34

5.8K 337 257
                                    

günün ikinci bölümü, 33'ü atlamayın lütfen :')

yalnız, biz ne ara bu kadar yol kat ettik? 34 ne demek *-*

*
*

-Reyhan Canaslan-

"Çekmeceden daha keskin bir bıçak verir misin Reyhan?" Yekta'nın kafasıyla gösterdiği çekmeceyi açıp dediği gibi daha keskin bir bıçak arayıp buldum ve uzattım.

Lezan'ın evinde buluşmuştuk ve önceden olduğu gibi kendimiz yemek yapıp yemek için Yekta salatayı, Lezan makarna ve fırında tavuğu, ben de sadece masayı almıştım.

Mutfak konusunda pek bir becerim yoktu, kendimi doyurabilecek seviyedeydim sadece. Fakat Lezan, küçükken evlerinde çalışan aşçı sayesinde ondan çok şey kapmış, Yekta da babasının restoranında öğrenmişti bir şeyler. Neyse ki dekorasyon konusunda iyiydim ve masayı güzel hazırlayabiliyordum.

"Nar ekşisi sevmiyorsun diye koymuyorum." Doğradığı sebzeleri derin kasenin içine koydu ve beyaz, ince aynı zamanda fazlaca kıskandığım elleri ile karıştırmaya başladı.

Söylediği şeye kafa onayı verdiğim sırada aklıma dank etti bazı şeyler.

Nar ekşisi sevmediğimi hâlâ nasıl unutmamıştı ki? Allah'ım... Böyle bir şey olsun istemiyorum, arkadaşlığımız bozulsun istemiyorum. Neden böyle şeyleri aklında tutuyorsun ki? Unut gitsin.

Yekta hazırladığı tabağa tuzu ve birkaç şeyi daha eklerken Rohat aklıma gelmişti. Ve aklıma gelir gelmez içimdeki pişmanlık anında kendini belli etmişti.

Kendimi hâlâ çok kötü hissediyordum. Nasıl böyle bir aptallık yaptığımı bilmiyorum ama o anki düşüncelerim, duygularım beni sadece eski arkadaşlarıma odakladı. Bir buçuk yıldır görmediğim ve ciddi anlamda bende derin izler bırakan arkadaşlarım.

O gece sarhoş olmamın nedeni de onlardı. Yalnızlığa tahammülüm kalmamıştı ve o gün bir hata yapıp içmiştim. Sonra Rohat bulmuştu beni. Ona anlatmışım her şeyi. Belki de beni ve o anki duygularımı tahmin edebildiği için anlayışla karşılamıştır tavırlarımı, değil mi? Her ne kadar yalan söyleyip, işi çıktığı için gittiğini söylese de buna inanmadığım için tahmin edebiliyordum ne kadar kırıldığını ve buradan anlıyordum beni anladığını.

Gerçekten emin olduğum tek bir şey vardı, uzun zamandır kimse bana böylesine çok değer vermemişti, mutlu olabilmem için kimse bu kadar uğraşmamıştı. Rohat'ın yüzümü güldürdüğü her anı düşünüyorum, sonra geçen günkü tavırlarımı düşünüyorum ve o tavrıma rağmen her zamanki konuşmasını, işte o günden beri emin olduğum tek şey Rohat'ı kaybetmemem gerektiğiydi.

Kaybetmeyecektim ve çabalayacaktım. Yaptığı her güzel şeyin karşılığını bulması için çabalayacaktım.

"Reyhan, yine daldın gittin hey?" Lezan'ın koluma çimdik atmasıyla yüzümü buruşturup kendime geldim ama anında tepkimi gösterip koluna sertçe vurdum.

Yüzünü ekşitip bana karşı bir hamle yapacağı sırada Yekta aramıza girmiş ve onu durdurmuştu. "Kavga etmenin sırası değil kızlar, midem kazınıyor açlıktan. Hadi gidelim." Gülerek söylediği şeye bende katıldım ve ikimizi kolları altına alarak masaya ilerledi.

O sırada telefonumun bildirim sesi ile yanlarından ayrıldım ve koltuğun kenarındaki telefonuma uzanıp ne olduğuna baktım.

rohatkaraöz canlı bir video başlattı. İzlemek için tıkla!

Kalbimin ufaktan heyecanlanmasını dizginlemeye çalışarak tıkladım bildirime ve yavaş internetten dolayı ayağımı yere sertçe vurarak beklemeye başladım.

Ekranda çıkan karışık ama fazla ışık görüntüsü ile birlikte gelen yüksek ses yüzünden telefonun ses kısma düğmesine abanmıştım. Bir bardaydı ama canlı yayını o yapmıyordu çünkü bir koltukta oturmuş ard arda kafasına bardak dikiyordu. Durmadan yanına gelip oturan kızların hiçbirine doğru düzgün bakmıyordu bile. Bu görüntü içimde sebepsiz kıskançlığa neden olmuştu ve şu an arkadaşlarımı bırakıp onun yanına gitmeyi, ben sarhoşken yanımda olduğu gibi yanında olmayı istemiştim.

Yine de bir süre sadece izledim ne yaptığını ama canlı yayını kimin açtığını düşünmeden de edemiyordum. Kız mıydı, yoksa erkek mi? Kendisi mi açmasını söylemişti, diye düşündüğüm sırada kamerada olduğunu fark etti ve oturduğu yerden kalkmaya çalıştı.

Aynı zamanda telefonu tutan kişiye bağırırken dengesini koruyamadı ve masanın üzerine yığıldı. Altında ezilen veya dağılan cam bardak ve şişeler canını yakmış mıdır diye düşünmem, düştüğü anda ağzımdan çıkan çığlığın hemen ardından gelmişti.

"Reyhan? İyi misin, bir şey mi oldu?" Yekta telaşla yanıma geldiğinde ekranı başka yere çevirdim ve kafamı salladım.

"Hayır, hayır bir şey olmadı. Sen geç, ben geliyorum." Bir süre davranışıma anlam veremediği için bekledi ve sonra arkasını dönüp masaya ilerledi.

Tekrar telefona baktığımda, canlı yayının kapandığını gördüm. Bu kendimi kötü hissetmeme neden oldu ve gün boyu merak edeceğim için mesaj atmaya karar verdim.

Reyhan: Rohat? İyi misin?

Reyhan: Yanında her kim varsa, Rohat'ı eve götürün lütfen. Daha fazla sarhoş olup kendine zarar vermeden eve götürün.

Reyhan: Ve bana haber vermeyi unutmayın.

Mesajları attıktan sonra telefonu gönülsüz bir şekilde koltuğa geri koydum ve masaya ilerledim.

*
*

içki ve türevlerinden nefret ediyorum ama nasıl sarhoş olduklarını ve sarhoş olduklarında nasıl hissettiklerini çok merak ediyorum... Asla öyle bir şey yapmamak dileğiyle 😒

dünden kalma - textingWhere stories live. Discover now