GERİ DÖNÜŞ

2.2K 63 16
                                    

    3 yıl... Gerçekten o kadar mı ? Yokluğu çok daha fazla benim için. Onu çok özledim. Bana yosun kafa deyişini mesela. Genelde kızdığı zaman derdi. Aramızda kalsın onu birçok kez bilerek kızdırırdım ve o farkına bile varmazdı. Meleğim benim , yanına geleceğim günü dört gözle bekliyorum. Kavuşacağımız günü...
    Bugün kampa gideceğim. 3 yılın ardından sonunda kendimde oraya gidecek cesareti bulabildim. Yokluğumda birsürü yeni melezin geldiğine şüphem yok. Arkadaşlarımı çok özledim. Beni görünce verecekleri tepkiyi de çok merak ediyorum. Umarım Leo ' nun saçma esprileri kaçmama sebep olmaz.
    Uçaktan iner inmez taksi tutarak melez tepesine yakın bir yerlerde indim. Yol beklediğimden daha uzun sürmüştü. Sıkıntıdan olduğum yerde yarılacaktım az kalsın. Bu kadar oturmaya alışık değilim. Taksiciye ücretini ödeyip araçtan indim. Bulunduğum yer melez tepesinin az ilerisiydi bu yüzden biraz yürümem gerekiyordu. Yürüdükçe tepedeki ağaçlar daha da büyüyordu. Thalia ' nın ağacının yanında yeni bir ağaç vardı. Ben ayrılırken orada bu ağacın olduğunu hatırlamıyordum. Yürüdükçe ağaçtaki küçük kırmızı lekeleri görebiliyordum. Sanırım bu bir meyve ağacıydı. Tepeye varınca tırmanmaya koyuldum. Tırmanırken beni yukarıda bekleyen melezleri görebiliyordum. Hepsi ellerindeki silahlarla tetikte bekliyorlardı. Gülmeden edemedim doğrusu. Hakları vardı aslında , sonuçta beni tanımıyorlardı. Tırmanışım bitince üstüme doğrultulan ok ve kılıçlar yüzünden yerimde bekledim. Melezlerden biri öne çıktı. Uzun sarı saçları ve elindeki yayı ile Apollon ' un kızlarına benziyordu.
- Kimsin ?
- Percy Jackson.
Adımı duyunca yüzünde şaşkınlıkla karışık bir ifade belirdi. Melezler silahlarını indirdiler. Kız gülümseyerek elini uzattı.
- Seninle tanışmak bir şeref Perceus.
Gülümseyerek elini sıktım. Melezlere tek tek baş selamı vererek kamp sınırından içeri girdim. Ben girince herkes bana baktı. Birçoğunu tanımıyordum. Atölyede şaşkınlıkla beni izleyen Leo ' yu görünce gülümsedim. Doğruca atölyeye yöneldim. Leo ' da hızlıca dışarı çıktı. Boyu uzamış saçları eskisinden daha kısaydı. Eskisine göre daha yakışıklı olduğunu itiraf etmeliyim. Birbirimize sıkıca sarıldık. Ayrılınca şakayla karışık konuşmaya başladı.
- Bakıyırum da kampın yolunu sonunda bulmuşsun.
- Senide görmek harika.
Arkamdan adımın seslendiğini duydum. Sesi tanımak zor değildi. Kafamı çevirince Jason ' ı gördüm. Yanında 2. Argo tayfasıyla bana bakıyorlardı. Gülümsedim.
- Merhaba.
Hepsine teker teker sarıldım. Onları gerçekten özlemiştim. İlk konuşan Jason oldu.
- Dostum , seni özlemiştik.
- Bende öyle. Daha fazla dayanamadım buradan uzak kalmaya.
- İyi yaptın. 
Birlikte büyük eve gittik. Arkadaşlarımın hepsi dışarıda beklerken ben içeriye girdim. Kherion tekerlekli sandalyede kitap okuyordu. Ona seslendiğimde bir süre donukça bekledi. Daha sonra yüzünü bana döndü.
- Kheiron.
- Percy...
Yıllar geçmesine rağmen nasıl yaptığını anlamadığım bir şekilde tekrar sentor haline geldi. İleri atılarak ona sarıldım.
- Uzun zaman oldu evlat. Nerelerdeydin ?
- Toparlanmam vakit aldı. Sizleri terkettiğim için özür dilerim.
- Düşünme şimdi bunları.
Kheiron ' a baktım.
- Kheiron beni onun mezarına götürür müsün ? Ben... Hatırlayamıyorum.
Kheiron sevecen bir şekilde başını salladı. Birlikte büyük evden çıkıp yürümeye koyulduk. Ormanın yanındaki mezarlardan birine gelmiştik ki Kheiron durmamı söyledi. Bana eliyle Annabeth ' in mezarını gösterdi. Daha sonra uzaklaşarak beni yalnız bıraktı. Mezarın yanına oturdum.
- Merhaba bilmiş kız. Bu kadar geciktiğim için özür dilerim. Alışmam gerekiyordu Annabeth... Sensizliğe alışmadan gelemezdim mezarına.
Bana söylediği son şey geldi aklıma.
- Gökyüzüne bakıp elveda dememi istemiştin benden. Evet bunu yaptım ancak bu gerçek değildi. Edemedim Annabeth... Sana veda edemedim. Sana son kez sarılamadım. Üzgünüm. Herşey için...
Gözyaşlarım bir bir toprağına düşerken cebimden bez çıkardım. Annabeth ' in toprağından alıp bezin içine koydum. Onu hep yanımda taşıyacaktım. Ayağa kalkıp arkadaşlarımın yanına gittim. Piper beni mezarlıkta gördüğü için iyi olup olmadığımı sordu.
- Percy , iyi misin ?
- Evet.
Yalan değildi gerçekten iyi hissediyordum.
    Birlikte yemekhaneye gidip birşeyler atıştırmaya başladık. Herşey çok güzeldi , ta ki şiddetli sallantılara kadar. Kamp bir anda sallanmaya başlamışken herkes bana bakıyordu. Evet depremlerin tanrısının oğluydum ancak bu durduk here kampta deprem yaratacağım anlamına gelmiyordu. Frank bana seslendi.
- Percy bir fikrin var mı ?
Bunu iğneleyici bir şekilde söylemişti.
- Saçmalama Frank ben yapmıyorum.
Hazel araya girerek konuştu.
- Durdurabilir misin ?
Cevap vermeden denemeye koyuldum. Babam beni kutsadığından beri güçlerim ikiye katlanmıştı bu yüzden depremi zorlanmadan durdurdum. Nico seslenince herkes ona döndü.
- Kheiron sebebini biliyor.
Beklemeden büyük eve gittik. Kheiron ortalığı düzeltmekle meşguldü. Bizi görünce elindekikeri bırakıp yanımıza geldi.
- Yaralı var mı ?
Jason kısaca rapor vermeye başladı.
- Yaralı ve ölü yok. Kulübeler sağlam ancak orman ve ekinler dağıldı.
Beklemeden araya girdim.
- Kheiron kampta durduk yere bir deprem olamaz. Sebebi ne ?
Kheiron derin bir iç çekti.
- Sebebi Atlantis. Atlantis ' in denge çekirdeği kayıp. Oradaki büyük depremler bizde ve dünyada küçük sallantılara neden oluyor.
- Peki Elena , o Atlantis ' te mi ?
- Evet.
- Ona yardım etmeliyim.
- Biliyorum ama şuan oraya gitmenin hiçbir faydası yok. Çekirdeği bulmalıyız.
O bunu söylerken içeriye giren Racheal ' ı yeni farketmiştim. Racheal buz gibi bakışlarıyla karşımıza geçti. Kendinde olmadığı belliydi. Etrafında beliren yeşil sisin ardından yeni bir kehanet açıkladı.

Sular getirecek gücü layık olana
Ölüm bulacak kahramanı
Kötü kalp iyileşecek
Veda edecek kahramana
Ölümün armağanı hayat olacak layık olana

Ve Racheal dağılan sisin ardından yere yığıldı.

Kehaneti nasıl buldunuz ?

POSEİDON ' UN İKİZLERİ : ATLANTİS KRALLIĞIWhere stories live. Discover now