ömer'e kaydı. Jilet gibi siyah damatlığı içinde oldukça heybetli ve yıkılmaz görünüyordu. Atın yanına geldiğimizde Hasan abimin kolundan çıkarak ata bindim. Ata binerken bana yardımcı olan Ömer, atın boynundaki yularından tutarak ilerlemeye başlamıştı. Yanımızda bize eşlik eden kalabalıkla birlikte köy meydanına doğru, çalan davullar, zurnalar eşliğinde ilerlemeye başladık.

Aslında ata binme geleneği eskide kalmıştı artık. Köyde pek kimselerin evlenirken ata bindiğini görmemiştim. Ama her zaman hayalimdi düğünümde Kızıl Ayaz'ıma binmek. Her ne kadar isteyerek yapmış olduğum bir evlilik olmasa da bu hayalimi gerçekleştirmek istedim ve babama ricada bulundum. Babam da geri çevirmemişti bu isteğimi.

Düğünün yapılacağı alana gelene kadar yolda önümüzü kesmeye çalışan çocuklara beyaz bir zarfın içinde para dağıttı Ömer. İfadesiz görünüyordu. Onun da mutlu olmadığını ama benim gibi mutsuz gözükmemeye çalıştığını anlamıştım. Umrumda değildi nasıl hissettiği. Bu evliliğe mani olabilirdi. Bunu kendi istemişti.

Köy meydanına yaklaşınca yine Ömer'in yardımıyla attan indim. Koluna girerek bekleme salonuna beraberce ilerlemeye başladık. Bizim köyde düğünler genellikle köy meydanında yapılırdı ve düğün öncesi gelinle damadın beklemesi için küçük bir salon yapmışlardı köy meydanına. İçeri girdiğimizde kapıyı kapattı Ömer. Yan yana konulmuş iki sandalyeden birine tam oturacaktım ki Ömer kolumu tutarak oturmama mani oldu. Uzun boyu nedeniyle başımı hafifçe kaldırarak suratına baktığımda iyice bana yaklaşmıştı.

Elleriyle duvağımı yavaşça açtığında yeşil gözleriyle öyle bir baktı ki, gözlerimi kaçırma ihtiyacı hissettim. "Duvak şimdi mi açılıyordu?" diyerek saçmaladığımda güldü. "Çok güzelsin Zeynep." diye fısıldadığında utançla tekrar kaçırdım gözlerimi. Alnımı öptükten sonra dudaklarıma kayan bakışlarıyla tedirgin olmaya başlamıştım. "Oturmak istiyorum." dediğimde belimi saran kolu buna izin vermemişti. "Ömer ne yapıyorsun? Bıraksana."

Yedi Köyün ZeynebiWhere stories live. Discover now