SIKICI GÜNLER

581 31 5
                                    

    Tam bir haftadır bu saçma düzende yaşıyorum. Artık gerçekten bu düzene inanmaya bile başladım sayılır. Bir haftadır derslere giriyorum , Kheiron ' un verdiği basit görevleri yapıyorum ve en önemlisi herşeyi nasıl düzelteceğimi bulmaya çalışıyorum. Henüz bir sonuca varamadım. Benim yerimde Annabeth olsaydı çoktan herşeyi yoluna koymuş olurdu herhalde. Ben bunlarla uğraşırken bir yandan da kafamı meşgül eden başka birşey vardı. Annabeth ve Luke ' un bu kadar yakın olması canımı sıkıyordu. Ben ne zaman yanlarına gitsem Annabeth bakışlarını kaçırıyor Luke ise tam birşey söyleyecekken susuyordu. Bu yüzden yanlarına fazla yaklaşmıyordum. Ama gözlerim hep üstlerindeydi ve bunu onların da farkettiğini anlayabiliyordum. Bir diğer konuya gelecek olursak , Enzo bana çok çok iyi davranıyordu. Onu kendi ellerimle boğma girişimimden sonra açıkçası bana düşman olmasını bekliyordum. Ama o ne yapıyor , ona bir hafta içinde yaptığım çeşitli terslemeler ve iğnelemelere rağmen bana hala iyi davranıyor. Bu kötü birşey değil ama asıl canımı sıkan davranışlarının samimi olması. Enzo ' nun bir çıkarı olmadan bana samimi ve iyi davranmasını hiçbirşey yokmuş gibi karşılamamı beklemeyin benden. Zaten benim yerimde kim olsa böyle düşünür. Haklı olarak tabi.
    Adımın seslenmesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Kheiron her zamanki gibi sıkıcı derslerinden birini anlatıyordu. Gerçekten sağlıktan nefret ediyordum. Kheiron ' un bahsettiği zehirli bitkiler bile ilgimi çekmiyordu.
- Percy ?
- Efendim ?
- Bana bu bitkinin ismini söyler misin ?
Elindeki yosuna benzer şeye biraz baktıktan sonra cevap verdim.
- Yosun ?
Kheiron ve diğer melezler aralarında kıkırdarken tahminimin tutmadığını anladım.
- Bu gördüğün bir yosun değil , buna liken deniyor.
Anlamış gibi yaparak başımı salladım. Kheiron tekrar bana dönerek soru sordu. Cevap veremeyeceğimi bildiği halde neden ısrarla soru soruyordu anlamıyordum açıkçası.
- Peki ya Percy , ilk liken nasıl oluştu biliyor musun ?
- Topraktan çıkmadı mı ?
Melezlerin kahkahası artarken iyice yerime sindim. Yanaklarımın utançtan kızardığını tahmin edebiliyordum. Verdiğim saçma cevaplar herkesi güldürmüşken beni yerin dibine sokuyordu. Annabeth söze girmek isteyince dikkatle onu dinledim.
- Yaklaşık beş yüz yıl önce yaşamış bir yaratık olan Nogitsune öldürülürken akan kanından oluşan liken bazı özel canlılar dışında herşeyi kaskatı yapabilen bir bitkidir. Ezildiğinde çıkan yağın değdiği herşey kaskatı kesilebilir.
Kheiron Annabeth ' e teşekkür edip bir diğer bitkiyi anlatmaya koyuldu. Annabeth ' te bana kaçamak bakışlar atarak yerine oturdu. Bana karşı neden bu kadar utangaç olduğunu hala anlamıyordum. Üstelik bana karşı böyleyken Luke ' a karşı gayet sakin ve yakındı. Bir kez daha bozulurken yerimde homurdandım. Kheiron homurdanmamla birlikte bana döndü.
- Birşey mi dedin Percy ?
- Hayır.
- O zaman gel ve bize Aquavera bitkisinden bahset.
- Yapabileceğimden emin değilim.
Kheiron neden bana takmıştı acaba ? Dersin başından beri herkese rezil olmuştum. Belliki bana sorduğu soruların cevaplarını herkes biliyordu. Daha fazla rezil olmak istemeyerek izin alıp dersten çıktım. Kampta boş boş gezinirken tanıdık bir ses duydum.
- Perry Johansan !
İsmimi bu şekilde söyleyen Bay D ' den başkası olamayacağından hızlıca yanına gittim. Beni birçok kez yunusa dönüştürmekle tehtit ettiği için ondan hala çekiniyordum. Yanına gittiğimde şüpheli bakışlarıyla beni süzdü.
- Ne yapıyorsun aylak aylak !?
- Ben izin almıştım aslında.
- Boşver şimdi , beni dinle. Sana hayati bir görev vereceğim.
Şaşırarak can kulağıyla onu dinledim. Belki vereceği görev eğlenceli bile olabilirdi. Elini omuzuma atıp yürüyünce bende ona ayak uydurdum. Birlikte onun odasına geldiğimizde sıkıntıyla iç çektim. Odanın kasvetli havası beni boğuyordu. Dağınık kitaplar ve belgeler de cabasıydı. Bay D elime toz bezi tutuşturarak dışarı çıktı. Aptal gibi eğlenceli bir görev vereceğini düşünmüştüm ve Bay D ' nin vereceği hayati görev kokan çoraplarını kirli sepetine atmaktan başka birşey olamazdı. Sızlana sızlana kitap raflarının tozunu alarak kitapları rafa dizdim. Elime geçen belgeleri gelişigüzel çekmeceye koyduktan sonra köşede duran paspası alıp yerleri sildim. Paspasa gelen pis çorapları paspasın ucuyla alıp kirli sepetine attım. O şeylere ölsem dokunmazdım. Yaklaştığımda bile kokuları midemi bulandırıyordu zaten. Herşeyi hallettikten sonra geriye birtek çalışma masasının üstündeki yemek artıkları ve çöpleri kalmıştı. Çekmecelerden birinde gördüğüm ıslak mendili çıkararak artıkları sildim. Çöpleride çöpe attıktan sonra bütün işim bitmişti. Tam kapıya yönelmişken Annabeth ' in sırıtarak beni izlediğini farkettim.
- Ne zamandır oradasın sen ?
Sırıtması iyice artınca cevap verdi.
- Uzun süredir.
- Yardım etmek aklına gelmedi heralde.
- İzlemek daha keyifliydi.
Bunu gözlerini kaçırarak söylemişti. Bende kendimi tutamayarak sordum.
- Neden gözlerini kaçırıyorsun ?
Yanakları kızarınca kaçamak birşey söyleyip gitti.
- Gitmem lazım , işim var. Kolay gelsin.
Onun bu hali sevimli görünmesine sebep oluyordu hatta hoşuma da gidiyordu ancak artık eskisi gibi davranmasını istiyordum. Tamam hafızam silindikten sonraki karşılaşmamızda beni yerden yere vurmasını kastetmiyordum tabiki ama eskiden yanımda rahat ve huzurluydu. En azından ben öyle hissediyordum. Şimdiyse utanıp kaçacak delik arıyordu.
- Perry !
- Şey Bay D , ismim Percy.
- Her neyse , ne diye odamda dikiliyorsun !? Çık dışarı !
İçimden ya sabır çekerek dışarı çıktım. Enzo koşarak yanıma gelirken onu görmemiş gibi yaparak yürümeye koyuldum. Ondan nefret ediyordum ve etmeye de devam edecektim. Sonunda bana yetişince kolumdan tutup beni durdurdu.
- Görmedin mi beni sana yetişmeye çalışıyordum ?
- Ne var ?
- Kheiron seni çağırıyor.
Ona cevap vermeden büyük eve yöneldim. Kheiron , Luke ve Annabeth birşeyler konuşuyorlardı. Yanlarına gittiğimde Kheiron konuyu bana açıklamaya başladı.
- Percy gitmeniz gereken bir görev var. San Andrea körfezinden bir yardım çağrısı aldık. Poseidon ' un oğlu olduğun için senden başkası uygun olamazdı.
- Çağrıyı kim gönderdi ?
- Kıvırcık. Onu iki yeni melezi kampa getirmesi için gönderdim ancak bana yardım çağrısı gönderdi. Sen , Annabeth , Luke ve Enzo bu göreve gideceksiniz. Hemen hazırlanıp yola koyulun.
Birşey demeden kulübeme yöneldim. Daha önce de benzer görevlere gitmiştim. Çantamı hazırlayıp dışarı çıktığımda Enzo beni kapıda bekliyordu. Ona ters ters bakarak yürümeye koyuldum. Yüzüne her baktığımda Annabeth ' i öldürüşü geliyordu aklıma. Evet Annabeth yaşıyordu ancak ben o anı hafızamdan bir türlü silemiyordum. Ve o anı hatırlayınca içim ürperiyordu. Enzo ' nun seslenmesiyle yerimde durdum.
- Ne yaptım ben sana ?
- Boşver.
Tekrar yürümeye koyuldum ki yeniden birşey söyleyerek beni durdurdu.
- Sana birşey sordum.
- Evet sordun ve cevabını aldın.
- Hayır almadım.
- Bence fazla bile konuştuk.
Konuşmasına fırsat vermeden yürümeye koyuldum. Thalia ' nın ağacının yanında Annabeth ve Luke ' u beklerken Elena geldi.
- Selam.
- Selam.
- Kheiron ile konuştum bende geliyorum.
- Sevindim.
Aslında daha çok endişeleniyordum. Gittiğimiz yerde bizi neyin beklediğini bilmiyorduk. Ve kardeşimi tehlikeye atmak isteyeceğim son şeydi. Bir süre sohbet ettikten sonra Annabeth , Luke ve Enzo geldi. Annabeth hala bana kaçamak bakışlar atıyordu. Onu huzursuz etmemek için farketmemiş gibi yapsamda bakışlarını üstümde hissediyordum. Luke ondan da tuhaf davranarak bir ona bir bana bakıyordu. Enzo ise çok daha farklı şeyler düşünüyordu. Bana üzgün bakışlar atıyor , ona neden öyle davrandığımı kara kara düşünüyordu. Kısacası hepimiz farklı alemlerdeydik. Annabeth nadiren kullandığı telefonunu çıkararak taksi çağırdı. Bildiğiniz üzere biz melezler acil durumlar dışında telefon kullanmayız. Bunun sebebiyse canavarları üstümüze çekmek istemememizdi. Her neyse taksinin gelmesini beklemek benim için işkence gibiydi. Annabeth ' de yerimde kıvrandığımı farketmiş olacak ki bana elma uzattı. Şakayla karışık birşey söylediğimde içten bir şekilde gülümsedi.
- Ne o beni zehirleyecek misin ?
Elmadan birkaç ısırık alırken tadının ne kadar güzel olduğunu farkettim. Pek elma yemediğimden tadını çok bilmiyordum. Annabeth ' in utangaçlığı biraz geçince benimle daha çok konuştu. Luke ise bize bakıp sırıtıyordu. Burada bir işler döndüğünün farkındaydım ancak birşey demedim. Taksi gelince Enzo en öne oturdu. Arka cam kenarına ben geçince Luke Annabeth ' i yanıma oturtup kendi diğer cam kenarına geçti. Yolculuğumuz sessiz , hatta fazla sessiz geçince yanımızda yeterli para olmadığını anlayınca taksiden indik. Şehrin sokaklarında banka ararken Enzo ile ufak çaplı atışmalarımız oldu. Çoğunlukla benden kaynaklı atışmalardı ve diğerlerinin tek yaptığı göz devirip bizi dinlemek oldu. Açıkçası karışmamaları daha çok işime geliyordu. Çünkü karışırlarsa ben suçlu çıkacaktım ve yeniden rezil olmak istemiyordum. Evet kesinlikle rezil olmak istemiyordum bu yüzden çenemi kapayıp yürümeye devam ettim.

POSEİDON ' UN İKİZLERİ : ATLANTİS KRALLIĞIWhere stories live. Discover now