AŞKA BENZEYEN BİRİ

952 45 7
                                    

    Bana kızgınlıkla bakan bir çift deniz yeşili gözleri beklemiyordum açıkçası. Babam sert ses tonuyla beni yanına çağırdı.
- Gel.
Tedirgin bir halde yanına gittim. Tedirginliğim ondan kaynaklı değildi , taş yüzünden böyle hissediyordum. Öte yandan ondan çekindiğim zamanlar çok geride kalmıştı. Babamın konuşmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım.
- O taşın bulunmamasıyla ilgili kesin konuştuğumu sanıyordum.
Yine aynı şeyi yapıyorlardı. Sanki taşı özellikle bulmuşum gibi davranıyorlardı bana. Kheiron ' da aynısını yapmıştı. Beni dinlemeden hakkımda hüküm veriyorlardı. Sinirden elimi yumruk yapmış beklerken babam tekrar konuştu. Bu sefer bağırmıştı ve ben daha da sinirleniyordum.
- Sana birşey söyledim !
- Yeter !
Bu ani çıkışım onu şaşırtmıştı.
- Taşı özellikle bulmadım , kılıcım beni ona götürdü ! Bu kadar kör ve sağır olmayıp beni dinleseniz anlayacaksınız zaten !
Babamın gözlerinde daha önce hiç görmediğim bir öfke gördüm. Bu sefer gerçekten biraz fazla üstüne gittiğimi anladım. Babam ani bir hareketiyle boynumu yakaladı. Boynumdan tüm vücuduma acı dalgası yayıldı. Ancak tuhaf bir şekilde bağıramıyordum. Sadece ağzımdan küçük iniltiler çıkıyordu. Acıdan dizlerimin üstüne çöktüm. Kheiron ' un bağırışlarını uğultu şeklinde duyabiliyordum. Beni bırakmasını söylüyordu ancak babam gerçekten çok kızgındı ve onu dinlemiyordu. Acıdan gözümden bir damla yaş akarken babam elini çekti ve yere yığıldım. Son duyduğum Kheiron ' un sesiydi. Onu nereye götürüyorsun diye sormuştu sanki. Gerisini hatırlamıyordum çünkü bilincimi yitirmiştim.
    Uyandığım sırada su altında olduğumu anladım. Sanırım burası babamın sarayıydı. Aslında tam olarak sarayda olduğum söylenemezdi. Zindanlardaydım. Burayı daha önce de görmüştüm ancak hiç girme fırsatım olmamıştı. Bu yeni bir deneyimdi benim için ; babamın zindanlarına kapatılmak. Gerçekten iyi bir deneyim olacaktı. Kendi iç sesimle konuşurken kapıdaki nöbetçileri sonradan farkettim. Onlara seslendim ve tek yaptıkları bana üzgün üzgün bakmak oldu.
- Hey ! Açın şu kapıyı.
Öylece birbirlerine bakıp bana döndüler.
- Hadi ama , açın şu kapıyı yoksa ben açacağım ve bu hiç iyi olmaz.
Egomun tavan yaptığının farkındayım ancak buradan çıkmak için gözlerini korkutmam gerekiyordu. Öte yandan hala boş boş bana bakıyorlardı.
- Size diyorum. Dostum beni duymuyor musunuz ?
Sonunda biri cevap vermeye karar verince beni duyduklarını anladım.
- Seni gayet iyi duyuyoruz ve baban izin vermedikçe buradan çıkamazsın.
- Babama beni buradan çıkarmasını istediğimi söyler misin acaba ?
- Hayır ve çeneni kapa artık başımızı şişirdin.
- Öyle mi ?
Gerçekten sinirlenmeye başlıyordum. Elimi yere koyarak deprem yarattım ancak zindanın duvarları depremi geri teperek bana yönlendirdi. Sert bir şekilde duvara yapıştığımda korumalar gülmekle meşgullerdi. Acıyla yüzümü buruşturdum. Güçlerimi de kullanamazsam buradan nasıl çıkacaktım ?
- Baban bunu yapacağını düşünmedi mi sanıyorsun ?
Yine inadım tuttuğu için defalarca deprem yaratmaya devam ettim. En sonunda yara bere içinde ve halsiz kalmıştım. Korumalar bile bana gülmeyi bırakmış önlerine dönmüşlerdi. Yerde acıyla yüzümü buruştururken tanıdık bir ses duydum. Babam korumaları göndermiş bana bakıyordu. Bakışlarında kızgınlık yoktu ancak hala biraz öfkeliydi. Ona ters bir bakış atıp yerden kalktım. Sendeleyerek uyandığım yere oturdum. Gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Babam konuşmaya başladığı halde gözlerimi açıp ona bakmıyordum.

Poseidon ' un Ağzından...

    Ona fazla yüklendiğimin farkındayım ancak beni dinlemesi gerekiyordu. Ne yapıyorsam onu korumak için yapıyorum tabi bunu anlayamayacak kadar asi ve inatçı bir çocuk. Kesinlikle bana çekmiş olmalı. Yara bere içinde geçmiş karşımda oturuyor ve beni hiçbir şekilde takmıyor. Bu beni sinirlendiriyor ancak daha fazla üstüne gidemem.
- Sana fazla yüklendiğimin farkındayım. Ancak sana o kutudan uzak durman gerektiğini söyledim.
Bir ara öfkeyle bana bakıp tekrar gözlerini kapadı. Bu çocuk gerçekten bana çekmiş.
- Seninle konuşurken yüzüme bak Percy.
- Ya beni buradan çıkar ya da defol.
Percy beni kızdırmayı gerçekten iyi biliyordu. Kafesin kapısını açtığımda şaşkınlıkla bana baktı. Onu sertçe bileğinden yakalayıp aynı acı dalgasını tekrar gönderdim. Ufak iniltilerle dizlerinin üstüne çöktü.
- Benimle doğru konuşacaksın !
Gözyaşları içinde bana öfkeyle bakıyordu. Acıya rağmen hala bana karşı geliyordu.
- Bırak !
- Özür dile !
- Hayır !
- Özür dile dedim sana !
- Dilemeyeceğim !
Daha fazla acıyı kaldıramayacağını düşünerek bileğini bıraktım. Oğlumu tanırdım , haklı olduğunu düşünmese bu kadar inat etmez özür dilerdi. Yerde hareketsiz yatarken elimi anlına koyarak acısını dindirip kafesten çıktım.

Percy ' nin Ağzından...

    Uyandığım sırada tuhaf bir şekilde hiç ağrım yoktu. Yerden kalkarak kafesin kapısına yöneldim. Nöbetçilere defalarca seslensem de cevap vermiyorlardı. Kalktığım yere geri oturup düşünmeye başladım. Babama defol demiştim ve bu beni üzüyordu. Onunla daha önce böyle konuşmamıştım. Ama o da beni deli ediyordu. Hala kutuyu isteyerek bulduğumu sanıyordu. Ben düşünürken zindanın önüne bir deniz adamı gelerek kapıyı açmalarını söyledi. Nöbetçiler kapıyı açınca ayağa kalktım. Deniz adamı yüzerek önüme geldi.
- Beni takip et.
- Nereye gidiyoruz ?
- Babam seni çağırıyor.
Poseidon ' u kastettiğini anlamam biraz zaman almıştı. Boşuna yosun kafalı değildim heralde. Deniz adamı konuşmamı beklemeden yüzmeye başladı. Peşinden yüzerek onu takip ettim. Birçok güzel yapının önünden geçerken hayranlıkla onlara baktım. Annabeth ' in onları ne kadar beğenebileceği geldi aklıma. Mimar olmak istediğinden mimari yapılara bayılırdı. Yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. Deniz adamı tahtında oturan babamın önünde diz çöküp ayağa kalktı. Bende aynısını yaparak karşısına geçtim.
- Doğru söylüyordun , kılıç seni kutuya götürdü. Kehaneti duyunca anladım.
- Söylediğim zaman bana inanabilirdin. Sana daha önce yalan söylemedim hiç.
- Biliyorum söylemedin. Ancak başına gelenlerin hepsi asi tavırların yüzünden.
- Bunu bana sen mi söylüyorsun ?
- Tekrar haddini aşıyorsun Percy.
Babamın doğru söylediğinin farkındaydım bu yüzden özür diledim.
- Özür dilerim , sadece sinirlerim bozuk.
- Pekala. O taştan uzak duracaksın. Senden besleniyor.
- Atlantis ne olacak ? Peki ya Elena ?
- Atlantis artık yok olmaya mahkum. Kardeşini oradan almaya git. Birde Vasili ' de seninle gelecek.
Vasili ' nin beni zindandan çıkaran deniz adamı olduğunu anlamıştım.
- Atlantis ' i yüz üstü bırakamam.
- Taşlar olmadan Atlantis kırtarılamaz ve sen taşlardan uzak duracaksın.
Ümitsizce başımı eğdim. Tabi içten içten taşları bulma planları yapıyordum. Babam bunu bilmemeliydi tabi. Atlantis ' e neden bu kadar düşkünüm bilmiyorum ancak içimde orayla bağlı bir his var. Bir şekilde orayı yüzüstü bırakmamamı sağlıyor. Vasili ' nin işaretiyle peşinden yüzmeye başladım. Bana kılıcım Dalgakıran ' ı uzatıp kendi kılıcını yanına aldı. Birkaç deniz adamı daha bizimle gelecekti. Devasa bir deniz atı üstümüze doğru yüzerken reflex olarak geri çekildim. Vasili bu halime gülerek cevap verdi.
- Dostum sakin ol. Bizi Atlantis ' e o götürecek.
Ona ters ters bakıp devasa deniz atının sırtına bindim. Büyüklüğüne rağmen gayet hızlı yüzüyordu. Birkaç saat sonra Atlantis ' e varınca şehrin yerle bir olduğunu gördüm. İçimde büyük bir üzüntü oluştu. Hepimiz deniz atından inerek etrafı araştırmaya koyulduk. Elena ' yı bulmalıydım. Diğerleri benim aksi yönümü araştırırken ben onlardan iyice uzaklaşarak yıkılmış saraya geldim. Etrafı incelerken birinin beni duvarın arkasına çekmesiyle neye uğradığımı şaşırdım. Yumuşak bir el ağzımı kapayıp boğazıma bıçak dayamıştı. Ellerinden kız olduğunu anlamıştım. Gözüm bıçağa kayarken kız konuşmaya başladı.
- Kimsin ?
Ben boğuk sesler çıkarınca elini ağzımdan çekti. Ancak bıçak hala boğazımın üstündeydi.
- Percy Jackson.
Kızın gözleri kocaman açılmıştı. Bıçağı hızlıca çekerek önümde diz çöktü.
- Kralım affedin. Sizi tanıyamadım.
Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
- Ne yapıyorsun ayağa kalk lütfen.
Kız ayağa kalkıp bana baktı. Arada gözlerini kaçırıyordu ve bu hali çok sevimliydi.
- Elena nerde ?
- Kraliçemiz herkesin güvenliğinden emin olmak için tüm halkı korunaklı mağaralara yerleştirdi.
- Sen burada ne yapıyorsun peki ?
- Ben Atlantis askeri birliğindenim. Kraliçenin emriyle sağ kalanları mağaralara götürüyoruz.
- Beni Elena ' ya götürür müsün ?
- Emredersiniz.
- Bak bana kralmışım gibi davranma. Hoşuma gitmiyor.
- Emredersiniz.
Gözlerimi devirince düzelterek konuştu.
- Pekala gidelim Percy.
O önden yüzerken peşine takılıp onu takip ettim. Gözleri bana çok tanıdık geliyordu. Tıpkı onun gözleri gibiydi. Derin fırtına grisi gözler bana bilmiş kızımı hatırlatıyordu. Öte yandan sarı saçlarıda aynı Annabeth ' in ki gibiydi. Poseidon aşkına bu kız ona çok benziyordu. Ve bu canımı yakıyordu.

POSEİDON ' UN İKİZLERİ : ATLANTİS KRALLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin