NEREMİTLER

527 28 6
                                    

Yaklaşık iki gündür aynı pozisyondayım. Bacağımdan geçtim vücudumu hissetmiyorum neredeyse. Ambrosialarım da tükenmişken açlık ve susuzlukta iyice hissettirmeye başladı kendini. Tobias benimle sohbet ediyor , şakalaşıyor ancak bir türlü yardım etmiyor. Tamam lavların önünü kaya ile kesmiş olabilir ama bacağımdaki kayayı kaldırmama yardım da edebilir sonuçta. Ona karşı sebebini anlayamadığım bir yakınlık hissediyorum. Adam tam benim kafadan. Adam dediğime bakmayın olsa olsa benden iki yaş büyük. Gökyüzünü özledim , temiz havayı özledim ama en önemlisi Annabeth ' i özledim. Onun fırtına grisi gözlerini özledim. Tartarus ' tayken en azından yanımdaydı , birlikteydik. Orada birlikte hayat mücadelesi vermiştik ve birlikte çıkmıştık. Yanımdaydı , bana güç veriyordu ancak şuan yok. Ne kadar bencilim , Annabeth benimle yeraltına düşmedi diye üzülüyorum. Siz bana bakmayın açlık kafa yaptı bende sanırım.
- Ne düşünüyorsun ?
Tobias ' ın sorusuyla düşüncelerimden sıyrıldım.
- Hiç , düşünüyordum öyle. Sana birşey soracağım.
- Sor.
- O kadar konuştuk , sohbet ettik ama bana hiç yardım etmiyorsun. Neden ?
Tobias derin bir iç çekip konuştu.
- Çünkü hiç arkadaşım yok ve sana yardım edersem sende gideceksin.
- Sende benimle gelirsin.
- Gerçekten mi ?
- Elbette.
Yalan söylemiyordum , onunla kampa gidebilirdim. Tobias heycanla kayayı bacağımın üstünden kaldırmaya çalıştı. O uğraştıkça canım yanıyordu. Kaldıramayacağını anlayınca kaydırmayı denediğinde bu sefer işe yaramıştı. Bacağımın yarısı kayadan kurtulmuşken Tobias yüzündeki korku dolu ifadeyle karşıya baktı. Onun baktığı yere bakınca ellerinde sopa dolu adamlar gördüm. Hepsi bize kurt sofrasındaki kuzuymuşuz gibi bakıyorlardı.
- Tobias kim bunlar ?
- Neremitler. Kavgadan zevk alırlar.
Adamların en iri olanı öne çıkıp konuştu.
- Bizde yeni av arıyorduk. Poseidon ' un oğlu büyük sürpriz oldu. Hey baksana , yaşayan en güçlü melez olduğun doğru mu ?
- Gel de yakından göstereyim.
Tobias ' ın uyarıcı bakışlarını aldırmıyordum. Zira adam beni hiç mi hiç korkutmuyordu. Adamın kahkahalarıyla tekrar ona döndüm.
- Seni sevdim çocuk. Benimle bir düelloya ne dersin ? Kazanırsan sizi rahat bırakacağız. Anlaştık mı ?
Kafamda durumu kısaca tartınca düellodan başka şansım olmadığını anladım. Tobias ' ın ısrarlarına rağmen düelloyu kabul ettim. Belki bir mucize olurdu da ben kazanırdım. Ancak bu bacakla işim zor değil imkansız görünüyordu. Adamlar kayayı bacağımdan kaldırınca keskin bir ağrı hissettim. Tobias ' ın yardımıyla ayağa kalktım.
- Tobias suyun var mı ?
Cevap vermeden belindeki küçük çantadan su şişesi çıkardı. Suyu bacağıma dökerken yavaş yavaş iyileştiğini hissedebiliyordum. Kalan suyu da içtiğimde kendimi çok daha iyi hissettim. Hafif topallasam da iyi hissediyordum. Cebimden Dalgakıran ' ı çıkarıp hazırda bekledim. Tobias neremitlerle birlikte kenara çıkınca rakibim karşıma geçip sinsice sırıttı.
- Senden iyi köle olur çocuk , bu yüzden seni öldürmeyeceğim.
- Birincisi ben kimsenin köleliğini yapmam. İkincisi seni öldürdüğüm zaman bir köleye ihtiyacın olmayacak.
Adamın kahkahaları artarken benimde kendime olan güvenim yavaşça gidiyordu.
- Gel bakalım çocuk.
Kılıcımı kaldırıp öne atıldım. Hamlemi direk boynuna yapmıştım. Bunu kolayca savurur savurmaz kabzayı yanağıma geçirdi. Yanağımda açılan yarıktan boylu boyunca kan boşalırken sersemledim. Adam sersemliğimi fırsat bilip elindeki kılıçla hamle yaptı. Zamanında kendimi toparlayıp hamlesini savuşturdum. Karnına attığım tekmeyle geriye düştü. Bana kin dolu bakışları arasında hızlıca ayağa kalkarken onun hamle yapmasını bekledim. Beklediğim gibi zaman kaybetmeden ileri atılıp hamle yaptı. Bir süre kılıç tokuşturduktan sonra kendimi yerde buldum. Üstüme çıkıp beni yumruklamaya başladığında kahkaha atıyordu. Ard arda yumruk yemek beni mahfetmişti. Adamın kahkahaları da iyice sinirlenmeme sebep olurken nasıl yaptım bilmiyorum ama yerden çıkan su onu üstümden attı. Adam ağzına dolan suyu tükürürken ben suyla güçleniyordum. En sonunda tamamen iyi hissettiğimde ellerimi iki yana açıp sulara hükmettim.
Boynumdaki acıyla yere yığıldım. Sanırım az önce boynumdan elektroşok yemiştim. Adam ayağa kalkıp karşıma dikildi. Yüzündeki iğrenç gülümsemeyi yoketmek istiyordum ancak kımıldayacak halim yoktu.
- Kabul ediyorum seni hafife aldım çocuk. Şimdi benimle geliyorsun.
Neremitlerden biri beni sırtına alırken biri de Tobias ' ı ellerinden bağladı. Yola çıktığımızda bir ara bilincimi yitirmiştim. Kendime geldiğimde Tobias yanımda yoktu ve neremitlerin sayısı yarıya inmişti. Düellodaki rakibim olan adam karşıma dikildiğinde reflex olarak geriye çıktım. Sonrada bunu yaptığım için kendimi aptal gibi hissettim.
- Demek uyandın. Benim adım Gally ve sen bana efendim diyeceksin.
Bu dediğine güldüğümde yüzünde kızgın bir ifade belirdi.
- Ben sana efendim diyeceğim. Güldürme beni saman kafa.
Karnıma attığı tekmeyle nefesim kesildi.
- Seni henüz öldürmeyeceğim. Arkadaşının yaşamasını istiyorsan dediğimi yap.
Bu sefer yüzünde kızgın bir ifade beliren bendim.
- Ne oldu çocuk sesin çıkmıyor. Şimdi kalk bana yemek getir.
Tobias ' ın hayatı için gururumu bir kenara bırakıp bu pisliğin dediklerini yapmaktan başka çarem yoktu. Ayağa kalktığımda sakat bacağıma takılmış bir zincir farkettim. Zincirin diğer ucu duvara sabitliydi. Gally zincire baktığımı farkedince sakat bacağıma sert bir tekme attı. Acıyla inlerken gözüm sulanmıştı.
- Ne o şimdide ağlayacak mısın ?
Farkında olmadan yeri salladığımda hala kinle Gally ' ye bakıyordum.
- Arkadaşının hayatını düşün çocuk !
Sinirlerime hakim olarak sallantıyı durdurdum.
- Ha şöyle. Şimdi bana yemek getir.
Dediğini yaparak ileride pişen kazanların başına gittim. Masa üstünde duran tabaklardan birini alıp kazandaki etleri koydum. Kazanlara zor yetişmiştim çünkü ayağımdaki zincir daha ileri gitmemi engelliyordu. Topallayarak Gally ' nin oturduğu çakma tahta ilerledim. Bacağım attığı tekmeden beri ağrıyordu. Yemeği tahtın yanına bırakıp duvar kenarına oturdum. Gally etleri tek lokmada yerken gözlerimi kapatıp ağrımın geçmesini bekledim. Ancak ağrım geçmek yerine daha da artıyordu.
- Çocuk ! Doymadım yine getir.
İçimden küfürler savura savura önüne tekrar yemek getirdim. Sanırım bu işkence hiç bitmeyecekti.

****************************

Yeraltına gireli bir gün olmuştu ancak Percy ' den biz iz yoktu. Elena ' nın ümidi gittikçe tükenirken Annabeth buna müsade etmiyordu. Percy için dayanıyordu. Yeraltında dolaşmak bir işe yaramadığından iki gruba ayrıldılar. Annabeth Enzo ile grup olmuşken , Elena Nico ve Luke ile grup olmuştu. Yeraltının farklı bölgelerine ayrılan tünellerden geçerken Annabeth ' in içinde tarif edemediği bir his vardı. Bir şekilde Percy ile kavuşacağını hissediyordu. O hisse tutunarak ilerledi o tünelde. Enzo onun bu haline üzülüyordu. Bu yüzden Percy ' yi bulmak için elinden ne gelirse onu yapacaktı. Ne pahasına olursa olsun.

****************************

Ağrım dayanılamaz bir hal alırken istemsizce inliyordum. Neremitler de bu halimden istifade edip sürekli beni itip kakıyorlardı. Tobias olmasa tek hareketimle bu pislikleri toprağa gömebilirim. Gally ' de bunu çok iyi bildiğinden beni sürekli Tobias ile tehtit ediyordu. Bazen o kadar dayanılamaz bir hal alıyor ki yaptıkları , istemsizce yeri sallıyorum. Tek umudum arkadaşlarımın beni bulması.

*Geciken bölüm için üzgünüm. Haftasonu telafi edeceğim.*

POSEİDON ' UN İKİZLERİ : ATLANTİS KRALLIĞIOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz