ÖLÜMÜN ARMAĞANI

694 39 9
                                    

    Melez kampını almak beklediğimden daha kolay oldu. Nico gibi bağışık melez hiç yoktu. Sanırım Nico türünün tek örneğiydi ve bu onu öldürmem gerektiği anlamına geliyordu. O çocuğa yazık olacak. İyi dövüşüyor ve salak ablası Hazel ' ın aksine güçlerine gayet hakim. Hazel ' in saçma büyü gücü pek işime yaramıyor. Özelliklede elimde Orden ' ın büyüsü varken.
    Ordumla birlikte Jüpiter kampına yol alırken tanrıların gönderdiği birçok engelle karşılaştım. Ancak hepsinin sinek vızıltısından farkı yoktu. Beni yolumdan alıkoymayı bırak geciktiremiyorlardı bile. Gülmeden edemiyordum doğrusu. Ancak içimde birşeylerin yanlış olduğuna dair bir his vardı. Sanki önemli birşeyi yanlış yapıyordum ve sonunda bu beni çok pişman edecekti. Bu histen birtürlü kurtulamıyordum. Kurtulamadığım bir diğer hissim ise izlenmemdi. İzlendiğime dair olan hissim beni tedirgin ediyordu. Clarisse , Frank , Hazel ve Jason ' a etrafı kolaçan etmelerini söyledim. Kısa bir süre sonra önüme elleri bağlı birini getirdiler. Siyah saçlı bu çocuğun başı önüne eğik olduğundan yüzünü göremiyordum. Jason saçlarını sertçe kavrayıp yukarı çekince çocuğun Nico olduğunu gördüm. Nico bana iğrenir gibi bakıyordu. Yalan değil hislerimiz karşılıklıydı.
- Vay vay vay... Burada ne arıyorsun ?
- Sana Annabeth ' ten mesaj getirdim.
Bakışlarımı Nico ' dan kaçırarak konuştum. Annabeth denen bu kız beni nasıl bu kadar etkileyebiliyordu ki adını duyunca bile böyle oluyordum ?
- Ölü birinden ne mesaj getirmiş olabilirsin ki ?
- Kendin gör.
Ellerinin bağını bir anda çözerek ellerini yere koydu. Yerde bir çukur oluşunca birkaç adım geriye gittim. Diğerlerine geri çekilmelerini söyleyip bekledim. Tahminim doğruysa Nico Annabeth denen kızın ruhunu çağırıyordu. Kısa bir süre sonra yerden bir ruh yükseldi. Bedeninin tamamı yerden çıkana kadar gölgeden ibaretti. Nico ' nun sesiyle dikkatimi ondan alıp çok yakınında olduğumu farkettim.
- Annabeth Chase.
Ruh tamamen yerden ayrılınca gölge hali gitti ve soyut bir hale geldi. Yüzü çok net görülebiliyordu. Kafamı yüzüne çevirdiğimde gözümden istemsizce akan bir damla yaşı durduramadım. Neden ağlıyordum onu bile bilmiyorken Annabeth ' in yüzünden alamıyordum gözlerimi.
- Percy sana ağlamamanı söylemiştim ama. En sonunda bir araya geleceğiz yosun kafa. Ancak önce içindeki sana ulaşmalısın.
- Nasıl yapacağım ?
Kelimeler ağzımdan istemsizce dökülmüştü. Bunları söylemek istememiştim.
- Percy sen...
Sözünü keserek araya girdim.
- Kes sesini ! Kimsin sen !? Kafamı karıştırmayı bırak !
Bir yanım delice ona sarılmak isterken diğer yanımsa onun defolup gitmesini istiyordu. İçimdeki bu bilinmezlikte neydi böyle ?
- Percy benim , bilmiş kızın...
- Bilmiş kızım...
Nico araya girdi.
- Dinle onu , uyan artık.
Herşeye rağmen reddediyordum.
- Defol git buradan !
Bunu söylememin ardından Annabeth ' in ruhu yok oldu. Nico ' da o sırada gölge yolculuğuyla kaçmıştı. Kafamı karıştıran düşünceleri kafamdan silip yola devam ettim. Uzun bir sürenin ardından ordumu ikiye katlayacağım Jüpiter kampına varmıştık. Burayıda aldıktan sonra tek bir yer kalıyordu geriye ; Olimpos.

Nico ' nun Ağzından...

    Herkes Annabeth ' e dalmışken gölge yolculuğu ile kaçmak kolay olmuştu. Kaçar kaçmaz bir su birikintisi ve ışık bulup babama Iris mesajı gönderdim.
- Baba Percy ' ye Annabeth ' in ruhunu getirdim ancak yeterli olmadı. Onu hayata döndürmelisin.
- Lanet ! Ruha karşılık ruh lazım. Yoksa denge bozulur.
- Kimseyi kurban edemem.
- Zorundasın. Kurbanı öldürürken Annabeth ' in ismini söyle.
- Bunu nasıl yaparım !?
- Yapacaksın dedim Nico !
Babamın bir el hareketiyle mesaj kayboldu. Benden bunu nasıl isterdi ? Suçsuz birini nasıl kurban ederdim ? Lanet olsun ! Asla böyle birşey yapmam. Diğer yandan babam haklıydı. Ölüm ile yaşam arasındaki denge bozulursa sebepsiz ölümler ve hayata dönmeler yaşanabilirdi. Bu hiç olmamıştı bildiğim kadarıyla. Kara kara kimi öldüreceğimi düşünürken aklıma tek birşey geldi ; neden kendimi öldürmeyeyim ki ? Kendimi öldürmede karar kılıp hazırlık yaptım. Hazırlığımsa bıçağı elime almaktan ibaretti. Bıçağı göğsüme tutarak derin bir nefes aldım. Tam havaya kaldırıp saplayacakken birisi bıçağı tutarak elimden aldı.
- Kalipso ?
- Ne yapıyorsun sen Angelo !?
Ben aval aval ona bakarken Kalipso kolumdan tutarak ağaçların arkasına sakladı beni.
- Kalipso burada ne arıyorsun ?
- Olanları duydum. Orden ' ın büyüsünü iyi bilirim. Percy kutuları birleştirmiş.
- Evet. Onu uyandıracak tek şeyse Annabeth.
- Ama o...
- Öldü. Babam ruha karşılık ruh verebileceğini söyledi. Kendi ruhumla Annabeth ' inkini değiştirecektim ama sen engel oldun.
- Ne yapmamı bekliyordun ? Dinle beni Hades ' e götürmelisin.
- Neden ?
- Babam Atlas ' tan aldığım önemli birşeyi onunla paylaşacağım.
Bunu demesiyle birlikte gölge yolculuğuyla onu babamın sarayına götürdüm. Babam Kalipso ' ya aval aval bakarken araya girdim.
- Baba bu Kalipso , kurban etme sırasında beni durdurdu ve sanırım başka bir fikri var.
- Dökül bakalım.
Kalipso babamın bu tavrına rağmen konuşmaya başladı.
- Size birşey getirdim.
Boynundaki yakut kolyeyi çıkararak babama verdi. Kolye birkaç saniye arayla ufak bir parıltı verip duruyordu. Bu yanıp sönen parıltı babamı şaşırtmış olmalı ki kolyeyi eline aldığından beri küçük parıltıya bakıyordu. Kalipso kısa bir süre sonra açıklamaya koyuldu.
- Kolyedeki parıltı bir ruha ait ; annemin ruhuna... Düşündüm ki Annabeth ' i annemin ruhuyla geri getirebilirsiniz.
- Doğru düşünmüşsün çocuğum. Nico ' da ellerini kana bulamaz bu şekilde. Şimdi geriye çıkın.
Kalipso ile birlikte iyice geriye çıktığımızda babam anlayamadığım birşeyler yaptı. Daha sonra bakışlarım istemsizce yerde oluşan bedene kaydı. Yoktan varolan beden ışık saçıyordu. Işık bir anda artınca elimi gözlerime siper ettim. Kalipso ' nun da aynısını yaptığını tahmin edebiliyordum. Işık aniden kesilince elimi indirdim ve yerde hareketsiz yatan Annabeth ' e baktım. Geçirdiğim şoktan Annabeth ' in öksürükleriyle çıktım. Yanına koştuğumda tek birşey sayıklıyordu.
- Percy... Percy...
Gözlerini açtığında kalkmasına yardım ettim. Şaşkınlığımı hala üstümden atamamıştım.
- Nico neler oldu ?
- 3 yıldır ölüydün. Artık hayattasın , Percy ' nin bilmesi gerekiyor.
- Nerde peki ?
- Uzun hikaye. Anlatacağım ancak önce şunu söylemem lazım. Percy güçlü bir büyünün etkisinde ve onu kendine getirmezsen Olimpos ' u ele geçirip tanrıları yok edecek.
Kalipso ' nun yanıma gelmesiyle onunda burada olduğunu yeni hatırladım. Babamdan onu yeryüzüne göndermesini istedim. O da yaptığı fedakarlıktan dolayı kabul edip Kalipso ' yu yeryüzüne gönderdi. Daha sonra Annabeth ' in elinden tutarak gölge yolculuğuna çıktım. Annabeth hiçte hayata yeni dönmüş gibi durmuyordu. Elleri bir ölününkinin aksine sıcaktı. Bunu düşündüğümü anlamış olacak ki konuşmaya başladı.
- Sanki bir rüyadan uyanmış gibi hissediyorum. Gerçekten 3 yıl mı oldu ?
- Evet. Percy yokluğunda çok acı çekti. Seni görünce vereceği tepkiyi merak ediyorum doğrusu.
- Onu daha dün görmüş gibiyim. Ancak sana bakıyorum boyun uzamış , saç şeklin değişmiş ve gerçekten büyümüşsün. Percy değişmiş midir acaba ?
- Öldüğün zaman kampı terketti. Buralara döneli bir ay bile olmadı sanırım. Geldiğinde ne kadar değiştiğini görmemek imkansızdı. Sende çok değişik duruyorsun.
- Nasıl yani ?
- Öldüğün zamanki gibi değilsin. Sanırım babam seni 18 değilde 21 ' inde hayata döndürmüş. Saçların daha uzun ve yüzün olgunlaşmış.
Gölge yolculuğumuz bu sohbetimizle sürerken geldiğimizi anlayınca yolculuğu bitirdim. Kendimi biraz bitkin hissediyordum. Buna rağmen heycanlıydım. Percy Annabeth ' i görünce ne yapacaktı acaba ? Bunun merakıyla ilerledim. Annabeth ' de yanımdan geliyordu. Jüpiter kampının yakınlarında bir yere saklanarak kampı gözlemlemeye koyuldum. Annabeth ' te aynı şekilde izlerken bir anda ağlamaya başladığını farkettim. Baktığı yere bakınca Percy ' yi izlediğini anladım. Artık beklemenin bir anlamı yoktu. Yosun kafa ve bilmiş kızın kavuşma vakti gelmişti.

POSEİDON ' UN İKİZLERİ : ATLANTİS KRALLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin