16-Kırılma

2.6K 76 0
                                    

-Anlamadım Baran. Bu ne demek!
-Evrim bak bizde bazı şeyler var yani töreden ötürü yapılması gereken şeyler var. Bunu sana açıklamam çok zor, kan davamızın olduğu bir aşiret var, tam bitti derken bizden kız kaçırdılar. Aracı bir aşiret iki tarafı zor güç berdel yapmaya ikna etti. Bizim aşiretin iki erkeği ben ve kardeşim...
Bu saçmalıkları dinlemek istemiyordum.
-Anlatma! Bu bağnazlıkları duymak dahi istemiyorum.
-Evrim bak...tamamlamasına izin vermedim.
-Konuşmak istemiyorum. Şimdi beni eve götür ya da kalsın ben taksiye binip giderim.
Çok sinirliydim, yine bir kadın hayatıma müdahil olup hoşlandığım kişiyi alıp götürüyordu ama suçlu olan kadınlar değil buna fırsat veren erkeklerdi. Baran'ı dinlemek istemiyordum, dinlenecek bir yanı da yoktu. Beni kırmadan güzel bir dille sen yoluna ben yoluma diyordu. Zaten iyi de olmuştu.Herşeyden önce ben bir doktordum, bir ağa ile ne işim olurdu. Ailem, çevrem bilseler kim bilir ne tepkiler verirdi. Kendime acıyordum boşluktan ne hallere düşmüştüm. Yola doğru yürümeye başladım.
-Evrim dur. Doktor dur diyorum sana! Peşimden gelip kolumdan tuttu ve beni kendine çevirip öptü. Sertçe öpüyordu, gitmem için başımdan beni kendine çekiyordu. Direndim kendimi kurtarmaya çalıştım ama yapamadım. Kendimi tutuyordum ama güçlüydü, çok derindi ve tutkuyla öpüyordu.
...
Benim olsun istiyordum!
Onu şehvetle öptüm.
Eve bırakırken konuşmadı, yüzümede bakmadı. Onun bu tavırları beni daha da geriyordu.
Zaten yeterince şey vardı başımda. Bir de bu evlilik işi çıkmıştı. Ya Berat ya ben yanacaktık. Ağalar Berat'ı bildikleri için anlaşmaya beni sokmuşlardı. Başka bir yol bulmak gerekiyordu, amcalarımı ve babamı topladım. Kan davasından ötürü çok kayıbımız olmuştu, uzun süredir durulmuş kimse ölmemişti ama tekrar başlarsa herkesin sonu olurdu. Evliliği engellemek için aracı aşiret ile de görüştüm. Lakin Helin ve Aziz öldürülürse kan davası bir sonraki nesile sürerdi.
Doktoru bıraktıktan sonra eski bir dostun yanına uğradım. Biraz kafa dağıtmak için içmeye gittik.
...
Annemin sesiyle uyandım.
-Kuzucuğum, mis gibi kahvaltı hazırladım hadi gel.
Allak bullak bir vaziyette kalktım. Bu gün Handan'ın Doğum günü partisi vardı. Güzel bir kahvaltının ardından hediyemi almaya çıktım. Aklımda Handan'da güzel bir tablo almak vardı. Babamdan anahtarı aldıktan sonra, el yapımı yağlı boya tablo atölyesine sürdüm. Hediyemi paketlettim ve hazırlanmak için eve döndüm.
Koyu kırmızı saten ip askılı uzun elbisemi giydim. Sağ bacağımın üstünde derin bir yırtmaç vardı. Makyajımı açık tonlarda yapıp saçlarımı fönledim. Sallantılı küpelerimi ve kol aksesuarımı takıp, ten rengi ince bantlı topuklu ayakkabılarımı giydim ve bilek kısımlarını bağladım. Ten rengi portföy çantamın içine koyu renk rujumu ve telefonumu koydum.
Handanlar karşıda oturuyordu, trafiğin olmamasını ümit ederek aşağı indim. Tam çıkacağım sırada babam seslendi.
-Evrim seni ben bırakayım bu akşam araba bana lazım.
-Tamam babacığım çıkalım o zaman.
Telefon çalıyordu, arayan Barandı. Açmak istemedim meşgule attım.
'Konum at geleyim alayım seni'
Cevap yazmadım zaten yarın Mardin'e dönecek bir daha onunla görüşmeyecektim.
'Doktor! Yola çıktım!'
Telefonumu sessize aldım.
Handanlar büyük bir villada oturuyordu. Doğum günü partisini arka bahçesindeki havuzda yapacaklardı. Babam evin önünde durdu;
-Seni almaya gelirim.
-Tamam babacığım görüşürüz dedim ve hediyemi alıp indim.
Handan'ın her partisine olduğu gibi yine bir sürü kişi vardı. Ortak arkadaşlarımızın dışında bir çok kişiyi tanımıyordum bile. Hediyesini girişte kapıyı açan çalışanlarına teslim ettim ve bahçeye doğru ilerledim. Handan çok güzel rose bir elbise giymişti. Yusuf ile çok yakışıyorlar diye düşündüm. Doğum günü kızına sarıldım, o sırada arkamdan tanıdık bir ses ismimi söyledi. Dönüp baktığımda ise bana seslenen kişinin Altay olduğunu gördüm. Handan onu da davet etmişti demek.
-Uzun zaman oldu, diyip bana sarıldı. Nasılsın?
Uzun zaman mı olmuştu Mardin'e gittiğim ilk hafta görüşmüştük.
-İyiyim Altay teşekkür ederim, sen nasılsın? Geldiğinden haberim yoktu. Elbette Handan söylemişti ama onu takip ettiğimi ifşa edemezdim.
-Evet bu sefer geri dönmeyeceğim. Burda babamın hastanesindeyim.
Bunu tahmin etmek hiçte zor değildi. Çaktırmadan etrafında Ece'yi aradı gözlerim. Ortalıkta gözükmüyordu sevgilisini partiye getirecek kadar değer vermiyor muydu?
-Öyle mi, çok sevindim senin adına.
-Teşekkür ederim.
Donuk bakışlarla bakıyordum ona, eski benden eser kalmadığını hissetmiş olacak ki;
-Yalnız mı geldin partiye?
Damdan düşer gibi sormuştu. Ece olan ilişkisini bilmediğimi mi sanıyordu!
-Hayır, yalnız gelmedim. Arkadaşım trafikten ötürü biraz gecikecek, beni almaya vakti olmadığı için ayrı ayrı geldik.
Hah! İyi halt etmiştim. Ortaya öyle bir yem atmıştım ki; 
-Bende Ece'yle geldim. Lavaboya kadar çıktı gelir şimdi tanışıyorsunuz zaten.
-Ece mi tam çıkartamadım, nerden?
-Üniversitede bizim sınıftaydı hani.
-Ah şu alkolik kız tamam hatırladım, üniversiteden sonra görmedim hiç unutmuşum, dedim gülümsedim. Altay bozulmuş olacak ki, beni sorgulamaya devam etti.
-Arkadaşın bizim üniversiteden biri mi?
-Yok bizim üniversiteden değil.
O sırada Ece arka tarafta Altay'ı arıyordu.
-Neyse size iyi eğlenceler diyip yanından uzaklaştım.
Telefonumu çıkartıp Baran'a yazdım.
'Partideyim. Bekliyorum.'
Yaptığım şey hiç etik değildi biliyordum ama zavallı konumuna düşmeyecek kadar stratejik oynuyordum. Handan'a Altay'ı davet ettiği için kızdım, hadi davet ediyorsun bir de bana söylemiyorsun diye bir daha kızdım.
Baran çok geçmeden villanın önüne gelmişti. Dışarı çıktım arabasını park etmesini bekledim. Arabadan inip hızlı hızlı yanıma geldi.
-Bu elbise ne Evrim! Kaç kere aradım seni niye açmadın.
-Şimdi tartışmayalım olur mu? Bana eşlik etmeni istiyorum.
-Evrim benim burda çoluk cocukla Doğum günü pastası üfleyeceğimi düşünmüyorsun değil mi! Yürü gidiyoruz! Dedi hiddetle.
İşte yine kızdırmıştık boğayı!
-Baran bak benim arkadaşımın en mutlu günü, benim yanında olmam lazım. Birazcık duralım hediyesini verdikten sonra çıkarız.
-İyi tamam peki.
Baran'ı süzdüm üstü gayet şıktı, koyu renk bussiness bir takım elbise gitmişti. Zaten genellikle klasik giyiniyordu, ama bu gün özen gösterilmişti.
-Nerden geliyorsun sen?
-Neden soruyorsun, kaşlarını çatarak baktı. Önemli bir iş toplantım vardı bu gün, dedi.
Alpay'ın Baran'ı süzeceğinden emindim. Yanıma yakışıyordu üstelik çokta yapılıydı. İçeri girerken koluna girdim, yüzünü yandan görüyordum, gülümsüyordu.
Bahçeye girdiğimiz anda Handan ve Yusuf bize şaşkınlıkla bakıyordu. Baran'dan hiç bahsetmemiştim ve bir anda partiye getirmiştim ama Handan'ın kabahati daha da büyüktü. Yanlarına gidip omları Baran ile tanıştırdım. Az sonra pasta geldi, Handan pastayı üfledi. Hediyesini vermek için içeri gittiğim sırada biri kolumdan tutup beni kenara çekti.
-Alpay ne yapıyorsun?
-Yukarı gel konuşacağım seninle.
-Ne konuşacaksın Alpay, burda söyle ne diyeceksen!
-Ne oluyor burda Evrim, kim bu lavuk! Baran tam arkamda duruyordu. Ne ara gelmişti? Alpay Baran'ı görür görmez kolumu bıraktı ama nafileydi boğa kızmıştı ve bir sonraki senaryoyu tahmin etmek hiçte zor değildi.

YANGIWo Geschichten leben. Entdecke jetzt