İNANMAK İSTİYORUM

778 38 9
                                    

    Kampta geçen sıkıcı bir haftanın ardından artık şüpheleri üstüme çekmeye başlamıştım. Akşamları gizlice kamptan çıkıp bazı kişilerle görüşüyordum. Aradığım şeyse Orden kutularının haritasıydı. Tanıştıklarımın çoğu beni kandırmaya çalışan kişilerdi. Hatta bir seferinde Kara Kedi lakaplı bir kızla tanışmıştım. Annesi antik yunandan ismini hatırlamadığım bir yaratıktı. Babasının insan olmasından kaynaklı olarak kızın görünüşü insandı. Annesinden aldığı güçlerle insanüstü özellikler gösteriyordu. Benim haritaları aradığımı duyduğu için Iris mesajıyla bana ulaşıp elinde haritaların olduğunu söylemişti. Ben ona ne kadar güvenmesemde en ufak bir yardımı geri çeviremiyordum. Görüşmemizde benden onunla sevgili olmamı istemişti. Ben reddedincede onunla olmadığım sürece haritaları alamayacağımı söylemişti. Durumu Elena ' ya anlatınca Kara Kedi ile kendi görüşmeye gitmiş , görüşme sonunda onu depremle yer altına gönderip geri gelmişti. Yaptıklarını bana anlatırken ağzım açık onu dinlemiştim. Onunsa tek yaptığı beni azarlamak olmuştu. Tam olarak şunları söylemişti bana ;
" - Bu kadar yakışıklı olmak zorundamısın Percy !? Bide olmadık kişileri peşine takıyosun ! "
Söylediklerini gülerek dinlemiştim. Zaten o da şakayla karışık azarlamıştı. Biz tüm bunları yaşarken haritalar hiç ummadığımız bir şekilde elimize ulaşmıştı. Birgün Poseidon kulübesinin önünde bir zarf  buldum. İçinde kalan iki kutunun haritası vardı. Haritalardan çok zarfın arkasındaki yazı dikkatimi çekmişti. Yazıyı okurken nefes alamadığımı hissetmiştim. Zarfın arkasında şu yazıyordu ;

Eğer birgün gidersen darılırım sana. Tut elimi hiç bırakma. Seninle güzel bu dünya.

Bu Annabeth ile olan fotoğrafımızın arkasında yazan yazıydı. Annabeth ' in yazdığı , 3 yıl sonra beni ağlatan tek şeydi. Bu zarfı o göndermiş olabilir miydi ? Bilmiş kızım hayatta olabilir miydi ? Sevinç gözyaşlarıyla Elena ' nın yanına koştum.
- Elena ! Elena !
- Sakin ol ne oldu ?
Ben sevinçten kekelerken Elena bana bir bardak su içirdi ve baştan anlatmamı istedi.
- Kulübenin önünde bir zarf buldum. İçinde kutuların haritası vardı. Zarfın arkasında bir söz yazıyordu. Annabeth ' le olan fotoğrafımızın arkasında yazan sözün aynısı. Elena , fotoğraftaki sözü Annabeth yazmıştı. Zarftakini de o yazmış olabilir. Elena o yaşıyor olabilir !
Elena bana acıyan gözlerle bakıyordu. Elini koluma koyup konuşmaya başladı. Ancak ben sözünü yarıda kesmiştim.
- Percy , bak...
- Bana inanmıyorsun. Hatta delirdiğimi düşünüyorsun.
- Percy yanlış anladın. Ben...
- Ben yanlış falan anlamadım. Bu sözü başka kim yazabilir !? Haritaları kim kapıma koyup gidebilir !?
- Percy mantıklı düşünemiyorsun. Annabeth öldü. Neden kabullenmiyorsun ?
- Ben gayet mantıklı konuşuyorum.
Aklıma aniden Nico geldi. Annabeth ' in gerçekten ölüp ölmediğini ondan öğrenebilirdim. Elena ' ya cevap vermeden koşarak Hades kulübesine gittim. Kapıyı sertçe çaldığımda Hazel uykulu bir şekilde açtı.
- Percy burada ne arıyorsun ?
- Nico ' yu çağırır mısın ?
Hazel tam onu çağırmaya yönelmişken Nico kapıda belirdi.
- Percy ne oldu ?
- Nico sormam gereken birşey var benimle gel.
Onu beklemeden Annabeth ' in mezarına koşmaya başladım. Nico ' da peşimden beni takip ediyordu. Mezarın başında durunca Nico ' da arkamda durdu.
- Nico onu hissediyor musun ?
- Percy... Söyleyemem.
Cevabını duymamış gibi tekrar sordum.
- Nico onu hissediyor musun ?
- Percy bunu söyleyemem.
- Neden ya neden !?
- Öldü ! Annabeth... Öldü. Kabullen artık !
Nico koşarak uzaklaşınca öylece kalakaldım. Aklım zaten inanıyordu ancak kalbim reddediyordu. Kalbim adeta bas bas bağırıyordu. Bir şekilde inanıyordum zarfı koyanın Annabeth olduğuna. Belkide inanmak istiyordum. İnanmak istiyordum yaşadığına... İnanmak istiyordum bana geri döneceğine... Yosun kafa deyişine... Ama olmayacaktı. Bana birdaha yosun kafa diyemeyecekti. Ancak kalbim inatla reddediyordu. Susturamıyordum onu. Ben düşüncelerimin denizindeki akıntıda akıp giderken Jason ' ın sesiyle kendime geldim.
- Percy. Dostum kampı ayağa kaldırdın bu gece. Neler oluyor ? Ne bu halin ?
- Sonra Jason , sonra.
Sendeleyerek kulübeye doğru yürüdüm. Elena ' dan özür dilemeliydim. Onu haklı olduğu halde azarlamıştım. Kulübeye girdiğimde Elena haritalara bakıyordu. Beni farkedince haritaları bırakıp ayağa kalktı. Ben hızlıca ona sarılınca afalladı.
- Haklıydın... Özür dilerim... O... O öldü...
Kelimelerim hıçkırıklarım arasında boğulurken Elena beni susturdu. Daha sonra yatağıma yatırıp üstümü örttü.
- Uyu hadi , ben yanındayım.
Sonunda kendimi uykunun rahat kollarına bıraktım. Deliksiz , uzun bir uykudan sonra Elena beni uyandırdı.
- Uyan hadi uykucu öğlen oldu. Daha kutuları bulacağız.
Gözlerimi açmakta direnirken suratıma dökülen suyla birlikte yerimde sıçradım. Elena ' ya ters ters bakarken bana sırıtıyordu.
- Hiç ummadığın bir anda bunun hesabını soracağım.
- Umarım sorarsın. Hem sana bir haberim var.
- Neymiş o ?
- Kutuların yerini buldum. Biri Olimpos ' ta diğeri Tartarus ' ta. Bu biraz ironik olabilir.
- Hemde nasıl. Üç büyükler üç Orden kutusunu aralarında paylaşmışlar.
- Percy Atlantis daha fazla dayanamaz. Sen Olimpos ' taki kutuya git , ben Tartarus ' a gideceğim. Zamanımız yok.
- Pekala , Kheiron ' a ne diyeceksin ?
Elena tek kaşını kaldırıp imalı bir şekilde bana baktı.
- Sence ne söylemeliyim.
Bunun bir soru olmadığı açıkça belliydi. Elimi çeneme götürüp düşünür gibi yaparken Elena gözlerini devirdi.
- Atlantis ' e gideceğimizi söyleyeceğim tabiki.
- Ben nasıl düşünemedim ?
Bunu hayret verecek şekilde söylediğimden Elena gülmeye başladı. Daha sonra Kheiron ile konuşmaya gidince bende yolculuk için çanta hazırladım. Yüzünde rahat bir ifadeyle dönünce izin alabildiğini anladım. Birlikte kamptan çıktık. Ona çılgın taksi şöförlerini çağırdığımda bana ters ters bakıyordu. Bense gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Taksi gelince onun binmesini bekleyip Karakorsan ' ı çağırdım. Karakorsan gelince birlikte Empire State ' e doğru uçuşa geçtik. Bir saat sonra Empire State ' e vardığımızda Karakorsan beni uygun biryere indirip geri döndü. Temkinli adımlarla Empire State binasına girdim. Girişteki adamın bağırışlarına aldırış etmeden asansöre binerek 500. kata bastım. Asansör tuhaf müziği ile yükselirken haritayı çıkararak kutunun tam yerine baktım.
- Benimle dalga mı geçiyorsun ?
Kendi kendime haritayla konuşurken kutunun yeri gerçekten benimle dalga geçiyordu.
- Hayır yani neden Zeus ' un tahtının altında olmak zorundasın ki ? Off.
Asansör durunca haritayı çantama koydum ve kapının açılmasını bekledim. Kapı açılınca koşarak mimari bir yapının arkasına saklandım. Bu yapıda Annabeth ' in eseriydi. Bilmiş kızım burada yokken bile beni koruyordu. Yapının önünden geçen nemfleri görünce iyice yerime sindim. Onlar geçince tekrar koşmaya başladım. Elbette başıboş bir şekilde taht odasına dalmayacaktım. Tanrıların bu saatte taht odasında olmadıklarını bilecek kadar akıllıydım çok şükür. Ancak fazla zamanımda yoktu. Hızlıca taht odasına gelip Zeus ' un tahtının önünde durdum. Bu devasa tahtın altındaydı kutu. Onu oradan nasıl alacaktım ? Tahtın boyumun yettiği yerlerine bakıp bir yol aradım. Tam pes edecekken elim birşeye denk geldi. Onu çekip çıkarınca Orden kutusu olduğunu anladım. Kutuyu elimde evirip çevirirken enerjimin azaldığını hissediyordum. Babam haklıydı , kutu benden besleniyordu. Gücümü almasına daha fazla müsade etmeden kutuyu çantama koydum. Ben fazla kolay olduğunu düşünürken taht odasında güçlü bir ses yankılandı. Bu kalın sesi nerede duysam tanırdım.
- Demek bir hırsızımız var.
- Ares...
- Aldığın şeyi geri bırak Poseidon ' un oğlu.
Ses heryerden gelirken Ares bir anda karşımda belirdi.
- Bırakmazsam ?
- O zaman ölürsün.
- Son karşılaşmamızdan bu yana dersini almamış gibi görünüyorsun.
Ares ' in gözleri ateş saçarken Afrodit birden yanında belirdi.
- Kutsamama layık birini öldürmene izin veremem Ares.
Ares homurdanırken Afrodit bana dönerek konuştu.
- Gitmene izin vereceğim Perceus ancak ileride keşke oradan sağ çıkmasaydım diyeceksin.
Birşey söylemeden taht odasından çıktım. Afrodit ' in ne demek istediğini anlamamıştım ancak bilmekte istemiyordum. Asansöre binerek aşağıya indim. Görevlinin öldürücü bakışları arasında Empire State ' den çıkarak Karakorsan ' ı çağırdım. Karakorsan ' ı beklerken Elena ' ya Iris mesajı gönderdim. Mesajda yüzünde memnun bir ifade vardı. Belliki onunda işi yolunda gitmişti.
- Percy hallettin mi ?
- Evet , sen ?
- Kutuyu buldum. Sen şimdi Long Island körfezine git. Kheiron ' daki kutuyu alıp yanına geleceğim.
- Tamam. Dikkat et.
- Sende.
Mesajı bitirdiğimde Karakorsan çoktan gelmişti. Sırtına binerek Long Island körfezine uçmasını söyledim. Gökyüzünün loşluğunda uçuşa geçtik.

POSEİDON ' UN İKİZLERİ : ATLANTİS KRALLIĞIWhere stories live. Discover now