VEDA EDİYORUZ

734 33 10
                                    

    Annabeth ' in giydirdiği deli gömleği sırtımı kaşındırıyordu. Annabeth ' e bunu birkaç kez söylediğimde gülerek benimle dalga geçiyordu. Bense ona sahte öfkeli bakışlar atıyordum. Elena ve Luke ' ta aralarında bana kıkırdarken onlarla pek ilgilenmedim. Elena ' yı neşeli gördükçe bende mutlu oluyordum.
- Yosun kafa şimdi antrenman yapalım.
- Ne gibi bir antrenman bilmiş kız ?
- Deli taklidi.
- Pekala.
Vücudumu kasıp tuhaf hareketler yapmaya başladım. Ağzımı yamulttuğumda Annabeth kahkahayı bastı. Ona dişlerimi gösterip hırladım. Daha sonra Kronos ' a özgü kötücül kahkahalar atmaya başladım. En sonunda kapanış olarak kafamı defalarca ağaca vurup birşey sayıkladım.
- Ben deli değilim.
Gösteri bitince ağızları açık halde beni izleyen Luke ve Elena beni alkışlamaya başladılar. Annabeth ' in tuhaf bakışları beni ürpertiyordu.
- Gerçekten deli olmadığına emin misin yosun kafa ?
- Bilmem öyle miyim ?
- Sanırım biraz öylesin. Her neyse biz giriyoruz yarım saat sonra gelin.
Elena ve Luke onaylayınca Annabeth ile girişe doğru yürümeye koyulduk. Yakınlaştıkça hareketlerimi tuhaflaştırıyordum. Girişteki nöbetçi bana acır gibi bakarken kolayca içeri girdik. Lobideki kadın benim gibilere alışkın olduğundan dönüp bakmıyordu bile bana. Annabeth belgeleri uzatıp konuşurken bende kafamı duvarlara vurup kahkaha atmakla meşguldüm. Yapmayın ama , en zor görevi ben üstlendim. Deli taklidi hiçte kolay değil birkere. Bu yüzden lütfen dalga geçmeyin. Annabeth elindeki kartla birlikte beni sürüklemeye koyuldu. Etrafta kimsecikler olmadığından normal davranıyordum. Annabeth ile lavaboya girdiğimizde üstümdeki gömleği hızlıca çıkarıp elime uyku gazı tutuşturdu.
- Bize engel olabilecek herkese sık bu gazı.
- Engel olabilecek derken ?
Annabeth göz deviriyordu ama bunu ciddi olarak sormuştum. En sonunda önüme çıkan herkese sıkmaya karar verdim. Koridorda ilerlerken Annabeth çantasından çıkardığı aleti her odanın kapısına tutup birkaç saniye bekliyordu. Bunu Hephaistos kulübesi yapmıştı ve melezleri bulmak için çok işe yarar bir aletti. Alet tıpkı satirlerin melez kokusunu almaları gibi işliyordu. Aradığımız güçlü bir melez olduğundan bulmak daha kolay olacaktı. Koridorun başındaki güvenlik görevlisi bize bakarak telsize birşeyler söylerken panik oldum. Koşarak elimdeki gazı adamın suratına boşalttım. Annabeth söylene söylene yeni bir gaz çıkarıp bana verdi.
- Bu son gaz iyi kullan. Birkez fıslatman yeterli.
Telsizden gelen seslerle birbirimize baktık.
*Şüphelileri gözden kaçırma polis birazdan burada olur.*
Bulunduğumuz kattaki hiçbir odada melezi bulamamıştık. Alt kata indiğimizde delilerin bağırışı ve kahkahaları artmıştı. Hatta aleti kapıya tutarken bir tanesi beni kolumdan yakalamıştı. Elindeki keskin şeyi koluma batıracakken Annabeth yardımıma yetişmişti. Gerçekten o deli canavarlardan daha çok korkutmuştu beni. Birkaç hademe burada ne yaptığımızı sorduklarında onları da gazla bayıltıp boş bir odaya taşıdık. Birkaç odaya daha baktığımızda aletin sesiyle durduk. Aradığımız melez önümüzdeki odada olmalıydı. Yavaşça kapıyı açıp içeriye girdiğimizde küt sesiyle Annabeth yere yığıldı. Tam yanına gidecekken yanıbaşında biri belirdi. Benim yaşlarımda sarışın bir çocuktu. Yüzüne vuran gölgeden kim olduğunu göremiyordum. Bana doğru bir adım attığında kim olduğu anlaşıldı.
- Jason ?
- Percy ? Özür dilerim sizi başkası zannettim.
- Jason beni nasıl hatırlıyorsun ?
- Hayatımız değişti. Orden yaptı. Kime anlatsam inanmadılar bana. Lütfen inan.
- Biliyorum dostum , biliyorum.
Annabeth hala baygındı. Onu kucağıma alıp Jason ' a beni takip etmesini söyledim. Koridorda koşarken dışarıdan gelen siren sesleriyle yerimde durdum. Jason korku dolu gözlerle bana bakarken çabucak birşeyler düşünüp harekete geçtim. Boş bir odaya Annabeth ' i ve Jason ' ı koyup kapıyı kilitledim. Polisin onları bulmasını istemiyordum. Aklımda geliştirdiğim planla harekete geçtim. Polislerin hastanenin koridorundan gelen seslerini duyabiliyordum. Annabeth ve Jason ' ı koyduğum odanın tam aksine koşup bağırdım.
- Buradalar ! Yardım edin !
Polislerin yaklaşan ayak sesleriyle tekrar odaya gidip kapı kilidini açtım. Annabeth Jason ' ın boğazına yapışmış küfürler ediyordu. Onu belinden kavrayıp geri çektim.
- Annabeth o arkadaşımız.
- Onu tanımıyorum.
- Eski hayatımızda tanıyordun ama.
Annabeth sakinleşince Jason ' ı da alıp odadan çıktım. Polislerin sesi yaklaşıyordu. Annabeth ' in elinden tutup kapıya doğru koşarken Jason ' da yanımızdaydı. Kendimizi dışarıya attığımızda Luke ve Elena koşarak yanımıza geldiler.
- Araç hazır bizi takip edin.
Nereden araba bulduklarını sonra düşünmeye karar verdim ve koşmaya başladım. Külüstür bir arabaya hızlıca yerleştiğimizde Luke direksiyona geçti. Jason anlamsız gözlerle ona bakıyordu.
- Bu kim ?
- Seninle tanışmadan önce ölmüştü ama herşey değişince...
Luke kafasını çevirip bize baktı. Daha sonra tekrar yola döndü.
- Şu değişen hayat mevzusunu anlatabilecek var mı ?
Herkes meraklı gözlerle bana döndü. Oyalanmadan anlatmaya başladım.
- Bakın hayatımız değişmeden önce çok farklıydı. Mesela 21 yaşımdaydım. Luke yıllardır ölüydü , Enzo kötüydü ve Annabeth ' i öldürmüştü. Orden kutularını bir araya getirdiğimde gücü aklımı başımdan aldı ve Hades beni düzeltecek tek şeyin Annabeth olduğunu anlayıp onu hayata döndürdü. Daha sonra gelecekteki Annabeth kızımızla bizim zamanımıza geldi. Annabeth benim gelecekte kaybolduğumdan ve Orden ' ın kızımın peşinde olduğundan bahsetti. Kızımız Mia ' yı bana emanet edip geleceğe beni bulmaya gitti. Bunlardan sonra gözlerimi açtığımda 17 yaşımdaydım ve herşey değişmişti. Tabi değişen hayatımızdaki herşey Atlantis ile başladı. Ve bence orada son bulacak.
Anlattıklarımın hepsine ağar geldiğinin farkındaydım ancak gerçeği değiştiremezdim.
- Percy Jüpiter kampına gitmeliyim.
- Emin misin Jason ? Bence bu iyi bir fikir değil. Seni tanımıyorlar.
Elena konuşunca herkes ona baktı.
- Herşeyi düzeltmenin tek yolu Orden. Percy onu nasıl bulacağız ?
- Atlantis , Orden Atlantis ' te.
- Bundan nasıl bu kadar eminsin ?
- Atlantis onun şehri. Orden birşey istiyor , büyük birşey ve bunun için bana ihtiyacı var.
Yolun kalanı sessiz geçmişti. Kampa sabaha karşı vardığımızda nöbetteki melezler dışında ortalıkta kimse yoktu. Nöbetçilerden biri geldiğimizi Kheiron ' a haber vermeye gittiğinde yorgunluktan gözlerim kapanıyordu. İki gündür uyumamıştım. Kulübeme gidip yüzümü yıkadığımda azda olsa iyi gelmişti. Aynada kendime bakarken Orden arkamda belirdi. Yüzündeki korkunç gülümseme içimi ürpertmişti.
- Merhaba delikanlı. Seninle küçük bir gezintiye çıkacağız. Hazır mısın ?
Cevap vermemi beklemeden kendimi uzay boşluğunda buldum. Hem oradaydım hemde değildim gibiydi. Orden ' da yanıbaşımda belirince konuşmasını bekledim.
- Dünyayı görüyor musun ?
Kafamı hayır anlamında salladığımda elini şıklattı. Dünya gezegeni bir anda karşımda belirince şaşkınlıktan dilimi ısırdım. Orden halime gülüp konuşmaya devam etti.
- Gerçekten uzayda değiliz , sadece sana bazı şeyleri anlatmalıyım.
Elini sırtıma koyup dünyaya doğru ilerlediğinde bende onunla gidiyordum. Aniden yeryüzüne geri döndük.
- Bana ne anlatacaksın ?
- Sabırlı ol.
Bir süre öylece ilerledik. Sonra Orden herşeyi en başından anlatmaya başladı.
- Annem Gaia ve babam Uranüs güçlerimden korktukları için onları kısıtladılar. Bana yaptıkları şey yüzünden büyük güçlerimi kullanamıyorum ama onları seçtiğim kişiye verebiliyorum. Kutular bunun için bir araçtı. Yıllar sonra Atlantis ' i yarattım ve taşları şehrin merkezine koydum. Amacım doğru kişiyi bulmaktı. Taşların seçeceği kişiyi. Ve o kişinin soyumdan gelen , tanrı kanı taşıyan biri olabileceğini düşünemezdim.
- Soyumdan gelen derken ?
- Annen benim soyumdan geliyor , teknik olarak sende öylesin. Şimdi eğer bana katılmayı kabul edersen o büyük güçler senin olacak. Düşünsene tanrılardan çok daha güçlü olacaksın. Bana katıl Percy , birlikte evreni yönetelim. Evrenin efendisi olmak istemez misin ?
Anlattıkları ne kadar cazip gelse de bunu yapacak kadar kibirli değildim.
- Hayır.
Orden ' ın yüzünden afalladığı belli oluyordu. Belliki bu cevabı beklemiyordu.
- Damarlarında üç ırkın mirasını taşıyan birisi bu kadar aptal olamaz.
- Kusura bakma ama bugünlük teklifini reddeceğim.
- Pekala. Bunu yapmayacaktım ama sen kaşındın.
Önümde bir ekran açıldı. Ekranda melez kampının sıradan bir günü görünüyordu.
- Hayatları sana bağlı. Seçimini yap.
- Bana neden ihtiyacın var ?
- Çünkü o büyük güçlerimi kendim kullanamıyorum ! Tek kullanabilecek kişi de o güçlere layık olanlar ! Ve sen , kutuların şimdiye kadar seçtiği tek kişisin. Sen olmadan bunu yapamam. Şimdi seçimini yap. İyi düşün.
Anlattıkları delice geliyordu. Ne yapacaktım ben şimdi ? Kabul etmezsem arkadaşlarım ölecekti. Peki ya hangi seçenek daha iyi ? Arkadaşlarımın ölümü mü ? Tanrıların ölümü mü ? Orden zaman geçtikçe üstelerken iyice panik oldum. Onunla savaşacak kadar güçlü değildim. Hiç çıkış yolum yoktu. Ama belkide kabul edersem ve güçleri kazanırsam tanrıları yokedip evrene hükmetmek zorunda değildim ki.
- Beni zorluyorsun Percy.
- Peki kabul. Yap hadi.
Orden ' ın yüzünde memnun bir ifade belirdi. Daha sonra üç kutuyu yere koyup bir araya getirmemi istedi. Kutuları bir araya getirdiğimde üstüne üç damla kanımı dökmemi söyleyince kılıcım Dalgakıran ' ı çıkarıp elimi kestim. Üç damla kan kutulara düşünce içinden çıkan renkli ışıklar havada süzülüp içime girdi. Bu olağanüstü gücü zor zaptediyordum.
- Şimdi kontrolünü sağla. İyi iş başardın Percy , ödülünü alma vakti.
- Ne ?
Herşey karardı. Gözlerimi açtığımda çift kişilik bir yataktaydım. Yanımda kimse yoktu. Yataktan çıkıp pencereye gittim. İki katlı bir evin ikinci katındaydım. Dışarıda oynayan iki çocuk bana el sallarken bende onlara karşılık verdim. Bulunduğum odanın kapısı açılınca içeriye Annabeth girdi. Çok farklı görünüyordu. Omuzlarında biten sarı saçlarını yana atmıştı ve bu hali çok hoştu. Yüzündeki olgun ifade 17 yaşında olmadığını açıkça belli ediyordu. Yanındaki aynada kendimi gördüğümde kendi değişimimde gözümden kaçmamıştı. Annabeth yanıma gelip elimi tuttu.
- Çocuklara salıncak sözün vardı yosun kafa. Ne çabuk unuttun ?
- Çocuklar mı ?
- Evet. Mia ve Tony ' ye. Hadi seni bekliyorlar.
Annabeth odadan çıkınca kafam iyice karıştı. Aynanın başlığındaki zarfı görünce gidip elime aldım. Zarfın içinde Orden ' dan bir not vardı.
   Her zaman hayal ettiğin bir hayat verdim sana. Hayatının aşkı ve çocuklarınla istediğin mutluluğu yakalaman dileğiyle. Ha bu arada tanrıları yoketmemeye karar verdim , için rahat olsun yani. Hala melezsin , karın ve çocukların da öyle ancak yaptığım büyü sizi canavarlardan koruyacak. Sana verebileceğim en büyük hediye buydu Percy , bana çok büyük bir iyilik yaptın. Herşey için teşekkürler.
                                 ORDEN...

Yüzümdeki gülümsemeyle zarfı kenara koyup odadan çıktım. Her zaman hayal ettiğim bir hayat beni bekliyordu. Annabeth ve çocuklarımla birlikte huzur içinde yaşayacaktım.

Ben Percy Jackson , Poseidon ' un oğluyum , Atlantis ' in layık kralıyım. Hikayem son bulmadı , bulmayacak. Bu yolda başımdan birçok şey daha geçecek. Belki öleceğim , belki acı çekeceğim , belki de hiç olmadığım kadar mutlu olacağım. Ama ben tüm bunları yaşarken siz yanımda olacaksınız. Biliyorum , çünkü sizi çok iyi tanıyorum. Kendinize iyi bakın melezler. Yeni maceralarda görüşmek üzere. 👋👋👋

POSEİDON ' UN İKİZLERİ : ATLANTİS KRALLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin