12-Yeni Başlangıçlara

3K 105 19
                                    

Alpay ile Ece'yi düşünürken bir anda kapı çaldı. Uzanıp camdan yola baktım, Baran'ın arabasıydı bu. Kalkıp kapıyı açtım.

-Sana gelmeyeceğim dedim ya, niçin anlamıyorsun?
-Gelmeyeceğim dememişsin, bir planım var demişsin. Evde olduğuna göre, gelmemen için bir sebep yok!

Güldüm, hatta kahkaha attım. Sinirlerim yeterince bozulmuştu zaten. Bir de bu adamla uğraşamazdım.

Güldüğümü görünce gülümseyip başını öne eğdi. Hah! Utanma mıydı o? Bu kadar sert bir adam gülüşümden utanmış mıydı yani?

-İyi tamam üzerimi değiştirip geliyorum.

Zaten uykum kaçmıştı, anlaşılan bu gece bana rahat yoktu.

Dolabımı açtım, o sırada Baran'ın bana bu gün yaptığı uyarı geldi. Demek mini elbise bu coğrafya ya uygun değildi öyle mi? Hemen saten, mini ve dekolteli bordo renk elbisemi çıkarttım. Kolları yarasaydı ama ön ve sırt kısmında derin bir v dekolte vardı. Altına da bej rengi yüksek topuk stilettolarımı giydim, boyum uzun olmasına rağmen Baran ile aramızda oldukça fark vardı. Niyetim zaten onu kızdırmaktı. Bej çantamı alıp, uzun sallantılı küpelerimi taktım. Saçlarım düz olduğu için çok bir işlem yapmama gerek olmuyordu. Biraz spreyledim ve açık ton bir makyaj yaptım ama en koyu renk rujumu sürmeyi ihmal etmedim.

Aşağı indiğimde Baran arabaya binmiş, beni bekliyordu. Bekir bu gün yoktu. Arabaya doğru yürürken camını indirdi ve beni süzdü.

-İnip kapımı açmayacak mısınız Baran Bey, nezakettendir?
-Bu coğrafya da pek öyle şeyler bilinmez doktor, kaç saattir seni bekliyorum! Üstelik bu üzerindeki çok...

Sözünü böldüm, bu gece kendimi onunla dalaşamayacak kadar tükenmiş hissediyordum. Zaten yeterince modum düşmüştü, kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı.

-Çok mu güzel? Güldüm kapıyı kendim açıp arabaya bindim.
-Güzel ama...diye devam edecekken yine konuşmasına engel oldum.
-İtiraf et, bu kadar süzdüğüne göre çok göz kamaştırıyor olmalıyım.

Hala gülüyordum ve onun şakın bakışlarına aldırmadan;

-İltifatta bu coğrafyada pek bilinmiyor
anladığım kadarıyla.
-Konuşmama izin versen!

Gülüp koluna dokundum, oldukça kaslı ve güçlü kolları vardı. O an kendime şaşırdım, Altay'la Ece'nin şokunu atlatamayışımdan mıdır nedir, el şakası yapmıştım bir de adama.
Neyseki beni bozmadan devam etti.

-Bu gece biraz uzun olacak anlaşılan Doktor. Sana bu coğrafyayı anlatmaktan başlayacağım hiç merak etme.

Oldukça dolu dolu söylemişti bunları, anlat bakalım Baran Bey bende benim kendi coğrafyamı anlatayım sana! diye içimden geçirdim.
...
Beni Midyat'taki bir restauranta getirdi. İçeri girip en üst kata çıktık. Buradan tüm Mardin'i şehri ışıkları altında görmek mümkündü. Henüz hava tam kararmadığı için ufukta ince pembe bir çizgi ve ovayı örten pembe bulutlar beni adeta büyülemişti.

-Beğendin mi?
-Çok harika bir görüntü biliyor musun ben gün batımına bayılırım. Afrika'da gün batımına doğru akşam ritüelleri için hazırlıklar yapılırdı. Bizde yerliler ortalıkta koştururken, oturup güneşin batışını izlerdik.
-Afrika'ya da gittin demek.
-Evet çok güzel bir deneyimdi benim için, gönüllü olarak bir grup arkadaşlarla gitmiştik. Onlar tekrar döndüler ben ise burdayım, dedim ve gülümsedim.
-Ne yersin?
-Bilmiyorum en çok neyi güzel buranın?

Bana bakıp gülümsedi. İlk kez bu kadar net görmüştüm güldüğünü, gamzeleri vardı ve dişleri çok düzgündü.

-Tamam öyleyse sana güzel bir yemek yedirelim Doktor. Yalnız buranın tatları hiç bir yere benzemez.
-Gerçekten burda insanlar yemeği çok seviyorlar.
-Sen pek sevmiyorsun herhalde, çok zayıfsın, dedi ve menüye odaklandı.

Aslında ideal kilomdaydım, boyumdan dolayı olduğumdan zayıf gözüküyordum.

-Bu coğrafyaya uygun değilim ya, ondan olsa gerek, dedim.

Yine güldü bu adam ne çok gülüyordu bu gün böyle.

Az sonra yemekler geldi. Yemek sırasında çok konuşamadık çünkü bir hücumla saldırır gibi hızlı hızlı yiyordu.

-Hızlı yeme sağlığa zararlı, besinleri öğütmek için iyi çiğnemen gerekiyor.
-Hastalanırsam bakarsın Doktor!

Hah! Ne alakasız bir cevaptı, hem ne diye bakacaktım ben ona.

-Beğendin mi yemeğini? Dedi başıyla tabağımı göstererek.
-Beğendim oldukça lezzetli, dedim.

Yemeğimizi yedikten sonra kahvelerimizi içtik. O sırada bana İstanbul'daki yaşantımı ve ailemi sordu. Biraz anlattım ama detaylara girmedim. Konuyu değiştirmek için onun hakkında sorular sordum. İstanbulda özel bir üniversitede inşaat mühendisliği bölümü bitirdiğini ve şirketlerinin olduğu dışında pek fazla tatmin edici cevaplar alamadım.

Ailesi hakkındaki soruları üstün körü cevapladı.

-İstanbul'u özlüyor musun?
-Aslına bakarsan işlerden dolayı sık sık gidip geliyorum. Önümüzdeki zamanlarda daha da sık gidip geleceğim gibi gözüküyor. Yeni bir hastane inşaatına başladık.
-Anlıyorum, peki sen gitmeden de oluyordur herhalde işler.
-Herşeyi ben kontrol ediyorum.
-İnsanları kontrol etmeyi seviyorsun anladığım kadarıyla.
-Her zaman değil.
-Konağa geldiğimde gördüm, diğerlerine nasıl davrandığını.
-Ben evin en büyük oğluyum ağa adayıyım elbette bir gücüm olmalı.
-Senden başka kimse yok mu?
-Erkek kardeşim, Berat var onun dışında kuzenlerim kız.

Baran ağa ve ailesi hakkında duyduğum dedikoduların doğruluğunu yoklamak için başka bir soru sordum.

-Burada sanırım akraba evlilikleri oluyor hep, değil mi?
-Evet genelde kuzenlerin evlenmesi normal karşılanır. Aile içinde ya da aşiret içinde kız alıp verilir.

Dedikoducu teyzeler az değil valla! Herşeyi duyup konuşuyorlardı.

-Saat epey oldu kalksak artık, hem dün geceden ötürü biraz yorgun hissediyorum. Yarın erken kalkmam da gerekiyor.

-Peki doktor kalkalım ama kalkmadan önce...diyip elini ceketinin iç cebine attı.

Genelde insanlar ceketlerinin iç cebinden yüzük kutusu filan çıkartırdı, içim bir anda değişik oldu.

-Sana bu gün bende sana ait bir şey var demiştim.

Avucunu açtı.

-AA bu benim saatim!!

Saatim ondaydı, nasıl ya?
Ben şaşkınlıkla saatime bakarken, masanın üzerinden elimi tutup kendine doğru çekti ve saati bileğime taktı.

-Artık sahibine geri döndü, diyip gülümsedi.

İçimde değişik bir his vardı, ne yapıyordu bu adam. Bu kadar samimi olacak ne yaşamıştık!!

-Teşekkürler aramıştım epey ama bulamamıştım.

Baran hesabı ödedikten sonra kalktık. Aşağı inmek için restaurantın içindeki taş merdivenlere yöneldim. Baran'da hemen arkamdan geliyordu. Stilettolarla yürümekte zorlandığım için olabildiğince yavaş inmeye çalışıyordum. Burda düşersem fena rezil olurum diye düşündüm. Tam son basamağı ineceğim sırada topuğum merdivenin kıyısına takıldı ve öne doğru sendeledim.

O sırada karnımda güçlü bir kol beni geriye, kendine doğru çekti. Başını ensemden boynuma doğru yaklaştırdı. Akşamdan beri duyduğum o keskin, erkeksi kokusunu, şimdi daha da fazla hissediyordum. İçime çektiğim her nefeste burnuma doluyordu. O kadar yakındı ki, yüzünün saçlarımın arasından kulağıma değiyordu. İçimin ürperdiğini ona belli etmemek için sabit bir şekilde olduğum yerde durdum. Kalbimin hızlandığını hissediyordum. Bana bu kadar yakın olması beni heyecanlandırmıştı. Bir kaç saniye içinde kolunu çekip, bir adım attı. Yüzüne baktığımda ise gülümsüyordu.

'Korkma doktor tuttum seni.'

YANGIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin